Türk Kültür Değişimi

Katılım
1 yıl 3 ay 29 gün
Mesajlar
2,165
Tepkime puanı
571
Cinsiyet
bPg20e
Herkezin bildiği tanımıyla kültür, bir toplumun zaman içerisinde ürettiği ve süreç içerisinde nesilden nesile aktardığı maddi ve manevi tüm değerlerin toplamıdır. Mutlaka her milletin kültür birikimi farklıdır. Günümüzde maddi kültür öğeleri büyük oranda benzerlik göstersede ki bu istenmeyen bir durumdur, manevi kültür unsurları her toplumda ayrıdır ve ayrı olması da doğaldır.
Türk toplumu olarak kültür değişimini genelde dışımızdaki etkilerle yaşadık. Tanzimat dönemiyle başlayan Frenk etkisi dilimize, edebiyatımıza, kıyafetimize keza tüm yaşantımıza zamanla sirayet etti. Batı kültürünün ülkemize girişi genel olarak fransız etkisiyle başlar. Son dönem Osmanlı siyasetinde fransanın diğer ülkelere nazaran yeri mutlaka farklıdır. İngiliz sömürge zihniyeti ve Rus güney politikası Fransayı Osmanlı devleti içinde diğerlerine göre nispeten sempatik bir yere itmiştir. Bunda Fransanın o dönem Avrupasında kültür moda öncülüğü yapması, elçilik ve öğrenci değişimi noktasında etkinin daha fazla olması Fransız kültürünün Osmanlı devletinde daha baskın olmasına neden olmuştur. Bu etkiyi 3. Selim dönemi askeri ve siyasi münasebetlerine kadar götürmek mümkündür. Son döneminde Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük akımlarının etkisinde siyaset yürüten Osmanlı devletinde Batıcılık dar alanıyla toplumda , devlet ciddiyetindede siyasette değişmeyen harita olmuştur. 20. yy başlarında Türk toplumundaki Batı etkisi Fransa’nın yanına Alman kültürünüde eklememize olanak tanımış devletin dış siyaset çizgisi Osmanlı toplumunada yansımıştır. Fransız yazar ve eserlerinin Osmanlı edebi hayatına ve İstanbul sosyetesine girmesi Almanya nın sanayi ve ekonomik yatırım hamlelerinden daha derin bir etki yaratmıştır. Osmanlı Devletindeki batı etkisi yalnızlaşan siyasetin çizgisinde ilerlesede etkisi Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar gelen bir batı rotası oluşturmuştur.

Türkiye’nin batıyla olan münasebeti Cumhuriyet tarihinde birkaç farklı döneme ayrılabilir;

Atatürk döneminde Türk-Avrupa kültür etki süreci kanunlar nezdinde çok açık göstermiştirki Osmanlının siyaseten yürüttüğü ve son döneminde başkent ve birkaç vilayetle sınırlı kalan batılı yaşam tarzı, bu dönemde tüm halkın çağdaşlaşabilmesi için kilit rolü oynamıştır. 1923-1938 döneminde Cumhurbaşkanlığı seviyesinde hiçbir batılı devlete ziyarette bulunulmasada Atatürk’ün batı ya yönelik bakış açısı toplumu Türk kültüründen koparmadan Avrupalılaştırmak olmuştur. İnönü dönemi siyaseti özellikle 2. Dünya savaşının son aylarında Alman yenilgisinin kaçınılmaz oluşu ve tehditkar İngiliz ve Amerikan tutumu neticesinde Almanyay’ya savaş ilanıyla yeni bir şekil almıştır. Siyaset sözcülerimizin Sovyet Rusa’ya güveni içten içe duyulan korkuya rağmen yalnız kalma endişesini yenmiş ve içtede milliyetçi gruplara sert önlemler almaya itmiştir. Bu süreç toplumsal kültürel çizgi, siyasetinde yönlendirmesi ile katı bir devletçi zihniyet ve yeni devleti koruma refleksi arasında sıkışmıştır. Kültürel değişimimizde dönüm noktası mutlaka soğuk savaş yıları olmuştur. 1946 ‘dan sonra ülkemizde esen çok seslilik söylemleri ve DP ile başlayan 3 dönemlik ve toplamdada 10 yıllık Amerikan etkisi kültürümüze bir daha çıkmamak üzere girmiştir. Marshal ve Truman Doktrinlerinin bölgede ve tabiki Türkiye’de oluşturduğu Amerikan hayranlığı siyaseti ve kültürümüzü içine almıştır. Büyük kentlerimizde gezmeye başlayan Amerikan arabaları ve yazılı görsel basında dolaşan Amerikan propagandası rahatlayan ekonomimizin diyeti olmuştur. Kore’ de verilen şehitler ve NATO’ya girerek kurtulduğumuz rus tehdidi içte Amerikan kültürüne ve etkisine karşı özellikle üniversite gençliğinde biriken bir tepki yaratmıştır.

