Tarih Boyunca Veba

Katılım
1 yıl 2 ay 18 gün
Mesajlar
2,162
Tepkime puanı
571
Cinsiyet
bPg20e
Veba, kara ölüm olarak da bilinen, insanlık tarihi boyunca, değişik zamanlarda ortaya çıkmış; korkulan, ölümcül, gizemli salgın hastalıklardan biridir. Geçmişte olan pek çok büyük salgınlar, Tevrat ve bazı eski-yeni kaynaklarda, veba salgını olarak adlandırılmıştır. Ancak bu salgınların, günümüzde "yersinia pestis"in sebep olduğu veba olarak adlandırılan türlerinden birisi olup olmadığına dair kesin bir bilgi yoktur. Bu konu üzerine pek çok kitap yazılmış ve araştırmalar sürmektedir. Biz aşağıdaki yazımızda, bu salgınların tarihçesine, etkilerine, ortaya çıkış sebeplerine, bu salgınlarla ilgili olup olmadığını bilmememize rağmen veba ismiyle bilinen hastalık hakkındaki bilgilere ve güncel araştırma sonuçlarına yer vereceğiz.

Tarihsel olarak en eski kayıtlardan biri olan Tevrat'ta, vebadan bahseden pek çok metin bulunmaktadır. Bunlardan birinde Musa(as), İsrailoğulları'nı firavunun zulmünden kurtarmak için gönderildiğinde, buna karşı çıkan firavunun kavmine Allah'tan bir azap olarak veba geldiği yazılıdır. Yine Tevrat'a göre veba, Davut(as)un, İsrailoğulları'nı sayım yaptığı bir dönemde, Allah'ın onların üzerine gönderdiği bir azap olarak geçmektedir. Veba salgınından korunmak için ise; sunaklarda kurbanlar verilir ve Allah'tan bağışlanma dilenirdi.

Veba salgınları, Hitit döneminde MÖ 14. yy.'da da görülmüştür. 1. Şuppiluliuma döneminde yapılan haksızlıklardan dolayı tanrılarını kızdırdıklarını düşünen 2. Murşili, bunun için kurbanlar sunmuştur. 2. Murşili'nin, Hitit tabletlerinde yaptığı duaları mevcuttur.

ORTA ÇAĞ'DA VEBA KORKUSUNDAN: İNSANLAR YAKILIYOR​

Bazı toplumlar salgının nedenini burçlara (astrolojiye), hurafelere, cadılara bağlamış, hatta cadı oldukları ileri sürülen kişiler, hastalıktan kurtulmak için yakılmıştır. Bazı toplumlar da çaresiz kaldıkları bu salgını, "Tanrı'nın bir gazabı" olarak görmüşse de, buna karşılık çareyi, kutsallık atfettikleri bir takım putlara, azizlere (!) sığınmakta ve azizlerden kalan bir takım cisimlere başvurmakta bulmaktaydılar. Onlardan geriye kalan eşyaları şehirlerde dolaştırarak salgına çare olacağını zannederler. Böylelikle hekimlik işini de din adamları üstlenmiş oldu. Onlar da haçlar, mumlar, şeytan çıkarma ayinleriyle, salgını tedavi etmeye çalıştılar.

Hatta Tanrı'nın öfkesini yatıştırmak için en çok başvurulan yollardan biri de, salgına sebep oldukları düşünülen Yahudileri öldürmekti. Salgının önlenememesi ile toplumlar korkuya kapıldılar. Kurtulmak için ondan kaçarak daha çok yayılmasına neden oldular. Bu anlamda Orta Çağ karanlığındaki Batı toplumlarında "vebalıların yakılması", "cadı" ve "Yahudi avı" meşhurdur.


Yahudilerin suları zehirledikleri gerekçesi ile diri diri yakılması

BABALAR OĞULLARINI, ANNELER BEBEKLERİNİ TERK EDİYORDU!​

Veba salgınını yaşayan 14. yy. İtalyan yazarı Boccacio, "Decameron" adlı eserinde salgın günlerini şöyle anlatır:
"Babalar, oğullarını; anneler, bebeklerini terk ediyor; hizmetçiler, hanımlarından kaçıyor, noterler ölülerin son arzularını kaydetmekten vazgeçiyor; doktorlar, rahipler ve rahibeler, hastaları ziyarete gitmiyorlardı. Kimse Hıristiyan usullerine göre gömülemiyordu; evler birer mezarlığa dönüşmüştü."

7. yüzyılın başlarından itibaren İslam Peygamberi'nin gelmesi ile İslam toplumları, veba salgını sırasında neler yapılması ile ilgili temel prensiplere sahip oldu.

VEBADAN KAÇMAYIN, OLDUĞU YERE GİTMEYİN!​

"Bir yerde veba olduğunu işittiğiniz zaman o yere, onun üzerine gitmeyiniz. Ve bulunduğunuz yerde veba zuhur edince de, oradan kaçarak o yerden çıkmayınız."(Buhari: 76/30, Müslim: 39/92)

Bu temel prensip, hastalığın yayılmasını engellemiş ve etkisinin sadece bölgesel kalmasına sebep olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nda ortaya çıkan, 18. yüzyılda başlayıp 19. yüzyılın ortalarına kadar süren veba salgınında, vebadan kaçarak kurtulacaklarını sanan yabancılar, Osmanlı toplumundaki halkın kaçmayıp sabretmelerine anlam verememişlerdir. Yabancı devlet temsilcilikleri yazışmalarında bu yadırgadıkları durumu belirtmişlerdir. Ancak Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde; halkın, kozmopolit yapısı ve İslam'dan uzaklaşmaları yüzünden can korkusu ile kaçışı, hastalığın yayılmasına neden olmuştur.

İbn Sina, İbn-i Hatib gibi İslam dünyasının bilim adamları, salgın karşısında gözlem ve tecrübelere dayanarak; hastalığı teşhis etmeye ve salgını kontrol altına almaya çalışmışlardır. 14. yy. İslam dünyasının kaynaklarına bakıldığında, vebanın tanımlamaları doğrudur ve bu bilgiler, 19. yy.'a kadar başvurulan kaynak olma özelliğini korumuştur.

