Ordo Ab Chao

Charismax

Copyright @ Charismax
Katılım
3 yıl 8 ay 28 gün
Mesajlar
25,277
Tepkime puanı
8,724
Yaş
35
Konum
Memed' Home
İsim
CHRS
Memleket
Neresi?
Meslek
IzdırapÇI
Cinsiyet
vtEvVy
Medeni Hal
ordo ab chao

Ordo Ab Chao​

Latince bir terim olan “Ordo Ab Chao”, “Kaostan Kaynaklanan Düzen” [1] ya da “Düzensizlikten Doğan Düzen” [2] anlamlarına gelir.[1]

Lux E Tenebrious

“Ordo Ab Chao”, “Karanlıktan Gelen Işık” anlamına gelen ve aynı imaya sahip başka bir Latince cümle olan “Lux In Tenebris” ya da “Lux E Tenebrious” ile ilişkili bir cümledir. [1] “Lux E tenebrious” ifadesi, Latince İncil’den alınmıştır. İncil’in Yuhanna bölümünde şöyle der: [3]

“Et lux in tenebris lucet et tenebrae eam non comprehenderunt.”

Anlamı: “Işık karanlıkta parlar. Karanlık onu alt edemedi.” (Yuhanna 1:5)

“Ordo Ab Chao”, Masonik kısaltma sisteminde O∴ A∴ C∴ şeklinde yazılır.[4]

“Ordo Ab Chao”, Masonluk’ta 33. derecenin sloganıdır ve bir Mason’a verilebilecek en yüksek onur ve rollerden biri olan Hâkim Büyük Genel Müfettiş nişanlarında bulunabilir. Bunun yanında çeşitli örgütleri temsil eden diğer mühürlerde ve bayraklarda da yer alır.[1]

Ordo Ab Chao

33. dereceye erişen Masonlara, gururla taktıkları bu “mücevher” verilir.
33. dereceye yükselmiş Mason üyelere gururla takmaları için bir “mücevher” verilir. Bu mücevher, iç içe geçmiş üç üçgenle süslenmiştir ki, bu işaret, şeytan teslisi ve 666 sayısını temsil eder. [5][6]

“Ordo Ab Chao” ifadesi, Hâkim Büyük Genel Müfettiş nişanının görkemli süslemelerinde görülür. Bu nişan, biri diğerinin üzerinde üç altın üçgenden oluşan ve birbirine geçmiş dokuz köşeli bir yıldızın altında oturan bir Cermen Haçı üzerinde yer almaktadır. Sol alt kısmından sağ üst kısmına doğru bir kılıç ve ters yönde bir Adalet eli uzanır. Ortada “Düzen“in mavi kalkanı vardır. Kalkanın üzerindeki sancakta ise bir kartal ve kalkanın sağ tarafında altın bir denge ve üzerinde altın bir kareye oturan altın bir pusula vardır.

Ordo Ab Chao

Tüm kalkanın etrafında, altın harflerle Latince “ORDO AB CHAO” sözcükleriyle yazılmış mavi bir şerit bulunur ve bu şerit, her biri kuyruğunu ağzında tutan iki altın yılandan oluşan bir çift daire ile çevrelenmiştir. Ana üçgenlerin kesişmesiyle oluşan küçük üçgenlerden mavi şeride en yakın olan dokuz tanesi kırmızı renklidir ve her birinin üzerinde S.A.P.I.E.N.T.I.A. (Latince: bilgelik, muhakeme, hafıza) kelimesini oluşturan harflerden biri bulunur. [7]

410th Civil Affairs Battalion distinctive

410. Sivil İşler Taburu logosu.
“Ordo Ab Chao”, aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri Ordusu 410. Sivil İşler Taburu’nun [8] ve “Real Phoenix FC” adlı futbol takımının [9] da mottosudur.

Terim kısa süre önce Sean R. Bailey tarafından yazılan “Order Out Of Chaos The Land of Masonry“nin yayınlanmasıyla bir kitap başlığında yerini almıştır.[10]

Kaos ve Felsefe​

Günlük dilde “Kaos”, dağınıklık, kargaşa, başıbozukluk, düzensizlik, manasına gelir. Kökü, Yunancada “Khaos” kelimesinden gelmektedir. Boşluk, uçurum, uzay boşluğu, hudutsuzluk, ıssızlık, girdap manasına gelir.

Eski Yunancada “Kaos”, düzenin zıttı olarak, farklılıkların kaybolduğu, cisimlerin eridiği, yani düzenin ortadan kalktığı; her şeyin homojen bir sıvı kitlesine dönüştüğü deniz demektir. “Kaos” deyince ilk akla gelen; “her şeyin birbirine girdiği, doğrusal olmayan” sonucun “felaket” olduğu bir süreçtir. Oysa bu çıkarımlar zamanımızda yıkılmıştır.

kaos

“Khaos”, Yunan mitolojisinde bir çeşit ilkel tanrısal varlık olarak gösterilir. Kaos, düzen’den ya da öteki adıyla Evren’den (Kozmos) önce gelmiştir. “Yunanlılara göre evrene önce düzensizlik “Kaos” egemendir. Onun yerini alan Uranos’un “Gök” yıldızları toz haline getirmesi ve gezegenleri karmaşık bir biçimde hareket ettirmesi de düzeni yani Kozmos’u simgeliyordu.”

Bu mitte sürekli devam eden değişim döngüsünden bahsedilir. Kaos da düzen de geçicidir. Bu bir sarkaç gibi, dengeyi gözeten ancak dinamik ve değişken bir süreçtir. Bireye düşen ilk önce kendi evini düzene sokmaktır. Orada bir kozmos yaratmaktır. Bilgeliğin başlangıcı budur. Kaos düzendedir, düzen ise kaosta çünkü her şey değişir! Kimse hiç değişmeyen bir şeyle karşılaşmamıştır.

Escher, şöyle der: “Düzenin olanaksızlığına doğru gidişten akıl almaz bir şekilde düzenin oluşumunu; düzenden kaosun, kaosun düzenden belirişini gözlemleriz.”

Kaos ve düzen salınımın iki sınır değeridir. Kalp atışları gibi ritim değişikliğine uğrar ama sonra eski ritmine geri döner. Onların ayrılıklarında birlik, birliklerinde ayrılık vardır. Düzende kaos, kaosta ise düzen bulunmaktadır. Var oluş, denge ve dengesizliğin, istikrar ve sapmanın, düzen ve düzensizliğin birliğidir. Tam düzen de, tam düzensizlik de yok oluştur.

“Kaos ve düzen” mikro ölçekte bitmeyen bir nefis mücadelesidir. Düalite, evrenin yasasıdır ve insanoğlunun kendi içerisinde büyük savaşıdır. Birlik ancak bu kaosun bir an olsun dinamik bir düzene yani dengeye ulaşması ile sağlanır. Bu hem makro hem de mikro ölçekte yani hem evrende hem de onun izdüşümü olan insanda aynı şekildedir.

