- Katılım
- 1 yıl 10 ay 5 gün
- Mesajlar
- 2,196
- Tepkime puanı
- 584
- Cinsiyet
Takipçilerine kutsal bir coşku, düşmanlarına ise acımasız bir kin sunan Dionysos, yeniden doğuşla bağlantılı olarak, Hıristiyanlığın şafağına kadar Akdeniz’deki dini uygulamaları şekillendirdi.
1595 tarihli bu yağlı boya tablosunda Caravaggio, Bacchus’u (Dionysos’un Roma karşılığı) başı üzüm yaprakları ile taçlandırılmış, elinde bir kadeh şarapla, toy bir ergen olarak tasvir etmişti. C: Wikimedia Commons
Doğurganlık, bereket, tiyatro, coşku ve kendinden geçme ile de ilişkilendirilen Dionysos, bir “şarap ustası”ndan çok daha fazlasıydı. İster Dionysos (Yunan) ister Bacchus (Roma) olarak adlandırılsın, belki de geniş klasik panteonlardaki tanrıların en tuhafıydı. Pagan benzeri kültleri ve gizemleri, klasik Greko-Roma dini ve felsefi alanlarının dışında var olmuş gibi görünse de, 20. yüzyıldaki arkeolojik kanıtlar, onun tamamen realize edilmiş bir tanrı olduğunu kanıtladı.
Ölümsüz bir tanrı ile ölümlü bir prensesin oğlu olan Dionysos’un rolü, insanlık ve ilahi olan arasında çok önemli bir bağlantı kurdu. Erkekleri ve kadınları sarhoşluk yoluyla kendilerinden geçiren döngüsel, dizginsiz doğanın bir gücü olarak hizmet etti. Bu anlamda, güler yüzlü fakat vahşi ve tehlikeli derecede büyüleyici bir aracı olan Dionysos, yaşamın kalıcı gizemlerinden ve paradokslarından birini temsil ediyordu.
Dionysos’un şarapla ilişkisi bu paradoksu somutlaştırıyor. Şarap, tıbbi özellikleri olan, lezzetli ancak aynı zamanda sarhoş edici bir içecek. Özgürlük ve coşku hissi veriyor, ancak aynı zamanda kimlik ve kontrolü kaybetme risklerini de beraberinde getiriyor.
Dionysos, British Museum’da sergilenen MÖ 6. yüzyıl tarihli bu tabakta yaşlı bir adam olarak tasvir ediliyor.
Doğumlar ve Ölümler
Dionysos merkezli mitlerin çoğu farklı kaynaklardan geliyor. En popüler kitaplardan biri olan Bibliotheca, MÖ 7. ila 6. yüzyıllar arasındaki Homeros İlahileri (Homerik Hymnoslar) ve daha erken Yunan oyunları ve şiirleri gibi, daha önceki kaynaklara dayanan mitlerin MS 1. veya 2. yüzyıla ait bir özeti. Bu metinler, Dionysos’un doğumunun standart bir hikayesini sunuyor: Zeus’un birçok çocuğu gibi, Dionysos da Zeus’un eşi ve kraliçesi olan Hera’nın oğlu değil, evlilik dışı bir ilişkinin ürünü. Bibliotheca’da Zeus, ölümlü prenses Semele’ye aşık olur ve ikisi bir çocuk sahibi olur. Hera ilişkiyi öğrendiğinde, kıskançlığı onu Semele’yi ve doğmamış oğlunu yok etmeyi denemeye iter.
Luca Ferrari’nin bu 17. yüzyıl yağlı boya tablosunda, Dionysos’a hamile olan Semele, Zeus’u tüm görkemiyle görmeyi talep ettikten sonra ölür.
Bir ölümlü kılığına giren Hera, genç kadının zihnine sevgilisinin tanrı olmadığına dair bir şüphe tohumu eker ve ardından ona kanıt elde etmesi için bir yol sunar. Semele, Hera’nın planını takip eder ve Zeus’a her dileğini yerine getireceğine dair sarsılmaz bir yemin ettirir; sonra Zeus’tan tüm ilahi ihtişamıyla karşısına çıkmasını ister. Zeus yemininden dolayı reddedemez ve tanrısallığını ortaya çıkarır. Bu, ölümlülerin dayanamayacağı bir manzaradır. Semele yanarak kül olur.
Zeus doğmamış oğlunu kurtarmayı başarır ve onu kendi baldırında saklar. Gebelik tamamlandığında, Dionysos, Zeus’un baldırından doğar. Dionysos, böylece “iki kez doğmuş tanrı” olarak tanınır. – Bu çarpıcı ve ürkütücü bölüm, Yunan mitolojisinde eşi benzeri olmayan bir olay değil: Bilgelik ve savaş tanrıçası Athena da, Zeus’un başından benzer şekilde doğar.