Veba, en virülan (hastalık oluşturma yeteneği güçlü) ve ölümcül olan bakteriyel hastalıklardan biri olarak bilinmektedir. Hastalığın erken evrelerinde tedavi edilmeyen hastalarda ölüm oranı yüksektir. Vebaya sebep olan bakteri, Yersinia pestis'tir. Enterobacteriaceae ailesinden olan Gram (-) kokobasildir. Boyu 1,5-2 mikron, genişliğiyse 0,5-0,8 mikrondur. Y. Pestis, normal yaşamı için çok az oksijene ihtiyaç gösteren, hareketsiz, spor oluşturmayan, bir bakteridir. Çok geniş bir sıcaklık (-2°C ila 45°C) ve pH (5,0 ila 9,6) aralığında çoğalabilir. Fakat optimal büyüme 28°C'de ve pH 7,4 iken olur. Balgam ve pire dışkısı içerisinde, oda sıcaklığında uzun süre canlı kalabilir. Hatta dondurulursa, 25 yıl canlılığını koruyabilir. Güneş ışığına ve ısıya karşı da oldukça duyarlı olduğu için konak dışında uzun süre varlığını devam ettiremez.

Veba, "Kara Ölüm" olarak tanımlanmıştır. Bunun sebebi de, genel inanca göre, bu hastalık sonucunda; deri altı kanamaları yüzünden deride "siyah lekeler" oluşmasıdır.

VEBANIN 3 KLİNİK FORMU​

*Bubonik veba(Hıyarcıklı veba)
*Pnömonik veba (Akciğer Vebası)
*Veba sepsisi
(Septisemik Veba)

1) Bubonik Veba(Hıyarcıklı Veba):​

Sıklıkla kasık, koltuk altı ve boyun bölgesinde, 1-10 cm büyüklüğünde, cildi iten oval şişlikler (Bubonlar) oluşur. İnfekte pirenin (Xenopsylla cheopis) ısırığı veya ciltteki lezyonlu bölgenin, infekte hayvanların doku ve vücut sıvıları ile teması sonucu bulaşma meydana gelir. 2-6 gün kuluçka periyodundan sonra, 38°C ateş, titreme, baş ağrısı, eklem ağrısı, adale ağrısı, bitkinlik, sıklıkla 24 saat içerisinde bir veya birden fazla bölgede lenf bezlerinde büyüme ve ağrı ortaya çıkar. Bunlara bulantı, kusma, karın ağrısı eşlik edebilir.

Etkili antimikrobiyal tedavi almayan bubonik vebalı hastalarda, ateşin toksik düzeye yükselmesi, taşikardi (dakikadaki kalp atım sayısının 100'ün üzerine çıkması), letarji (derin ve uzun süreli uyku, uyandırıldığında konuşan ancak anımsamayan, daha çok ağır hastalıklarda ortaya çıkan patolojik durum), ajitasyon (aşırı huzursuzluk ve gerilim), konfüzyon (düşüncelerin birbirine karıştığı, cisimlerin birbirinden ayırt edilemediği, algılama zorluğu çekildiği durum), konvülsiyon (iskelet kaslarının istemsiz kasılması) ve deliryum (algılama ve bellek bozuklukları, huzursuzluk, ajitasyon, halüsinasyon ve illüzyon belirtileri eşliğinde ortaya çıkan entelektüel yetenek düzensizlikleri) görülür. Veba hastalığının en hafif şekli olup; tedavi edilmediğinde ölüm oranı %50 - %70 tir. Koma halinde 3-6 günde ölümle sonuçlanır.


Bubonik vebada; sıklıkla kasık, koltuk altı ve boyun bölgesinde, 1-10 cm büyüklüğünde, cildi iten oval şişlikler (Bubonlar) oluşur.

2) Pnömonik Veba(Akciğer Vebası):​

Pnömonik veba, hayatı en çok tehdit eden hastalık tipidir. Veba basilinin, solunum yolu ile alınması veya kan yolu ile yayılımı sonucu oluşur. 1-7 günlük bir kuluçka süresi vardır. Başlangıcı anidir. Hastalar semptomların başlangıçından 24 saat içinde; tipik olarak; yüksek ateş, baş ağrısı, güçsüzlük, baş dönmesi, kanlı balgamlı bir öksürük ve solunum güçlüğü gösterirler. Bronşit gibi başlayan veba ağır bir klinik tablo ile seyreder.

Taşipne (dakikadaki solunum sayısının 20'nin üzerine çıkması), nefes darlığı gibi solunumsal belirtiler, tipik olarak hastalığın ikinci gününde belirginleşir. Kanlı balgam, solunum sıkıntısında artış, kalp-solunum sistemi ile ilgili yetersizlik ile el-ayakların soğuması, şiddetli terleme, morarma, çarpıntı, kan basıncının düşmesi, idrar miktarının azalması veya idrarın hiç olmaması belirtileriyle kendini gösterir. Hastalara ilk 18 saat içinde tanı koyulamaz veya uygun tedavi başlanamaz ise, hastalar genellikle 1-6 gün içinde kaybedilir. Enfeksiyon, öksürük ve hapşırıkla çevreye yayılır. Ayrıca bubonik vebanın ardından da pnömonik veba gelişebilir. Buna "sekonder pnömonik veba" denir. Direkt oluşan pnömonik vebaya ise, "primer pnömonik veba" denir.