Yaşamlarında ve toplumlarda gerekli yenilenmeler ve aydınlanmaları yaratmak üzere aklı ve zekâsı esaretten kurtulmuş olan insanlık hakikat yolunda yılmadan yürüyecektir. Cehalet ve taassubun baskısından kurtulmuş, gerçekten “hür olan” insanlık akıl ve bilimin yoldaşlığı ve güçlü sezgisi ile dogmaları her yüzyılda yıkmıştır, gelecekte de yıkacaktır.

Kaos, oluş, bozuluş ve evrimleşme, dinamik sistemlerin kuramlaştırılmasıyla ilgilidir. Bireysel çerçevede de gözlemleyebileceğimiz gibi değişime şiddetli bir direnç söz konusudur. Basit bir insanın gönlüne girmenin en kestirme yolu onu onaylamak ya da övmektir. Gözleri parlayacak, koltukları kabaracaktır. Onunla aynı fikirde olmanız, onaylamanız onun için yeterli olacaktır.

Kaos düşüncesinin en temel kavramı ise değişmedir. Bu ise kitleler için çaba gerektireceğinden huzur kaçırıcı ve rahatsız edicidir. Mutlaka bir iten ve durmak isteyen olacaktır. Değişim hele ki aydınlanma yönündeki dogmaları yıkan yenilenme, eski düzenin rahatını kaçıracaktır. Yine bireysel çerçevede düşünecek olursak insanoğlunun kendine koyduğu dogmalar yıkılması en güç olanlardır. Albert Einstein’in dediği gibi: “Önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan zordur.”

Kendilerini esir alan zaaflar ve sabit fikirliliklerden kurtulmuş insanlık bir ülküdür. Önyargılarından sıyrılmış, doğuştan kabulleri olmayan, “biat etmek” kültüründen uzak, tutkularını kontrol eden, duygularına hâkim, birey olabilen, tevazu sahibi, ölçülü ve erdemli insanlık; gerektiğinde her “Kaostan Düzeni” çıkarmayı becerebilecektir. En zor şartlar onlara, büyük rekabeti ve büyük başarıları düşündürecek; asla yıldırmayacak, güçlüklerin içerisindeki gizli fırsatları gösterecektir. Aydın birey, mücadele adamıdır. Umutsuzluğa kapılmaz, en kaotik görünen durumda dahi cesur bir “Şövalye” gibi gereğini yapmaktan ve daha büyük bir iyilik için kendini feda etmekten bir an bile çekinmeyecektir. [11]

ordo ab chao

Kaostan Gelen Düzen​

“Dünya olayları tesadüfen meydana gelmez. İster ulusal meselelerle, ister ticaretle ilgili olsun, gerçekleşmeleri sağlanıyor; ve çoğu çantanın iplerini elinde tutanlar tarafından sahneleniyor ve yönetiliyor. ” (Denis Healey - Eski İngiltere Savunma Bakanı, Maliye Bakanı, İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve 30 yıldır Bilderberg Kurucu ve Yönlendirme Komitesi Üyesi.’)

Latince olan “Ordo ab Chao” terimi, basitçe “Kaos’tan Nizam’a” der bizlere. “Kaosun getirdiği düzen”, “düzen kaostan doğar”, “düzensizlikten doğan düzen” ya da “Kaostan düzene” şeklinde basit çıkarımlar kaos ve düzenin birbirinden ayrılmaz ilişkisini tam olarak açıklamaktan uzaktır. “Kaos”; anlayamadığımız bir düzen halidir; görebildiğimiz kadarı ise “kozmos”tur. Dışarıdan bakıldığında sabit ve “düzenli” gibi gözüken, ama asıl karmaşayı içinde barındıran durum için kullanılabilecek bir deyimdir. Bu süreçte bir son yoktur. “Kuyruğu ağzında halka oluşturan yılan” gibi evrenin birliğini, temsil eden bir dinamik denge mottosudur. Ezelden ebede, kaostan düzene, dinamizmin ve evrenin ahenkli dinamik dengesinin formülüdür.[11]

Kaos teorisinde, her şey çatışmaya dayandırılmaktadır. İnsanların can, mal, namus güvenliği olmayacak tarzda meydana getirilebilecek bir ortam, istenen kargaşayı sağlayabilecektir. Aile bireylerinin, akrabaların, komşuların, kabilelerin, aşiretlerin, etnik yapıların ve farklı inanç gruplarının birbirine güvenmediği, kimsenin önünü, çevresini, geleceğini göremediği ve iradesinin felç edilip direncinin kırıldığı ve çaresizlik içerisinde kıvrandığı, hatta birbirine düşman olduğu, çatıştığı, bir kaos ortamı, bu şeytanı mekanizmanın ana ilkesidir. Buna, ‘Ordo Ab Chao’ (‘Kaostan Kaynaklanan Düzen’) adını vermektedirler: [12]

“Aslında, kaos sayesinde Şeytan amaçlarına ulaşılabildiği için tüm şeytanı güçler kaosa bayılır. Şeytanı öğreti, ancak planlanmış bir büyük kargaşa ve kaos döneminin ardından Yeni Dünya Düzeninin kurulabileceğini öne sürer. Söz konusu “kaostan kaynaklanan düzen” kavramı, tüm mason öğretilerinin temelinde ortak öğretidir. [5]

Hıristiyanlığın ortaya çıktığı M.S. 1. yüzyıldan itibaren dönemin en güçlü imparatorluğu olan Roma, Hıristiyan inancına karşı insanlık tarihinin en acımasız baskı ve zulümlerini uygularken, Hıristiyanlık inancı adeta o dönemde insanlığın yaşadığı bu kaos karşısında, ORDO AB CHAO “Karanlıktan Düzene” geçiş olarak, Pagan Roma Gizem Dinleri karşında M.S. 391-392 yılındaki Roma imparatorluk kararnamesi ile resmî din olmuştur. Başta Roma’nın yayıldığı tüm topraklar olmak üzere yeryüzündeki insanlığın bu kaostan düzene geçişini sağlamıştır.

Böylece yıllarca baskı gördüğü Roma’da, verdiği mücadelelerle Hıristiyanlık resmî din olarak kabul edilince, Pagan inancının bu gizemli inançları da din tarihinin karanlık sayfalarına gömülmüştür. Ayrıca St. Barbara (Ortodoks Kilisesi’nde Aya Varvara bilinir) ve Aya Yorgi yahut batıdaki adıyla Saint Georges gibi azizlerin, Nikomedia’da İmparator Diokletianus döneminde öldürüldüğüne dair bilgiler ve “Roma Martyroloji”sinde şehitler olarak kaynaklarda isimleri geçmektedir. [13]

“Ordo Ab Chao” ya da “Kaostan Gelen Düzen“in gizli toplum mantrası, son 250 yılın psikopat bankacılarına, işadamlarına ve politikacılarına, bu slogan doğrultusunda sayısız savaş, devrim, terör eylemi ve suikast üretmeleri için ilham verdi.

