Öğrenmenin önündeki en büyük engel: Benlik kibri

Katılım
3 yıl 5 ay 22 gün
Mesajlar
602
Tepkime puanı
275
Konum
Antalya
Cinsiyet
bPg20e
Zaman öylesine hızlandı ki 30 yaşındaki bir genç, 23 yaşındaki kardeşi için “sizin kuşak amma da bencil oldu” diye eleştiride bulunabiliyor. Ben 53 yaşında hepsinin ablası olarak onları halbuki aynı kuşak olarak kodluyordum. Fakat sahiden de içlerinde yaşadıkça görüyorum. Artık üç yaşlık bir fark bile bir kuşak kadar büyük uçurum oluşturuyor.

Dediğim gibi çok hızlı akıyor zaman, devir çarçabuk değişiyor. Özellikle dijital hayat arttırdı bu hızı. Bir de şimdi yapay zeka var. Hızla organik olanla yapay olan arasındaki nitelikler aynileşiyor. Göreceksiniz, insanlığın tekamülüne bir süre sonra yapay zeka da evrimleşmiş özellikleriyle dahil olacak. Ayırt edemez hale geleceğiz organik olanla yapay olanı. Çünkü adapte olacağız.

Tıpkı şimdiki gdo ürünler gibi. Genetiği değişse de gıda olarak kabul ediyor ve yiyoruz. Yapay zeka da böyle olacak. Her şeyde onu kullanacağız. Biraz da bu sebeple olsa gerek dijital yeniliklerin içine doğan çocuklar adapte olmakta hiç zorluk çekmiyorlar.

Doğuştan yapay zeka! Diyelim. Ya da: Doğuştan gdo! İsterseniz beğenmeyelim, eleştirel kitaplar yayınlayalım. Biz yazana kadar bambaşka pratikler getirecek, bambaşka söylemler doğup ölecek dijital alemlerde. Saniyelerle değişen, dönüşen bir tekamül bu.

Evet, hızlanan zaman bütün bu dönüşümü de hızlandırıyor ve evet ‘sonsuz şimdi’de bu ivmeyle devam ediyor insanlaşma serüvenimiz.

Her zaman ilerlemeci düz bir çizgi olacak değil ya. Devirden devire kimi zaman da yapay, suni, sentetik evrimleşmelerle akan bir devam ediş bu. Çünkü düz değil, döngüsel.

Bu hızlı değişimin çok yıkıcı tezahürlerinden biri de benliğimizi tehdit ediyor. Nedir bu? ‘Ben bilirim’ egosu. Adeta patlama yaşanıyor benlik alanında. Bir tür sosyolojik vakıa hatta. ‘Öğrenilmiş benlikler’ desek, yeni bir sosyolojik terim olur muydu!

Ne mi kast ediyorum; ‘ben bilirim’ egosu derken? Mesela sinema bölümünü bitirince kartvizitine ‘yönetmen’ yazdırırken bunu kendine yakıştırıyor 24 yaşında ve bitirme tezi dışında bir film çekmemiş olan bir yeni mezun. Ya da grafik tasarımı bitirip hasbelkader bir ajansta çizer olur olmaz kendisine verilen projeleri en üstün haliyle yaptığını sanıyor fazla uğraşmadan.

“Kardeşim, bizim isteğimiz, hedef kitlemize uygun olarak şöyle şöyle idi,” diyerek anlatmaya kalksanız büyük bir eleştiri ve hakaret olarak “vay bana ha!” diyerek alınganlaşıyor. Kırılıyor, öfkeleniyor veya hatta düşman oluveriyor size.

Peki ya ne yapacaktı diye soran gençler varsa hemen cevap vereyim: Öğrenmek isteyecekti. Anlamaya çalışacaktı müşterisinin ondan istediğini. Mesleğinde bir şeyi keşfetmeye, bir yandan da insan ilişkilerinde kendini geliştirmeye çalışacaktı. Umursamazlık göstermek yerine ilgili olacaktı. Ama bütün bunlar zoraki olmaz tabii. İçinden gelecekti. Yani talip olacaktı.

Talip olmadan, talep etmeden, talebe olunmadan herhangi bir şey öğrenilemiyor. Net. Çünkü gönle indirilmeyen, benliğinden geçirilmeyen, içinden süzülüp dönüştürülmeyen bir bilgi yaşamıyor. Mesleki gelişimlerde de kullanılamayınca ölüp gidiyor.