Praxiteles tarafından MÖ 4. yüzyıla ait bir heykelde tasvir edilen bebek Dionysos. Olympia’daki Hera Tapınağı’ndan.
Olağanüstü (yeniden) doğumdan sonra Zeus, bebek Dionysos’u haberci tanrı Hermes’e emanet eder. Bebek bu şekilde Hera’dan korunur ve nemf’ler (nymph) tarafından büyütülür. Hera’nın kıskançlıkla dolu öfkesi Semele’nin ölümüyle bitmez. Semele’nin oğlunu da cezalandırmak ister ve Dionysos’u çıldırtmaya karar verir. National Geographic’e göre ıstırap çeken genç tanrı, Antik Yunan’ın doğusundaki topraklarda amaçsızca dolaşırken, öncelikle Anadolu’nun batı-orta kesiminde bir krallık olan Frigya’yla yolu kesişir. Orada, kendi kültü Dionysos’un maiyetiyle ilişkilendirilen ve görünüşe göre ona benzeyen ana tanrıça Kibele, belki de benzer bir ruhu tanıyarak onu arındırır.
Genç Dionysos, MS 1. yüzyıla ait mermer bir heykelde üzümlerle taçlandırılmış. Napoli Arkeoloji Müzesi’nde.
Gezginlik ve Şarap
Deliliğinden kurtulan Dionysos, seyahat etmeye devam eder ve yalnız değildir. Onu çevreleyen hikayelerin çoğunda, Dionysos’a sarhoş bir şenlik içinde ibadet eden, onuruna şölenimsi ayinler düzenleyen bir maiyet eşlik eder. Bunların arasında, Bakkhalar olarak da bilinen, maenad adı verilen ve onun seyahat eden maiyetinin (thiasus) temelini oluşturan nemf’ler vardır. Çobanlarla ilişkilendirilen tüylü bereket tanrısı Pan da, yarı insan yarı canavar olan satirler ve Silenus ile birlikte genellikle yer alır. Dionysos’un maiyeti, büyük kediler (leoparlar, kaplanlar, vaşaklar) ve yılanlar gibi hayvanları da içeriyordu. Grup nereye giderse gitsin hediye şarap getirirdi.
Yunanistan’a dönen Dionysos, Pietro da Cortona’nın yaklaşık 1625 tarihli bu yağlı boya tablosunda, elinde üzüm salkımı olan bir çocuk olarak temsil ediliyor. Çevresindeki maenadlar, satirler ve sarhoş Silenus, insanlığa değerli şarap armağanını veren bu tanrıya tapıyorlar.
Dionysos’un uzun ve maceralı yolculuğu, onu Yunanistan’dan Türkiye’ye ve Asya’ya götürür. (Bazı modern bilim insanlarınca, antik Yunanlar, bir zamanlar Dionysos’un ziyaret ettiği her yerde asmaların bulunabileceğine ve şarabın yetiştirilebileceğine inanıyordu.) Dionysos panterlerin çektiği bir savaş arabasıyla Hindistan’a ulaştığında, ülkeyi silah ve savaştan ziyade şarap ve dansla fetheder.
Dionysos farklı insanlarla karşılaşır, ancak hepsi onu hoş karşılamaz. Öğretilerini reddedenler hızla ve acımasızca cezalandırılır. Trakya’da (günümüzde Bulgaristan, Yunanistan ve Türkiye’nin bir kısmı), bir tanrı olarak statüsünü tanımayı reddeden ve takipçilerini hapseden Kral Lycurgus ile karşılaşır. Gücünü göstermek isteyen Dionysos kralı çıldırttıktan sonra, Lycurgus, kendi oğlunu asma zannederek öldürür. Kendine gelen kral, kendi oğlunu öldürdüğünü anlayınca dehşete düşer, ancak Dionysos tatmin olmaz. Kralın öldürülmesi gerektiğini, yoksa krallıkta hiçbir meyvenin yetişmeyeceğini söyler. Bunu duyan halk, tanrıyı yatıştırmak için Lycurgus’u yakalar ve onu insan yiyen atlara yem eder.
Efsanevi Thebes Kralı Pentheus’un çarpıcı ölümü, Pompeii’deki Vettii Evi’nden bu freskte tasvir ediliyor. Euripides’in trajik oyunu Bakkhalar’da, kral Pentheus’un, kendi annesi Agave de dahil olmak üzere vecd halindeki bir grup maenad tarafından nasıl parçalara ayrıldığı anlatılır.
Benzer bir olay, Dionysos’un annesi prenses Semele’nin doğduğu şehir olan Thebes’te meydana gelir. Hikaye, Euripides’in MÖ 5. yüzyılın sonlarına ait dramatik başyapıtı Bakkhalar’ın temelini oluşturuyor. Tanrının kuzeni Kral Pentheus, Dionysos kültüne karşı çıkarak tanrının öfkesini kışkırtır. Pentheus, bir dağ yamacında Bacchanalia ayinlerini uygulayan bir grup Thebesli kadını gözetler. Pentheus’un kendi annesi Agave’nin de dahil olduğu grup, onu vahşi bir hayvanla karıştırır ve sarhoşluk içinde çıplak elleriyle paramparça eder.
