- Mesajlar
- 23,869
- Tepkime puanı
- 8,294
- Yaş
- 35
- Konum
- Memed' Home
- İsim
- CHRS
- Memleket
- Neresi?
- Meslek
- IzdırapÇI
- Cinsiyet
- Medeni Hal
Kariyer gelişiminde, çalıştığınız şirketlerin kültürü, yöneticilerinizin tavrı, duruşu, karakteri, liderlik stili oldukça önemlidir. Özellikle, yeni mezun, tecrübesiz gençler açısından ilk çalıştıkları yöneticiler avantaj ya da dezavantaj olabilir. Ben, bu alanda çok şanslıydım, gerçekten bana güvenen, alan tanıyan, önerdiğim projeleri gerçekleştirmem için imkan sağlayan ve örnek teşkil eden çok önemli liderler ile çalışma imkanım oldu. Tabii herkesin çalışma hayatında olduğu gibi çok kötü (hem karakter, hem de iş yapış şekli olarak) yöneticiler ile de çalıştım ve onları da gözlemleme imkanım oldu. Bu da çok değerliydi. Negatif yöneticilerden de önemli dersler alıyorsunuz. Onlardan nelerin yapılmaması gerektiğini öğreniyorsunuz…
Benim ilk iş tecrübem, şu anda öğretim görevlisi olarak ders de verdiğim Sabancı Üniversitesi’nde Sanayi Liderleri Yüksek Lisans Programı’na devam ederken çalıştığım Alcatel şirketiydi. Program kapsamında, altı ay tam zamanlı bir şirkette çalışarak, bir proje tamamlamam gerekiyordu. O dönemde Alcatel, başka bir dünya devi Lucent ile yeni birleşmiş, mobil altyapı ve kurumsal teknoloji çözümlerinde önde gelen bir oyuncuydu. Sn. Ozan İnan ile de Alcatel’de çalışırken tanıştım; gerçekten örnek alınacak bir lider, rol modeldi. Uzun zaman sonra, birlikte aynı projelerde yer alma ve bir takım yeni projeleri tasarlama imkanımız oldu. Ülkemizde teknoloji sektöründe, yerli milli çözümleri desteklemede ve gelişen teknolojileri analiz etmede önde gelen isimlerden olan Ozan Bey ile yeni normali, etkilerini, son dönemde oldukça ses getiren Neuralink girişimini ve öne çıkan yerli milli çözümleri konuştuk.
Ergi Şener: Teknoloji odaklı çalışmalarınızla, sektöre yön veren bir yönetici olarak, Koronavirüs ile birlikte yaşadığımız süreci genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ozan İnan: Tüm dünya şimdiye kadar örneği görülmemiş çok zorlu bir süreçten geçiyor. İnsanların günlük yaşamları olumsuz yönde etkilendi, tüketicilerin davranışları ve alışkanlıkları değişti, şirketlerin iş yapış şekilleri dönüştü, ülke ekonomileri olumsuz etkilenirken, Dünya neredeyse durma noktasına geldi. Sürecin atlatılması için, ülkemizde ve dünyada şirketlere ve bireylere çeşitli destekler sağlandı. Sadece sağlık sektöründe değil bilişim, telekomünikasyon, ulaşım, lojistik ve daha birçok sektörde insanlar büyük fedakarlıklar gösterdiler ve birbirlerine kenetlendiler.
İçinde bulunduğumuz bu dönemde iletişim teknolojilerinin ve diğer teknolojilerin ne derece önemli olduğu çok daha belirgin bir hale geldi. Diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda Türkiye’nin, krizi yönetmekte daha başarılı olduğunu görüyoruz. Bunda erken alınan önlemlerle birlikte, sağlık sektörünün ve teknolojik altyapımızın güçlü olmasının büyük rol oynadığını düşünüyorum.
Ergi Şener: Korona hayatımızı nasıl etkiledi, Post-Kovid olarak adlandırılan süreç en çok hangi sektörleri değişime zorlayacak, iş hayatı nasıl etkilenecek?