Ordo Ab Chao, 33. derece İskoç Ayini Masonluğunun ve aynı zamanda İlluminati’nin sloganıdır ve ‘yüksek siyaseti’ anlayanların bildiği gibi, gerçek kararlar Meclis, Kabine, Mahkeme Salonu ya da Toplantı Odası’nda değil, Locada alınır. Bireyin 33. derece Masonluğa ya da ilişkili bir gizli toplum düzeni içinde eşdeğer bir seviyeye başlatılması neredeyse siyasi, adli, kurumsal ya da ceza yüksek makamlarının bir ön şartıdır.[14]

Bu cümle, tam anlamıyla, Masonlar mevcut yapıyı yıkıp halkın düzen için haykırmasına neden olursa, hükümdar olarak ortaya çıkacakları ve aradıkları dünyaya sahip olacakları anlamına geliyor. Yani “Şeytani Yeni Dünya Düzeni”. [15]

Bu türden olayların okültizmle ilgisi olduğu (1988 yılında Yüksek Ana Konsey, İskoç Ayini tarafından yayımlanan), “Işığa Bir Köprü” isimli Masonik kitapta öne sürülüyor. Bu kitabın sayfalarında Albert Pike’nin, kriz ve akabindeki kargaşa sayesinde “Kutsal Mason Kardeşliği İmparatorluğu’nun er geç gerçekleşeceği” teorisini tekrar okuyoruz. Evet, Mason mantığına göre, düzen kaosun içinden gelecek, Ordo Ab chao. Elbette bu, gerçek kendilerinden saklandığı ve sembollerle içinde gizlendiği için, daha aşağı düzeydeki Masonların hakkında hiçbir şey bilmedikleri bir okült öğretisi. Ama llluminati İç Çemberi ve uşakları için ise, inançlarının temel ilkesi. Daha üst seviyedeki üyeler, plan uygulanırken kitle ölümlerinin ve geniş çaplı kan dökülmesinin -eşsiz kaos emredildiğini - çok iyi biliyorlar.[16]

Kaostan gelen düzen teorisinin birçok yansıması vardır. Örneğin Hıristiyanlar doğan çocuğun günahkâr olduğuna vaftizle bu günahtan arındığına inanırlar. Müslümanlar ise her doğan çocuğun fıtratı üzerine doğduğunu söyler. İlkinde olumsuzluktan olumluya bir yöneliş varken, ikincisinde olumlu bir başlangıç vardır. Birincisi kaostan gelen düzen iddiası gibi aynı mantıktan beslenirken, ikincisi her şeyin bir düzen içerisinde yaratıldığını kabul eder.

Bu teoriyi sahiplenen Batılılar, Avrupa’da düzeni tesis edebilmek için asırlarca süren kaos ortamından geçmiştir. Toprak sahipleriyle burjuvazinin güç çatışması, kiliseyle devletin çatışması, mezhep savaşları, sömürgelerdeki paylaşım savaşları, ulus devlet olma sürecinde yaşanan krizler ya da Fransız İhtilâli, hep bir kaos ortamını gösterir. Bu kaosların neticesinde bugün karşımıza mevcut batının kapitalist düzeni ortaya çıkmıştır.[17]

Gizli toplum kontrollü politik sistemin çalışma şekli, mevcut tüm doğal ve geleneksel çerçeveleri ve modelleri yıkmak için sürekli olarak kaos üretmektir, böylece üzerinde psikopatik düzen tarzlarını - otoriter bir yeni dünya - yaratmak için boş bir sosyal tuval üretirler: Düzen! Bu, tahakküm hiyerarşisinin tüm yüksek seviyelerini, gizli toplum hiyerarşisi tarafından filtrelenmiş olanlar hariç, herkes için “kapalı dükkan” haline getirerek başarılır. Bilderberg, Bohemian Grove ve Davos gibi etkinliklerde senaryolar yazılır ve tartışılır. Gelecekteki eylemler için gelecekteki oyuncular seçilir, diğerleri geçmiş rolleri için ödüllendirilir ve bazıları emekli olur ya da öldürülür.“Tüm dünya bir aşamadır” ve “Ordo Ab Chao”nun sonuçları, sistem hiyerarşisinin bu üst seviyelerine girenler için genellikle felaket ya da ölümcül olsa da, genel halk için sonuçlar çok daha yıkıcıdır.

Ordo Ab Chao, İlluminati’nin 18. yüzyılın son yarısında tasarlanmasından bu yana neredeyse her kanlı devrime ilham kaynağı oldu. Fransız Devrimi ve Amerikan Bağımsızlık Savaşı’ndan Rusya’daki Bolşevik Devrimi’ne, Arap Baharı’na ve aradaki her önemli ayaklanmaya kadar, Masonluk ve gizli topluluklar, başrollerde 33. dereceden masonlarla birlikte herkesin kalbindeydi. Hem de her perdede! Hemen hemen her savaş, çatışma ve son 250 yılda düşünebileceğiniz mali felaket, asalak elitin dünyayı tam spektrum hakimiyeti ve kontrolü için kendi planına uygun olarak şekillendirmesi için gereken kaosu yaratmak için üretilen ve yönetilen gizli bir toplum mühendisliğiydi.[14]

Kaos yaratma ve ardından işleri yeniden düzene koyma bahanesi altında iktidarı ele geçirme hilesi, denenmiş ve gerçek bir aldatma ve manipülasyon yöntemidir. George Orwell, bunu GERÇEK KONTROL olarak tanımlamıştı. O, 1984’te şöyle demişti: “Londra’ya her gün düşen roket bombaları muhtemelen Okyanusya Hükümeti tarafından, ‘insanları korkutmak için’ ateşlendi.” [18]

“İnsanların moralini terör stratejisi ile yıkmada kullanılacak önemli bir taktik şöyle açıklanabilir: Kişinin ne durumda olduğu ve beklentileri konularında muğlak hâle getirin. Sonra şiddet içeren cezalandırmalar ve çözüm içeren vaatler ve tutarsız habercilik uygulamalarıyla kişinin bulunduğu durumu iyice bilinmez hâle sokun. Bu noktada kişi kendisine önerilen planların ve sunulan vaatlerin kendi yararına ya da zararına olacağı konusunda şüpheye düşecektir. Bunu başardığınızda planları, amaçları olan ve bunlar için risk alabilecek kişiler bile ne yapılması konusunda hissettiği içsel karmaşa nedeniyle paralize olacaktır.” [19]

Tarih boyunca etkili bir şekilde kullanılan bu yöntemin tam anlamıyla YÜZLERCE örneği vardır. İyi bilinen bir örnek, Birleşik Devletler’in İkinci Dünya Savaşı’na girmesiyle sonuçlanan Pearl Harbor’un bombalanmasıdır. Kaos gerekliydi ve böylece kaos yaratıldı. İşte “karanlıktan gelen düzen“in işleyiş şekli budur.[18]

Gizli “Ordo Ab chao” gizli öğretisi, olayla ilgisi olmayan ve mantıklı düşünen insanlar için akıl karıştırıcı olmakla beraber anlamsız da. Bu ilke, “demir demiri keser” kavramına ve siyasi bir özdeyiş olan “kriz, fırsat yaratır” terimine dayanıyor.[16]

7 Aralık 1941’de Japonlar Pearl Habor’a saldırdı. Şimdi tarih bize 33° Mason olan başkan Franklin D. Roosevelt’in (FDR) ve hain çalışma arkadaşlarının saldırının gerçekleşeceğinden haberleri olduğunu gösteriyor. Savaş Bakanlığı Japonların şifresini çözmüştü. Ama FDR, ABD’nin II. Dünya Savaşına girmesini istiyordu, ayrıca isteksiz ve savaş karşıtı Amerikan halkını savaş açmaya ikna edecek bir bahaneye ihtiyaç vardı.