Tüm bu hikayelere karşın, Dionysos her zaman zalim değildir. Bir grup Tiren (Etrüsk) korsanı, tanrıyı günümüzde İtalya’nın batı kıyısı olan yerden kaçırdığında, Dionysos geminin her yerinde asma filizi çıkartarak karşılık verir. Bir tanrının huzurunda olduklarını anlayan korsanlar, kendilerini denize atarlar. Dionysos ise boğulmalarına izin vermek yerine denizcileri yunuslara dönüştürür.
Günümüzde Münih’teki Devlet Eski Eserler Koleksiyonu’nda bulunan ve MÖ 530’dan kalma sığ bir içme kabı olan bir kylix üzerinde, Dionysos’un Tiren korsanlarını yunuslara dönüştürdüğüne dair efsane tasvir ediliyor.
Gösteri ve Gizemler
Dionysos’a tapınma, klasik dünyada tek tip değildi. Bazıları halka açık ve organize iken, diğer ritüeller gizemli ve gizlilik içinde gerçekleştirilirdi. Birçok Yunan, Dionysos’a olan saygısını festivaller aracılığıyla gösterdi; Bacchus olarak anıldığı Roma’da ise geceleri ormanlarda ve dağlarda kutlanan ritüellerden oluşan bu festivallerin adı Bacchanalia oldu. Maenadlar coşku dolu bir vecd durumuna girecek, sonra -Dionysos’un bir rahip şeklinde kişileştirilmesinden esinlenerek- bir ava çıkmadan önce çılgınca dans edeceklerdi.
Yunan orijinalinin MS 1. yüzyıl tarihli Roma kopyası olan bu eserde, Dionysos’un maiyetinin bir parçası olan ve çılgınca dans eden bir Maenad betimleniyor.
Helen kültüründe Dionysos, tiyatroyla yakından bağlantılı olan toplumsal birlik ve uzlaşmanın bir simgesiydi. Her Mart, Atina şehri, Büyük Dionysia (ya da Şehir Dionysia) olarak bilinen bir festival düzenlerdi. MÖ 6. yüzyıla kadar uzanan bu tiyatro festivali altı gün kadar sürüyordu. İlk gün, tiyatroya Dionysos’un bir heykeli taşındığı için festivali bir tören alayı açıyordu. Günün gösterilerinden sonra bir boğa kurban edilir ve bir ziyafet verilirdi.
Takip eden günlerde, antik Yunan oyun yazarları, eserlerini (tragedyalar, komedyalar ve satirik drama) sunarak en yüksek dereceler için yarışırlardı. En iyi performansı sergileyen oyuncular da ödüllendirilirdi. Birinci olanlara, şarabın koruyucu tanrısına ithafen sarmaşıktan bir çelenk verilirdi.
MÖ 370’den kalma bir Attika kırmızı figürlü kraterde, Dionysos bir leoparın üzerine binmiş, sadık maenadlar ve satirler alayına önderlik ederken gösterilmiş.
Dionysos’a, bugün “Dionysos Gizemleri” olarak bilinen bir dizi gizli ritüel aracılığıyla da tapınılıyordu. Bunların, şarabın yayılmasıyla birlikte Akdeniz bölgesine yayılan bilinmeyen bir kültten evrimleştiği düşünülüyor.
Dionysos Gizemlerinin -tarım tanrıçası Demeter ve daha sonra İsis ve Mithras onuruna yapılanlar gibi yalnızca üyelerin kabul edildiği gizli ayinlerin hamisi olarak Dionysos, uygarlığa giren ve kurulu düzeni ortadan kaldıran yıkıcı bir tanrıydı. O geldiğinde, kurtuluş ve sınırı aşma sırası gelmişti.
Solda: Atina’daki Akropolis’in eteğinde bulunan Dionysos Tiyatrosu, ilk olarak MÖ 6. ve 5. yüzyıllar arasında inşa edilmişti. Sağda: Anadolu’daki Pergamon’da inşa edilen 10.000 seyirci kapasiteli devasa bir tiyatro. Oturma yeri yamaçta yer alıyor ve tiyatro tanrısı Dionysos’a adanmış bir tapınağa bakıyor.
Yabancı mı yoksa Olimposlu mu?
