Ramazan aynın en beklenen anlarıdır iftar sofraları. Tok açın halinden anlasın diye tutulan oruçlar, vakit geldiğinde mevcut yiyeceklerle açılır. Ancak Bülent Ersoy'un iftar sofrası çoğunluğun sofrasından çok farklı. Hatta 'OHA' diyeceğimiz kadar lüks. Buyurun detaylara...
Bülent Ersoy Türkiye'nin tartışmasız en iyi seslerinden bir tanesi. Bu yüzden hakkıyla Diva unvanını taşıyor. Ancak Bülent Ersoy denilince bizim aklımıza fevkaledenin fevkindeki musikisinden başka gelen şeyler de var.
Mesela aniden yaptığı evlilikler ve boşanmalar. İlişkilerinin her birinde ayrı iddialar, ayrı sansasyonlar yaşandı.
Bir de tabii bitmeyen bir kürk tutkusu var. Dünya kadar tepki görmesine rağmen gerçek kürk kullanmak konusunda büyük ısrarı var.
Tabii bi de hepimizin sülalesini kurtaracak mücevherlerinden bahsetmek lazım. Küçük bir parçası bizim olsa kafamız uzun bir müddet rahat olurdu.
Ama onun asıl tutkusu yemek yemek. Dostlarıyla zengin sofralar kurup mideye indirmekten inanılmaz derecede zevk alıyor. Afiyet olsun tabii, var ki yiyor.
Kahvaltıda et ve et ürünü olmadan sofraya oturmadığını kendisi ifade etmişti zamanında. Şu köfteler zaten her şeyi anlatıyor...
Her kahvaltısı ayrı şölen, her kahvaltısı ayrı festival...
Tabii bunun bir de akşam yemeği versiyonları var. Gazeteler yalan söylemediyse Diva'nın kebapçıda 2,5 kg et yemişliği var.
Yemek beklerkenki şu mutsuzluğa bakar mısınız?
Bir insan ancak bu kadar yemek yemek için yaratılmış olabilir!
Hatırlarsanız Dünya Güzelleri programında, otel odasında ütüde sucuk bile yaptılar Safiş ve Banu ile.
Neyse şimdi asıl gündeme gelelim. Bülent Ersoy'un dün Boğaz'da yaptığı iftar sofrası gerçekten çok ilginç. Istakozun, havyarın, lakerdanın masada arzı endam ettiği bu iftar sofrası lüks limitlerinin üstünde.
Istakozun yanındaki haşlanmış yumurtaları saymayın, delirirsiniz!
Tok açın halinden anlar mı bilmiyoruz ama inşallah bir gün açlar da tokun halinden anlayabilecek durumda olurlar. Gerçi bu yemek meselesini şimdi Bülent Ersoy'a sorsak aynen şu şekilde cevap verirdi büyük ihtimalle