1964 yılının Ağustos ayında Başkan Lyndon B. Johnson, Kuzey Vietnam gemilerinin, Vietnam kıyıları açıklarında ABD gemisini topa tuttuğunu iddia etti.

Kongre Başkan LBJ’ye, komünist düşmana karşı havadan ve karadan savaş açmak için sınırsız yetki verdi. Yıllar sonra Kuzey Vietnam’ın Amerikan yük gemisine hiç saldırmadığı ortaya çıktı. Bu olay trajik bir hile, uydurulmuş bir krizdi.

Medya 1980’lerde HIV ya da AİDS adında ölümcül bir virüsün, milyonlarca Amerikalının hayatını tehdit ettiğini duyurmaya başlamıştı.

Ama elimizdeki kanıtlar bize, ABD ordusu biyolojik silah laboratuarının AİDS virüsünü yaratmış olabileceğini ve Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) bu hastalığı Afrika’da ya da başka bir yerde yaymış olabileceğini gösteriyor.

Sonuçlar önceden tahmin edilebilirdi: Korku, halk arasında endişe ve homoseksüel lobiye yetki verilmesi... [20]

“Arap Baharı” denilen 2. Nesil Kadife Darbe süreci de oyunun bir parçası olup 22 ülkenin sınırlarının değiştirilmesi, parçalanması için sahnelenmiş bir kaos stratejisi idi. “Büyük Ortadoğu Projesi” kapsamında 22 ülkenin hudutlarını değiştirebilmek için, Afganistan-Pakistan hattında, Irak-Suriye-Filistin-Lübnan hattında, Katar-Yemen-Somalı-Sudan hattında ve Libya-Mali-Orta Afrika hattında yaşananlar, kaosun şuurlu bir şekilde yaygınlaştırılmak istendiğini ortaya koymaktadır:

“Şeytanın ahalisi nesillerden beri, insanların, korkutulduğunda, soyulup yağmalandığında ve kanlı kaostan yakasını kurtaramadığında, liderlerine dönerek, “işleri düzeltin, bir şeyler yapın, HEMEN!” diye yalvardıklarını biliyor. Bu çılgın güven içinde olabilme isteği İlluminati için fırsatlar yaratıyor. Kaos yaratmak, insanlarda öfke ve endişe duygusu oluşturmak için çalışıyor ve böylelikle insanların çaresizlik içindeki düzen arayışlarından faydalanıyorlar. …Kaos kasıtlı olarak yaratılıyor, bu sûretle düzen ve kontrol sağlanabiliyordu. Kaosun korkunç yüzüyle karşılaşan halk, bir kurtarıcıya-Parlak zırhlı Şövalye- kaosu sona erdirmesi ve yeniden düzen sağlaması için, sadece yetki vermekten çok daha fazlasını yapmaya istekli oluyordu. Devrimci Kaos’un ardından İlluminati’nin planını uygulayabilmek için fırsat doğmuş oluyordu.” [12]

Günümüze gelirsek; Koronavirüs üzerinden dünyada hemen hemen aynı anda ve bir merkezden bir psikolojik savaş yürütülmekte, insanların beyni yıkanmakta, son derece tehlikeli, bir ölüm kalım mücadelesinin verildiği (!) bir psikolojik ortam hazırlanmaktadır. Bir karamsar tablo inşa edilmeye, ümitsizlik yayılmaya ve bir “kaos ortamı” oluşturmaya çalışılmaktadır.

Neden? Çünkü Dünya hâkimiyet mücadelesi ve dünyanın yeniden yapılandırılma stratejisinin temel özelliği, “Kaos Teorisi”ne dayanmış olmasıdır. 300’ler komitesi tarafından yayınlandığı ifade edilen Bernard Levin ve Richard Falk tarafından hazırlanıp yayınlanan Time Perspective and Morale adlı kitapta “Kaos Ortamı” inşa etmenin amacı açıklanmaktadır.

Koronavirüs üzerinden yürütülen psikolojik harekât ile inşa edilmek istenen böyle büyük bir kaos ortamıdır. Türkiye bu gerçeği görmelidir. Her kafadan ses çıkması, özellikle Bilim Kurulu üyelerinin birbirlerini tekzip eder tarzda kanal kanal dolaşıp konuşmaları, insanları karamsarlığa, ümitsizliğe sevk etmektedir. Kaos, özünde zıtların çatışmasına dayanan bir teoridir: ‘Tez, antitez, çatışma ve sentez’ düzleminde meydana getirilen bir kaos, dün işçi ve işveren çatışması, kapitalizm- komünizm çatışması üzerine kuruluydu. Her ikisini de çatıştıran güç ya da el aynıydı.[12]

İlluminati, eğer dünya nüfusunun büyük bir kısmını yok etmeye karar verirse, ilerideki yıllarda daha da korkunç hastalıklar ortaya çıkarabilir.[20]

the new world order, yeni dünya düzeni

Yeni Dünya Düzeni​

Yeni Dünya Düzeni, monarşileri yıkmayı ve dini inançları yok etmeyi, ulus devletleri ve vatanseverliği sonlandırarak totaliter bir tek dünya devleti kurmayı planladığı öne sürülen, faaliyeti ya da varlığı tartışılır fakat elde edilen bilgiler tam değerlilik kazanmamış olan bir teori. Aynı teorinin bir uzantısı olarak Rockefeller ailesiyle özdeşleşen İlluminati zihin kontrolü ve bilinmeyen ya da gizli olan sistemleri uygulayarak, hükümetleri ve kuruluşları ele geçirerek yeni dünya düzeni kurmayı planladığı iddia edilen örgüt olup yine bir görüşe göre de İlluminati’nin bilinenin aksine, karanlık ve bilinmeyen organizasyonların yöneticisi olduğu düşünülmektedir.[21]

Dünyada hakimiyeti elinde tutan bu Anglo Sakson ve Yahudi medyalarında tek bir ideolojinin borusu öter: Globalizm. Globalizasyonun ve Yeni Dünya Düzeninin temel felsefesini ortaya koyan da ORDO AB CHAO (Kaostan Düzen) mottosu ile ortaya çıkmış Illüminati, Skulls and Bones Society (SBS, Kuru Kafa ve Kemik Cemiyeti), Bohemian Grove (veya Bohemian Club) gibi gizli cemiyetlerin ta kendisidir! Daha sonra bu cemiyetlere 20. yüzyılda Council on Foreign Relations (CFR, Dis İlişkiler Konseyi), Bilderberg ve Trilateral Komisyon eklenecek ve diğer ülkelere de yayılarak kayıtsız şartsız bir Yeni Dünya Düzeni ya da bir Anglo Sakson Firavunlar devri yaratmak için büyük bir mücadele verilecektir.[22]

