Amerika’da 1920’li yıllarda Coca-Cola popüler bir içecek haline gelmiştir. Yahudi cemaati, Coca-Cola’nın koşer olup olmadığı, yani Yahudiliğe göre, yenilmesinde ve kullanılmasında dinen sakınca olmayan “helal” bir ürün olup olmadığı, konusunu tartışmaya başlar. 1930’lara gelindiğinde ise kola Yahudiler arasında da çok popüler bir içecek olmuştur ve hahamlar bu nedenle endişelidir. Haham başı Tobias Geffen, sürekli olarak ülkenin dört bir yanında görev yapan hahamlardan, Coca-Cola’nın koşer olup olmadığını soran, mektuplar almaya başlamıştır.
Bunun üzerine Hahambaşı Tobias Geffen, konuyla ilgili bir soruşturma başlatır. Yaptıkları tetkiklerin sonucunda, Coca-Cola’nın içinde koşer olmayan bir malzeme olduğunu tespit ederler.
Amerika marketlerinde satılan ürünlerin %40-%50’i koşer’dir! Amerika nüfusunun 300 milyonu aştığı, buna karşılık Yahudi nüfusunun sadece 5 milyon civarında olduğu ülkede niçin ürünlerin yarısı, Yahudiliğin kurallarına göre üretilmektedir? Kolanın koşer olma hikayesi, bu paradoksu anlamamıza yardımcı olabilir.
Binlerce yıl boyunca geliştirilmiş koşerut kurallarını uygulamak, 1930’lu yıllarda yeni bir zorlukla karşı karşıya kalır: Modern fabrikalarda üretilen ürünlerin lezzetli, dayanıklı, pratik ve çeşitli olmasının sebep olduğu cazibeye karşın, koşer olup olmadığını anlamak neredeyse imkansızdır. Ürünlerin içeriğinde çok fazla malzeme vardır ve bu malzemelerden bazıları, malzemenin etikete yazılmasını gerektirmeyecek kadar küçük miktarlarda kullanılmaktadır.
Yahudi cemaatinin saygın kişilerinden biri olan hahambaşı Geffen, Coca-Cola’nın koşer olabilmesi için gizli formülünün kendilerine açıklanması konusunda firmayı ikna etmeyi başarır. Bu başarı, koşer onaylı ürünlerin gelecekteki yaygınlığı için önemli örnek oluşturmuştur.
Geffen araştırması sırasında, Coca-Cola’nın içeriğinde gliserin olduğunu görür. Kullanıldığı ürüne nem ve taze kalma özelliği sağlayan gliserin, hayvansal yağlardan üretildiği için koşerut kurallarına uygun değildir. Ancak Geffen bunun bitkisel yağlardan da üretilebileceğini öğrenir. Gliserinle ilgili yeni bir kural belirler: Gliserin eğer koşer olmayan hayvanların yağından elde edilirse koşer değildir ancak bitkisel yağlardan elde ediliyorsa koşerdir. Bu kural daha sonra birçok ürün için de kullanılacaktır.
Coca-Cola, Geffen’e eşine rastlanmamış bir yanıt verir. Kimyagerler ve uzmanlar tarafından anlaşılması zor olsa da Geffen’nin itirazı dikkate alınır. Firmanın gliserin tedarikçisi olan P&G’den, gliserini bitkisel bir yağdan üretmeleri istenir. P&G müşterisinin talebini anlayışla karşılar ve pamuk yağından gliserin üretimine başlar. 1935 yılında Coca-Cola koşer sertifikası alır. Coca-Cola’nın koşer olduğu, Yahudi cemaatine Teşuva ile duyurulur.
Coca-Cola örneğindeki çözüm, birbirine zıt gibi görünen iki ilim dalının (teoloji ve kimya) birlikte kullanılması ile gelmiştir. Bu çabalar “Koşer Kimya” teriminin doğmasına neden olur. Koşer Kimya sayesinde, birçok yiyecek Yahudilerin yiyebileceği kabul edilebilir sınırların içine girer.
Bunun üzerine Hahambaşı Tobias Geffen, konuyla ilgili bir soruşturma başlatır. Yaptıkları tetkiklerin sonucunda, Coca-Cola’nın içinde koşer olmayan bir malzeme olduğunu tespit ederler.
İlginç gerçek!
Amerika marketlerinde satılan ürünlerin %40-%50’i koşer’dir! Amerika nüfusunun 300 milyonu aştığı, buna karşılık Yahudi nüfusunun sadece 5 milyon civarında olduğu ülkede niçin ürünlerin yarısı, Yahudiliğin kurallarına göre üretilmektedir? Kolanın koşer olma hikayesi, bu paradoksu anlamamıza yardımcı olabilir.
Coca-Cola’nın Koşher sertifikasını alması
Binlerce yıl boyunca geliştirilmiş koşerut kurallarını uygulamak, 1930’lu yıllarda yeni bir zorlukla karşı karşıya kalır: Modern fabrikalarda üretilen ürünlerin lezzetli, dayanıklı, pratik ve çeşitli olmasının sebep olduğu cazibeye karşın, koşer olup olmadığını anlamak neredeyse imkansızdır. Ürünlerin içeriğinde çok fazla malzeme vardır ve bu malzemelerden bazıları, malzemenin etikete yazılmasını gerektirmeyecek kadar küçük miktarlarda kullanılmaktadır.
Yahudi cemaatinin saygın kişilerinden biri olan hahambaşı Geffen, Coca-Cola’nın koşer olabilmesi için gizli formülünün kendilerine açıklanması konusunda firmayı ikna etmeyi başarır. Bu başarı, koşer onaylı ürünlerin gelecekteki yaygınlığı için önemli örnek oluşturmuştur.
Geffen araştırması sırasında, Coca-Cola’nın içeriğinde gliserin olduğunu görür. Kullanıldığı ürüne nem ve taze kalma özelliği sağlayan gliserin, hayvansal yağlardan üretildiği için koşerut kurallarına uygun değildir. Ancak Geffen bunun bitkisel yağlardan da üretilebileceğini öğrenir. Gliserinle ilgili yeni bir kural belirler: Gliserin eğer koşer olmayan hayvanların yağından elde edilirse koşer değildir ancak bitkisel yağlardan elde ediliyorsa koşerdir. Bu kural daha sonra birçok ürün için de kullanılacaktır.
Coca-Cola, Geffen’e eşine rastlanmamış bir yanıt verir. Kimyagerler ve uzmanlar tarafından anlaşılması zor olsa da Geffen’nin itirazı dikkate alınır. Firmanın gliserin tedarikçisi olan P&G’den, gliserini bitkisel bir yağdan üretmeleri istenir. P&G müşterisinin talebini anlayışla karşılar ve pamuk yağından gliserin üretimine başlar. 1935 yılında Coca-Cola koşer sertifikası alır. Coca-Cola’nın koşer olduğu, Yahudi cemaatine Teşuva ile duyurulur.
Coca-Cola örneğindeki çözüm, birbirine zıt gibi görünen iki ilim dalının (teoloji ve kimya) birlikte kullanılması ile gelmiştir. Bu çabalar “Koşer Kimya” teriminin doğmasına neden olur. Koşer Kimya sayesinde, birçok yiyecek Yahudilerin yiyebileceği kabul edilebilir sınırların içine girer.