Genel Forumlar'ın en şahanesine hoş'geldiniz.. Genel Forum - Genel Forum Sitesi'🌼

Kayıt olarak genel forum sitemizin içeriklerine ulaşa'bilirsiniz.. Yenilikci bir forum anlayışını benimseyen forummeskeni sitemiz.. Sizleri eğlendirmekten, bilgilendirmekten çok mutluluk duyacaktır..

Bunları Biliyor Musunuz - İlginç ve Pratik Bilgiler

Katılım
3 yıl 10 ay 9 gün
Mesajlar
192
Tepkime puanı
116
Yaş
22
Konum
Sivas
İsim
Nida
Memleket
Sivas
Cinsiyet
bPg20e
Teşekkür ederiz
Değerli paylaşımlarınız için
 
Katılım
4 yıl
Mesajlar
5,536
Tepkime puanı
1,101
Yaş
28
Konum
İzmir/35
Memleket
İzmir
Meslek
Grafiker
Cinsiyet
bPg20e
Medeni Hal
Karamsar insanların 5 özelliği:

• Hiçbir şeye heyecan duymazlar
• Söze “olmaz, çünkü” diye başlarlar
• Kendilerine güvenmezler
• Enerjinizi tüketirler.
• Geleceğe bakmak yerine geçmişe saplanıp kalırlar.
 
Katılım
4 yıl
Mesajlar
5,536
Tepkime puanı
1,101
Yaş
28
Konum
İzmir/35
Memleket
İzmir
Meslek
Grafiker
Cinsiyet
bPg20e
Medeni Hal
Mikroskobun Öğrenince Çok Şaşıracağınız İcat Edilme Nedeni

Birçok alanda kullanılan mikroskop günümüzde bilim için çok önemli bir yerde fakat ilk icat edildiğindeki kullanım amacı, günümüzdeki kullanım amacına pek benzemiyor gibi.

Mikroskobun Öğrenince Çok Şaşıracağınız İcat Edilme Nedeni
Günümüzde bilim insanları tarafından birçok alanda kullanılan mikroskop, hastalıkları keşfetmemizde, yeni teknolojiler elde etmemizde ve bunun gibi sayısız şekillerde bizlere yararlı buluşlar sağlıyor. Peki, hepimizin bildiği mikroskop acaba ilk olarak kimin aklına geldi ve ne için kullanıldı? Gelin hep birlikte bakalım.


Tahmin edilenin aksine mikroskobu ilk kullanan insanlar, bilim insanı değildi. İşçilerdi. 17. Yüzyılda Hollandalı Antonie van Leeuwenhoek ("Mikrobiyolojinin babası" olarak da bilinir), mikroskobu ilk icat eden kişidir. Kendisi bir kumaş tüccarı olduğu için aldığı kumaşlardaki küçük yırtıkları ve kalitesini kontrol etmek amacıyla böyle bir alet icat etti.

Leeuwenhoek, icat ettiği bu mikroskoba başka parçalar ekleyerek insanoğlu için yeni bir çağın kapılarını açtı. Mikroskop ile artık Kökbacaklılar ve kan hücrelerinin gizemli dünyasını gözlemleyebiliyorduk.


1882 yılında Robert Koch, bu icat edilen mikroskop ile bakterileri inceleyerek, verem ve kolera gibi hastalıkların ardındaki bakterileri keşfedip sayısız hayat kurtarmıştır. 1930 yılında elektron mikroskobu icat edildi ve bilim, bir seviye daha öteye taşındı. Artık bilim insanları, virüsler ve daha küçük şeyleri (örneğin hidrojen atomu gibi) çok rahat inceleyebiliyorlardı.

Günümüzde, her yıl 8 milyar dolar mikroskop harcaması yapılıyor. Kumaş yırtıklarını tespit edip kar getireceği planlanan icat, günümüzde milyar dolarlar kazandırıyor. Küçük çaplı işlerin büyük geri dönüşleri var gibi gözüküyor. : )
 
Katılım
4 yıl
Mesajlar
5,536
Tepkime puanı
1,101
Yaş
28
Konum
İzmir/35
Memleket
İzmir
Meslek
Grafiker
Cinsiyet
bPg20e
Medeni Hal
Titanik Neden Battı ?