Kukla ustaları, insanların “düzen” talep etmeleri için “düzensizlik” yaratırlar. Bu “düzen“in bedeli ise her zaman yurttaşların kontrolünü ve özgürlüğünü kaybetmesini gerektirir. “Kaos” dan “düzen” gelir - ONLARIN düzeni - onların yeni DÜNYA düzeni.[18]

George Walker Bush’un babası George Bush tam 10 yıl önce 11 Eylül 1991’de senatoda yaptığı bir konuşmada Amerikan halkına şöyle sesleniyordu: ‘ Yeni Dünya Düzeni mükemmel bir şeydir, hedefimiz Yeni Dünya Düzenidir. Böylece dünyaya barış, demokrasi, özgürlük ve hukuk devleti gelecektir! Herkes Yeni Dünya Düzeni için çalışmalıdır.’ Ve derken 200 yıllık bir ideolojik geçmişi olan Yeni Dünya Düzeni tam 10 yıl sonra oğlu tarafından dünyaya demokrasi getirmesi (!) için uygulamaya sokuldu. Bahsedilen demokrasi sadece ‘acı, kan, ölüm, işkence ve sınırsız sömürüden’ ibaret olacaktı! Yeni Dünya Düzeni milenyumun yeni düzensizliğiydi ve ‘Ordo ab Chao’ (İlluminati’nin temel felsefesi olan düzensizlikten düzen) ile başlamıştı. Binlerce Amerikalı 11 Eylül saldırılarında hayatını yitirdi ve bu saldırı ile daha yüz binlerce Ortadoğulu hayatını yitirecekti. Yeni Haçlı Seferleri başlamış, dünyaya yeni bir düzensizlik getirilmesi için dünyayı yönetmeye çalışan gizli örgütler tarafından düğmeye basılmıştı.[23]

Yeni Dünya Düzeni’nin ne olduğunu ve kimlerin projesi olduğunu anlatmak elbette çok uzun bir bahistir. Burada sadece 1980’li yılların başından beri gelinen siyasî ortama uygun olarak aldığı isimleri hatırlarsak bu düzenin ne olduğu hakkında az-çok bir fikre sahip olabiliriz: Kürüselleştirme/ Küreselleşme (Globalizasyon), Büyük Ortadoğu Projesi, Dünya Organizasyonu, Armegedon, Kaos’tan Düzene (Ordo Ab Chao), Yeni Çağ, Üçüncü Dalga, Medeniyetler Çatışması ve Medeniyetler İttifakı vb. isimler.

Yeni Dünya Düzeni projesi ve düşlemesi, bu isimle aslında 16. yüzyılın başlarına kadar geri götürülebilir. 14 Temmuz 1556 günü İngiltere Başbakanı Disraeli, Avam Kamarası’nda şu hitapta bulunuyordu: [24]

“Bu Kamara’dan nadiren bahsettiğimiz bir güç var. ... Gizli cemiyetlerden bahsediyorum... İnkâr etmek yersiz, çünkü Avrupa’nın büyük bir kısmının... bu gizli cemiyetlerin şebeke ağı ile örüldüğünü örtbas etmek imkânsız. ... Peki amaçları ne? Hiçbir şeyi saklamaya çalışmıyorlar. Anayasal bir hükümet istemiyorlar. ... Dinî kuruluşlara bir son vermek istiyorlar. Bazıları daha da ileri gidebilir...” [25]

illuminati

Masonlar, İlluminati ve Diğer Gizli örgütler​

Dünyadaki pek çok tüketim malzemesini ve geliri, sistematik gizli örgüt ağına sahip bir elitler grubu kontrol etmektedir. Bu elitler grubu tüm dünyaya yayılmışlar ve pek çok kilit noktayı bilinçli ve planlı bir şekilde ellerine geçirmişlerdir.

Artık dünyayı yöneten bir büyük ağabey (Big Brother) vardır ve bu büyük ağabey anlatılan elitlerin meydana getirdiği gizli örgüt ağı olup uzun tarihi ve ezoterik bir geçmişe sahiptir. Dünyada savaşların çıkmasından para hareketlerine, uyuşturucu ve kara para trafiğinden ülkelerin çökertilmesine, hükümetlerin değiştirilmesinden ülkelerin parçalanmasına kadar olan bütün olaylarda büyük ağabeyin parmağı vardır.

Tapınak Şövalyeleri, Gül ve Haç Örgütü gibi gizli örgütler ile Yeni Dünya Düzeni hakkında yazılmış yüzlerce kitap bulunmaktadır. Ama CFR, Bilderberg ile Trilateral Komisyon’un tehlikeleri hakkındaki yayınlar çok azdır ve bunlar hakkında tatmin edici bilgi bulmak çok zordur. Çünkü; bu örgütlere üye olan insanlar; başta istihbarat örgütleri ile silahlı kuvvetler gibi devlet yönetiminde bulunan insanlar ile bankaların, dev tröstlerin tepesindeki insanlardır. Bu nedenle; bu insanların gerçek yüzlerini görebilmek için onların dünya insanlığı üzerinde oynadıkları rolü sergilemekle mümkündür.

Bu gizli örgütlerin, terör örgütlerinden özde bir farkı yoktur. Terör örgütleri bomba ve silahla terör yaratırlar bu gizli örgütler ise anarşi ve kaosu yani ORDO AB CHAOS’u (kaostan kaynaklanan düzen) imza yetkisi, uluslararası strateji, paranın kontrolü ve mafyanın dolaylı kullanılması ile yaratırlar.

Yeni Dünya Düzenini şekillendiren iki temel dev güç vardır. Bunlardan biri “Yahudi Lobisi” ve tekellerinin kurduğu gizli örgütler diğeri ise WASP adı verilen Beyaz Anglo Sakson Protestan azınlığın kurduğu gizli örgütlerdir.

ABD’de tüm güç ve medya bu gizli örgütler tarafından şekillendirilmektedir. Yahudilerin içinde yer aldığı CFR, Bilderberg ve Trilateral Komisyon bu gizli örgütlerin temelini oluşturmaktadır.

Bu örgütler neden tehlikelidir. Çünkü:

* Savaşları Çıkarırlar: Savaşları çıkarıp ne kadar süreceğine, kimlerin katılacağına ve hangi sınırların nasıl çizileceğine onlar karar verirler. 1. Dünya Savaşının çıkmasında J.P. Morgan ve Rockefeller’in büyük etkisi olduğu ve savaş sonunda da inanılmaz derecede kar elde ettikleri bilinen birer gerçektir. 2. Dünya Savaşı’nın başlarında Rockefeller’in Hitler’e yaptığı yardım bilinmektedir.

