Cennetin Yolu Olan: Allah Korkusunun Önündeki Engeller ve Nedenleri

Charismax

Copyright @ Charismax
Katılım
3 yıl 7 ay 8 gün
Mesajlar
25,232
Tepkime puanı
8,697
Yaş
35
Konum
Memed' Home
İsim
CHRS
Memleket
Neresi?
Meslek
IzdırapÇI
Cinsiyet
vtEvVy
Medeni Hal
Allah korkusu, bir insan için hem imanının çok keskin bir göstergesi hem de onun ebedi hayatını belirleyecek çok önemli bir özelliktir. İnsan, ancak ve ancak Allah’tan korkup sakınırsa ahiretteki sonsuz cennet hayatına kavuşmayı umabilir. Bu nedenle Allah korkusunun önündeki muhtemel engellerin öğrenilmesi ve eğer varsa bu engellerden arınılması son derece önemlidir. Allah korkusu, Rabbimiz’in yarattığı imtihan ortamında müminin en büyük dayanağıdır. Çünkü Allah korkusu kişiyi her an Allah’ın istediği gibi davranmaya, O’nu hoşnut etmeye çalışmaya, şeytanın ve nefsinin isteklerinden sakınmaya, onların hile ve oyunlarına karşı uyanık ve tedbirli olmaya sevk edecektir. Bu da, insana kendi sınır tanımaz isteklerini uygulatmaya çalışan nefsin ve şeytanın hoşlanmadığı bir durumdur. Bu sebeple şeytan ve nefsi, insanı en başta Allah korkusundan uzaklaştırmaya çalışır. Allah’tan korkmanın gereksiz, hatta yanlış olduğu, asıl önemli olanın Allah sevgisi ve kalp temizliği olduğu gibi yanlış telkinlerle onun Allah’tan korkup sakınmasını engellemek ister. Şeytanın bu tuzaklarına düşen insanların samimi bir Allah korkusu duymalarını engelleyen yanılgılarından bazıları şunlardır:

Kendini Yeterli Görmek

Onlara göre cehennemlik olan insanlar, çoğunlukla televizyonda seyrettikleri ve gazetelerde okudukları katiller, hırsızlar, teröristler ve insanlara zarar verme peşinde koşan dengesiz kişilerdir. Bunun dışında kalanlar ise hemen her günahlarının affedileceğini zanneden, halkın arasında çoğunluğu oluşturan sıradan insanlardır. Kendi aralarında belirledikleri bu batıl ölçüler, adam öldürmediklerine, hırsızlık yapmadıklarına ve terörist olmadıklarına göre, kendilerinin cennet halkından oldukları zannını doğurur. İşte kendilerini Müslüman kabul ettikleri halde her türlü günahı işleyebilmelerinin, ibadet etmemelerinin, Kuran ahlakını yaşamamalarının ve Allah’ın sınırlarından uzak bir hayat sürebilmelerinin ve bundan da hiçbir korku ve tedirginlik duymamalarının altında yatan sebep budur; bunların hiçbirinin cehenneme gitmek için bir sebep teşkil etmediği zannına kapılmaları… Oysa bu kendilerini ateş çukuruna sürükleyen korkunç bir yanılgıdır.

İçlerinde Allah korkusu taşımayan insanların Müslümanlık adına türettikleri kurallar, Kuran’ın hükümlerinden çok farklıdır. Örneğin Kuran ahlakına göre çok önemli olan ve Allah’ın kesin olarak uyulmasını emrettiği bir konu, kendi yüzeysel mantıklarına göre o kadar da fazla önemi olmayan (Allah’ı tenzih ederiz), üzerinde durulmayacak bir konu olarak değerlendirilir. Böylece kendi uydurdukları dinin ölçüleri kendilerine, Allah korkusundan tamamen uzak bir hayat modeli sunar. Allah bir ayette bu insanların bozuk mantığını şöyle bildirmiştir:

“De ki: “Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Ve işleri evirip-çeviren kimdir? Onlar: “Allah” diyeceklerdir. Öyleyse de ki: “Peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız?” (Yunus Suresi, 31)

“Allah Nasıl Olsa Affeder” Şeklindeki Düşünceleri


“Onların ardından yerlerine kitaba mirasçı olan birtakım ‘kötü kimseler’ geçti. (Bunlar) Şu değersiz olan (dünya)ın geçici-yararını alıyor ve: “Yakında bağışlanacağız” diyorlar…”
(Araf Suresi, 169)

Ayette de haber verildiği gibi, insanların bir kısmı Allah’ın isteklerine uygun bir hayat sürmemelerine rağmen yine de Allah’ın kendilerini affedeceği düşüncesindedirler. Kuşkusuz bunun en temel sebebi Allah’ın sıfatlarını, adaletini takdir edememeleri ve olayları Kuran ahlakından uzak bir şekilde değerlendirmeleridir. Elbette ki Yüce Allah affedicidir ve kullarının günahlarını bağışlayıcıdır. Fakat bunun nasıl olduğunu Allah Kuran’da şöyle bildirmiştir:

“Allah’ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. Tevbe, ne kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: “Ben şimdi gerçekten tevbe ettim” diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır.” (Nisa Suresi, 17-18)

Ancak Allah korkusundan uzak olan insanlar gizli-açık sürekli uyarılmalarına, hakkı bilmelerine rağmen “nasıl olsa Allah affeder” gibi çarpık bir mantıkla günahları üzerinde ısrarlı davranırlar. Oysa bu, şeytanın insanları aldatmak için kullandığı taktiklerden biridir. Şeytan böyle bir kandırmaca ile insanları her türlü günaha ve sahtekarlığa peşi sıra sürükler.