RMS Titanic, İrlanda’da 2 yıldan fazla bir sürede üretilmiş White Star Line firmasına ait bir yolcu gemisiydi. 10 Nisan 1912 günü İngiltere’nin Southampton limanından ABD’nin New York kentine doğru yola çıktı. Gemide toplam 2228 yolcu vardı. Geminin kullanacağı güzergah üzerinde buzdağlarının olduğu gemi yetkililerine daha önce bildirilmişti. Uyarılar vardı ama ilgili birimlere bazı teknik aksaklıklardan dolayı ulaşamadı. Gemide çalışan gözcü ekibi için dürbün ve ay ışığı olmayışı önemli bir eksikti. Gemi yola çıktıktan 4 gün sonra 14 Nisan gecesi gözcülerden Frederic Fleet bir buzdağı farketti ve hemen yetkili subaya haber verdi. Kaptan John Smith’in yerinde olan başka bir yetkili subayın buzdağına çarpmamak için tam bir dönüş için emir verdiği söylenmektedir. Gemi sağa doğru dönecek ve buz dağını ıskalayacaktı. Ama bu emirin verilip verilmediği hala bilinmemektedir. Yapılan soruşturmada farklı ifadeler, yalanlamalar olmuştu. Ancak gemi buzdağını ıskalamadı, sağ tarafı buzdağına çarpmış ve yırtılmıştı. Daha sonra suyun bütün bölmelere ulaşıp geminin batmaması için bazı bölümler makine ve insan gücüyle kapatıldı. Böylece su geçirmeyecekti. Bazı sebeplerden dolayı bu bölmeler basınca dayanamayıp patladı. Gemi dört bölme dolmasına rağmen batmazdı ama beşinci ve daha sonra bütün bölmeler su ile doldu. Geminin batacağı yetkililer tarafından anlaşıldı ve Kaptan Smith çarpmadan yirmi beş dakika sonra filikaları indirme emri verdi, çarpmadan bir saat sonra ise ilk filika indirildi. Filika sayısı yolcuların sadece yarısını taşıyabilirdi. Gemi arkada taraftan iyice batmaya başladı ve ön taraf yukarı doğru yükseliyordu. Demirlerin esneme özelliği yoktu. Ayrıca daha sonra uzman açıklamalarına göre demirler kolay yırtılan demirlerdi. Yaklaşık iki saat sonra gemi ortadan ikiye ayrıldı önce arka taraf sonra da ön taraf battı. Toplam 1514 kişi hayatını kaybetti
 
Katılım
4 yıl
Mesajlar
5,536
Tepkime puanı
1,101
Yaş
28
Konum
İzmir/35
Memleket
İzmir
Meslek
Grafiker
Cinsiyet
bPg20e
Medeni Hal
Kız Kulesi Ne Zaman Kim Tarafından Yapılmıştır

Kız Kulesinin kim tarafındna ve ne zaman yapıldığı konusunda merak ettiklerinizi aşağıdaki kısa yazımızda bulabilirsiniz.Kız kulesi için çeşitli rivayetler anlatılmıştır hep ayrıca birçok efsanelere konu olan Kız Kulesi İstanbul Boğazı'nın Marmara Denizi'ne yakın kısmında, Salacak açıklarında yer alan küçük adacık üzerinde inşa edilmiş bir yapıdır.
İstanbul dendiinde neredeyse ilk akla gelen ve Üsküdar'ın sembolü haline gelen kız kulesi Üsküdar’da Bizans devrinden kalan tek eserdir. Kız Kulesi MÖ 24 yıllarına kadar uzanan tarihi bir geçmişe sahip olan kule, Karadeniz’in Marmara ile birleştiği yerde küçük bir ada üzerinde kurulmuştur.

Kız kulesi II. Mehmed devri yapısıdır. Kulenin etrafındaki sahanlık geniş kaplanmıştır. Üstündeki madalyon halindeki bir mermer levhada, kuleye şimdiki şeklini veren Sultan II. Mahmud'un, Hattat Rasim’in kaleminden çıkmış 1832 tarihli bir tuğrası bulunmaktadır.Kız Kulesinin Eminönü tarafı daha genişçe olup burada bir de sarnıç bulunmaktadır.
 