* Parayı Kontrol Ederler: ABD’deki Merkez Bankası başta olmak üzere diğer uluslardaki merkez bankaları gibi temel bankaların kilit noktalarındaki kişiler aracılığı ile iskonto oranlarını, borsa fiyatlarını, para teminini, altın stoklarını ve altın fiyatlarını kontrol ederler. Ayrıca, dünyadaki kara para akışını da mafyayı kullanarak bu örgütler kontrol ederler.

* Hükümetleri Kontrol Ederler: Birçok ülkede kimin başbakan, kimin bakan ya da kimin yönetici konumuna geleceğini dikte ederler. Gerekirse hükümetleri yıkar yenilerini kurdururlar onları da beğenmezlerse yine yıkarlar yine kurdururlar.

* Medya ve Bilgiyi Kontrol Ederler: Temel birçok medya kuruluşu ellerindedir. Bunlar aracılığı ile beyin yıkama faaliyetlerini yürütürler ve bu örgütlerin izni olmadan medyada yayın yapmak mümkün değildir.

* Ücretleri, Vergileri, Maaşları Kontrol Ederler: İnsanların emeğine hakim olarak tüm memur maaş ve işçi ücretleri ile vergi düzenini kontrol ederler.

* Bilimi ve Teknolojiyi Kontrol Ederler: Bilim ve teknolojiyi kilit noktalardaki öğretim görevlileri ve ilgili araştırma şirketlerinin kilit noktalarındaki görevli bilim adamları aracılı ile kontrol ederler.

* İstihbarat Kuruluşları ve Orduları Kontrol Ederler: ABD’deki hemen hemen her istihbarat kuruluşunun üst düzey görevlisi ya da ileri geleni bu gizli örgütlerin üyesidir.

* Mafyayı Kontrol Ederler: Kendileri bir mafya olduğu gibi diğer mafya örgütlenmelerini de kontrol ederler. [26]

gegelian dialectic, hegel diyalektiği

Hegel Diyalektiği​

Illuminati, kitleleri manipüle etmek ve gündemlerini ilerletmek için birincil mekanizma ve araç olarak “Hegel Diyalekti” olarak bilinen şeyi çoktan anlamış ve benimsemişti.[27]

Tarih boyunca farklı tanımların verilmesine karşılık diyalektiğin temel özelliklerinden birisi, tez ve antiteze sahip olmasıdır. Tez ve antitez, birbirine göre karşıt ya da çelişik durumda bulunabilir. Diyalektiğin farklı şekilde yorumlanmasının bir sebebi, karşıtlık ve çelişki kavramlarının farklı felsefi yorumlara açık olmasıdır. Bazı düşünürler karşıtlık ya da çelişkinin düşünce planında, bazıları dış-dünyada (tabiatta ve toplumda), ‘bazıları da hem düğünce hem de dış-dünyada bulunduğunu kabul ederek diyalektik düşünceyi tanımlamaya ya da bir temel aramaya çalışmışlardır.[28]

Bu etkinlik, filozof Georg Hegel’den sonra Hegel Diyalekti olarak da anılır. Hegel, bunu şu şekilde tanımladı: TEZ - ANTİTEZ - SENTEZ.[18] Başka bir deyişle; problem, tepki ve çözüm. Açmak gerekirse;

  1. Sorunu yaratın (Örneğin 11 Eylül saldırıları, Reichstag Yangını gibi)
  2. Tepki alın (Şok, öfke, korku)
  3. Çözümü sağlayın (işgal, sivil özgürlüklerin askıya alınması, gözetim)
Rahm Emanuel’in dediği gibi, “Ciddi bir krizin boşa gitmesini asla istemezsiniz. Ve bununla demek istediğim, daha önce yapamayacağınızı düşündüğünüz şeyleri yapmak için bir fırsattır.” [29]

Reichstag Yangını

Reichstag Yangını.

Reichstag Yangını​

Reichstag Yangını, Hitler’in sebep gösterip ülkede düzeni sağlamak adına 24 Mart 1933’te Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg’un imzasıyla elde ettiği diktatöryal güce kavuşmasından önce Alman parlamentosunun toplandığı Reichstag binasında (Almanca: Reichstagsgebäude) 27 Şubat 1933 akşamı çıkmış olan yangındır.

1933 yılının Ocak ayında, komünistlerin bir genel grevle tüm ekonomiyi işlemez hale getirerek bir “devrimci durum” yaratacakları ya da ülkede iç savaş çıkacağı konusundaki endişeler o derece derinleşmişti ki, Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg Hitler’i, Katolik Merkez Partisi’yle bir koalisyon kurarak istikrarlı bir hükûmet kuracağı umuduyla şansölye olarak atamıştır.

Reichstag yangını, Hitler’in şansölye (başbakan) atanmasından sonraki ilk politik manevralarından biri olan genel seçim kararından sonra, tüm partilerin seçim çalışmalarını sürdürmekte olduğu bir dönemde gerçekleşmişti.

Yangının, kundaklama olduğu ortadadır. Soruşturma kısa sürede polisi, Marinus van der Lubbe adında psikolojik sorunları olan bir komüniste götürdü. Lubbe, yangını çıkaranın kendisi olduğunu itiraf etti. Yangının sorumlusu olarak Lubbe ve komünist liderler yargılanmış olsalar da, yangının gerçek sebebi anlaşılamamıştır. Parlamento binasını nasyonal sosyalistlerin kundakladığı iddiası da mevcuttur fakat bu da şaibelidir.

Yangının ertesi günü Hitler, Hindenburg’a, anayasanın kişi hak ve özgürlükleriyle ilgili maddelerini ortadan kaldıran bir kararname imzalattı. İzleyen günlerde Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi ve Alman Ulusal Halk Partisi dışındaki tüm partilerin yayınları ve seçim çalışmaları durdurulduğu gibi Almanya Komünist Partisi’nin parlamentodaki 81 milletvekili ve parti ileri gelenleri tutuklanmıştır.[30]

Yeni Dünya Düzeninde Türkiye​

Dünyanın birçok bölgesinde savaşların ve çatışmaların olduğunu görüyoruz. Ne yazık ki, bu bölgelerde kaos ortamı hâkim. Bu kaos ortamı bazen devletler arasındaki savaşla, bazen ülkelerin iç çatışması şeklinde, bazen de terör gruplarının faaliyetleri sonucunda ortaya çıkıyor. Kaos ortamlarının coğrafi ve siyasi haritasına baktığımızda mevcut düzeni tehdit edebilecek bölgelerin bu haritada yer edindiğini görürüz.