Ozan İnan: Kovid-19 birçok şirketin iş yapış şeklini değiştirirken, dijital dönüşüm süreçlerini hızlandırmalarına da neden oldu. Dijital dönüşümü iki yıl hatta beş yıllık plana oturtan şirketler dahi bir ay hatta 15 günde dönüşümü planlamak zorunda kaldılar. Uzaktan çalışma ve ofislerde alınan önlemler doğrultusunda çalışanların hayatları da etkilendi. Bir diğer önemli etkisi ise tüketicilerin alışkanlıklarını ve davranışlarını değiştirmesi oldu. Kalabalık yerlerden uzak durmak isteyen insanlar e-ticarete yönelirken, nakit kullanımı azaldı ve temassız ödemeler arttı. Karantina sonrası, ülkemiz dahil olmak üzere dünyanın birçok yerinde normalleşme süreci başladı. Tedavi ya da aşı bulunana kadar tüm sektörler bu durumdan etkilenmeye devam edecek gibi duruyor. Perakende, turizm ve üretim salgından en çok etkilenen sektörler arasında yer alıyor. Bu sektörlere yönelik oldukça sıkı önlemler alınıyor. Örneğin, AVM girişlerinde müşterilerin ateşinin ölçülmesi ya da içeri belirli sayıda müşteri alınması gibi. Ancak bu süreçler manuel yapıldığında ekstra insan gücüne ihtiyaç duyuluyor ve çok maliyetli olabiliyor. Bu nedenle özellikle oteller, restoranlar, mağazalar, AVM’ler ve fabrikalar gibi sosyal mesafenin önem taşıdığı yerlerde yoğunluk ölçümü, kişi sayma sistemi, kişi analizi ve termal ateş ölçme gibi teknolojilerin kullanımı artıyor.
Ergi Şener: Şu anda, 81 ilde hizmet veren ve oldukça kritik sektörlere destek olan önemli operasyonlar yöneten bir teknoloji şirketinin liderisiniz. Sizin, şirket olarak aldığınız tedbirler neler oldu?
Ozan İnan: Türkiye’nin her yerinde var olan bir firma olarak Kovid-19 ile ilgili ülkenin gündemini en yakından takip eden, etmesi gereken organizasyonlardan birisiyiz. Birçok firma gibi İstanbul ve Ankara’daki ofislerde önlem alarak bu işin içinden sıyrılamıyoruz. 76 şehirde ofisimiz var. Burası bir sürü insanın gece gündüz emek verdiği bir yer. Dolayısıyla birçok konuyu en ince ayrıntısına kadar hesaplamamız gerekliydi ve öyle de yaptık. Daha salgının başladığı ilk günlerde operasyonumuzu daha verimli hale getirdik. Standart olarak her şirketin yaptığı önlemleri aldığımız gibi bunun da ötesinde önlemler aldık. Çünkü bizim için önce personelin sağlığı, hayatı, sonra müşterilerimizin sağlığı, hayatı ve daha sonra işin sürekliliği ön plandadır. Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim, hazırlığı o kadar iyi yaptık ki, bugün x bankası, y havayolu uzaktan çalışabiliyorsa bizim sahada daha verimli çalışmamız sayesindedir. Birilerinin bunu yapması gerekiyor ve bunları yapan görünmez kahramanlar var. Bugün, ülkemizde evden veya herhangi farklı bir yerden uzaktan çalışılabiliyorsa, bizim gibi 850’den fazla çalışanıyla 76 ilde hizmete devam eden firmaların varlığı büyük değer katıyor. Hayat hepimizin hayatı. Ama daha güvenli adımlarla riskleri bertaraf edecek stratejilerle sahadan çekilmek yerine, sahada daha verimli belki eskisinden daha çok çalışacak bir organizasyon içerisindeyiz.
Ergi Şener: Kovid-19 ile birlikte sizce hangi teknolojiler ve uygulamalar öne çıkıyor?