Katılım
4 yıl
Mesajlar
5,536
Tepkime puanı
1,101
Yaş
28
Konum
İzmir/35
Memleket
İzmir
Meslek
Grafiker
Cinsiyet
bPg20e
Medeni Hal
İngiltere'de trafik niçin soldan akar?

Bir zamanlar herkes İngilizler gibi yolun solundan gidiyordu. Bunun için de çok geçerli bir sebep vardı. Yüzyıllarca önce yolun karşısından gelenin dost mu, yoksa düşman mı olduğunu kestirmek mümkün değildi. İnsanların çoğu sağ ellerini kullandıkları için, yolun solundan, duvar dibinden (yaya veya atla) giderek sol taraflarını emniyete alır, sağ ellerini kılıçlarını hemen çekecek şekilde hazır bekletirlerdi. Yolun solundan seyahat, ilk defa 1300 yıllarında, papanın Roma'ya gelecek hacıların yolda karmaşaya sebep vermemeleri için, yolun solundan gitmelerini söylemesiyle resmileşti ve yüzyıllar boyu devam etti. 18. yüzyılın sonlarında ABD'de birçok atın çektiği posta arabalarında, sürücü koltuğu yoktu ve sürücü en arkada ve soldaki atın üstünde oturuyordu. Bu da yolun solundan gidildiğinde karşıdan geleni ve yolun kontrolünü zorlaştırıyordu. Çok geçmeden ABD'de trafik sağdan işlemeye başladı. Fransız İhtilali sırasında, ihtilalin liderlerinden Maximilien Robespierre, büyük bir olasılıkla Katolik kiliseye meydan okuyanlara bir jest olsun diye, Parislilerden yolların sağından gitmelerini istedi. Bir süre sonra aslında kendisi de bir solak olan Napolyon, ordularındaki ikmal arabalarının yolların sağından gitmeleri emrini verdi ve zaptettiği her ülkede de bu uygulamayı hayata geçirdi. İngiltere hiçbir zaman Napolyon tarafından zapt edilemediğinden İngilizler yolun solundan gitme alışkanlıklarından vazgeçmediler. Avustralya, Hindistan gibi tüm eski sömürgelerinde de bu usulü devam ettirdiler. Zaten İngilizler'de Amerikalılardan farklı olarak sürücü arabanın üstünde ve sağında oturuyordu. Modern araba teknolojisinin gelişmesi ile bu gelişimin dünyada öncüsü olan ABD'de sürücü koltuğu ve direksiyon sağdan gidişe uygun olarak sola konuldu ve dünyanın birçok bölgesinde bu şekilde yaygınlaştı. İngiltere'de ve eski sömürgelerinde, trafik akışını sağ şeride almanın faturası o kadar yüklüdür ki, artık isteseler de kolay kolay bunu yapamazlar. Hangi ülkede olursanız olun, trafiğin yönü ister sağdan olsun ister soldan, karşıdan karşıya geçmeden önce, siz yine de her iki yöne bakmayı ihmal etmeyin.
 
Katılım
4 yıl
Mesajlar
5,536
Tepkime puanı
1,101
Yaş
28
Konum
İzmir/35
Memleket
İzmir
Meslek
Grafiker
Cinsiyet
bPg20e
Medeni Hal
Şemsiyelerin çoğunun rengi niçin siyahtır?