Xenopsylla cheopis

3) Veba Sepsisi (Septisemik veba):​

Vebanın kanda zehirleme yapan ağır bir şeklidir. Akciğer vebası gibi ani bir şekilde başlar. Belirtileri hıyarcıklı vebadaki gibidir. Enfeksiyon, kanda o kadar süratle yayılır ki, lenf bezlerinin şişmesi (bubon) için vakit kalmaz. Küçük kırmızı noktalar ya da lekeler şeklinde cilt kanamaları, çürük ile ezikler oluşur. Özellikle sinirsel belirtilerin şiddetli olması ile tanınır. Dalgınlık kuvvetsizlik, nefes darlığı yanı sıra sindirim sistemi ile ilgili belirtiler olan bulantı, kusma, ishal ve karın ağrısı belirtileri olur. Yaralardan ve vücuttaki deliklerden kanama, kol ve bacaklarda kangrenler; "yaygın damar içi pıhtılaşma" (DIC) sebebiyle oluşur. Tedaviye yanıtsız hipotansiyon, böbrek yetmezliği, dikkat zayıflığı ve diğer şok bulguları, son döneme doğru ortaya çıkar. Erişkin solunumsal sıkıntısı sendromu (ARDS), septisemik vebanın herhangi bir aşamasında ortaya çıkabilir. Kısa sürede koma durumu oluşur. Genellikle 2-3 gün içerisinde öldürür ancak 24 saatte sonuçlanan ağır şekilleri de vardır.


Veba sepsisinde; kol ve bacaklarda kangrenler oluşur.

Nadiren görülen veba çeşitleri de şunlardır:​

Veba Menenjiti: Vebanın nadir olarak kendini gösterdiği formdur. 1947-2005 yılları arasında ABD'de bildirilen 409 veba vakasının 17'si veba menenjit vakası idi. Menenjit vakalarının tümü, bubonik vebanın komplikasyonu (mevcut hastalığa eklenen diğer bir hastalık) olarak oluşmuş ve sadece 3 tanesi hayatta kalmıştı. Veba menenjitinde tipik olarak ateş, baş ağrısı, menenjit görülür.

Veba Farenjiti: Ateş, boğaz ağrısı, boyun lenf bezlerinde büyüme ve baş ağrısı görülür. Sıklıkla farenjit(boğaz iltihabı) ve Bademcik iltihabı ayırt edilemez. Boğaz ile ilgili veba, bakterinin bulaştığı etin az pişirilmiş olarak yenilmesi sonucu oluşur. Veba Faranjiti, az pişirilmiş deve ve keçi eti yiyen insanlar arasından bildirilmiştir.

Sığır Vebası: Vebanın hayvanlarda görülen şekline sığır vebası denir. Halk arasında sığır vebası olarak bilinen salgın ilk defa 1899'da Türkiye'de Adil bey ve M. Nicolle tarafından keşfedilmiş bir virüstür. Etken Paramyxoviridea ailesinden bir morbillivirustur. Ahır koşullarında 20 saat ve açıkta 24-48 saat etkisini sürdürebilir. Olgunlaşmış ette düşük pH nedeniyle 6 gün içerisinde virüsler ölür. Virüs enfekte hayvanların kan ve doku sıvılarında, en yoğun olarak kemik iliği ve lenf yumrularında bulunur.

Asya, Afrika ve Avrupa'da büyük ekonomik zararlara yol açan, başlıca, sığır-mandalar ile domuzun, az miktarda da keçi, koyun gibi diğer çift tırnaklı hayvanların yüksek ateş ve ölümle karakterize olan akut ve bulaşıcı hastalığıdır. Halk dilinde "mal kıran veya çor" diye adlandıran sığır vebasında; salgına yakalanma oranı %100, ölüm oranı %90 civarındadır. Türkiye'de bilinen bir hastalıktır. 1877'de çıkan sığır vebası 1932'de ortadan kalkmıştır. 1969'da Urfa'da tekrar saptanmış, 1972 yılından itibaren önlenebilmiştir. 1991 yılında Türkiye'de tekrar görülmüş; kısa sürede Diyarbakır, Adana, Konya, Afyon ve Sakarya'da 17 bölgede hastalık görülmüştür. Tekrar görülmesi ile başlayan mücadele 18-23 Mayıs 2003 tarihinde Paris'te yapılan Uluslararası Salgın Hastalıklar Ofisi (OIE) 'nin 71. Genel Kurulu'nda yapılan oylama ile Türkiye, sığır vebası hastalığından temiz ilan edilmiştir. Sığır vebası, hayvanlardan insanlara bulaşmaz. Hastalığa yakalanan hayvanlar hemen itlaf edilir, iki metrelik çukurlara üzerlerine sönmemiş kireç dökülerek gömülür.

TEDAVİ VE ÖNLEMLER​

Yapılacak ilk iş, hastayı tecrit etmektir. Virüs değil, bakteri enfeksiyonudur. Deri ve mukozal yüzeylerden vücuda giren Y. pestis organizmaları, tipik olarak, lenf kanalları yoluyla bölgesel lenf bezlerine taşınır. Veba hemen hemen her organıtutabilir ve tedavi edilmezse genellikle yayılır ve ağır doku harabiyeti ile sonuçlanır. Vebanın kabul görmüş klasik tedavisi; streptomisindir. Tedavi almayan vakalarda, bubonik vebada ölüm %60 civarında, pnömonik vebada ise %100'e yakındır. Streptomisinin alternatifi olarak gentamisin tedavide önerilmektedir. Ayrıca klasik veba vakalarında sulfanamidler, Dünya Sağlık Örgütü tarafından önerilen antimikrobiyal ajanlardır.

Şiddetli bir veba salgını atlatan toplumlar, yaklaşık bir kuşak boyunca bu hastalığa karşı bir bağışıklık kazanır. Bir önceki salgın ne kadar eski ise, yeni salgın o kadar çok yayılma olanağı bulacaktır. Veba, uluslararası kontrolü hala zorunlu olan 3 hastalıktan biridir. Diğer ikisi ise; kolera ve sarı hummadır. Günümüzde vakaların çoğunluğu münferit olarak ya da küçük gruplar halinde olsa da, salgın oluşma potansiyeli hala devam edmektedir.