Ozan İnan: Kovid-19 ile birlikte alınan önlemler nedeniyle birçok işyeri ve mağaza geçici olarak kapatıldı, insanların sokağa çıkmaları kısıtlandı ve en önemlisi hijyen ön plana çıktı. Salgın döneminde özellikle nakit kullanımda belirgin bir azalma meydana geldi; insanların büyük bölümü temassız ve online ödemeye yöneldi. Daha önce kartlarının temassız ödeme özelliğini kullanmayan birçok kişi temassız ödeme yapmaya başladı. Ödeme teknolojileri öne çıktı. İnsanların ateşini uzaktan ölçülmesini sağlayan termal kamera teknolojileri büyük kullanım alanına sahip oldu. Sosyal mesafe önem kazandığından mesafe ve yoğunluk ölçümü yapan uygulamalar öne çıktı. Diğer taraftan insanların büyük bölümünün evden çalışmaya başlamasıyla birlikte video konferans uygulamalarının kullanımında büyük bir artış yaşandı. Okulların kapatılmasıyla öğrenciler uzaktan eğitim almaya başladılar. Uzaktan eğitim uygulamaları büyük önem kazandı. Elbette tüm bu uygulamaların temelinde yatan ve insanların aralarındaki bağı salgın sürecinde devam ettirmelerine olanak tanıyan telekomünikasyon hizmetlerinin ne derece önem taşıdığı da net bir şekilde anlaşıldı.
Ergi Şener: Süreçte hızlanan dijital dönüşümü ve etkilerini nasıl yorumluyorsunuz? Sizce geç kalınmış mıydı, bazı aksiyonlar düşünülmeden hızlı mı alınıyor, dijital dönüşüm stratejilerinde nelere dikkat etmek gerekir?
Ozan İnan: Salgın dönemine baktığımızda gerçekten de dijital dönüşümünü gerçekleştirmiş, işini internete taşımış şirketlerin duruma daha hızlı uyum sağladıklarını görüyoruz. Dijital altyapısı güçlü olan bankalar ve finans kuruluşları, teknoloji şirketlerinin büyük bölümü, e-ticaret platformları ve kapıya teslimat yapan marketler ve uygulamalar herhangi bir kesintiye uğramadan işlerini yürüttüler. Ancak henüz dijital dönüşüme yeni başlamış ya da başlamamış şirketler büyük zorluklar yaşadılar. Henüz internet üzerinden satış yapmayan sadece fiziksel mağazalardan satış yapan şirketler neredeyse kapanma riskiyle karşı karşıya kaldılar. Dijital dönüşüm artık hangi sektörde olursa olsun tüm şirketler için bir gereklilik. Bu yüzden dijital dönüşümü ertelememek ve stratejiyi en iyi faydayı elde edecek şekilde belirlemek gerekiyor.
Ergi Şener: Siz, “yerli ve milli" uygulamaları da destekleyerek, bu uygulamaların global rakipleri karşısında, öne çıkmalarını sağlayan aksiyonlar da almaktasınız. Size göre son dönemlerde öne çıkan yerli milli çözümler neler?
Ozan İnan: Şu an birçok kuruluş yerli ve milli adı altında yazılım ve donanım geliştirmeye çalışırken bunları entegre edecek ve servisini sağlayacak yerli ve milli bir entegratör firmanın bulunmaması ciddi bir boşluk yaratıyor. Özellikle yazılım tarafında oldukça iyi işler başaran girişimciler olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu donanım ve yazılımların dağıtımında yine yerli ve milli bir dağıtıcı bulamadığınız takdirde geliştirilen bu ürünler Türkiye’ye fayda sağlayamadan yurtdışına çıkıyor. Teknoser olarak bu alandaki boşluğu %100 yerli ve milli bir firma olarak doldurmak için her gün kendimizi daha fazla geliştiriyor ve daha fazla yatırım yapıyoruz. Son dönemde tamamen Türkiye’de yerli ve milli kaynaklarla geliştirilen ürünlere yatırım yaptık. Özellikle pandemi dönemiyle birlikte oltalama saldırılarında büyük bir artış yaşandı. Bu tür saldırıların ana bileşeni insan olduğu için sadece altyapıları güvenli hale getirmek veya en son teknolojiye sahip ürünleri kullanmak yeterli olmuyor. Bu nedenle altyapıyı güvenli hale getirmenin yanı sıra çalışanların da olası bir saldırıya karşı hazırlıklı olması, bu alandaki farkındalığın yüksek tutulması oltalama saldırılarının önlenmesi için büyük önem taşıyor. Desteklediğimiz tamamen yerli kaynaklarla geliştirilmiş milli bir çözüm ile şirket çalışanlarına yönelik sürekli ve özelleştirilmiş oltalama simülasyonları gerçekleştirilerek, gelebilecek gerçek saldırılara karşı hazır olmaları sağlanıyor. Ayrıca platform dahilinde bulunan etkileşimli eğitim ve çevrimiçi testler sayesinde çalışanların farkındalık seviyeleri artırılabiliyor ve ölçülebiliyor. Olay müdahale modülü ise gerçek bir oltalama saldırısı durumunda, işletmenin otomatik ve manuel adımlar atarak saldırının etkisini ortadan kaldırmasına olanak tanıyor. Platformu aktif ve verimli bir şekilde kullanabilen işletmelerde çalışan tüm personelin herhangi bir oltalama saldırısına karşı sürekli teyakkuz halinde oluyor ve bu konuda işletme genelinde farkındalık son derece yüksek düzeye çıkarılıyor.
