21. Yüzyıl Çeyiz Algısı

Charismax

Copyright @ Charismax
Katılım
3 yıl 8 ay 29 gün
Mesajlar
25,277
Tepkime puanı
8,724
Yaş
35
Konum
Memed' Home
İsim
CHRS
Memleket
Neresi?
Meslek
IzdırapÇI
Cinsiyet
vtEvVy
Medeni Hal
imagesV2%2Ffbcda6eb-afec-4c51-898b-4cda5791dd31

21. Yüzyılda Çeyiz Algısı​

Hızla gelişen teknolojiye ve değişen dünyaya uyum sağlıyor olsak da diğer yandan yüzyıllardır süren geleneklerimizi de pek çoğumuz hala devam ettiriyoruz. Gelin için hazırlanan giysi ve eşyaların tümü olarak tanımlayabileceğimiz çeyiz de bu geleneklerden biri. Konu evlilik olduğunda söz, nişan, kına ve düğün gibi törenlerin büyük bir özenle yapıldığı ise yadsınamaz bir gerçek. Peki, tüm bu kutlamalar istek ve heyecanla yapılıyor dahi olsa gerçekten gerekli mi? Bireyleri ve toplumu nasıl etkiliyor? Gelin biraz irdeleyelim.

imagesV2%2Fwebp%2Fad43b3a6-5b10-4533-a239-f3e6a9cdfc12

Herkesin eğlence anlayışı ve kutlamalardan beklentisi birbirinden farklıdır. Aynı şekilde evliliğe bakış açısı da farklıdır. Ancak toplumda genellikle "okulunu bitir, askerliğini yap, işini eline al" üçlemesinin hemen ardından evlilik konusu gündeme gelir. Kişiye hayatının bundan sonraki sürecine evli olarak devam etmesi gerektiği empoze edilir. Başka planları, gerçekleştirmek istediği hayalleri veya yapması gereken başka işler olup olmadığı pek sorulmaz. Tabii ki durum her ailede bu şekilde değil. Ancak yaşadığımız toplumdaki genel algı ne yazık ki bu yönde. Böyle bir düşüncenin benimsendiği bir toplumda büyümek, aslında kişinin kafasının bir yerinde farkında olmasa dahi evlilik fikrinin biçimlenmesine yol açıyor diyebiliriz. Böylece kişi ne yazık ki eğitim hayatını tamamladıktan sonra direkt olarak evlilik düşünmeye odaklanıyor. Henüz yirmili yaşlarının başındaki bir insan, hayatı yeni yeni tanımaya başlarken kendine ve yapmak istediklerine odaklanmak yerine bir kocaya bel bağlıyor.

imagesV2%2Fwebp%2F2583d0d6-a98e-4abe-8dee-24fbe7a2b13b

Diyelim ki çok şanslısınız ve ömrünüzün tamamını birlikte geçireceğiniz insanı çok genç yaşlarda buldunuz. Bu kez düğün hazırlıklarına girişilmeye başlanıyor. Elbette istekler ve zevkler tartışılmaz ancak modernizmin de etkisiyle birlikte evlilik temalı gelenekler ve özellikle çeyiz kavramı tamamen başka bir yöne evrilmiş durumda. Gelinin giysileri ve ev eşyalarının tümü şeklinde tanımlanan çeyiz, özellikle genç gelinlerin açısından incelendiğinde oldukça farklı bir olaya dönüşebiliyor. Bu konuyu yaşa bağlı kalarak yorumlamak büyük bir önyargı gibi görünebilir fakat burada değinilmek istenen konu yaş değil düşünce biçimi. Şöyle düşünelim; belli bir yaşa gelmiş hedeflediği yolda çabalamış, tümünü olmasa bile hayallerinin bir kısmını gerçekleştirmeyi başarmış, kendi ayaklarının üzerinde durabilen bir kadın "toplumun dayatması olmadan" yalnızca kendi isteği için evlenmeye karar veriyor diyelim. Sizce bu kişi çeyiz konusunu abartabilir mi? Pek sanmıyoruz, çünkü zaten kendinin farkına varmış ve hayallerinin peşinden gidebilme cesaretini göstermiş. Bu kişi ancak hayatını birleştirme kararı aldığı kişi ile geçireceği günlere odaklanır. Hayatındaki kişinin isteklerini yaptıracak ve istediklerini aldıracak bir "koca" olmasından çok ona bir "eş" olacağının bilincinde olur.