SALGININ KAYNAKLARI VE YAYILMA YOLLARI​

1894'te İsviçreli bakteriyolog Alexandre Yersin, vebaya yol açan Yersinia pestis isimli bakteriyi izole edip, tanımlamış. Ardından 1898'de P. L. Simond, hastalığı fare piresinin ısırma yoluyla bulaştırdığını deneysel olarak kanıtlamış. 1914'te A.W. Bacot ve C. D. Martin, vebanın, pireyle bulaşma mekanizmasını saptamıştır. Ancak bu tespitler, salgının geniş bir alandahızlı bir şekilde yayılmasını tam olarak açıklayamamaktadır. 1947 yılından itibaren başlayan araştırmalar; salgının kaynakları süreci farklı bölgelerde nasıl ortaya çıktığı, insanlara nasıl bulaştığı ve salgına nasıl dönüştüğü konusunda kesin bir sonuca varamamışlardır.

Veba, kemirgenleri etkileyen bir hastalıktır. Salgının anlaşılabilmesi için kemirgenler üzerinde araştırmalar yapılır. Pasteur Enstitüsü tarafından, İran'ın dağlık bir bölgesinde yapılan araştırmada, birtakım kemirgenler de veba mikrobu bulunmuştur. Dünya'nın bazı bölgelerinde salgını yayan doğal odaklar ve bunlara ilave olarak geçici odakların olduğu görülmektedir. Bu doğal odaklar; Asya'da, Afrika'da, Amerika'da bulunmaktadır. Yayılma, geçici odaklar ile olur. Doğal odak olan kemirgenlerin yer değiştirmeleri, diğer yırtıcılar tarafından avlanmaları ile salgın diğer kemirgenlere geçer. Hastalığı yavaş yavaş, ekilmiş tarlaların yakınındaki kemirgenlere bulaştırırlar, onlardan da harman yerleri çevresindeki evcil kemirgenleregeçer.


Marsilya'da 1720'de veba salgını sırasında doktorların giydiği koruyucu kuş kafalı elbise, doktoru tepeden tırnağa örterdi. İri gaganın içinde hastalığın havadan bulaşmasını önlemek için hoş kokulu otlar vardı. Eldivenli ellerinde tuttuğu çubuğun ucunda ağaç sakızı yanar ve o zamanki inanışa göre havayı temizlediği sanılırdı. Gözler bile kristalden yapılmış merceklerle korunurdu.

Tahılla beslenen bu evcil kemirgenler, insanlarla olan bağı sağlarlar. Bir pire, vebalı bir farenin kanını emince, veba mikropları pirenin bağırsaklarında çoğalarak büyük bir kütle oluşturur ve pirenin bağırsağını tıkar. Pire emdiği kanı sindiremediği için, acıkır ve rastladığı fareleri tekrar tekrar ısırmağa başlar. Her ısırışta bağırsağındaki veba mikroplarını farenin kanına püskürtür. Fare vebaya yakalanıp ölünce, üzerindeki pireler başka bir fareye geçer. Vebadan ölen fare sayısı arttıkça, pireler kan emmek için en yakınlarındaki sıcakkanlı canlılara, en başta da insanlara ve evcil hayvanlara (kedi, köpek) sıçrarlar.

Hijyenik şartların kötü olduğu, açlık ve sefaletin yaşandığı sağlıksız yaşam şartlarına sahip toplumlarda farelerde ortaya çıkan hastalık, ilk başlarda büyük oranda fare ölümleri ile başlar. Salgının, insanlar arasında yayılması Hıyarcıklı vebada, infekte pireler veya pire dışkısı, temas (hastaya veya kullandığı eşyalara) ile olur. Akciğer vebasında ise öksürme, hapşırma ve damlacık (tükürük) ile olur. Ticaret yolları, yayılmayı hızlandırır, Özellikle deniz ticaret yolu, salgının diğer bölgelere yayılmasında etkilidir. İklim değişikliğinden dolayı da yayılır. İnsanların panik içinde kaçarak yaptıkları göçler ile de salgının etki bölgesi büyür.Bu tip büyük salgınlarla, eski dönemlerde tarlalar ekilememiş ve onu takiben kıtlıklar olmuş, seferlere çıkan ordularda güç kaybına neden olmuştur.

İnsanlık tarihi, veba salgınları ile doludur. Bu salgının ölüm etkisi dışında sağ kalanlar üzerindeki etkileri de büyüktür. Gerek insanlar arasında olan salgın, gerekse sığırlar arasında olan salgın ile büyük göçler ve kıtlık dönemleri olmuştur. Salgına yakalanan insanların birkaç gün içinde ölmesi ve herhangi bir iyileştirici tedavinin olmamasının etkileri büyüktür. Salgın sırasında, ölüm korkusuyla insanların hislerini-duygularını kaybetmeleri, birbirlerine saldırıp öldürmek istemeleri, ya da intihar etmek istemeleri olayın psikolojik boyutudur.


ABD'nin güneybatısından bir veba hastası, sol koltukaltında bubon, bir tane veba ülseri ve pirenin ısırdığı bölgede nedbe (yara) kabuğu dokusu görülüyor.

BİYOLOJİK SİLAH: VEBA​

Modern çağda veba virüsünün (Yersina pestis) bir biyolojik silah olarak kullanılması söz konusu olmuştur. Yersina pestis'in genetik mühendislik yöntemleri ile çoklu direnç paterni gösterir şekle getirilmesi de mümkündür. Dünya düzenini sağlamak adına nükleer silahlar geliştiren güçler, yine aynı sebepten daha az maliyetli biyolojik silahlar da geliştirmiştir. Hem de tarih boyunca insanlığın bildiği, ölüm oranının kısa sürede ve çok yüksek olduğu veba salgını etkili bir silahtır.

I. Dünya Savaşı'nda, Almanya'nın, İtalya'da kolera, St. Petersburg'da da veba hastalığı yaydığı iddia edilmektedir. II. Dünya Savaşı sırasında (1939-1942 yılları arasında) Japon kuvvetleri, Çin ve Mançurya'da şarbon, veba, çiçek, tularemi, ruam, kolera, kızıl, menenjit, tüberlükoz, tifo, tetanus, hemorajik ateş ve difteri gibi çeşitli enfeksiyon hastalıklarını esirler üzerinde deneyip, 10 binden fazla insanın ölümüne yol açmıştır. Bununla da yetinmeyen Japonya, Çin'in en az 11 kentine kitlesel saldırı yapılmış ve veba bakterisini taşıyan farelerin kanlarıyla beslenmiş 15 milyon pire kentlere salınmıştır.