Şemsiyeler ilk olarak 3400 yıl önce Mezopotamya'da, bir rütbenin, bir ayrıcalığın sembolü olarak kullanılmaya başlandı. Bu ilk şemsiyeler Mezopotamyalıları yağmurdan değil, yakıcı güneşten korumak için kullanılıyordu. Şemsiyeler yüzyıllar boyu hep güneşten korunmak için kullanıldı. Bugün bile bazı Afrika kabilelerinde şefin arkasında yürüyen bir şemsiye taşıyıcısı görülmektedir. Hatta İngilizce'de şemsiye anlamındaki 'umbrella' kelimesi, Latince gölge anlamına gelen 'umbra' kelimesinden türemiştir. Milattan önce 1200 yıllarına gelindiğinde şemsiye Mısırlılarda biraz dini bir anlam kazandı. Gökyüzünün Tanrının vücudundan yapılmış, dünyayı koruyan bir şemsiye olduğuna inanıyorlardı ve başlarının üzerinde taşıdıkları şemsiye yüksek ahlak sembolü idi. Romalılar şemsiye kültürünü Mısırlılardan aldılar ama onu hep kadınsı bir sembol olarak gördüler ve erkekler tarafından hiç kullanılmadı. Yağlı kağıttan yapılan şemsiyelerin yağmuru da geçirmediği görülünce, kadınlar tarafından yağmurda da kullanılmaya başlandı. Artık antik tiyatrolarda, yağmurda kadınlar şemsiyeler altında rahat rahat otururlarken, erkekler sırıl sıklam ıslanıyorlardı. Avrupa'da şemsiyelerin yaygın olarak kullanılmasına 1700'lü yıllarda başlanmıştır. Bu yıllarda şemsiyelerin yünlü kumaşlarının üstü bir çeşit yağ ile sıvanıyordu. Bu yağ kumaşa su geçirmez bir özellik kazandırıyor ve siyah bir renk veriyordu. Siyah renkli bu şemsiyeler erkekler tarafından da benimsendi ve güneş için olan beyaz şemsiyeler kadınların, yağmur için olan siyahlar ise erkeklerin vazgeçilmez aksesuarları oldu. Bir çeşit yağ ile sıvanan siyah şemsiyeler gerçekten yağmuru hiç geçirmiyorlardı ama ömürleri de pek uzun sürmüyordu. Zamanla daha kaliteli şemsiyeler üretildi, ancak siyah renk su geçirmezliğin bir garantisiymiş gibi algılanmaya devam edildi. Günümüzde yazın şemsiye kullanma adeti pek kalmadı ama yağmurda erkekler siyah şemsiye taşımada hala ısrarlı. Kadınlar ise cıvıl cıvıl renklerdeki şemsiyelerle dolaşıyorlar.
 
Katılım
4 yıl
Mesajlar
5,536
Tepkime puanı
1,101
Yaş
28
Konum
İzmir/35
Memleket
İzmir
Meslek
Grafiker
Cinsiyet
bPg20e
Medeni Hal
Erkekler eskiden nasıl tıraş oluyorlardı?

1991'de Avusturya Alpleri'nde buzullar arasında donmuş bir erkek cesedi bulundu. Şaşırtıcı olan cesedin 5.200 yıl önce yaşamış birine ait olması ve bugüne kadar hemen hemen hiç bozulmadan kalabilmesiydi. 'Alp Çobanı' adı verilen bu cesette dikkat çeken bir başka husus da, yüzünde sakal ve bıyık olmamasıydı. Arkeologlara göre erkekler tarih öncesi devirlerde de tıraş oluyorlardı. Mağara duvarlarındaki bu devirlerden kalma resimler sakal tıraşı için kabukların, köpekbalığı dişlerinin, en çok da keskinleştirilmiş çakmaktaşlarının kullanıldığını göstermektedir. Günümüzde keşfedilen bazı ilkel kabilelerde çakmaktaşının bu amaçla kullanıldığı gerçekten de görülmektedir. Mısır'da açılan mezarlarda eski Mısırlıların M.Ö. 4. yüzyılda sakal kesmek için kullandıkları altın ve bakır aletler bulunmuştur. Tarih öncesi erkeğinin sakal tıraşı olma nedeni, kesilmezse 150 santimetreye kadar uzayabilecek olan sakalın hareket kabiliyetini hayli kısıtlamasıdır. Ancak sinek kaydı t ıraş olma ihtiyacının nedeni bilinmemektedir. Her gün kesilmesi gerekiyorsa erkekler niçin sakallı yaratılmışlardır, o da ayrı bir konu. Erkekler günümüzde olduğu gibi geçmiş zamanlarda da din, toplumsal konum ve moda gibi nedenlerle tıraş oluyorlardı. Örneğin, Roma'da sadece özgür insanlar tıraş olabilirdi. MS. 14. yüzyılda şimdiki usturanın ilkelleri ortaya çıkmaya başladı, ama erkeklerin acılı ve kanlı tıraş derdi 20. yüzyılın başlarına kadar devam etti. King Camp Gillette (jilet) ABD'de 1901 yılında ilk iki taraflı jileti keşfetti. Ancak Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar 168 jilet ve 51 makine satabilmişti. Savaş başlarında ABD hükümeti ordunun ihtiyacını karşılamak için firmaya 3,5 milyon tıraş makinesi sipariş etti. Böylece tıraş bıçağı bir sektör haline geldi. Kısa bir süre sonra eski bir kılıç üreticisi olan Wilkinson firması da tıraş bıçağı üretimine geçti ve bu ikili günümüze kadar piyasanın devleri olarak geldiler. Günümüzde Gillette dünya pazarının yüzde 66'sim elinde bulundururken, Wilkinson'un payı yüzde 20'dir. Daima sektörün motoru olan Gillette aslında kaşifinin ve firmanın ismi ve bir marka iken ürünün de ismi haline gelmiştir 1950'li yıllarda ilk elektrikli tıraş makineleri devreye girdi. Aynı y ıllarda ise paslanmaz çelik tıraş b ıçağı piyasaya çıktı. Günümüz erkeklerinin yaklaşık yüzde 80'i ıslak tıraşı yani tıraş bıçağı kullanmayı tercih ediyor. Dünyada tıraş olan 2 milyar erkek ve her birinin yüzünde ortalama 15 bin kıl varken ve hele hele bu kıllar günde yaklaşık 2 milimetre uzarken, yani bir erkeğin ömrünün ortalama 100 günü tıraş olmakla geçerken, kim bükebilir tıraş bıçağı sektörünün bileğini?
 