İlk bakışta, bu gizemler ve Dionysos’u çevreleyen zevk verici ayinler, klasik Yunan dininin uyumlu ve düzenli görüşüne aykırı görünüyor. Bu nedenle, özellikle Alman geleneğinden birçok bilim insanı, uzun süre Dionysos’un gerçekten eski Yunan olabileceğine inanmadı. Onu yabancı bir tanrı, belki de Trak veya Frigyalı olarak kabul ettiler ve ölümü ve dirilişiyle ilgili mitlerin Yunan olabileceği ihtimalini göz ardı ettiler. 19. yüzyılın pozitivist bilginleri, Dionysos’un bir Yunan tanrısı değil, ithal bir tanrı olduğunu ve meenadların yalnızca mit ve edebiyatta var olduğunu savundular.
Ancak bu önyargılar 20. yüzyılda değişti. 1953’te, Miken uygarlığı tarafından kullanılan ve Yunan alfabesinden birkaç yüzyıl önce kullanıldığı bilinen yazı sistemi Linear B yazısının deşifre edilmesi sayesinde, araştırmacılar Dionysos’un gerçekten de Yunanistan’da MÖ 13. yüzyıla kadar bilindiğini öğrendiler. Güney Yunanistan’ın Peloponnesos (Mora Yarımadası) bölgesindeki Pylos sarayında bulunan antik Miken tabletleri, onun adından söz ediyor ve Dionysos’un yabancı bölgelerden kabul edilen bir tanrı değil, aksine içtenlikle benimsenen bir Yunan tanrısı olduğunu kanıtlıyor.
Menadların varlığına dair kanıtlara, çeşitli zaman dilimlerine ait Yunan yazıtlarında da rastlanılıyor. Görünüşe göre, Dionysos’un sembolik enkarnasyonunun etkisi altında, canlı hayvanları parçalamaya ve çiğ etlerini yemeye hazır, gerçekten böyle bir hezeyan durumuna ulaşacak kadın grupları vardı.
İlahi Etki
Bu nedenle Dionysos, popülaritesi farklı zaman dilimlerine ve kılıklara yayılan tam bir Yunan tanrısıydı; hem güzel kadınsı, uzun saçlı bir genç, hem şişman, sakallı olgun bir adam olarak tasvir edildi. Yunan Dionysos ve Romalı Bacchus, işlevsel olarak aynı tanrı, ancak birkaç önemli fark bulunuyor. Mit ve klasik edebiyatta asil, genç bir figür olan Dionysos, genellikle 12 Olympos tanrısının yanında listelenir. Öte yandan Bacchus, Romalı şair Ovidius’a göre, asasını hem sihirli bir değnek hem kültüne ve onun özgürlük ideallerine karşı çıkmaya cüret edenlere karşı bir silah olarak kullanan, intikamcı olabilecek, iri yarı yaşlı bir adam olarak görülür.
Dionysos’un sadık bir arkadaşı, öğretmeni ve hizmetkarı olan Silenus, tanrının maiyetinde neredeyse her zaman mevcuttu. MÖ 540’tan kalma bu kantharos’un her iki tarafında da tasviri görülüyor.
Antik dünyadaki farklı inanç sistemlerini inceleyerek, Dionysos’un diğer geleneklerdeki etkisini tespit etmek kolay. “Osiris-Dionysos” terimi, bazı din tarihçileri tarafından, Hıristiyanlığın ortaya çıkmasından önceki yüzyıllarda Akdeniz’de tapınılan bir grup tanrıya atıfta bulunmak için kullanılıyor. Bu tanrılar, erkek olmak, ilahi babalara ve ölümlü bakire annelere sahip olmak ve tanrılar olarak yeniden doğmak gibi bir dizi özelliği paylaşıyordu.
Örneğin Mısır tanrısı Osiris, MÖ 5. yüzyılda Yunan tarihçi Herodotus tarafından Dionysos ile eş tutuldu. Geç antik çağda, bazı gnostik ve Neoplatonist filozoflar, sinkretik denklemi Aion, Adonis ve gizemli dinlerin diğer tanrılarını içerecek şekilde genişlettiler. Araştırmacılar ayrıca Dionysos kültünün hayat veren şarabı ile şarabın Hıristiyan Efkaristiyasındaki merkeziliği arasındaki bağlantıların yanı sıra Yunan tanrısı ile İsa’nın kendisi arasındaki paralelliklere de dikkat çekerler. Orfizm olarak bilinen MÖ 6. yüzyıl klasik kültü, Dionysos’un parçalara ayrıldığı ve sonra yeniden dirildiği inancına odaklandı. James Frazer gibi yirminci yüzyıl düşünürleri, Dionysos ve İsa’yı, kurban edilmelerinin ardından yeniden dirilmeleriyle halklarını kurtaran Doğu Akdeniz’in ölüp dirilen tanrılar geleneği bağlamında gördüler.
Dionysos, Pompeii’den, şimdi Napoli’deki Ulusal Arkeoloji Müzesi’nde bulunan bu freskte, okçuluk tanrısı Apollon ve aşk tanrıçası Aphrodite ile çevrili.