Pandemi döneminde elbette sadece oltalama saldırıları artmadı, aynı zamanda verileri ele geçirmeye ve zarar vermeye yönelik saldırılar da arttı. Bu alanda desteklediğimiz çözümümüz verilerin bulut ortamında yurtdışına çıkmadan güvenle saklanabilmesini ve kolayca erişilebilmesini sağlıyor. Bu sayede Türkiye’nin verisi Türkiye’de kalıyor ve gelişmiş özellikleri ile fidye yazılımları da dahil olmak üzere veriler saldırılardan etkilenmiyor.
Ergi Şener: Son dönemlerde Elon Musk'ın Neuralink girişimine yönelik yorumlarınız da oldukça ses getirdi. Neuralink'i nasıl yorumluyorsunuz, bu alanda çığır açıcı uygulamalar neler olacak?
Ozan İnan: Elon Musk’ın insan beynine çip yerleştirdiği Neuralink projesini tanıtmasıyla teknoloji dünyasındaki gündem bir anda değişti. Aslında uzun bir süredir insanlar bu gibi teknolojilere hazırlanıyordu. Birçok dizide, filmde ve kitapta Neuralink benzeri teknolojiler gördük. İnsan gerçek olmayan bir şeyi hayal edemez. Elon Musk’ın çalışmalarını uzun süredir takip ediyorum. Yapay zekanın insanlığı ileriye mi yoksa geriye mi götürdüğü benim de içerisinde olduğum çalışma gruplarındaki en önemli tartışma konularından biri. Ben de bu noktada Elon Musk ile benzer düşüncelere sahibim. Teknolojinin iyi veya kötü amaçlı kullanımı insanın elinde. Bu nedenle yapay zeka ile ilgili bir anayasanın olması ve hiçbir şekilde insanın önüne geçmemesi gerekiyor. Bu nedenle Elon Musk, yapay zekanın kontrolü ele alması durumunda insanlığın sonunun geleceğini düşünüyor ve bunu de her fırsatta dile getiriyor.
Neuralink projesine iyi tarafından baktığımda bu teknolojiyle alzheimer, otizm ve felç gibi birçok hastalığa çare bulunabileceğini görüyorum. Bilinçaltı çözülebilirse psikolojik hiçbir rahatsızlık kalmaz. Artık hastalıktan kimse ölmez. Üstün bir insan, karşılaştığı birçok sorunun üstesinden rahatça gelebilir ya da bir suçlunun, beynine yerleştirilecek bir çiple suç işlemesi engellenebilir. Kötü tarafına bakacak olursak pek çok senaryo mümkün. Örneğin, süper insanlar kullanılarak yenilmez bir ordu kurulabilir ya da beyni banka soygunları ya da farklı kötü amaçlar için kullanacak insanlar ortaya çıkabilir. Kısacası teknoloji melek de olabilir şeytan da.
Her ne kadar Elon Musk Neuralink’i tanıtmış olsa da şu an bu teknolojilerin bir ürün olarak piyasaya çıkması çok zor. Çünkü saç kılı kalınlığında bağlantıları beynin tamamına döşemek çok kolay bir teknoloji değil. Filmlerde ve dizilerde olduğu gibi belki 2050 ve ötesinde çıkabilir.