Katılım
4 yıl
Mesajlar
5,536
Tepkime puanı
1,101
Yaş
28
Konum
İzmir/35
Memleket
İzmir
Meslek
Grafiker
Cinsiyet
bPg20e
Medeni Hal
Nazar değmesi nasıl oluyor?


Bizde "nazar değmesi" adı verilen inanç, diğer lisanlarda "şeytan göz" veya "şeytan bakışı" olarak adlandırılır. Bebeğine yeni elbiseler giydiren bir anne, çarşıya gidip alışveriş yapar. Bu arada bir başka kadın gelir ve bebeği sever. Eve gittiklerinde bebek ishal olur. İşte anneye göre bebeğine o kadının nazarı değmiştir. Dikkat ederseniz burada bebeği seven kadının art niyeti yoktur. Zaten nazarı değen kişinin genellikle kötülüğü değil, kıskançlığı ve çekemezliğidir söz konusu olan. Noel Baba ve benzeri batıl inançlar çocuklukta kuvvetli olup yaş ilerledikçe azalırken, nazar değme inancı bunun tam tersidir. Nazar inancının ardındaki güç, bakışın ruhla bütünleşmesidir. Bakış konuşmaya göre daha etkilidir. İnsana tam odaklanır ve daha duygusaldır. Birçoğumuz arkamız dönük olduğumuz halde kalabalık içinden birinin bize baktığını hissetmişizdir. Nazar değmesi ile ilgili olarak en çok kabul gören görüş, gözdeki yansımadır. Eğer karşınızdaki birinin gözlerine dikkatle bakarsanız, gözlerinde kendi görüntünüzün yansıdığını görürsünüz. Eski insanlar sudan, aynadan yansıyan görüntülerinin kendi ruhları olduğuna inanıyorlardı. Karşılarındaki insanın gözleri içinde kendi küçük görüntülerini görünce tehlikede olduklarını, ruhlarının karşısındakinin gözleri içinde hapsolduğunu sanıyorlardı. Bu korkunun dünya çapında genel bir inanca dönüşmesinin, şimdi Irak'ın bulunduğu topraklarda yaşamış eski Sümerlerden kaynaklandığı sanılıyor, Sümerlerin inançlarına göre bazı insanlar bakarak suları kurutabilir ve bu nedenle ölüme sebep olabilirlerdi. Sonradan bu inanç bir bakışla yaşayan şeyleri de kurulabilme yönünde gelişti. Örneğin, nazar değen çocukların ishal olup vücutlarının sıvı kaybetmesi, annelerin ve süt veren hayvanların sütlerinin kuruması, meyve ağaçlarının kuruması ve erkeklerin iktidarsız kalmaları vb. Görüldüğü gibi, bunların hepsinde de sıvı kaybı ve kuruma vardır. Bu inanç doğuda Hindistan'a, batıda Portekiz ve İngiltere'ye, kuzeyde İskandinavya'ya kadar yayıldı. Böylesi bir inanca sahip olmayan Amerika, Asya, Afrika ve Avustralya'ya ise kaşifler, denizciler ve göçmenler tarafından taşındı. Ama günümüzde hala Çin, Kore, Güneydoğu Asya, Avustralya ve Amerika yerlilerinde, Afrika'da sahranın güneyinde böyle bir batıl inanç yoktur. Doğu Akdeniz ve Ege kıyılarında bu inanca, mavi gözlü insanların daha fazla nazarlarının değdiği inancı da ilave edilmiştir. Bu yörelerde mavi gözlü insanların azlığı bunun sebebi sanılıyor. Bu nedenle buralarda nazarı geri itmek veya ayna gibi yansıtmak için mavi göz şeklinde, camdan yapılan nazarlıklar başta bebekler olmak üzere nazarın değebileceği düşünülen her yere takılmaktadır.
 
