Veli ve Evliya Kimdir

Katılım
3 yıl 7 ay 11 gün
Mesajlar
5,534
Tepkime puanı
1,099
Yaş
27
Konum
İzmir/35
Memleket
İzmir
Meslek
Grafiker
Cinsiyet
bPg20e
Medeni Hal
Veli ve Evliya Kimdir

Veli/Evliya kimdir, nasıl bilinir? En başta veli kendisinin veli olduğunu bilebilir mi? Bize onların veli olduğu nasıl gelmiş?

Lugatta veli; dost, arkadaş, itaatkar, komşu, işi üstlenen kişi anlamlarına gelmektedir. İslami ıstılahta; Allah dostları, Allah'ın sevgili kulları demektir:

"İyi bil ki, gerçekten evliyaullah için korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.'' (Yunus, 10/62).

Hz. Peygamber (s.a.s.) de evliyayı şöyle tarif etmiştir:

"Onlar görüldüğü zaman akla Allah Teala gelir. Yüzleri nurludur. Onlarla beraber bulunanlar şaki olmaz."

Evliyanın kerameti haktır. Evliya, kerametini din için bir delil olarak kullanır.

Hak ve hakikati insanlara duyuran “kudsi mürşitler”den herbirisi, kendilerine mahsus irşat metodları ile hizmet etmişlerdir. Bu zatlar gerek manevi makamları, gerekse tebliğ usulleri bakımından düşünülecek olursa şu şekilde tasnif etmek mümkündür:

Peygamberler, sahabiler, asfiya, müçtehidler, evliya, ulema. Peygamber ve sahabilerin manevi mertebeleri sadece kendilerine mahsus olmakla birlikte, hiçbir insan kendi gayreti ve hizmetiyle -haşa- ne peygamber olabilir, ne de sahabi derecesine yükselebilir. çünkü, artık o yol ve kapı kapanmıştır.

Fakat, bunların dışındaki diğer mana büyükleri, Asr-ı saadetten sonra her devir ve asırda görülmüş ve Müslümanların manevi imdadına yetişmişlerdir. Resul-i Ekremin (a.s.m.) irtihalini müteakip asırdan sonra hak ve hakikat iki koldan yayılmıştır: Kalb ve akıl yoluyla. Kalbi esas alan ve keşif-keramet kanalıyla iman hakikatlerinin inkişafını temin eden mürşidlere “evliya“, ilham feyizlerini doğrudan Kitap ve sünnetten alan, akıl, fikir ve ispat yoluyla hakikatlerin künhüne vakıf olan iman rehberlerine de “asfiya” denmektedir.

Asfiyanın kimler olduğunu daha iyi anlayabilmek için Bediüzzaman‘ın bu husustaki tespitlerine bakmak icap eder. Asfiyayı “veraset-i nübüvvet muhakkikleri”1, yani Hz. Peygamberin (a.s.m.) miras bıraktığı sünnet-i seniyye erbabı olarak tarif eden üstad, Şualar'da ise “ulemanın ilmelyakin suretinde kat'i ve kuvvetli delillerle, enbiyaların Aleyhimüsselam davalarını ispat eden ve asfiya ve sıddikin denilen mütebahhir, müçtehid muhakkikler”2 ifadeleriyle onların metodlarını anlatmaktadır. Onlar iman hakikatlerini ilmi olarak kesin ve kuvvetli delillerle ispata çalışırlar.

Yine aynı eserde enbiya, evliya ve asfiyanın bariz hususiyetlerini de şu şekilde görmekteyiz:

“Bütün ervah-ı neyyire ashabı olan enbiyalar ve kulub-u nuraniye aktabı olan evliyalar ve ukul-u münevvere erbabı olan asfiyalar,..”3

Burada da görülmektedir ki, evliyada kalb hakim durumda iken, asfiyada akıl ve ilim başta gelmektedir. Yine Mektubat'ta İmam-ı Rabbani'den nakille, velayet-i suğra, vusta ve kübra olarak üçe ayıran Bediüzzaman, veliliğin en yüksek makamı olan “velayet-i kübra”yı,

“Veraset-i nübüvvet yoluyla tasavvuf berzahına girmeden, doğrudan doğruya hakikate yol açmaktır.”4

şeklinde ifade eder ki, asfiyanın takip ettiği yol bu olmaktadır.

Yine Mesnevi-i Nuriye'nin mukaddimesinde her iki irşad yolunu birleştiren bir izaha yer verilmektedir. Bu yolda, istiğrak ehli olan ve akıl gözünü kapayarak, hakikate süluk eden zatların aksine, kalb, ruh ve akıl gözü açık olarak manevi ve ilmi mücahede vardır. Zira “cadde-i kübra” adı verilen bu hakikat yolu “Sahabe ve tabiin ve asfiyanın caddesidir.” Bu yol İmam-ı Gazali, Mevlana ve İmam-ı Rabbani ile gelmiş, asrımızda da Bediüzzaman'la devam etmiştir.5

Bütün ulemanın ittifak ettiği husus şudur ki:

“Derece-i şühud, derece-i iman-ı bilgaybdan çok aşağıdır.”

Yani iman hakikatlerine gaybi olarak inanmak, bazı evliyanın tariki olan müşahede etmek suretiyle iman etmekten ve imanını kuvvetlendirmekten daha üstündür. Bakara Suresinin 3. ayetinde “Onlar gaybe iman ederler” buyurularak bu hakikate işaret edilir.

Ancak bütün bunlarla birlikte, milyonları bulan evliya, iman hakikatlerini manevi keşif, keramet yoluyla görüp tasdik ederken; milyarlarla gelip geçen ve asfiya denen tahkik ehli zatlar ise, bu hakikatleri kesin delillerle aklen, fikren ve kuvvetli bir şekilde ispat etmişlerdir.

Fakat evliya ve asfiyanın manevi makam ve derecelerini, fazilet ve üstünlüklerini ayırmak ve tayin etmek kesin hatlarla çizilecek şekilde mümkün olmaz. Ancak meşgul oldukları saha ve dayandıkları esas bakımından asfiyaya misal olarak verilen dört mezhep imamı ve diğer hadis, kelam ve fıkıh uleması “velayet-i kübra” makamı olan “Peygamber varisliğini” devam ettirdikleri için, sırf keşif ve keramet yoluyla hakikata ulaşan ve “velayet-i suğra” sahibi olan Muhyiddin-i Arabi, Hallac-ı Mansur gibi zatlardan daha yüksek mertebededirler. Bunun için Risale-i Nur'un çeşitli yerlerinde geçen “yüz yirmi dört bin enbiya, yüz yirmi dört milyon evliya, yüz yirmi dört milyar asfiya” tabirlerine bakarak asfiyanın evliyadan makamca daha aşağı olduğu manası çıkmamalı. Fakat Abdülkadir Geylani Hazretleri gibi bazı zatlar, aynı zamanda birer müçtehid olduklarından hususi fazilet bakımından daha parlak bir makam sahibi olsalar da, manevi derece bakımından dört imam gibi asfiyanın sultanı olan zatlar sahabe ve Mehdi'den sonra en yüce makam sahibidirler.6
Kaynak : Sorularla İslamiyet
 

Benzer konular

Geri
Üst Alt