Yersinia pestis'in tahmini global dağılımı

KARA ÖLÜM "VEBA" ÜZERİNDEKİ SİS PERDESİ​

Tarihte kara ölüm olarak adlandırılan bu büyük salgınlar, Yersinia pestis'in sebep olduğu veba mıydı? Bilim adamlarını bu konuda kuşkulandıran, bu salgınların ortaya çıkışı, yayılışı ve sona ermesi üzerine pek çok soru işareti mevcuttur. Bu kuşkulardan biri, salgının nasıl kendiliğinden ortadan kalktığıdır?
Örneğin, 14. yüzyılda Avrupa'da, farelerle iç içe yaşayan, lağım pislikleri olan, izbe sokaklarda hastalığın yayılması doğal karşılanabilir. Londra'da en son salgın 1666'da sona ermiş. Sona erişi hakkında önce, çıkan büyük yangın ile mikropların öldüğü savunulmuş; fakat daha sonra şehrin merkezinde geniş ve temiz caddelerin yapılması tezine yer verilmiş, ancak bu da durumu tam açıklayamamıştır. Çünkü yangın Londra'nın ortasını tahrip etmişti. Veba ise kalabalık ve pis kenar mahallelerde yayılmıştı. Ve salgın Londra, Paris ve Amsterdam'da aynı zamanda durmuştu.

Sultan 2. Bayezid zamanında İstanbul'da meydana gelen büyük bir zelzelenin akabinde ortaya çıkan veba salgını, 1777 yılında görülen kuyruklu yıldızın arkasından; 1778 yılında ortaya çıkmıştır. Bu olay da, o zaman için veba salgınına sebep olarak gösterilmiştir. Alınan önlemler, pek de etkili olamamış ve bir zaman sonra veba kendiliğinden ortadan kalkmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu'ndaki 1824-1844 tarihlerinde görülen veba salgını dönemlerine bakıldığında; sağlık idarelerince 1840 yılından itibaren somut tedbirler alındığı belirtilmektedir. İncelenen kaynaklarda görülmüştür ki; aslında 1840 yılına kadar, birçok bölgede salgın çoktan sona ermiştir.

Kara ölümle ilgilibir diğer soru işareti ise, salgının nasıl başladığı ve yayıldığıdır. Veba salgınlarının genellikle kıtlık, açlık ve doğal afetlerden (depremler, iklim değişiklikleri) sonra ortaya çıktığı gözlemlenmiştir. Sefalet ve doğal afetler, sağlıksız ortamları sağlamış ve göçler ile vebanın hızla yayılmasına, epidemi ve pandemiler yapmasına neden olmuştur. Salgının yayılmasında ayrıca, resmi işler için kullanılan ulaklar, kervanlar, göçebeler, askerler ve en önemlisi vebadan kaçan insanlar da rol almıştır.

Yapılan bu açıklamalar küçük bir bölge için anlaşılabilir olsa da, kıtaları etkileyen büyük salgınların her yerde esrarengiz bir şekilde aniden ortaya çıkışını ve belirli bir süre sonra kendiliğinden ortadan kalkışını açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Ayrıca kara ölümün yayılış hızı da, bildiğimiz hıyarcıklı vebaya göre oldukça hızlı bir seyir izlemektedir.
Örneğin, dünya tarihinde ulusları tehdit eden büyük salgınlardan biri; 7. yüzyıldaki (MS 542) Akdeniz kıyılarında görülmüş, çok kısa zamanda Mısır'a, Afrika'nın kuzeyine, Filistin ve Suriye'ye, Anadolu'ya, İtalya'ya, Galya'ya ve Germenia'ya yayılmıştır.

Bir başka salgın ise, 14. yüzyılda ilk olarak 1331'de Çin'de başlamış, 1338'de Baykal Gölü civarında, 1345'te Aşağı Volga Nehri civarında görülmüştür. 1345'te Kırım'ı, 1347 Ocağında Konstantinopolis'i (İstanbul), 1347 ilkbaharında İskenderiye'yi vurmuş, Haziranda Kıbrıs'a, bir rivayete göre denizciler yolu ile Kasımda Sicilya'nın Messina limanına ulaşmıştı. Oradan da Afrika'yayayılmıştır.


Tarihte kara ölüm olara adlandırılan bu büyük salgınlar, Yersinia pestis'in sebep olduğu veba mıydı?

KUYRUKLU YILDIZLARLA GELEN TEHDİT: KARA ÖLÜM​

Günümüzde, geçmişte büyük çapta pandemilere sebep olmuş, pek çok insanın ölümünden sorumlu olan ve çok hızlı bir yayılım gösteren kara ölüm-veba hakkında araştırmalar devam etmektedir. Kuyruklu yıldız-kara ölüm arasındaki ilişkiyi inceleyen deondrokronolojist bilim adamı Mike Baillie bunlardan biridir. Baillie:
"Yeryüzünde en büyük ölüm oranına sahip bir salgın olan kara ölüm, belki de bildiğimiz hıyarcıklı veba değil dünya yakınından geçen veya çarpan kuyruklu yıldızların etkilerinin bir sonucuydu." diyor. (*)

İbn-i Sina'nın çalışması, veba salgınının ne tür sebeplerden kaynaklandığına dair tespitini akla getiriyor. Doğu'da olduğu kadar Batı'da da alanında otorite olan, Avrupalılar'ın Avicenne diye adlandırdıkları İbn-i Sina hakında, Prof. Dr. Daniel Panzac, kitabında şu bilgiye yer vermiştir:
"İbn-i Sina (980-1037)'ya göre veba; durgun sular, gömülmeyen çürümüş cesetler, kayan yıldızlar, göktaşları, şiddetli ve sıcak rüzgarlar, yağmursuz fırtına nemliliği gibi hava ve toprak etkenleriyle havanın bozulmasından kaynaklanır. Çağdaş bir deyim kullanmak istersek, atmosfer kirliliğindeki değişiklikler."