Açıkça Dionysos’un etkileri sürmeye devam ediyor. Şarabın ve kendinden geçme halinin yaygınlığı ve gücü göz önüne alındığında, bunun nedeni bir sır değil.
1595 tarihli bu yağlı boya tablosunda Caravaggio, Bacchus’u (Dionysos’un Roma karşılığı) başı üzüm yaprakları ile taçlandırılmış, elinde bir kadeh şarapla, toy bir ergen olarak tasvir etmişti. C: Wikimedia Commons
Doğurganlık, bereket, tiyatro, coşku ve kendinden geçme ile de ilişkilendirilen Dionysos, bir “şarap ustası”ndan çok daha fazlasıydı. İster Dionysos (Yunan) ister Bacchus (Roma) olarak adlandırılsın, belki de geniş klasik panteonlardaki tanrıların en tuhafıydı. Pagan benzeri kültleri ve gizemleri, klasik Greko-Roma dini ve felsefi alanlarının dışında var olmuş gibi görünse de, 20. yüzyıldaki arkeolojik kanıtlar, onun tamamen realize edilmiş bir tanrı olduğunu kanıtladı.
Ölümsüz bir tanrı ile ölümlü bir prensesin oğlu olan Dionysos’un rolü, insanlık ve ilahi olan arasında çok önemli bir bağlantı kurdu. Erkekleri ve kadınları sarhoşluk yoluyla kendilerinden geçiren döngüsel, dizginsiz doğanın bir gücü olarak hizmet etti. Bu anlamda, güler yüzlü fakat vahşi ve tehlikeli derecede büyüleyici bir aracı olan Dionysos, yaşamın kalıcı gizemlerinden ve paradokslarından birini temsil ediyordu.
Dionysos’un şarapla ilişkisi bu paradoksu somutlaştırıyor. Şarap, tıbbi özellikleri olan, lezzetli ancak aynı zamanda sarhoş edici bir içecek. Özgürlük ve coşku hissi veriyor, ancak aynı zamanda kimlik ve kontrolü kaybetme risklerini de beraberinde getiriyor.
Dionysos, British Museum’da sergilenen MÖ 6. yüzyıl tarihli bu tabakta yaşlı bir adam olarak tasvir ediliyor.
Doğumlar ve Ölümler
Dionysos merkezli mitlerin çoğu farklı kaynaklardan geliyor. En popüler kitaplardan biri olan Bibliotheca, MÖ 7. ila 6. yüzyıllar arasındaki Homeros İlahileri (Homerik Hymnoslar) ve daha erken Yunan oyunları ve şiirleri gibi, daha önceki kaynaklara dayanan mitlerin MS 1. veya 2. yüzyıla ait bir özeti. Bu metinler, Dionysos’un doğumunun standart bir hikayesini sunuyor: Zeus’un birçok çocuğu gibi, Dionysos da Zeus’un eşi ve kraliçesi olan Hera’nın oğlu değil, evlilik dışı bir ilişkinin ürünü. Bibliotheca’da Zeus, ölümlü prenses Semele’ye aşık olur ve ikisi bir çocuk sahibi olur. Hera ilişkiyi öğrendiğinde, kıskançlığı onu Semele’yi ve doğmamış oğlunu yok etmeyi denemeye iter.
Luca Ferrari’nin bu 17. yüzyıl yağlı boya tablosunda, Dionysos’a hamile olan Semele, Zeus’u tüm görkemiyle görmeyi talep ettikten sonra ölür.
Bir ölümlü kılığına giren Hera, genç kadının zihnine sevgilisinin tanrı olmadığına dair bir şüphe tohumu eker ve ardından ona kanıt elde etmesi için bir yol sunar. Semele, Hera’nın planını takip eder ve Zeus’a her dileğini yerine getireceğine dair sarsılmaz bir yemin ettirir; sonra Zeus’tan tüm ilahi ihtişamıyla karşısına çıkmasını ister. Zeus yemininden dolayı reddedemez ve tanrısallığını ortaya çıkarır. Bu, ölümlülerin dayanamayacağı bir manzaradır. Semele yanarak kül olur.
Zeus doğmamış oğlunu kurtarmayı başarır ve onu kendi baldırında saklar. Gebelik tamamlandığında, Dionysos, Zeus’un baldırından doğar. Dionysos, böylece “iki kez doğmuş tanrı” olarak tanınır. – Bu çarpıcı ve ürkütücü bölüm, Yunan mitolojisinde eşi benzeri olmayan bir olay değil: Bilgelik ve savaş tanrıçası Athena da, Zeus’un başından benzer şekilde doğar.
Praxiteles tarafından MÖ 4. yüzyıla ait bir heykelde tasvir edilen bebek Dionysos. Olympia’daki Hera Tapınağı’ndan.