Bir diğer merak konusu insan beyninin hack’lenip hacklenemeyeceği… Beyne bir çip takıldığında kötü niyetli kişilerin hedefi haline gelmemek mümkün değil. Hatta sunumda gelen hangi programlama dilini ve bağlantı teknolojilerini kullandıklarının sorulması bile daha şimdiden hedef haline geldiğini gösteriyor. Şu an bluetooth teknolojisi kullanılıyor ama elbette insanlar üzerinde kullanmak için daha güvenli bir teknoloji geliştirilecektir. Ancak hiçbir şey %100 güvenli olamaz. Bu nedenle çip takılan beyne siber saldırılar gelecektir ve belki bazıları da başarıyla sonuçlanacaktır. Tek soru aslında “hacklenmeye değer misin değmez misin”. Eskiden parolamızın siber korsanların eline geçmesinden korkardık, artık anılarımızın siber korsanların eline geçmesinden korkacak bir duruma doğru gidiyoruz. İnsanlar da bu duruma hazır hale gelmiş durumda. Neuralink projesinde denemelere katılmak için sıraya girmiş pek çok insan var.
Öte yandan şu an birçok teknoloji bize yavaş yavaş servis ediliyor. Geçmişte çalıştığım bir şirkette şu an birçok kişinin kolundaki akıllı saatlerin bir prototipini içeren videoyu bana 20 yıl önce izletmişlerdi. Yani bugün Elon Musk, bozuk para büyüklüğünde bir çipin beyine takılacağını söylüyorsa bunun nano teknolojiyle yutulan halinin bittiğinden emin olabilirsiniz…
Ergi Şener: Gençlere bu süreçte tavsiyeleriniz neler olur?
Ozan İnan: Sadece ülkemiz değil, tüm dünyamız daha önce eşi benzeri görülmemiş çok zorlu bir süreçten geçiyor. Öncelikle gençlerimizin tarihi bir sürece tanıklık ettiklerini bilmeleri gerekiyor. Bu zorlu dönemin sonsuza kadar sürmeyeceği ve bir süre sonra sona ereceğini göz önünde bulundurmaları ve sabırlı olmaları gerekiyor. Bu dönem aslında kişisel gelişim açısından çok değerli bir dönem. İnternet üzerinde birçok kaynak var ve bu kaynakların sayısı her geçen gün artıyor. Süreci atlattıktan sonra gençlerin enerjisine ve yenilikçi zihniyetlerine çok daha fazla ihtiyaç duyacağız.
Not:Pazar günü 18:00’da 360 Tv’de “Birol Güvenle Gelecek Geliyor” programındayım.
Benim ilk iş tecrübem, şu anda öğretim görevlisi olarak ders de verdiğim Sabancı Üniversitesi’nde Sanayi Liderleri Yüksek Lisans Programı’na devam ederken çalıştığım Alcatel şirketiydi. Program kapsamında, altı ay tam zamanlı bir şirkette çalışarak, bir proje tamamlamam gerekiyordu. O dönemde Alcatel, başka bir dünya devi Lucent ile yeni birleşmiş, mobil altyapı ve kurumsal teknoloji çözümlerinde önde gelen bir oyuncuydu. Sn. Ozan İnan ile de Alcatel’de çalışırken tanıştım; gerçekten örnek alınacak bir lider, rol modeldi. Uzun zaman sonra, birlikte aynı projelerde yer alma ve bir takım yeni projeleri tasarlama imkanımız oldu. Ülkemizde teknoloji sektöründe, yerli milli çözümleri desteklemede ve gelişen teknolojileri analiz etmede önde gelen isimlerden olan Ozan Bey ile yeni normali, etkilerini, son dönemde oldukça ses getiren Neuralink girişimini ve öne çıkan yerli milli çözümleri konuştuk.