(*) "Kuyruklu Yıldızlarla Gelen Kara Ölüm: Veba" yazımızda bu konu incelenecektir.

VEBANIN TARİHSEL GELİŞİMİ​

Hastalığın tarih boyunca gelişimi incelendiğinde; pandemiler ve epidemiler yaptığı ve ortadan kendi kendine kaybolduğu gözlemlenmiştir. Ulaşabildiğimiz kaynaklara göre insanlık tarihinde var olan veba salgınlarını burada tarihsel bir sıralamayla vermeye çalışacağız.

MÖ 4. yy.​

Hititler devrinde 1. Şuppiluliuma devrinde (MÖ 1344-1322) başlayan ve 2. Murşili (MÖ 1321-1295) devrinde de devam eden veba salgını, 20 yıl sürmüştür. Bir görüşe göre; Hititler'in yıkılışı, şiddetli veba salgını sebebiyledir.

MÖ 5. yy.​

MÖ 429 yılında Yunanistan'daki veba salgını, binlerce insanı öldürdü. 452 yılında Attila, Alpleri aşarak Po ovasına indi ve yolu üzerindeki pek çok Kuzey İtalya kentini ele geçirerek Roma önüne geldi. Bazı kaynaklar bu seferin, o sırada İtalya'yı kırmakta olan veba salgını nedeniyle yarım kaldığını öne sürer.

MÖ 3. yy.​

Eski Roma'da, MÖ 293 yılında büyük bir veba salgını çıkmıştır.

1. yy.​

MS 80'de, İmparator Titus zamanında meydana gelen veba salgınında, çok sayıda insan ölmüştür.

2. yy.​

MS 164'te Roma'da şiddetli veba salgını çıkmış. Ardından Atina salgını, Etiyopya'da ortaya çıkmış ve hızla Yunanistan'a yayılmıştır. Salgının dördüncü yılının sonuna geldiğinde nüfusun dörtte biri can vermiştir.

3. yy.​

251 yılı sonlarında veba, Roma'yı vurdu ve Roma İmparatoru Hostilian bu salgında öldü.
269 yılı sonlarında genelde Claudius II adıyla tanınan Roma İmparatoru, Pannonia eyaletine akınlar düzenleyen Vandallar'a karşı sefer hazırlığı yaparken, Hıyarcıklı veba salgınından ölmüştür.

6. yy.​

542 (Justinien vebası denir) veya 544 yılında Akdeniz sahilleri ile Orta Doğu'da çıkan büyük bir veba salgını, buradaki ülkeleri katederek Anadolu'ya da yayılmıştır. O döneme ait ölüm oranları ile ilgili bilinen, Bizans'ın merkezi İstanbul'da, günde 16.000 insanın hayatını kaybettiğidir. 560 Justinien zamanında Amid (Diyarbakır) veba salgınında 30.000 ölüm.
599 İmparator Maurice zamanında Anadolu ve Asya'da, büyük bir salgın olmuştur.

7. yy.​

628 İran'da veba salgını.
638-39 Şam bölgesinde veba salgını.

8. yy.​

713, 725 yıllarında Bizans'ta veba salgını.
740-745 Bizans'ta veba başka bir rivayete göre (746-749)'da 200.000 ölüm.
754 yılında Irak ve Musul dolaylarında salgın.

10. yy.​

964 yılında Tarsus'ta veba salgını.

11. yy.​

1047-1049 yıllarında Arabistan, Suriye, Mısırı içine alan veba salgını.
1078 İstanbul'da büyük bir salgın. 4 ayda 160.000 ölüm.
1098 Kilikya'ya kadar gelen 1. Haçlı donanmasının 1/5'i veba salgınından ölmüş.
1153-54 yıllarında Konya ve Kilikya'da veba salgını.
1180 yılında Suriye, Musul, Amid bölgelerinde şiddetli bir veba salgını, halk cenazeleri defnetmeye yetişememiş.
1190 3. haçlı ordusu Çukurova içlerine ulaştıklarında veba salgını olmuş, Antakya'ya ulaştıklarında ordunun 1/10'u yok olmuştur.

13. yy.​

1243-1244 Malatya'da veba salgını.
1270-1272 Fransa Kralı, Haçlı Seferine çıktı. Tunus'a sefer düzenleyen kral ve ordusunun yarısı, veba salgını nedeniyle öldü.
1282 yılında Irak'ta çıkan salgın, Anadolu'nun yakın bölgelerini etkilemiştir.

14. yy.​

Tarihe Büyük Veba Salgını ya da Kara Ölüm diye geçen 1347-1351 salgınıdır. Papa IV. Clementin memurlarının tahminlerine göre; Doğu Asya'dan gelen bu amansız veba salgınında, Avrupa'da toplam 23.840.000 insan yaşamını yitirmiştir. Bu rakam, bütün Avrupa nüfusunun % 31'ini oluşturmaktadır. Fransa gibi nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu ülkelerde, nüfusun vebadan ölüm oranı, % 50'dir. İngiltere'de toplam ölüm miktarı; yaklaşık 1.000.000 kişidir (nüfusun % 30'u). Doğu Avrupa'da ise -nüfus yoğunluğunun azlığından- ölüm oranı % 15 dolayında olmuştur. Sonra Afrika'ya yönelmiş, oradan da Kuzey ve Güney Amerika'ya atlamıştır.