Dahası Allah bir başka ayette, “Şüphesiz Rablerinin azabından emin olunamaz” (Mearic Suresi, 28) ifadesiyle insanlardan hiç kimsenin böyle bir garantisinin olmadığını açıkça bildirmiştir.

Kendilerini Cennete Layık Görmeleri

Kuşkusuz Kuran ahlakına uygun olmayan çarpık bir din anlayışının getirdiği ahiret inancı da çarpık olacaktır. Nitekim cahiliye insanlarının büyük bir bölümünün ortak özelliği kendilerini cennet ehli olarak görmeleridir. Birçoğunun öldükten sonra, yaptıklarından sorguya çekileceğine pek kanaati yoktur. Kendilerince böyle bir ihtimal olsa bile, yine de iyi bir sonuçla karşılaşacaklarını düşünür ve bununla kendilerini kandırıp rahatlatırlar.

Allah, inanmayanların bu garip mantığını Kuran’da bir bağ sahibinden örnek vererek haber vermiştir. Ayetlerde bildirildiğine göre, Allah’ın büyüklüğünü gereği gibi takdir edemeyen bağ sahibi, malca zengin olmasından kaynaklanan, kendinden son derece emin bir şımarıklık içindedir. Bahçesinin verimli olması ve görünümünün güzelliği onun kendine olan güveninin temel dayanağıdır.

Kuran’da bildirildiğine göre bağlarının güzelliğini ve bereketini gördüğünde güçlü olmak için Allah’a ihtiyacı olmadığı zannına kapılmış ve şöyle demiştir:

“Kendi nefsinin zalimi olarak (böylece) bağına girdi (ve): “Bunun sonsuza kadar kuruyup-yok olacağını sanmıyorum” dedi. Kıyamet-saati’nin kopacağını da sanmıyorum. Buna rağmen Rabbime döndürülecek olursam, şüphesiz bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım.” (Kehf Suresi, 35-36)

İşte bu bağ sahibi, aslında, ahireti ve hesap gününü akıllarından çıkararak her türlü taşkınlığı ve sınır tanımazlığı işleyen, daha sonra da sonsuza kadar yok olma ya da “bir ihtimal” cehenneme gidip yanma düşüncesinin dehşeti karşısında, nasılsa cennete gideceği avuntusuyla kendisini kandıran günümüzdeki bazı insanlara da bir örnektir. İşine gelmediği anda kıyamet saatini inkar eden, işine gelince de cennetlik olduğunu düşünen bu şuursuz zihniyete sahip olanların elbette ki içlerinde Allah korkusu bulundurdukları konusu şüphelidir.

Allah’ı Sevdiğini Söylemeyi Yeterli Sanmaları

Bazı insanların Yüce Allah’ın sonsuz gücünü takdir edememelerinin ve gereği gibi korkmamalarının altında yatan bir başka sebep de, Allah’ı sevdiklerini söylemeleri fakat bu konuda samimi davranmamalarıdır. Çünkü gerçek sevgi beraberinde saygıyı ve Allah’ın beğenmediği şeylerden sakınmayı da getirir. Fakat ilginç olan, bu insanların yaşamlarına ve hareket tarzlarına bakıldığında buna dair hiçbir alamet görülmemesidir. Çünkü samimi olarak Allah’ı seven bir insan herşeyden önce O’nun sınırlarına son derece titizlik gösterecek, O’nun sevip beğendiği şeyleri sevecek, beğenmediği, kınadığı, sakındırdığı şeylerden şiddetle sakınacaktır. Bu sevgisini, ölene dek yaşamının tüm detaylarında O’nun rızasını arayarak, O’na olan derin saygısı, güveni, boyun eğiciliği ve sadakatiyle gösterecektir. Yoksa bunun dışında sadece sözlü olarak sevgi iddiasında bulunmak, fakat buna rağmen Allah’ın sınırlarına dikkat etmeden bir yaşam sürmek, kuşkusuz samimiyetten son derece uzak bir tavır olacaktır. Elbette ki bu samimiyetsizlik de değiştirilmediği sürece karşılıksız kalmayacak, kişi çok büyük bir hüsrana uğrayacaktır. Şu nokta çok önemlidir: Kuran’da bildirilen güzel ahlakın özellikleri son derece açıkken ve cehennemin varlığı kesin bir gerçekken, bir insanın sadece sözlü bir sevgi ifadesini yeterli görmesi, kendini temize çıkarıp vicdanını rahatlatmaktan başka bir amaç taşımaz. Bu ise Kuran ahlakına uygun olmayan bir davranıştır.

