Bana öyle geliyor ki insan konuştuğu, düşündüğü, nefes alıp verdiği kadar değil, yazdığı kadar vardır.
“Fısıldanan sözler, çok kere yüksek sesle söylenenden daha uzağa gider” diyor Çinliler. “Yazmak fısıltının en az sese bürünmüş halidir” diyorum ben de. İnsanın kendine fısıldadıklarıdır.
Konuşmak değildir ihtiyaç olan. İçindekileri konuşmaktır. Çok konuşsa biri, hatta gevezelik derecesinde konuşsa da ihtiyacı dinmeyebilir.
Ta ki bahçesindeki meyvelerden birkaç tane koparıp paylaşana dek. Ben de o meyveleri kalemimden süzüp kâğıdıma döküyorum işte.