Ergi Şener: Teknoloji odaklı çalışmalarınızla, sektöre yön veren bir yönetici olarak, Koronavirüs ile birlikte yaşadığımız süreci genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ozan İnan: Tüm dünya şimdiye kadar örneği görülmemiş çok zorlu bir süreçten geçiyor. İnsanların günlük yaşamları olumsuz yönde etkilendi, tüketicilerin davranışları ve alışkanlıkları değişti, şirketlerin iş yapış şekilleri dönüştü, ülke ekonomileri olumsuz etkilenirken, Dünya neredeyse durma noktasına geldi. Sürecin atlatılması için, ülkemizde ve dünyada şirketlere ve bireylere çeşitli destekler sağlandı. Sadece sağlık sektöründe değil bilişim, telekomünikasyon, ulaşım, lojistik ve daha birçok sektörde insanlar büyük fedakarlıklar gösterdiler ve birbirlerine kenetlendiler.
İçinde bulunduğumuz bu dönemde iletişim teknolojilerinin ve diğer teknolojilerin ne derece önemli olduğu çok daha belirgin bir hale geldi. Diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda Türkiye’nin, krizi yönetmekte daha başarılı olduğunu görüyoruz. Bunda erken alınan önlemlerle birlikte, sağlık sektörünün ve teknolojik altyapımızın güçlü olmasının büyük rol oynadığını düşünüyorum.
Ergi Şener: Korona hayatımızı nasıl etkiledi, Post-Kovid olarak adlandırılan süreç en çok hangi sektörleri değişime zorlayacak, iş hayatı nasıl etkilenecek?
Ozan İnan: Kovid-19 birçok şirketin iş yapış şeklini değiştirirken, dijital dönüşüm süreçlerini hızlandırmalarına da neden oldu. Dijital dönüşümü iki yıl hatta beş yıllık plana oturtan şirketler dahi bir ay hatta 15 günde dönüşümü planlamak zorunda kaldılar. Uzaktan çalışma ve ofislerde alınan önlemler doğrultusunda çalışanların hayatları da etkilendi. Bir diğer önemli etkisi ise tüketicilerin alışkanlıklarını ve davranışlarını değiştirmesi oldu. Kalabalık yerlerden uzak durmak isteyen insanlar e-ticarete yönelirken, nakit kullanımı azaldı ve temassız ödemeler arttı. Karantina sonrası, ülkemiz dahil olmak üzere dünyanın birçok yerinde normalleşme süreci başladı. Tedavi ya da aşı bulunana kadar tüm sektörler bu durumdan etkilenmeye devam edecek gibi duruyor. Perakende, turizm ve üretim salgından en çok etkilenen sektörler arasında yer alıyor. Bu sektörlere yönelik oldukça sıkı önlemler alınıyor. Örneğin, AVM girişlerinde müşterilerin ateşinin ölçülmesi ya da içeri belirli sayıda müşteri alınması gibi. Ancak bu süreçler manuel yapıldığında ekstra insan gücüne ihtiyaç duyuluyor ve çok maliyetli olabiliyor. Bu nedenle özellikle oteller, restoranlar, mağazalar, AVM’ler ve fabrikalar gibi sosyal mesafenin önem taşıdığı yerlerde yoğunluk ölçümü, kişi sayma sistemi, kişi analizi ve termal ateş ölçme gibi teknolojilerin kullanımı artıyor.
Ergi Şener: Şu anda, 81 ilde hizmet veren ve oldukça kritik sektörlere destek olan önemli operasyonlar yöneten bir teknoloji şirketinin liderisiniz. Sizin, şirket olarak aldığınız tedbirler neler oldu?
Ozan İnan: Türkiye’nin her yerinde var olan bir firma olarak Kovid-19 ile ilgili ülkenin gündemini en yakından takip eden, etmesi gereken organizasyonlardan birisiyiz. Birçok firma gibi İstanbul ve Ankara’daki ofislerde önlem alarak bu işin içinden sıyrılamıyoruz. 76 şehirde ofisimiz var. Burası bir sürü insanın gece gündüz emek verdiği bir yer. Dolayısıyla birçok konuyu en ince ayrıntısına kadar hesaplamamız gerekliydi ve öyle de yaptık. Daha salgının başladığı ilk günlerde operasyonumuzu daha verimli hale getirdik. Standart olarak her şirketin yaptığı önlemleri aldığımız gibi bunun da ötesinde önlemler aldık. Çünkü bizim için önce personelin sağlığı, hayatı, sonra müşterilerimizin sağlığı, hayatı ve daha sonra işin sürekliliği ön plandadır. Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim, hazırlığı o kadar iyi yaptık ki, bugün x bankası, y havayolu uzaktan çalışabiliyorsa bizim sahada daha verimli çalışmamız sayesindedir. Birilerinin bunu yapması gerekiyor ve bunları yapan görünmez kahramanlar var. Bugün, ülkemizde evden veya herhangi farklı bir yerden uzaktan çalışılabiliyorsa, bizim gibi 850’den fazla çalışanıyla 76 ilde hizmete devam eden firmaların varlığı büyük değer katıyor. Hayat hepimizin hayatı. Ama daha güvenli adımlarla riskleri bertaraf edecek stratejilerle sahadan çekilmek yerine, sahada daha verimli belki eskisinden daha çok çalışacak bir organizasyon içerisindeyiz.