Katılım
4 yıl
Mesajlar
5,536
Tepkime puanı
1,101
Yaş
28
Konum
İzmir/35
Memleket
İzmir
Meslek
Grafiker
Cinsiyet
bPg20e
Medeni Hal
30 Çok Değerli Hayat Tavsiyesi

1.. Hayat adil değil ama yine de güzel!
2. Hayat o kadar kısa ki, birisinden nefret ederek
vakit harcama.
3. Kimse ama kimse, kendini çok ciddiye almamalı!
4. Kredi kartlarını her ay düzenli öde.
5. Her tartışmayı kazanmak zorunda değilsin. Bazen
kabul et, gitsin.
6. Birisinin omzunda ağlamak, yalnız ağlamaktan dah
a iyi gelir.
7. İlk maaşından itibaren, emeklilik için para biri
ktirmeye başla.
8. Konu çikolata olunca, direnmek gereksizdir. Smile
9. Geçmişinle barış ki, geleceğini zehir etmesin.
10. Çocuklarının seni ağlarken görmesinde sorun yok.
11. Hayatını, başkalarının hayatıyla ile kıyaslama.
Hangi koşullardan
geçerek buraya geldiklerini bilemezsin.
12. Eğer ilişkinin bilinmemesini istiyorsan, o iliş
ki içinde olmamalısın.
13. Mutlu bir çocukluk yaşamak için hiç bir zaman g
eç değil. Yeniden
çocukluğunu yaşamak tamamen sana bağlı ve kimse de
karışamaz!
14. Hayatta neye tutku duyuyorsan peşinden gitmeli
ve bu yolda 'hayır'ı bir
cevap olarak kabul etmemelisin.
15. Güzel mumlarını yak, güzel çarşaflarını ser, çe
yizindeki yemek takımını
kullan. Özel günleri bekleme, bugün gayet de özel!
16. Mor giymek için daha da yaşlanmayı bekleme, eks
antrik olmanın tam
sırası!
17. Çok kötü olaylardan sonra şöyle düşün: "5 yıl s
onra bu olayın bir önemi
olacak mı?"
18. Herkesi ve her yapılanı bağışla.
19. Başkalarının, senin hakkında ne düşündüğünden s
ana ne!
20. Ne demişler; zaman her şeyin ilacı! Zaman ver.
21. Durum ne kadar iyi ya da kötü olursa olsun, değ
işecek.
22. Hasta olduğunda işin sana bakmayacak, arkadaşla
rın bakacak. Bağlarını
koparma, dostlarına zaman ayır.
23. Mucizelere inan.
24. Unutma, seni öldürmeyen şey, seni güçlü kılar.
25. Çocuğunun, tek bir bebeklik dönemi var, değerini bil, unutulmaz kıl.
26. Her gün mutlaka dışarı çık, mucizeler her yerde!
27. Hayatı çok fazla sorgulama, harekete geç ve ger
ekeni şimdi yap.
28. En iyi şeyler henüz gerçekleşmeyenler, umudunu
kaybetme.
29. Ne yapacağını bilemediğinde derin bir nefes al,
iyi gelecektir.
30. Güzel bir pakette ve kurdeleyle bağlı değil ama
HAYAT YİNE DE BİR
HEDİYE.:lvee:
 

Benzer konular

24,422Konular
87,661Mesajlar
1,156Kullanıcılar
HasanMirzaevSon üye
Üst Alt