Perili Bir Ev

Bükre

İhmal ettiğin herşey ölür
Katılım
3 yıl 7 ay 7 gün
Mesajlar
1,020
Tepkime puanı
506
Konum
Cinsiyet
bPg20e
"ÖLÜM CAMDI; ÖLÜM ARAMIZDAYDI"
Kalktığınız saatte, kapı kapandı sessizce. Odadan odaya gittiler, el ele, orayı kaldıran, burayı açan, kolaçan eden… hayalet bir çift.

“İşte burada bırakmışız,” dedi kadın. Adam da ekledi: “Ah, ama burada da!” “Üst katta,” diye mırıldandı kadın. “Bahçede de,” diye fısıldadı adam. “Sessiz,” dediler, “yoksa onları uyandıracağız.”

Ama bizi uyandıran siz değildiniz. Ah, hayır. “Onu arıyorlar; perdeyi çekiyorlar,” diyebilirdi biri, o yüzden bir iki sayfa daha okuyabilirdi. “Şimdi buldular onu,” diye emin olup kalemi kenar boşluğunda durdururdu. Sonra da, okumaktan yorulup, ayağa kalkarak kendine bakabilirdi, ev bomboş, kapılar açık, memnuniyetle kabaran tahta güvercinlerden ibaret ve çiftlikten işitilen harman makinesi gürültüsü. “Buraya niçin geldim? Ne bulmak istiyordum?” Ellerim boştu. “Belki de üst kattadır?” Elmalar tavan arasındaydı. O yüzden yine indi, bahçe her zamanki gibi durgundu, kitabı çimene sokulmuştu yalnızca.

Fakat onu misafir odasında buldular. Biri onları görecek değildi. Pencere camları elmaları yansıtıyordu, gülleri yansıtıyordu; camdaki bütün yapraklar yeşildi. Eğer misafir odasına girdiyseler elma sarı tarafını dönmekle yetindi. Ancak, bir an sonra, kapı açıldıysa, yere yayıldıysa, duvarlara asıldıysa, duvarlardan sarkan… ne? Ellerim boştu. Halıdan bir çöpün gölgesi geçti; sessizliğin en derin kuyularından, tahta güvercin kabarma sesini çıkardı. “Güvenli, güvenli, güvenli,” diye attı evin nabzı. “Hazine gömüldü; oda…” diye durdu nabız aniden. Ah, gömülü hazine miydi o?

Bir an sonra ışık sönmüştü. Öyleyse, bahçeye mi çıkmıştı? Fakat ağaçlar, güneşin gezgin bir ışınını karanlığa çeviriyordu. O kadar güzel, o kadar nadirdi ki, ışık yüzeyinin altına serin serin gömülerek camın arkasında yanmayı istedim hep. Ölüm camdı; ölüm aramızdaydı; önce kadına geldi, yüzlerce yıl önce, evi terk edip, bütün camları mühürleyip; odalar kararmış. Adam hazineyi terk etti, kadını terk etti, Kuzey'e gitti, Doğu'ya gitti, Güney göğünde yıldızların teslim olduğunu gördü; evi aradı, onu Downs'ın aşağısında buldu. “Güvenli, güvenli, güvenli,” diye attı evin nabzı sevinçle. “Hazine senin.”

Rüzgâr caddede uğulduyor. Ağaçlar bir o yana bir bu yana eğilip bükülüyor. Ay ışığı, yağmurda çılgınca sıçrayıp yağıyor. Ama lambanın ışığı dosdoğru pencereden vuruyor. Gergin ve kıpırtısız yanıyor mum. Evde gezinen, pencereleri açan, bizi uyandırmamak için fısıldayan hayalet çift neşe arıyor.

“İşte burada uyuduk,” diyor kadın. Adam da ekliyor: “Sayısız öpücükler.” “Sabah uyanırken…” “Ağaçların arasında gümüş gümüş…” “Üst katta…” “Bahçede…” “Yaz geldiğinde…” “Kışın, kar vakti…” Uzaklarda kapılar kapanıp duruyor, bir kalbin atışı gibi hafifçe vurarak.

Daha yakına geldiler, eşikte durdular. Rüzgâr esiyor, yağmur cama gümüş gümüş yağıyor. Gözlerimiz kararıyor; ardımızdan ayak sesi işitmiyoruz; hayalet pelerinini örtünmüş bir kadın görmüyoruz. Adamın elleri fenere siper oluyor. “Bak,” diye fısıldıyor. “Mışıl mışıl uyuyorlar. Dudaklarında aşk.”

Eğilip, gümüş lambalarını üstümüzde tutarak, uzun uzun ve derin derin bakıyorlar. Uzun uzun duralıyorlar. Rüzgâr dosdoğru esiyor; alev çok az bükülüyor. Ayın vahşi ışıkları hem yeri hem duvarı geçiyor, ve karşılarına çıkıp, çarpık yüzleri lekeliyor; düşünüp taşınan yüzleri; uyuyanları gözleyen ve gizli neşelerine talip olan yüzler.

“Güvenli, güvenli, güvenli,” diye atıyor evin kalbi gururla. “Uzun yıllar…” diye iç geçiriyor adam. “Yine buldun beni.” “İşte,” diye mırıldanıyor kadın, “uyuyor; bahçede kitap okuyor; gülüyor, tavan arasına elma yuvarlıyor. İşte burada bıraktık hazinemizi…” Işıkları, eğilip, gözlerimdeki kapakları kaldırıyor. “Güvenli, güvenli, güvenli,” diye atıyor evin kalbi çılgınca. Uyanarak haykırıyorum: “Ah, bu mu sizin gömülü hazineniz? Yürekteki ışık.”​
 
  • Beğen
Tepkiler: LsR
Geri
Üst Alt