Olağanüstü (yeniden) doğumdan sonra Zeus, bebek Dionysos’u haberci tanrı Hermes’e emanet eder. Bebek bu şekilde Hera’dan korunur ve nemf’ler (nymph) tarafından büyütülür. Hera’nın kıskançlıkla dolu öfkesi Semele’nin ölümüyle bitmez. Semele’nin oğlunu da cezalandırmak ister ve Dionysos’u çıldırtmaya karar verir. National Geographic’e göre ıstırap çeken genç tanrı, Antik Yunan’ın doğusundaki topraklarda amaçsızca dolaşırken, öncelikle Anadolu’nun batı-orta kesiminde bir krallık olan Frigya’yla yolu kesişir. Orada, kendi kültü Dionysos’un maiyetiyle ilişkilendirilen ve görünüşe göre ona benzeyen ana tanrıça Kibele, belki de benzer bir ruhu tanıyarak onu arındırır.
Genç Dionysos, MS 1. yüzyıla ait mermer bir heykelde üzümlerle taçlandırılmış. Napoli Arkeoloji Müzesi’nde.
Gezginlik ve Şarap
Deliliğinden kurtulan Dionysos, seyahat etmeye devam eder ve yalnız değildir. Onu çevreleyen hikayelerin çoğunda, Dionysos’a sarhoş bir şenlik içinde ibadet eden, onuruna şölenimsi ayinler düzenleyen bir maiyet eşlik eder. Bunların arasında, Bakkhalar olarak da bilinen, maenad adı verilen ve onun seyahat eden maiyetinin (thiasus) temelini oluşturan nemf’ler vardır. Çobanlarla ilişkilendirilen tüylü bereket tanrısı Pan da, yarı insan yarı canavar olan satirler ve Silenus ile birlikte genellikle yer alır. Dionysos’un maiyeti, büyük kediler (leoparlar, kaplanlar, vaşaklar) ve yılanlar gibi hayvanları da içeriyordu. Grup nereye giderse gitsin hediye şarap getirirdi.
Yunanistan’a dönen Dionysos, Pietro da Cortona’nın yaklaşık 1625 tarihli bu yağlı boya tablosunda, elinde üzüm salkımı olan bir çocuk olarak temsil ediliyor. Çevresindeki maenadlar, satirler ve sarhoş Silenus, insanlığa değerli şarap armağanını veren bu tanrıya tapıyorlar.
Dionysos’un uzun ve maceralı yolculuğu, onu Yunanistan’dan Türkiye’ye ve Asya’ya götürür. (Bazı modern bilim insanlarınca, antik Yunanlar, bir zamanlar Dionysos’un ziyaret ettiği her yerde asmaların bulunabileceğine ve şarabın yetiştirilebileceğine inanıyordu.) Dionysos panterlerin çektiği bir savaş arabasıyla Hindistan’a ulaştığında, ülkeyi silah ve savaştan ziyade şarap ve dansla fetheder.
Dionysos farklı insanlarla karşılaşır, ancak hepsi onu hoş karşılamaz. Öğretilerini reddedenler hızla ve acımasızca cezalandırılır. Trakya’da (günümüzde Bulgaristan, Yunanistan ve Türkiye’nin bir kısmı), bir tanrı olarak statüsünü tanımayı reddeden ve takipçilerini hapseden Kral Lycurgus ile karşılaşır. Gücünü göstermek isteyen Dionysos kralı çıldırttıktan sonra, Lycurgus, kendi oğlunu asma zannederek öldürür. Kendine gelen kral, kendi oğlunu öldürdüğünü anlayınca dehşete düşer, ancak Dionysos tatmin olmaz. Kralın öldürülmesi gerektiğini, yoksa krallıkta hiçbir meyvenin yetişmeyeceğini söyler. Bunu duyan halk, tanrıyı yatıştırmak için Lycurgus’u yakalar ve onu insan yiyen atlara yem eder.
Efsanevi Thebes Kralı Pentheus’un çarpıcı ölümü, Pompeii’deki Vettii Evi’nden bu freskte tasvir ediliyor. Euripides’in trajik oyunu Bakkhalar’da, kral Pentheus’un, kendi annesi Agave de dahil olmak üzere vecd halindeki bir grup maenad tarafından nasıl parçalara ayrıldığı anlatılır.
Benzer bir olay, Dionysos’un annesi prenses Semele’nin doğduğu şehir olan Thebes’te meydana gelir. Hikaye, Euripides’in MÖ 5. yüzyılın sonlarına ait dramatik başyapıtı Bakkhalar’ın temelini oluşturuyor. Tanrının kuzeni Kral Pentheus, Dionysos kültüne karşı çıkarak tanrının öfkesini kışkırtır. Pentheus, bir dağ yamacında Bacchanalia ayinlerini uygulayan bir grup Thebesli kadını gözetler. Pentheus’un kendi annesi Agave’nin de dahil olduğu grup, onu vahşi bir hayvanla karıştırır ve sarhoşluk içinde çıplak elleriyle paramparça eder.