1330 yılında, nüfusu 120.000 olan Floransa şehri, karşılaştığı 8 büyük veba salgını ardından, 1427 yılında 37.000 kişinin yaşadığı küçülmüş bir şehir haline gelmiştir.
1335'te Venedik'te 100.000, Almanya'da 1.250.000, 1348'de Avignon'da 150.000, Paris'te 50.000 kişi hayatını kaybetti.
1335 yılında Çin hariç Asya kıtasındaki veba salgınında 24.000.000 kişi ölmüştür.
1347, Filistin'de büyük veba salgını ortaya çıkmıştır.
1347-1348 yılları arasında Venedik nüfusunun 130.000'den, 70.000'e düşmesine neden olmuştur.
1349'da Londra'da 100.000 kişi vebadan ölmüştür.
1360'da İngiltere'de yeniden veba salgını görülmüştür.

15. yy.​

1407'de, İngiltere'de, vebadan 30.000 ölüm.
1429'da Bursa'da baş gösteren veba salgınında çok sayıda kişi ölmüştür.
1417, 1429-30, 1444 Kahire salgını.
1466-1467'de günde 600 kişinin öldüğü İstanbul veba salgını.
1478, Venedik salgını.
1492'de Arabistan, Şam, Halep ve Mısır'da baş gösteren bir veba pandemisi, İstanbul şehrini etkisi altına almış ve 1 ayda, 56.000 kişi hayatını kaybetmiştir. Mısır, Suriye ve Arabistan'da da aynı dönemde ortaya çıkan veba salgını, günde ortalama 1.000 insanın ölümüne neden olmuştur. Mısır'daki salgın üç gün sürmüş ve bu süre içinde 6.000 insan ölmüştür.

16. yy.​

1539, 1573, 1576, 1578, 1591 ve 1596 yıllarında İstanbul'da veba salgınları.
1563, İngiltere'de Büyük Veba Salgını, 80.000 can aldı. Sırf Londra'da 20.000 kişi salgından dolayı yaşamını yitirdi.
1565 yılında Trabzon'da meydana gelen veba salgını.
1570'te Moskova'da 200.000 ölüm.
1575-1576 arasında Venedik'te 50.000, (nufusun %25-30)
1575-1585 arasında Messina'da 40.000,
1557'den-1652'ye kadar Barcelona'da sadece veba nedeniyle nufusun %88.39'una denk düşen bir ölüm oranı vardır. 1581'de Roma'da 60.000 kişi hayatını kaybetmiştir.
1592-1593, 200.000 nüfuslu Londra'da, 10.675 kişi büyük veba salgınından ölmüş.

17. yy.​

1615, 1617, 1620, 1637, 1650, 1655 yıllarında İstanbul'da veba salgını görüldü.
1625 Londra veba 35.000 ölü
1628 Lyon: 50.000 ölüm (nüfusun %50'si)
1630 Milano: 60.000 ölüm (nüfusun %46'sı)
1630 Verona: 30.000 ölüm (nüfusun %57'si)
1631 Venedik: 46.000 ölüm (nüfusun %30'u)
1651 Barselona: 20.000 ölüm (nüfusun %45'i)
1656 Napoli: 150.000 ölüm (nüfusun %50'si)
1657 Cenova: 60.000 ölüm (nüfusun %60'ı)
1629 yılı yaz ayı başlarında İtalya- Venedik'e başlayan ve 1629-1631 yılarında etkili olan bir veba salgını, nüfusun yaklaşık 2/3'ünü öldürdü.
1661'de Prag'da 83.000 ölüm.
1665-1666, Büyük Londra Salgını, 70.000 ölüm.
1672 Fransa veba 60.000 ölüm.
Viyana'da 1679'da 76.000 ölüm.
1695-96 Kahire salgını.



18. yy.​

1705, 1726, 1778 yıllarında İstanbul'da toplam 240.000 ölüm.
1713, 1720, 1724, 1762, 1781 yıllarında Selanik'te 100.000 ölüm.
1709, 1724, 1759, 1760, 1765, 1784, 1788 yıllarındaİzmir'de 90.000 ölüm.
1718 Boğdan, Eflak, Belgrad'da salgın.
1720 Milano: 50.000 ölüm (nüfusun %50'si)
1720-1722'de Fransa'da 100.000 ölüm, Marsilya'nın %50'si, Toulon'un %60'ı hayatını kaybetti.
1729, 1743, 1761, 1762, 1787 yıllarında Halep'te 100.000 ölüm.
1743 Messina: 28.000 ölüm (nüfusun %70'i)
1759 İskenderiye: 12-14.000 ölüm (nüfusun %24-30)
1770 Moskova salgını.
1783 Saraybosna 16.000 ölüm.
1784-85, 1791-92 yıllarında Kahire'de 70-100.000 ölüm. 1792 yılında Mısır'ı feth etmek için gelen Napolyon'un askerleri arasında da veba yayılmış ve Napolyon başarısız olmuştur.

19. yy.​

1812, 1836 yıllarında İstanbul'da 130.000 ölüm.
1812, 1837 yıllarında İzmir'de 35.000 ölüm.
1813-1818 yıllarında Bosna-Hersek salgını.
1814, 1837 yıllarında Selanik'te 20.000 ölüm.
1835-1839 yıllarında Osmanlı Rumeli bölgesinde salgın.
1837 Bulgaristan 86.000 ölüm.
1837-1840 Trabzon'u kırıp geçiren salgın, sonra Kars civarını ve Ahıska'yı ele geçirir.
1840 Eylülünde Erzurum bölgesinde pek çok köy bu hastalıkla karşılaşır. Aynı yıl veba, Erivan'a doğru, Rus Ermenistanı'nda özellikle kentin doğusundaki Urmiye Gölü ve Van Gölü'ne doğru birkaç köyde ortalığı kırıp geçirir. Hastalık bu iki bölgede 1843'e kadar sürer.
Ocak 1841'de Erzurum salgını sona erer, fakat Mayıs ayında tekrar hortlar. Bu kez Bitlis'i de içine alır. 2 ayda 30.000 ölümden söz edilir.
1827 yıllarında Halep'te 20.000 ölüm.
1813, 1835 yıllarında İskenderiye'de 19.000 ölüm.
1801, 1813, 1835 yıllarında Kahire'de 88.000 ölüm.