Ergi Şener: Kovid-19 ile birlikte sizce hangi teknolojiler ve uygulamalar öne çıkıyor?
Ozan İnan: Kovid-19 ile birlikte alınan önlemler nedeniyle birçok işyeri ve mağaza geçici olarak kapatıldı, insanların sokağa çıkmaları kısıtlandı ve en önemlisi hijyen ön plana çıktı. Salgın döneminde özellikle nakit kullanımda belirgin bir azalma meydana geldi; insanların büyük bölümü temassız ve online ödemeye yöneldi. Daha önce kartlarının temassız ödeme özelliğini kullanmayan birçok kişi temassız ödeme yapmaya başladı. Ödeme teknolojileri öne çıktı. İnsanların ateşini uzaktan ölçülmesini sağlayan termal kamera teknolojileri büyük kullanım alanına sahip oldu. Sosyal mesafe önem kazandığından mesafe ve yoğunluk ölçümü yapan uygulamalar öne çıktı. Diğer taraftan insanların büyük bölümünün evden çalışmaya başlamasıyla birlikte video konferans uygulamalarının kullanımında büyük bir artış yaşandı. Okulların kapatılmasıyla öğrenciler uzaktan eğitim almaya başladılar. Uzaktan eğitim uygulamaları büyük önem kazandı. Elbette tüm bu uygulamaların temelinde yatan ve insanların aralarındaki bağı salgın sürecinde devam ettirmelerine olanak tanıyan telekomünikasyon hizmetlerinin ne derece önem taşıdığı da net bir şekilde anlaşıldı.
Ergi Şener: Süreçte hızlanan dijital dönüşümü ve etkilerini nasıl yorumluyorsunuz? Sizce geç kalınmış mıydı, bazı aksiyonlar düşünülmeden hızlı mı alınıyor, dijital dönüşüm stratejilerinde nelere dikkat etmek gerekir?
Ozan İnan: Salgın dönemine baktığımızda gerçekten de dijital dönüşümünü gerçekleştirmiş, işini internete taşımış şirketlerin duruma daha hızlı uyum sağladıklarını görüyoruz. Dijital altyapısı güçlü olan bankalar ve finans kuruluşları, teknoloji şirketlerinin büyük bölümü, e-ticaret platformları ve kapıya teslimat yapan marketler ve uygulamalar herhangi bir kesintiye uğramadan işlerini yürüttüler. Ancak henüz dijital dönüşüme yeni başlamış ya da başlamamış şirketler büyük zorluklar yaşadılar. Henüz internet üzerinden satış yapmayan sadece fiziksel mağazalardan satış yapan şirketler neredeyse kapanma riskiyle karşı karşıya kaldılar. Dijital dönüşüm artık hangi sektörde olursa olsun tüm şirketler için bir gereklilik. Bu yüzden dijital dönüşümü ertelememek ve stratejiyi en iyi faydayı elde edecek şekilde belirlemek gerekiyor.
Ergi Şener: Siz, “yerli ve milli" uygulamaları da destekleyerek, bu uygulamaların global rakipleri karşısında, öne çıkmalarını sağlayan aksiyonlar da almaktasınız. Size göre son dönemlerde öne çıkan yerli milli çözümler neler?