Özellikle İslam coğrafyası kaos ortamından olabildiğince etkilenmektedir. Afganistan, Irak, Libya işgal edilerek; Suriye ve Yemen’de iç çatışmalar körüklenerek, Sudan bölünerek, İran ve Türkiye’nin farklı kimlikleri kaşınarak kaos ortamı oluşturuluyor. Nihai hedef burada bir düzen kurmaktır. Bu kaos ortamından gelecek düzen büyük İsrail’in kurulmasıdır. İşte bütün bu kaosun sorumlusu Siyonizm’in bu sapkın inancıdır.[17]

* CIA görevlisi ve CFR üyesi olup kendisini “Anglo-Protestan Yahudi” olarak tanımlayan Samuel Huntington şöyle diyor:

“Türkiye İslam alemine önderlik bakımdan eşsiz bir yere sahip. Eğer Türkiye bir batılı ülke olma ısrarından vazgeçer, modernleşme ve demokrasinin bir İslam ülkesinde de mümkün olduğunu göstermeye daha çok ağırlık verirse bütün dünya ve islama büyük model olur. Demokrasinin mutlaka laikliğe dayanması gerekmez.”

* CIA ajanı Paul Henze 1993 yılı Türkiye raporunda şunları yazıyor:

“Atatürk ilkeleri, yeni dünya düzeni ile birlikte ölmüştür. Aydınların imam-hatip okulları konusundaki endişeleri yersizdir. İran ve Arap parası ile desteklenen kökten dincilik, Türkiye için ciddi bir tehlike değildir. Nurcular ilericidir. Nakşibendiler geriye dönük değildir.”

* CIA ajanı Grahem Fuller de:

“Zorunlu batılılaşma Türk toplumunda bazı yaralar bıraktı. Kendi Osmanlı tarihini, İslam geleneklerini sevenler vardı. Batılılaşma İslamiyet’i aşağılayan bir hale dönüşünce bu bir memnuniyetsizliğe yol açtı. Kemalizm’in sonuna geldiğini ve belki sonuna gelmesinin iyi olduğunu söyledim….”

“…Liderler ölüyor. Önce bedenleri sonra zaman içinde düşünceleri siliniyor. Oysa Kurân ve İncil yaşıyor…”

“Batı Fethullah Gülen gibi örnekleri görünce çok umutlanıyor. Çünkü Gülen, modern devlet ve toplumda İslam’ın nasıl bir rol oynaması konusunda geniş bir vizyonu temsil ediyor.” diyor.[26]

12 eylül darbesi

12 Eylül 1980 darbesi.

1980 Darbesi​

David Rockefeller’in söyledikleri:

“Türkiye’de gerçekleşen 1980 darbesi, bizim isteklerimiz doğrultusunda yapıldı. O zamanlar ülkede bir solcular, bir sağcılar iktidara geliyor ve bizim isteklerimiz doğrultusunda ülke ekonomisini yönlendiriyorlardı. Fakat Amerika ve Avrupa’da gelişmiş ülkelerin piyasaları doyuma ulaşmışlar ve biz yeteri kadar mal satamaz olmuştuk. Bunun üzerine diğer az gelişmiş ülkelere uyguladığımız planı onları da uygulamak istedik ve serbest piyasa ekonomisine geçmelerini ve ithalatın serbest bırakılmasını talep ettik. Bu istediğimizi kabul etmiş görünüyorlar, fakat işi uzatıyorlardı.

En sonunda bu ikilem yine bildiğimiz yollarla, Ordo Ab Chaos ile çözüldü. Yani önce kaos, sonra düzen. Provokatörlerimiz aracılığıyla sağ ve sol ideoloji kavgaları başlatıldı. Aslında başında onay vermiş gibi göründüğümüz Kıbrıs Savaşı’ndan sonra ülkeye uygulanan ambargo sayesinde halk canından bezmiş, ülkede yağ ve tuz bile bulunamaz olmuştu. Karaborsacılar zenginleşirken halk iyice sefalete düşmüştü. Ülkeye gönderilen provokatörlerimiz için bu halkı kışkırtmak hiç zor olmadı. Ülke halkı sağcı ve solcu olarak iyiye bölündü ve çatışmaya başladılar. Olaylar öyle bir dereceye geldi ki, her gün elli-altmış kişi sokak çatışmalarında ölmeye başlamıştı. Bütün ülke terör korkusu altında eziliyordu. İnsanlar akşamları sokağa çıkamaz olmuştu.

Her an bir serseri kurşuna hedef olmak vardı. Binlerce Türk genci uydurma ideolojiler uğruna can vermişti. Hükümetler birbiri arkasına iktidara geliyor fakat olayları önleyemiyorlardı. Sonra darbe geldi ve bütün olaylar bıçak gibi kesiliverdi. Zavallı ülke halkı bu sözde başarıyı darbenin bir neticesi olarak gördüler. Çünkü nihayet terörizm sona ermiş, ülkeye huzur gelmişti. Aslında provokatörlerin görevi bitmiş, sahneden çekilmişlerdi. Burada oynanan oyun, halkı umutsuz ve çaresiz bir duruma düşürmek ve onlara bir “kurtarıcı” sunmaktır; ondan sonra bu kurtarıcı ne yaparsan yapsın hemen kabullenecektir.” [31]

3. dünya savaşı

3. Dünya Savaşı​

Aşağıda, Kanada Kraliyet Donanması’nın eski bir İstihbarat Subayı olan William Guy Carr’dan kopyalanan ve daha sonra Kardinal José María Caro Rodríguez tarafından 1925’te yayınlanan The “Mystery of Masonry” kitabında yer alan Albert Pike’nin tam alıntıları yer almaktadır. Pike, daha sonra tam olarak özdeş tarihsel olayların ve 1-2. Dünya Savaşları’nın kesin sekansının ne olacağı ve şimdi açık bir şekilde 3. Dünya Savaşı olarak ortaya çıkacak olanın şaşırtıcı derecede açık ayrıntılarla aktarıyor:

“İlluminati’nin Rusya’daki Çarların gücünü devirmesine izin vermek ve bu ülkeyi ateist komünizmin kalesi yapmak için 1. Dünya Savaşı başlatılmalıdır. İlluminati’nin İngiliz ve Cermen İmparatorlukları arasındaki “ajanı”nın neden olduğu farklılıklar bu savaşı kışkırtmak için kullanılacak. Savaşın sonunda diğer hükümetleri yok etmek ve dinleri zayıflatmak için Komünizm inşa edilecek ve kullanılacaktır.”