imagesV2%2Fwebp%2F2216f7a5-2fc0-4197-abe3-57a8daa00919

İki kişi evlilik gibi ciddi bir karar alıyorsa bundan sonraki düzenlerini de yeni yaşamlarına uygun planlamalıdır. Burada kişilerin gönül bağı ile birbirlerine bağlı olduğu ve büyük çoğunlukla aynı alanı paylaşacak iki insan olduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla evlilik iki insanı tek bir vücut yapmaz. O sebeple karşı tarafa kendinizden taviz verecek biçimde yaklaşımda bulunmanız gerekmiyor. Genellikle çeyiz kavramına bağlı kalan gelinler her şeyin eksiksiz olmasına takıntılı olarak "ev düzmeye" çalışırlar. Burada onlar için asıl konu evlerinin çoğunlukla kendi zevklerine uygun olarak döşenmesi ve kendi kullanım biçimlerine uygun dizayn edilmesidir. Bu yorumu yaparken önyargılı yaklaştığımızı düşünmeyin. Çünkü yeni evli çiftlerin birlikte yaşayacağı evlere bile ilk dönemler "yeni gelin evi" deniliyor. Dildeki bu kullanım ne yazık ki toplumun evlilik algısını özetler nitelikte. Geline verilen bu tölerans aslında iki tarafın birbiriyle uyum içerisinde anlaşabilmesine olanak tanımak için kullanılmalıdır, ayrıştırma yapmak ve cinsiyetçi kalıpları güçlendirmek için değil.

imagesV2%2Fwebp%2Fa91697c2-b570-4aaa-b3a7-d8082d88460c

Durumu daha da netleştirmek için birkaç örnek de verebiliriz. Örneğin düzülen evlerin mutfağına gelinin ismi işlenir ve "X'in Mutfağı" temalı çıkartmalar yapıştırılır. "Ben pişiririm kocam yer" veya"mutfağın kraliçesi" gibi masum görünen ama aslında çok absürt olan mesajlar yerleştirilir. Öncelikle şunun bilincine varılması gerekir; kadın yemek yapmayı seviyor olabilir. Bu noktada mutfağını espri amaçlı bu tarz cümlelerde dekore etmesinde bir problem yoktur. Ancak sırf evleniyor diye hayatının bundan sonrasını kocasına yemek hazırlamakla geçireceği algısının yaratılması hiç de normal bir tutum değil. Gelenek ve görenekler bu kadar fazla bağlı kalıp, bunları modern dünyaya uyarladığımızda bu kezde 21. yüzyılın ortasında oldukça ilginç bir tabloyla karşılaşabiliyoruz. Bundan 50 veya 100 yıl öncesindeki dünyada bu gelenekler o dönemin şartlarıyla biraz daha uyuşuyor olduğu için, zamanında böyle kabul görülmüş olabilir. Ancak modern çağın bize sunduğu sayısız nimeti kullanıp kendimizi geliştireceğimiz alanlarda yer alabilmek yerine neden naftalin kokan bir adetin peşinde sürüklenelim?

imagesV2%2Fwebp%2F2a058ca6-5237-4057-98ca-4505771539f1

Düzdüğünüz çeyiz ve her şeyi abartarak yaptığınız düğün alışverişinden sonra, henüz 20'li yaşlarınızın başında yanınızda kocanız olduğu için bir zafer kazanmış gibi mi düşünüyorsunuz? Eğer bu şekilde düşünüyorsanız evlilik ve bekarlığın sizin kendi içinde verdiğiniz bir savaş olduğunu da kabullenmelisiniz. Fakat net olan bir şey var ki o da; çok genç yaşlarda boyna, kollara ve parmaklara takılan altınların pırıltılı birer takıdan çok süslü prangalar olduğu. Bu yüzden eğitimi tamamlayıp, kendini gerçekleştiren, özgür ve güçlü birer kadın olarak kendi ayakları üzerinde duran sorumluluk bilincinde bireyler olmanın asıl zafer olduğunun bilincine varılmalı. Bunu yaptığınız takdirde kendinizi bulmuş, hayatla olan kavganızı çözmüş olacaksınız. Dolayısıyla evlenecek kişiyi bulmadan önce insanın önce kendisini bulmasında fayda var çünkü kişiye en iyi gelen kendisidir.
 
Geri
Üst Alt