- Katılım
- 4 yıl 2 ay 21 gün
- Mesajlar
- 25,599
- Tepkime puanı
- 8,841
- Yaş
- 35
- Konum
- Memed' Home
- Web sitesi
- forummeskeni.com
- İsim
- CHRS
- Memleket
- Neresi?
- Meslek
- IzdırapÇI
- Cinsiyet
- Medeni Hal
Allah’a iman ettiğini söyleyen ama tam güçlü bir imana sahip olmayan ve kimi zaman tereddütler yaşadığı anlaşılan insanlara rastlamak mümkündür. Derin bir imana sahip olmayan bu insanlar hayatları boyunca
hep bir şeylerin eksikliğini hissederler. Bu nedenle de sıkıntılı, mutsuz ve tatminsiz ruh halinden kurtulamazlar. Üstelik bu sıkıntılarının kaynağını da bir türlü bulamazlar. Dünyanın en zengin, en güzel, çok ünlü veya başarılı insanları olsalar bile bu kaygı dolu, sıkıntılı yaşam onları izler durur. Olumsuzluk hep bir yerlerde karşılarına çıkar, mutlulukları her zaman geçici ve yüzeysel olur.
Aslında bu iç sıkıntısının ve zorlu hayatın nedeni açıktır: Kuran’dan uzak olmak, Kuran’a uygun şekilde yaşamamak…
Allah dünyaya ve ahirete ilişkin pek çok konuyu Kuran’la bizlere bildirmiş, bize Kendisini tanıtmış, insanların neden ve nasıl yaratıldıklarını anlatmıştır. Ne tür bir hayat sürerlerse cenneti kazanabileceklerini, güzel ahlakın tarifini ve ibadet şekillerini de Kuran ile bizlere öğretmiştir. Kuran’da bir insanın yaşamı boyunca ihtiyaç duyacağı temel bilgilerin tümü mevcuttur.
Kuran güçlü, katıksız bir imana kavuşmak isteyen kişinin neler yapması gerektiğini çok net olarak açıklar Bunun için en önemli şart şirkten, yani Allah’a ortak koşmaktan arınmaktır. Güç, kuvvet, mal, güzellik gibi özeliklerin Allah’ın dışında herhangi bir varlığa ait olduğunu düşünmek anlamına gelen şirk Allah’ın asla affetmeyeceğini bildirdiği büyük bir günahtır. Allah binbir güzellikle bitkileri, meyveleri, hayvanları ve türlü nimetleri her an yaratırken, her an evrendeki mükemmel düzen ile canlıları koruyorken şirke düşmek Allah’a olan sevgi ve saygıya uygun olmaz. Allah en çok sevilmeyi hak eden sonsuz güçtür, herşeyi yaratandır. Sevgiyi, dikkati tamamen Allah’a yöneltmek gerekir.
Herşeyi Allah’ın yarattığını düşünmek ve bunu bilerek konuşmak neden önemli?
Allah’ın hiç beğenmediği ve müminleri sakındırdığı şirk tehlikesinden tam anlamıyla kurtulmanın yolu, büyük küçük her şeyi Allah’ın yarattığını unutmamak, olayların (haşa) Allah’tan bağımsız gerçekleştiği yanılgısına kapılmaktan şiddetle kaçınmaktır.
Bunu daha iyi kavramak için günlük hayattan örnekler üzerinde düşünülebilir. Örneğin bir insan konuştuğu zaman, “Beni konuşturan yalnızca Allah. Allah izin verdiği için konuşabiliyorum, aksi takdirde tek bir cümle dahi kuramam.” diye düşünerek Allah’ın gücünü ve her şeyin üzerindeki kontrol ve hakimiyetini daha iyi anlayabilir. Yemek yerken, “Bana bu nimetleri veren, beni yediren, içiren tek varlık Rabbim olan Allah’tır. Allah lütfettiği için bu yiyeceklere sahibim, aksi takdirde bu nimetlerin hiçbirine güç yetiremezdim.” diyerek yiyeceğinin, içeceğinin tesadüfen oluşmadığını, bir zeytin tanesine varana kadar her türlü nimeti kendisine Allah’ın nasip ettiğini daha iyi kavrar.
Hiç kuşku yok Allah’a ortak koşmamak, şirke düşmeden doğrudan Allah’a yönelmek güzellikleri de beraberinde getirir. Gün içinde karşısına çıkan her nimetin, her detayın Allah tarafından yaratıldığını; örneğin beklediği güzel bir haberi kendisine duyuranın Allah olduğunu; hoşuna giden bir şarkıyı dinlediğinde şarkının bestesinin ve sözlerinin Allah’ın ilhamıyla ortaya çıktığını, dolayısıyla şarkının gerçekte Allah’a ait olduğunu unutmayan bir insan şirkten uzaklaşıp arınır. Aynı şekilde ailesini, arkadaşlarını, yakınlarını, kısaca tüm sevdiklerini yaratanın Allah olduğunu; sevdiği hayvanları, rengarenk çiçekleri, bitkileri, doğayı küçücük bir tohum tanesine kadar Allah’ın yarattığını sıklıkla düşünürse her baktığı yerde Allah’ın tecellilerini görmeye başlar, O’nu aşkla ve tutkuyla sevmeyi öğrenir ve büyük sürprizlerle karşılaşarak, hayatın en önemli sırlarına vakıf olmaya başlar.