Kısacası bu bahsettiğim ‘öğrenilmiş benlik’ dışında, genç olalım ihtiyar olalım muhakkak bir şeyler olmalı hayatımızda; gönülden öğrendiğimiz bir şeyler. Çünkü benliğimiz öğrenmeye ve gerçek olmaya en büyük engel.

Gençlerin öğrenme kabiliyetini hadım eden bir sosyolojik vakıa daha var: Toplumsal hiyerarşik kodların ortadan kalkması. Dijital dönemin hemen öncesine kadar modern dünyada bir usta çırak ilişkisi vardı. Alaylı öğrenmek, tatbikat içinde öğrenmek, yaşantıda karşılığı olacak şekilde öğrenmek ancak bilgiyi canlı yaşamakla mümkündü.

Eğitimde üstlere hürmet çerçevesinde, ustaların engin tecrübesine saygıya binaen bilmediğini kabullenerek, muhakkak ki bilmediğim şeyleri onlardan öğrenirim yaklaşımıyla beslenen ve çok işe yarar bir yöntemdi bu.

Mürid-mürşid, usta-çırak, üstad-derviş, hoca-talebe ilişkisi; benlik kibrine henüz feda edilmemişti. Öğrenmek bir tür gurur meselesi haline getirilmemişti, kadim dünyanın gençleri tarafından. Eleştirildiklerinde bunun bir imkân olduğunu bilirlerdi öğrenmeye, kendini geliştirmeye, tecrübe edinmeye bir imkân ve aynı zamanda bir ikram.

Şimdiyse ukalalık ve burnu büyüklükle, ilk yaptıkları işle dünyayı yönettiğini sanıyor çaylaklar. Çünkü neyi bilmediklerini bilecek bir birikimleri de oluşamıyor. Burunlarından kıl aldırmıyorlar tabiri caizse. Benlik kibrine yenik düşüyorlar. Ne sanatta, ne de mesleklerinde önceki kuşakların bıraktığı seviyeyi geliştiremiyorlar.

İmdi bütün bu sosyolojik olguları ve gözlemlerimi belli bir yaşın üstündeki kişilerle hiç konuşmasak da paylaşabiliyorum. Lakin belli bir yaşın altındakiler son derece sıkılıyor bu sözlerden. Duymak istemiyorlar, çünkü bir karşılığı yok onların dünyasında. İşte bu yapay zeka gibi, gdo’lu ürün gibi. İçine doğuyorlar bu hızlı gelişmelerin.

Sanırım anladınız artık: İhtiyarlık bu işte. Zaman zaman yazıyorum. Dünyanın giderek sizden çekilmeye başladığını fark edersiniz. Gençler sizi idare ederek alttan alır. Bir şeyleri anlatma zahmetine bile katlanmaya değmez hale gelmişsinizdir onların nazarında.

Bu değişmez kuşak farkı, tıpkı yazımın başında belirttiğim gibi devir hızlandıkça daha da keskin hale geldi. On yıllık bir zaman dilimi bildik rutine göre elli yıllık bir devire denk geliyor en azından. Artık dakikalarla yüzyıllar deviriyoruz, saniyelerle çağ atlıyoruz!

Dijital alemlerde herkes kendi bildiğiyle amel ediyor, başkasından bir şey öğrenmeye çalışmıyor. Kendini karşısındakine vermiyor. Kalpten kalbe geçişler çok azaldı. Bilmek ve anlamak; yani öğrenmek benlik (menfaat, ikbal hırsı, şöhret, para, itibar, makam, iktidar vs.) için olunca çok kısır kaldı. Asıl öğrenmek ne zaman gerçekleşirdi peki?

Bilgiyi benliğin için değil ama insanlık için, Hak için öğrenme şevki olunca. Yani muhatabını anlama gayreti, ona kendinden vermek, eşlik etmek, onunla birlikte değişip dönüşmek, projelerini alınca derinleşmek, yeni şeyler paylaşmak, üreterek çoğalmak gibi ‘sen-merkezci’ yaklaşımlarla.

Yoksa ‘ben-merkezci’ bakışla kişi kendini geliştiremiyor. Aksine benliğini genişletip duruyor. Bir önceki yazımda kullandığım bir cümle meğer bu yazı içinmiş, onunla bitireyim: Büyüklerimiz der ki, bizim için kemâl yolu, gerçeği benliksiz algılama seviyesine gelmemizle mümkün.
 

Benzer konular

Geri
Üst Alt