- Katılım
- 2 yıl 9 ay 5 gün
- Mesajlar
- 18,707
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 6,357
- Cinsiyet
Sarı öküzü vermek deyimi, genellikle verilmemesi gereken bir şeyin düşmana/sonradan zararı olabilecek birilerine verilmesi, taviz olarak sunulması, tavizin başka tavizleri doğurması ve bundan doğan pişmanlık hissini tanımlamak için kullanılır. Burada sarı öküzden kast edilen vaktiyle değersiz gibi görülen bir nesnenin daha sonra kıymete binmesi, aslında çok daha değerli olduğunun anlaşılması, verilen şeyle sınırlı kalmayan isteklerin bütünü tehdit eder hale gelmesi ancak işin işten geçmesidir. Bu nedenle insanlar, ellerinde olan ve yarın bir gün kendilerine düşmanları tarafından koz olarak kullanılcak şeyleri vermemeleri gerekir. Çünkü bütünden kopacak ufak parçalar, zamanla yapının tamamını risk altına alabilir ve bu durumda verilen taviz, bütünü zamanla yok edebilir.
Türk siyasetinde de bolca örnekleri olan bu hikaye, esasında büyük bir kıssadan hissedir. Elimizde olanlar, belki değersizmiş gibi görünebilir ya da nicelik olarak bir anlam ifade etmeyebilir ancak taksitle kaybedilen değerlerin zamanla ne kadar önemli olduğu gün yüzüne çıkar. İşte o zaman, geriye dönüp baktığımızda ilk verdiğimiz, ilk vazgeçtiğimiz, ilk önemsiz olarak gördüğümüz şeyin felaketlerin sebebi olduğunu anlarız. Bu nedenlerdir ki ”sarı öküz” önemlidir.
Hikayesi
Bir ormanda, aslanlar toplanmışlar. “Vay be” demişler, “Hesaba göre biz kralız, ama açlıktan öleceğiz kardeş. Maymuna saldırsak ağaca kaçıyor, fillere saldırsak çok büyükler. Ceylanlar çok hızlı, yetişemiyoruz, kuşa saldırsak uçuyor, ve balık tutacak halimiz de yok. Ne yapalım?” Biri “En iyisi, öküzlere saldıralım” demiş, “Büyük ve güçlü görünüyorlar ama ne pençeleri var, ne de dişleri. Tam bize göre! Hadi saldıralım!”
Ancak planları tutmamış. Öküzler öyle kolay lokma değilmiş meğerse. Organize olmuşlar, birlikte savunma yapmışlar, aslanları püskürtmüşler. Aslanlar aç kalmışlar, ne yapalım, ne yapalım? “Tilkiye danışalım” demişler. Tilki “Kolay” demiş, “Beni, öküzlerin yaşadığı zengin otlakların prensi yapın, işinizi halledeyim.” Kabul etmişler.
Tilki, elinde beyaz bayrakla öküzlere gitmiş. “Saygıdeğer öküzler” demiş, “Aslında aslanlar uysaldır, sizi de çok seviyorlar. Ama şu aranızdaki sarı öküz var ya, işte sorun o. Onu görünce tahrik oluyorlar, canları çekiyor. Verin şu sarı öküzü, kurtulun kardeşim, huzur içinde yaşayın!” Öküz heyeti düşünmüş taşınmış, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışıyla sarı öküzü vermişler. Aslanlar da afiyetle yemiş.
Bir gün, iki gün geçmiş. Tilki tekrar gelmiş. “Gördüğünüz gibi, saldırılar kesildi, mutlu mutlu yaşıyorsunuz” demiş ve eklemiş, “Ama şu var ya, benekli öküz, benekli öküz, o burada olduğu sürece size huzur yok. Canları çekiyor, verin de kurtulun!” Öküz heyeti düşünmüş, otlağın selameti için benekli öküzü teslim etmiş…
Üç gün, dört gün geçmiş… Tilki bir daha gelmemiş! Artık gerek kalmamış, çünkü doğrudan aslan gelmiş. “Hanginizi istiyorsam, canım hanginizi çekiyorsa, onu vereceksiniz. Adamı hasta etmeyin!” demiş. Otların arasında tir tir titreyen, azalmış öküzler, “Keşke sarı öküzü vermeseydik!” demişler.
Ama iş işten çoktan geçmiş.