Tüm bu hikayelere karşın, Dionysos her zaman zalim değildir. Bir grup Tiren (Etrüsk) korsanı, tanrıyı günümüzde İtalya’nın batı kıyısı olan yerden kaçırdığında, Dionysos geminin her yerinde asma filizi çıkartarak karşılık verir. Bir tanrının huzurunda olduklarını anlayan korsanlar, kendilerini denize atarlar. Dionysos ise boğulmalarına izin vermek yerine denizcileri yunuslara dönüştürür.
Günümüzde Münih’teki Devlet Eski Eserler Koleksiyonu’nda bulunan ve MÖ 530’dan kalma sığ bir içme kabı olan bir kylix üzerinde, Dionysos’un Tiren korsanlarını yunuslara dönüştürdüğüne dair efsane tasvir ediliyor.
Gösteri ve Gizemler
Dionysos’a tapınma, klasik dünyada tek tip değildi. Bazıları halka açık ve organize iken, diğer ritüeller gizemli ve gizlilik içinde gerçekleştirilirdi. Birçok Yunan, Dionysos’a olan saygısını festivaller aracılığıyla gösterdi; Bacchus olarak anıldığı Roma’da ise geceleri ormanlarda ve dağlarda kutlanan ritüellerden oluşan bu festivallerin adı Bacchanalia oldu. Maenadlar coşku dolu bir vecd durumuna girecek, sonra -Dionysos’un bir rahip şeklinde kişileştirilmesinden esinlenerek- bir ava çıkmadan önce çılgınca dans edeceklerdi.
Yunan orijinalinin MS 1. yüzyıl tarihli Roma kopyası olan bu eserde, Dionysos’un maiyetinin bir parçası olan ve çılgınca dans eden bir Maenad betimleniyor.
Helen kültüründe Dionysos, tiyatroyla yakından bağlantılı olan toplumsal birlik ve uzlaşmanın bir simgesiydi. Her Mart, Atina şehri, Büyük Dionysia (ya da Şehir Dionysia) olarak bilinen bir festival düzenlerdi. MÖ 6. yüzyıla kadar uzanan bu tiyatro festivali altı gün kadar sürüyordu. İlk gün, tiyatroya Dionysos’un bir heykeli taşındığı için festivali bir tören alayı açıyordu. Günün gösterilerinden sonra bir boğa kurban edilir ve bir ziyafet verilirdi.
Takip eden günlerde, antik Yunan oyun yazarları, eserlerini (tragedyalar, komedyalar ve satirik drama) sunarak en yüksek dereceler için yarışırlardı. En iyi performansı sergileyen oyuncular da ödüllendirilirdi. Birinci olanlara, şarabın koruyucu tanrısına ithafen sarmaşıktan bir çelenk verilirdi.
MÖ 370’den kalma bir Attika kırmızı figürlü kraterde, Dionysos bir leoparın üzerine binmiş, sadık maenadlar ve satirler alayına önderlik ederken gösterilmiş.
Dionysos’a, bugün “Dionysos Gizemleri” olarak bilinen bir dizi gizli ritüel aracılığıyla da tapınılıyordu. Bunların, şarabın yayılmasıyla birlikte Akdeniz bölgesine yayılan bilinmeyen bir kültten evrimleştiği düşünülüyor.
Dionysos Gizemlerinin -tarım tanrıçası Demeter ve daha sonra İsis ve Mithras onuruna yapılanlar gibi yalnızca üyelerin kabul edildiği gizli ayinlerin hamisi olarak Dionysos, uygarlığa giren ve kurulu düzeni ortadan kaldıran yıkıcı bir tanrıydı. O geldiğinde, kurtuluş ve sınırı aşma sırası gelmişti.
Solda: Atina’daki Akropolis’in eteğinde bulunan Dionysos Tiyatrosu, ilk olarak MÖ 6. ve 5. yüzyıllar arasında inşa edilmişti. Sağda: Anadolu’daki Pergamon’da inşa edilen 10.000 seyirci kapasiteli devasa bir tiyatro. Oturma yeri yamaçta yer alıyor ve tiyatro tanrısı Dionysos’a adanmış bir tapınağa bakıyor.
Yabancı mı yoksa Olimposlu mu?
İlk bakışta, bu gizemler ve Dionysos’u çevreleyen zevk verici ayinler, klasik Yunan dininin uyumlu ve düzenli görüşüne aykırı görünüyor. Bu nedenle, özellikle Alman geleneğinden birçok bilim insanı, uzun süre Dionysos’un gerçekten eski Yunan olabileceğine inanmadı. Onu yabancı bir tanrı, belki de Trak veya Frigyalı olarak kabul ettiler ve ölümü ve dirilişiyle ilgili mitlerin Yunan olabileceği ihtimalini göz ardı ettiler. 19. yüzyılın pozitivist bilginleri, Dionysos’un bir Yunan tanrısı değil, ithal bir tanrı olduğunu ve meenadların yalnızca mit ve edebiyatta var olduğunu savundular.