Allah Gizlinin Gizlisini Bilendir

Allah insanın her türlü halini, kusurlarını, aklından geçenleri, dualarını bilmektedir. O halde yapılması gereken, Allah’a samimiyetle yönelip O’nu dost edinmektir. Allah’a karşı duyulması gereken içli korku, insanı teslimiyetli ve güzel ahlaklı hale getirerek onu Allah’ın sevgisini kazanmaya, Allah’a yakınlaşmaya teşvik eder.

Kuran ahlakına gereği gibi uymayan insanların korkuları ise daha farklıdır. Onların duydukları korkular geçicidir. Bir sıkıntıyla karşılaştıkları zaman Allah’ın azabını hatırlar, onunla karşılaşmaktan korkarlar. Ama Allah bir deneme olarak onları kurtardığında tekrar eski inkarlarına geri dönerler. Kuran’da bu konuyla ilgili şöyle bir örnek verilmiştir:

“Karada ve denizde sizi gezdiren O’dur. Öyle ki siz gemide bulunduğunuz zaman, onlar da güzel bir rüzgarla onu yüzdürürlerken ve (tam) bununla sevinmektelerken, ona çılgınca bir rüzgar gelip çatar ve her yandan dalgalar onları kuşatıverir; onlar artık bu (dalgalarla) gerçekten kuşatıldıklarını sanmışlarken, dinde O’na ‘gönülden katıksız bağlılar (muhlisler)’ olarak Allah’a dua etmeye başlarlar: “Andolsun eğer bundan bizi kurtaracak olursan, muhakkak Sana şükredenlerden olacağız.” Ama (Allah) onları kurtarınca, hemen haksız yere, yeryüzünde taşkınlığa koyulurlar. Ey insanlar, sizin taşkınlığınız, ancak kendi aleyhinizedir; (bu) dünya hayatının geçici metaıdır. Sonra dönüşünüz Bizedir, Biz de yaptıklarınızı size haber vereceğiz.” (Yunus Suresi, 22-23)

Görüldüğü gibi, Allah’a iman etmeyen insanların korkuları onlara bir fayda sağlamaz. İman edenlerin aksine, karşılaştıkları olaylardan öğüt alıp düşünmezler. Nitekim Allah ancak “içi titreyerek korkan”ların öğüt alabileceklerini Kuran’da şöyle bildirmiştir:

“Allah’tan ‘İçi titreyerek korkan’ öğüt alır-düşünür. ‘Mutsuz-bedbaht’ olan ondan kaçınır.” (Ala Suresi, 10-11)

Kuran ahlakına gereği gibi uymayan insanlar yukarıdaki ayetlerde bildirilen ikinci gruptandır. Yani Allah’a karşı derin ve içli bir korku duymadıkları için karşılaştıkları olaylar Allah dilemedikçe onları hiçbir zaman doğruya ulaştırmaz.

Allah korkusu olmayan insanlar, her türlü günaha ve ahlaki bozukluğa açıktırlar. Hem Allah’ın bildirdiği din ahlakına uymazlar, hem de zalimce bir tavır göstererek diğer insanları da Kuran ahlakından uzaklaştırmaya çalışırlar. Kuran’da bildirilen güzel ahlakın yaşanmasına kesinlikle tahammül edemezler. Elbette bu insanlar dünyada işledikleri zulümlerin karşılıklarını bu tavırlarından vazgeçmedikleri taktirde ahirette göreceklerdir.

Sonuç

Güzel bir ahlaka sahip olabilmek ancak Allah’tan korkmakla ve O’nun emirlerine kesin olarak boyun eğmekle mümkündür. Unutulmamalıdır ki bir insanın güzel ahlaka sahip olması ve bunu kararlılıkla sürdürebilmesi için, güçlü bir Allah sevgisi ile birlikte güçlü ve derin bir Allah korkusu taşıması gerekir. Allah’tan gereği gibi korkabilmek ise, Allah’ın büyüklüğünü, şanını ve azametini, üstün makamını, sonsuz ilim ve kudretini, kulları üzerindeki kayıtsız şartsız güç ve hakimiyetini, dilediğini dilediği gibi gerçekleştirebileceğini sürekli akılda tutmak ve tefekkür etmekle, Allah’ın vaadine, tehdidine, hesap gününe, cezasının şiddetine, cehennem azabının sonsuzluğuna ve korkunçluğuna kesin olarak iman etmekle mümkündür. Bu iman, güçlü bir Allah korkusuna vesile olur. Bu korku da insanın tüm tavır ve davranışlarını, hareket ve konuşmalarını Allah’ın beğendiği, hoşnut olduğu ahlak doğrultusunda düzenlemesini sağlar. Bu nedenle samimi bir Allah korkusuna sahip olmak ve şeytanın tüm bu engelleme çabalarından sakınmak iman edenler için büyük önem taşımaktadır. Rabbimiz’in bu konudaki emri bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmektedir:

“Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin.” (Al-i İmran Suresi, 102)
 

Benzer konular

Geri
Üst Alt