20. yy.​

1894-1900 Çin ve Hindistan'da vebadan 3.000.000 kişi öldü.
1905 Hindistan 940.000 ölüm.
1907 Hindistan veba 1.300.000 kişi öldü.
1909-18 Çin ve Hindistan veba 1.500.000 kişi öldü.
1920'ler Hindistan veba 2.000.000 kişi öldü.
Yukarıda belirtildiği üzere 1898 yılından, 1948 yılına kadar Hindistan'da 13.000.000 kişi ölmüştür.
1935 Uganda veba 2.000 kişi öldü.
WHO'nun haftalık olarak yayımladığı Epidemiological Record'ta (Vol. 71, No:22, 31 Mayıs 1996); 1980-1994 yılları arasında Dünya'da toplam 18.739 veba vakası olduğu ve bunun 1.852'sinin ölümle sonuçlandığı bildirilmiştir.
1992 Vietnam, Tanzanya, Madaskar, Peru ve Zaire'de, 1758 veba vakası görülmüş, bunlardan 198'i ölümle sonuçlanmıştır.
1994 Hindistan'da 3.000'den fazla vebalı hasta ve 50 ölüm gerçekleşmiştir. Sapkın inanışlarla dolu, hayvanların (inekler, filler, fareler...) kutsal sayıldığı, pislik içinde yaşayan bu toplumda; salgının yayılması daha da hızlı olmuştur. Veba günümüzde de Dünya'dan tamamen ortadan kalmış değildir. Zaman zaman çok düşük vakalar da olsa, tarihte bıraktığı izlerden dolayı, halkın endişe duymasına neden olmuştur.
1989-2003 yılları arasında, 25 ülkeden toplam 38.359 veba vakası Dünya Sağlık Örgütü'ne bildirildi. (Yılda yaklaşık 2.557 vaka) Bildirilen vakaların %7'si yaşamını yitirdi. Vakaların %80'inden fazlası (31.273) Afrika'dan bildirildi. Yaklaşık %14'ü (5449) Asya'dan, geri kalan 1.637 vaka ise, Amerika'dan bildirildi. ABD'de her yıl 5-10 vaka bildirilmektedir. Bulaşma en fazla pire ısırmasıyla ve infekte olmuş hayvanlarla (özellikle ev kedileri ile) direkt temas sonucu olmaktadır. Hastalanan kişilerin yaklaşık %10'u yaşamını yitirmiştir.
18/6/2009 Libya'da 20 yıl aradan sonra ilk kez Hıyarcıklı veba salgınının ortaya çıktığının bildirilmesi üzerine Dünya Sağlık Örgütü(WHO), bu ülkeye bir araştırma ekibi gönderildiğini belirtti. WHO yetkilileri, Libya'nın Akdeniz kıyısındaki Tobruk kentinde Hıyarcıklı veba salgınının görüldüğünün bildirilmesi üzerine, bir ekibi bölgeye gönderdiklerini ve bölgede 18 vaka tespit edildiğini kaydetti.
04/08/2009, Pekin- Çin'in kuzeybatısındaki Ziketan kentinde bir kişi daha pnömonik vebadan öldü. Ülkenin resmi haber ajansı Şinhua, daha önce iki kişinin öldüğü kentte, son olarak 64 yaşındaki bir erkeğin vebadan hayatını kaybettiğini, 10.000 nüfuslu kentin karantinaya alındığını bildirdi.


1970-1995 Vebanın görüldüğü yerler

Murat Reis
Kaynaklar
:
1) Anthony S. Fauci, Dennis L. Kasper, Dan L. Longo, Eugene Braunwald, Stephen L. Hauser, J. Larry Jameson, Joseph Loscalzo,Harrison's Principles of Internal Medicine, çev. Furkan Eser, The McGraw-Hill Companies, 2008.
2) Prof. Dr. İsmet Dökmeci, Uzm. Kim. A. Handan Dökmeci, "Veba", Büyük Tıp Sözlüğü 2. Baskı, Nobel Tıp Kitabevleri, s.795, 2005.
3) Gaye Şahinbaş Erginöz, Hititlerde Anatomi ve Tıp, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1999
4) Daniel Panzac, Osmanlı İmparatorluğu'nda Veba, çev. Prof. Dr. Serap Yılmaz, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1997
5) Prof.Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, Büyük Cihad'dan Frenk Fodulluğuna, Şefik matbaası, 1996.
6) Bertrand Russel, Bilim ve Din Yüzyıllardır Süren Savaş, çev. Hilmi Yavuz, Varlık Yayınları, 1972.
7) Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedi, "Veba",C.23, Milliyet Yy.
8) Doç. Dr. F. Şamil Arık, "Selçuklular Zamanında Anadolu'da Veba Salgınları", Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi Cilt: 15 Sayı: 26.
9)Ayşe Hür, "Salgınlar ve Karantina İsyanları", T.C. Sağlık Bakanlığı Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü Bülteni, Sayı: 20, Aralık 2009.
10) Gülgün Akbaba, "Bir Salgının Öyküsü Veba", Bilim ve Teknik, Nisan 1999.
11) Dr. Cengiz Aybirdi, "Ortaçağın Büyük Veba Salgını", Bilim ve Teknik, Ocak 1992.
12) Dr. Yaman Örs, "Kazanılmış Bağışıklık Yetersizliğinin Öyküsü: Veba'dan Aids'e", Bilim ve Teknik, Eylül 1987.
13) İbrahim Kurgu, Yılmaz Akça, "Sığır Vebası", Bilim ve Teknik, Eylül 1987.
14) Şevket Pamuk, "Kara Ölüm Orta Doğu'da", Tarih ve Toplum Dergisi, Sayı: 40, 1987.
15) Prof. Dr. Mustafa Tayar, "Sığır Vebası", tusedad.org, 2007.
16) İbrahim Semizoğlu, "Siber Terörizm ve Biyolojik Silahlar", kpl.gov.tr, 2002.
17) wikipedia.org
 
Geri
Üst Alt