1970’li yıllar Türk kültürü açısından bir arayış devri olarak geçmiş, gençlikte Amerikan ve batı kültürüne yada rakibi Rus ideolojisine karşı kendi Milli kültürünü sorgulama araştırma ve öğrenme merakı oluşturmuştur. 5000 bin yıllık Türk tarihine duyulan merak yeni Osmanlı dirilişi diyebileceğimiz bir atılım ve İslam kültürüyle yeniden yoğrulup kurtulma hevesleri kültürümüzdede bir öze dönüş sürecini başlatmıştır. Bu süreç 1985’li yıllardan itibaren Özal dönemiyle yerini tekrar Amerikan baskın kültürüne bırakmış liberal ekonominin zenginleşen basın kültürü ile batı yaşam tarzını tekrar Türk insanının hayranlıkla izlediği ve ulaşılması gereken yer olarak gördüğü bir devir açmıştır.

12 Eylül darbesinin siyasi yasaklarının kalkmasıyla başlayan Özal dönemi Türk toplumunda marka giyinmeden, ingilizce düşünmeye, Tommiks okumaktan kovboyculuk oynamaya kadar her yaşta insanımızın tüm hayatına işleyen bir kültür aktarımının başlangıcı olmuştur. Bu hızlı süreç önce, AB nin zihnimizde oluşturduğu kurtuluş yolu ve demoktarikleşme imajının etkisini yitirmesiyle azalmıştır. AB nin Türkiye ye yönelik ne yaparsan yap üyelik kazanamassın duruşu , terör örgütü elebaşısının İtalya, Belçika gibi hayran olduğumuz kültür sahiplerinden beslenmesi önce beynimizde ki AB şemasını yıkmış ve yerini milli kine bırakmıştır. Boykot , bayrak yakma ve ve dilimize süreç içerisinde yerleşen kelimelerin terkine kadar bir çok tepkiye neden olmuştur. Hemen ardından 2001 ve Amerika’nın Afganistan ve Irak işgalleri sayısız müslümanın katledilmesi 10 yıl önceki Rambo hayranlığı ve marka tutkumuzu yerle bir etmiştir.

Türkiyenin 2002’den sonraki seyri ise daha manidardır. Acı hafızamızın zaman zaman küçük siyasi çıkışlarla kullanıldığı bu dönemde AB tekrar bir demokrasi toplumu ABD ise en dindarımızın! bile yaşayabileceği özgürlükler ülkesi olmuştur. Kültürümüzün dış etkilerle bu kadar değişmesi ve bir kültür ögesi olan sosyal tepkinin bu denli tutarsız seyri sosyologların üzerinde önemle durması gereken bir konudur. Türk kültürünün binlerce yıllık tarihi birikimi son 60 yıllık tahribata dirensede bu tahribatın gençliğimiz üzerinde oluşturduğu tatmin olmama, hayattan çabuk yılma, intihar, cinnet, uyuşturucu ve daha bir çok öz kültürümüz dışındaki etkilerin çoğalması gelecek yıllar adına endişe vericidir.

Türküsünden utanmayan, figürünü gördüğünde hangi yöreye ait olduğunu bilebilen , Volteri okuyan Da Vinci yi anlayan ancak Mevlana ve Yunus tadında yaşayan bir Türk genci hepimizin ortak çabalarıyla tekrar yeşerebilecek bir tohumdur. Zira bu topraklar bu tohumları binlerce kez çınar heybetinde yeşertmiş ve yaşatmıştır…
 

Benzer konular

Geri
Üst Alt