“2. Dünya Savaşı, Faşistler ile siyasi Siyonistler arasındaki farklılıklardan yararlanılarak kışkırtılmalıdır. Nazizm’in yıkılması ve siyasi Siyonizm’in Filistin’de egemen bir İsrail devleti kuracak kadar güçlü olması için bu savaş başlatılmalıdır. 2. Dünya Savaşı sırasında, Uluslararası Komünizm, Hıristiyan Dünyasını dengelemek için yeterince güçlü hale gelmeli ve bu daha sonra, son toplumsal felaket için ona ihtiyaç duyacağımız zamana kadar kontrol altında tutulmalı ve kontrol altında tutulmalıdır. “

“3. Dünya Savaşı, siyasi Siyonistler ile İslam dünyasının liderleri arasında” İlluminati “nin” ajanının “neden olduğu farklılıklardan yararlanılarak kışkırtılmalıdır. Savaş, İslam ve siyasi Siyonizm [İsrail Devleti] karşılıklı olarak birbirlerini yok edecek şekilde yürütülmelidir. Bu arada bu konuda bir kez daha bölünmüş olan diğer milletler, fiziksel, ahlaki, ruhsal ve ekonomik olarak tamamen tükenme noktasına kadar savaşmak zorunda kalacaklar ... Nihilistleri ve ateistleri serbest bırakacağız ve her açıdan korkunç bir toplumsal felaketi kışkırtacağız. Dehşeti, mutlak ateizmin, vahşetin ve en kanlı kargaşanın kökenini milletlere açıkça gösterecektir. “

“O zaman her yerde, kendilerini dünya devrimci azınlığına karşı savunmakla yükümlü yurttaşlar, uygarlığın yıkıcılarını ve Hıristiyanlıktan hayal kırıklığına uğramış, deist ruhları o andan itibaren pusulasız ve yönsüz olacak, bir ideal için endişelenecek çokluğu yok edecekler. Ama hayranlığını nerede göstereceğini bilmeden, Lucifer’in saf doktrininin evrensel tezahürü yoluyla gerçek ışığı alacak ve nihayet kamuoyunda ortaya çıkacak. Bu tezahür, aynı anda hem fethedilen hem de imha edilen Hıristiyanlığın ve ateizmin yok edilmesini takip edecek genel gerici hareketten kaynaklanacaktır. ” [27]

armagedon savaşı

Tanrı'yı Kıyamete Zorlamak​

Deccal hizmetindeki İlluminati, dünyayı Armageddon savaşına hazırlamak istemektedir çünkü Armageddon savaşı bir dünya savaşıdır ve büyük bir savaştır. Savaşın başlayış merkezide Kudüs ve çevresidir bugün Kudüs ve çevresini oluşturan ülkelere baktığımızda tümünde savaşı görebiliriz. O nedenle bu savaşın aktörleri ise tıpkı dinî metinlerde anlatıldığı gibi Hz. İsa ve Deccal olacaktır.

Yukarıda bahsettiğimiz Musevi kaynaklarında geçen “Gökteki Kral” terimi de bu anlama gelmektedir ve Hz. İsa’nın aslında gökten ineceğini ve Şeytan’ında ruhani bir varlık olduğunu düşündüğümüzde aslında Gökte olan ordular savaşı olacağını anlayabiliriz. Peki İlluminati, bu savaşa nasıl hazırlanıyor?

Bugün Ortadoğu’da pek çok ülkenin bir şekilde istila ediliyor olması Armageddon Savaşı’na hazırlıktır ve aslında bu ülkeler parça parça zayıflatılarak Deccal’ın hizmetine sokulmaktadır. Bakın uzun yıllar CIA ile can ciğer kuzu sarması olan Hüsnü Mübarek bir anda tehdit haline gelmiş ve defteri dürülmüştür. Bugün Ortadoğu’nun özellikle de Kudüs ve çevresinin kan deryası olduğu ve çevre hükümetlerin birer kukla hükümet olarak halen kendi içlerinde isyanın ve sosyal düzenin sağlanamadığı aşikârdır. Bu bölgelerin tümünde ABD hegemonyası hakimdir ve bahsettiğimiz üzere Deccal’in karargahı ise ABD devletidir.

Bu nedenle Deccal’ın emeli bir çok devleti savaşa sürüklemektir ve ABD için büyük güç olarak görülen Türk devletlerinin lideri sayılan Türkiye, Rusya ve Çin hükümetlerini de savaşa sürüklemek adına çevre ülkelerde istilaya devam etmektedir. Nitekim böyle bir savaşta ABD savaşa girse dahi çevre ülkelerde savaşa girmiş olacak ve böylelikle üçüncü dünya savaşı başlatılmış olacak. Bakın mesela başkan George Bush, bir konuşmasında ne diyor:

“Adalet ile zulüm her zaman birbirleriyle savaş halindeler. Tanrı bunlar arasında tarafsız değildir. Biz iyi ile kötü arasında bir savaştayız. Amerika, kötülüğü iyilikten mutlaka ayırt edecektir.”

Afedersin Sayın Bush anlamadık? Kötülüğü iyilikten ayırt edeceksin öyle mi? İyimser ve adaletten yana olan bir başkan (!) olarak sizin iyiliği kötülükten ayırt etmeniz gerekmiyor muydu?

Yo aslında Başkan Bush’un da kime hizmet ettiği mensubu olduğu Kurukafa ve Kemikler tarikatı’ndan belliydi. Aynca o “Ordo ab Chao” yani “Kaos’tan Düzen” idealinin tepesindeki isimlerden bir tanesiydi. Her şey Deccal’a hizmet için yapılıyordu ve Ortadoğu’da bu kadar kan akmasının ve ülkelerin birer birer “Özgürlük ve Demokrasi” adına istila edilişinin tek sebebi buydu. Öyle olmasa İsrail’de 13 Eylül 2001 tarihli Jerusalem Post gazetesi, Afganistan’ı işgalin yolunu açan ikiz kuleler saldırısında orada çalışan tam 3000 Yahudi’den sadece üç kişinin öldüğünü yazmazdı... Geriye kalan 2997 kişiyi “bugün işe gitmeyin” diye birileri mi uyarmıştı?

Biz diyoruz ki aslında her şey büyük bir plânın parçası ve bu plân şuan Deccal tarafından işletiliyor ve Deccal’ın Armageddon savaşı’nı kazanması adına dünya dinî metinlerdeki rivayetlere göre hazırlanıyor. Örneğin bakın Yahudiliğin mistik kitabı olan Kabala’nın Zohar’ kitabının 8. cildinde bu durum nasıl anlatılıyor;

“Bu günde uzun ve büyük bir şehirde, ateş alevi olacak. Ses bütün dünyayı uyandıracak. Bir çok kuleyi yakacak. Bir çok kule yıkılacak ve bir çok önemli insan ve görevli olacak. ”

Acaba o büyük şehir New York, yıkılacak ve yakılacak olan büyük kule ise Dünya Ticaret Merkezi olmasın sakın? Üstelik Zohar’da bunlar kıyamet alameti olarak anlatılmaktadır. İlluminati dinî öğretilende kullanarak insanlara kıyametin geldiğine inandırmak için çalıştığı apaçık ortadadır.

Eski ABD başkanları Jimmy Carter ve Ronald Reagan’a danışmanlık yapmış olan yazar Grace Hallsell bu konuda bakın ne diyor:

“Dünyanın sonunun kendi nesillerinde geleceğine o kadar inanıyorlar ki, bunu sağlamak için gerekiyorsa olayları (kıyamet alametlerini) zorlamaktan geri durmuyorlar. ” [32]

Popüler Kültür​

Batman filmindeki Joker karakterinin ifade ettiği bir replik vardır. Joker: “Kurulu düzeni alt üst ettiğinde, her şey bir anda kaosa sürüklenir. Ben kaosun elçisiyim. Kaos, adildir” diyerek yeni bir düzen tesis edilecekse önce kaosun egemen olması gerektiği fikrini öne sürer. [17]
 

Benzer konular

Geri
Üst Alt