Ancak bu önyargılar 20. yüzyılda değişti. 1953’te, Miken uygarlığı tarafından kullanılan ve Yunan alfabesinden birkaç yüzyıl önce kullanıldığı bilinen yazı sistemi Linear B yazısının deşifre edilmesi sayesinde, araştırmacılar Dionysos’un gerçekten de Yunanistan’da MÖ 13. yüzyıla kadar bilindiğini öğrendiler. Güney Yunanistan’ın Peloponnesos (Mora Yarımadası) bölgesindeki Pylos sarayında bulunan antik Miken tabletleri, onun adından söz ediyor ve Dionysos’un yabancı bölgelerden kabul edilen bir tanrı değil, aksine içtenlikle benimsenen bir Yunan tanrısı olduğunu kanıtlıyor.
Menadların varlığına dair kanıtlara, çeşitli zaman dilimlerine ait Yunan yazıtlarında da rastlanılıyor. Görünüşe göre, Dionysos’un sembolik enkarnasyonunun etkisi altında, canlı hayvanları parçalamaya ve çiğ etlerini yemeye hazır, gerçekten böyle bir hezeyan durumuna ulaşacak kadın grupları vardı.
İlahi Etki
Bu nedenle Dionysos, popülaritesi farklı zaman dilimlerine ve kılıklara yayılan tam bir Yunan tanrısıydı; hem güzel kadınsı, uzun saçlı bir genç, hem şişman, sakallı olgun bir adam olarak tasvir edildi. Yunan Dionysos ve Romalı Bacchus, işlevsel olarak aynı tanrı, ancak birkaç önemli fark bulunuyor. Mit ve klasik edebiyatta asil, genç bir figür olan Dionysos, genellikle 12 Olympos tanrısının yanında listelenir. Öte yandan Bacchus, Romalı şair Ovidius’a göre, asasını hem sihirli bir değnek hem kültüne ve onun özgürlük ideallerine karşı çıkmaya cüret edenlere karşı bir silah olarak kullanan, intikamcı olabilecek, iri yarı yaşlı bir adam olarak görülür.
Dionysos’un sadık bir arkadaşı, öğretmeni ve hizmetkarı olan Silenus, tanrının maiyetinde neredeyse her zaman mevcuttu. MÖ 540’tan kalma bu kantharos’un her iki tarafında da tasviri görülüyor.
Antik dünyadaki farklı inanç sistemlerini inceleyerek, Dionysos’un diğer geleneklerdeki etkisini tespit etmek kolay. “Osiris-Dionysos” terimi, bazı din tarihçileri tarafından, Hıristiyanlığın ortaya çıkmasından önceki yüzyıllarda Akdeniz’de tapınılan bir grup tanrıya atıfta bulunmak için kullanılıyor. Bu tanrılar, erkek olmak, ilahi babalara ve ölümlü bakire annelere sahip olmak ve tanrılar olarak yeniden doğmak gibi bir dizi özelliği paylaşıyordu.
Örneğin Mısır tanrısı Osiris, MÖ 5. yüzyılda Yunan tarihçi Herodotus tarafından Dionysos ile eş tutuldu. Geç antik çağda, bazı gnostik ve Neoplatonist filozoflar, sinkretik denklemi Aion, Adonis ve gizemli dinlerin diğer tanrılarını içerecek şekilde genişlettiler. Araştırmacılar ayrıca Dionysos kültünün hayat veren şarabı ile şarabın Hıristiyan Efkaristiyasındaki merkeziliği arasındaki bağlantıların yanı sıra Yunan tanrısı ile İsa’nın kendisi arasındaki paralelliklere de dikkat çekerler. Orfizm olarak bilinen MÖ 6. yüzyıl klasik kültü, Dionysos’un parçalara ayrıldığı ve sonra yeniden dirildiği inancına odaklandı. James Frazer gibi yirminci yüzyıl düşünürleri, Dionysos ve İsa’yı, kurban edilmelerinin ardından yeniden dirilmeleriyle halklarını kurtaran Doğu Akdeniz’in ölüp dirilen tanrılar geleneği bağlamında gördüler.
Dionysos, Pompeii’den, şimdi Napoli’deki Ulusal Arkeoloji Müzesi’nde bulunan bu freskte, okçuluk tanrısı Apollon ve aşk tanrıçası Aphrodite ile çevrili.
Açıkça Dionysos’un etkileri sürmeye devam ediyor. Şarabın ve kendinden geçme halinin yaygınlığı ve gücü göz önüne alındığında, bunun nedeni bir sır değil.