- Katılım
- 1 yıl 10 ay 4 gün
- Mesajlar
- 2,196
- Tepkime puanı
- 584
- Cinsiyet
İskandinavya topraklarına ilk yerleşmiş olan insanlar 10.000 yıldan daha uzun zaman önce DNA'larını, çiğnenmiş huş ağacı kabuğunun üzerindeki katrandan sakızların üzerine bıraktı. Communications Biology'de yayımlanan çalışma Stockholm Üniversitesi araştırmacıları tarafından düzenlendi ve yürütüldü.
İskandinavya'da bu zaman aralığından kalma çok az insan kemiği kaldığı ve bunların çok büyük bir çoğunluğunun üzerinde arkeogenetik araştırma yapıp insan genetiği ve genomu analizleri yapmaya yetecek miktarda DNA taşımadığı biliniyor. Mevcut araştırmada keşfedilen sakızların üzerindeki DNA'lar bu nedenle bölgeden elde edilen en eski insan DNA'ları olma niteliği taşıyor. İki kadın ve bir erkek olmak üzere üç farklı bireye ait genler hem insan genetiği hem de madde kültürü ile ilgili oldukça önemli veriler ve bunlar arasında bağıntılar üretmemizi sağlıyor.
İnsanlar gerçekten çok uzun yıllardır sakız çiğneme alışkanlığı edinmiş durumdalar ve alışkanlıkları bu zamana kadar ulaşacak birçok DNA'yı bu sakızların üzerinde saklamalarını sağladı. Şu an bilinen en eski alternatif DNA elde etme yöntemi olarak antik insanların çiğnedikleri sakızlar görülüyor. Erken Mezolitik avcı-balıkçı yaşam alnı olan İsveç'in batı kıyısındaki Huseby-Klev'den elde edilen arkeolojik buluntular 1990'ların başında bölgede başlayan kazıda toplanmıştı.
Ancak buluntular elde edildikleri zamanda bırakın canlı olmayan bir dokudan alınan DNA'yı herhangi bir şekilde iyi elde edilmiş DNA'yı dahi analiz etmek çok zordu. Keşfedilen çiğnenmiş sakızlar Taş Devri sırasındaki teknoloji ürünleri ve alet yapımında yapıştırıcı olarak da kullanılan huş ağacı kabuğu katranından yapılıyordu.
Bozulmaya oldukça müsait olan sakız buluntularının neredeyse adli tıp araştırmalarındaki gibi incelenmesi ile Oslo'daki Kültür Tarihi Müzesi'ne bağlı olan ve Uppsala Üniversitesi'nde doktora öğrencisi olan Natalija Kashuba, Stockholm Üniversitesi ile kolabore çalışarak keşiflerini gerçekleştirdi ve bu 10.000 yıldan yaşlı kalıntının şaşırtıcı biçimde malzeme kültürü ile insan genetiği arasında bağıntı kurmamızı sağladığını belirtti.
Araştırmanın sonuçları genetik olarak bu DNA'ların sahiplerinin, erken Mezolitik çağın Buz Devri Avrupa'sındaki popülasyonlar ve İsveç'teki avcı-toplayıcılarla çok büyük bir benzerlik gösterdiğini gösterdi. Ancak kazı alanında bulunan yapılmış aletler, Doğu Avrupa düzlüklerinden buralara ulaşmış taş (litik) teknolojiler olarak değerlendirildi.
Bu tip bir kültürel ve genetik akış senaryosunun daha önce iki yol üzerinden gerçekleşmiş olabileceği yayımlanmıştı. Bu veriler ile birleştirildiğinde ise direkt olarak malzeme ve alet yapımı ile insan genetiği arasında oldukça önemli bağıntıların kurulabildi.
Stockholm Üniversitesi'nde çalışmadaki DNA'ların kompütasyonel (bilgi-işlemsel) analizlerini gerçekleştiren Emrah Kırdök çalışma ile ilgili olarka yaptığı açıklamada, Huseby Klev bireylerinin genetik verileri üzerinden yapılan demografi analizlerinin batıdaki avcı-toplayıcılara doğudakilerden çok daha yüksek oranda benzerlik gösterdiğini ortaya çıkardığını belirtti.
Araştırmacılar bu tarih öncesi çiğnenmiş sakızlardan elde edilen DNA'ların insanların göç yollarını ve hareket hızlarını tespit etmekte çok faydalı olmasının yanı sıra sosyal ilişkilerinin de bir belirteci olarak güçlü veriler sunduğunu ortaya atıyor.
Stockholm Üniversitesi'ndeki Arkeoloji Araştırma Laboratuvarı'ndan Anders Götherström, tarihimizin büyük oranda DNA'laırımızda yazılı olduğunu ve DNA'larımızdan görülebileceğini belirtti.
Baran Bozdağ