Nitekim Allah’a şirkten arınmış şekilde bağlanmak, Allah’ı bitmek bilmeyen bir aşkla sevmek insana daha önce hiç bilmediği, hiç tatmadığı sırların kapısını açar. Başkaları dünyevi hırslar içinde mala mülke, makama, şöhret ve itibara kapılmış giderken, böyle bir insan Allah’ın kendisine açtığı sır aleminden içeri girerek maneviyatını ve derinliğini artırmaya başlar. Allah’ın şirkten arınmış samimi kullarına nasip ettiği güçlü iman, akıl, görüş keskinliği, nur, heybet, güzellik, temizlik, güvenilirlik ve dünya hayatının gerçeğini daha derinden kavramaya yönelik bir anlayış bu manevi alemin sırlarından bazılarıdır.
Huzurlu bir yaşam mı yoksa manevi güzelliklerden yoksun sıkıntılı bir hayat mı?
Şirkten arınmış bir imanla ve ısrarlı bir çabayla Allah’a yakınlaşmaya çalışan samimi kişiler dünyadaki pek çok insanın aksine son derece huzurlu bir hayat yaşarlar. Her ne ile karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, hiçbir olayda üzüntüye, ümitsizliğe kapılmazlar; hayatları hep neşe, sevinç, mutluluk içinde geçer. Yiyecek tek bir tabak yemekleri, giyecek tek bir kıyafetleri olsa, kendilerini dünyanın en zengin insanı sayarlar. Küçücük bir sofraları olsa, onunla mutlu olurlar. Gözlerinden biri olmasa, diğeri olduğu için şükrederler. Her iki gözlerini de yitirseler, işitecek kulakları olduğu için sevinirler. Her şartta hallerine şükreder, her ne zorlukla karşılaşırlarsa karşılaşsınlar Allah’tan razı olur, büyük bir aşk ve heyecanla Allah’ı tesbih edip yüceltirler.
İnsanların bir kısmı ise bu üstün ahlak özelliklerinden ve bu özelliklerin hayata kattığı manevi güzelliklerden yoksundur. Çoğunun gözünü derin bir gaflet perdesi sarmıştır. Canlı cansız her varlığın Allah’ın kontrol ve iradesi altında olduğunu bilmez ya da bildikleri halde bu gerçeği düşünmeden yaşar, bunun neticesinde de her şeyden korkar, hiçbir şeyden tatmin olmazlar. Allah’ı bir ve tek İlah olarak kabul edip sadece O’ndan korkmak, sadece O’na yönelmek, sadece O’nun için yaşamak varken, Allah’tan başka varlıkları ilah edinir, onlardan korkup çekinir, onların rızasını Allah’ın rızasının üzerinde tutar, dünya malına gereğinden çok önem verir, mallarına zarar gelmesinden yana büyük bir dehşet içinde yaşar, dünyevi çıkarlarını (haşa) Allah’tan ve dinden üstün tutarlar. Öncelikleri her zaman dünyadır. Bu nedenle de hep diken üstünde yaşar, ruhlarında daimi bir tedirginlik hissederler. Hiçbir zaman gerçek mutluluğu, gerçek huzuru bulamazlar. Zira Allah Kendisine bağlanan ve Kendisinin rızası için yaşayan kişilere gerçek anlamda mutluluk, neşe ve kalp ferahlığı verir.
Allah insanları özgür düşünüp yaşayacakları şekilde yaratmıştır. Şirk olduğunda ise şizofren bir ruh hali gelişmeye başlar. Kuşkucu, içine kapalı, korku içinde yaşayan, kimseyi sevemeyen, sanattan anlamayan bu ruh, şirkin getirdiği belaların bir sonucudur.
Müslümanların bu hataya düşmemeleri, hayatlarının her anında doğrudan Allah’a yönelerek yaşamaları, O’na hiçbir şekilde ortak koşmamaları çok hayati bir konudur. İman eden bir insan dünya hayatında kendisine verilen süreyi en yüksek, en derin, en samimi imanla geçirmeyi hedefler. Müslüman her zaman neşeli, kaliteli, modern, aydın, hayat dolu olmayı amaçlar. Şirkten arınmış derin imanın kendisine sağlayacağı berrak kavrayış gücünü ve ardından gelecek olan bu gibi manevi armağanları Allah’tan heyecanla ister.