Ozan İnan: Şu an birçok kuruluş yerli ve milli adı altında yazılım ve donanım geliştirmeye çalışırken bunları entegre edecek ve servisini sağlayacak yerli ve milli bir entegratör firmanın bulunmaması ciddi bir boşluk yaratıyor. Özellikle yazılım tarafında oldukça iyi işler başaran girişimciler olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu donanım ve yazılımların dağıtımında yine yerli ve milli bir dağıtıcı bulamadığınız takdirde geliştirilen bu ürünler Türkiye’ye fayda sağlayamadan yurtdışına çıkıyor. Teknoser olarak bu alandaki boşluğu %100 yerli ve milli bir firma olarak doldurmak için her gün kendimizi daha fazla geliştiriyor ve daha fazla yatırım yapıyoruz. Son dönemde tamamen Türkiye’de yerli ve milli kaynaklarla geliştirilen ürünlere yatırım yaptık. Özellikle pandemi dönemiyle birlikte oltalama saldırılarında büyük bir artış yaşandı. Bu tür saldırıların ana bileşeni insan olduğu için sadece altyapıları güvenli hale getirmek veya en son teknolojiye sahip ürünleri kullanmak yeterli olmuyor. Bu nedenle altyapıyı güvenli hale getirmenin yanı sıra çalışanların da olası bir saldırıya karşı hazırlıklı olması, bu alandaki farkındalığın yüksek tutulması oltalama saldırılarının önlenmesi için büyük önem taşıyor. Desteklediğimiz tamamen yerli kaynaklarla geliştirilmiş milli bir çözüm ile şirket çalışanlarına yönelik sürekli ve özelleştirilmiş oltalama simülasyonları gerçekleştirilerek, gelebilecek gerçek saldırılara karşı hazır olmaları sağlanıyor. Ayrıca platform dahilinde bulunan etkileşimli eğitim ve çevrimiçi testler sayesinde çalışanların farkındalık seviyeleri artırılabiliyor ve ölçülebiliyor. Olay müdahale modülü ise gerçek bir oltalama saldırısı durumunda, işletmenin otomatik ve manuel adımlar atarak saldırının etkisini ortadan kaldırmasına olanak tanıyor. Platformu aktif ve verimli bir şekilde kullanabilen işletmelerde çalışan tüm personelin herhangi bir oltalama saldırısına karşı sürekli teyakkuz halinde oluyor ve bu konuda işletme genelinde farkındalık son derece yüksek düzeye çıkarılıyor.
Pandemi döneminde elbette sadece oltalama saldırıları artmadı, aynı zamanda verileri ele geçirmeye ve zarar vermeye yönelik saldırılar da arttı. Bu alanda desteklediğimiz çözümümüz verilerin bulut ortamında yurtdışına çıkmadan güvenle saklanabilmesini ve kolayca erişilebilmesini sağlıyor. Bu sayede Türkiye’nin verisi Türkiye’de kalıyor ve gelişmiş özellikleri ile fidye yazılımları da dahil olmak üzere veriler saldırılardan etkilenmiyor.
Ergi Şener: Son dönemlerde Elon Musk'ın Neuralink girişimine yönelik yorumlarınız da oldukça ses getirdi. Neuralink'i nasıl yorumluyorsunuz, bu alanda çığır açıcı uygulamalar neler olacak?
Ozan İnan: Elon Musk’ın insan beynine çip yerleştirdiği Neuralink projesini tanıtmasıyla teknoloji dünyasındaki gündem bir anda değişti. Aslında uzun bir süredir insanlar bu gibi teknolojilere hazırlanıyordu. Birçok dizide, filmde ve kitapta Neuralink benzeri teknolojiler gördük. İnsan gerçek olmayan bir şeyi hayal edemez. Elon Musk’ın çalışmalarını uzun süredir takip ediyorum. Yapay zekanın insanlığı ileriye mi yoksa geriye mi götürdüğü benim de içerisinde olduğum çalışma gruplarındaki en önemli tartışma konularından biri. Ben de bu noktada Elon Musk ile benzer düşüncelere sahibim. Teknolojinin iyi veya kötü amaçlı kullanımı insanın elinde. Bu nedenle yapay zeka ile ilgili bir anayasanın olması ve hiçbir şekilde insanın önüne geçmemesi gerekiyor. Bu nedenle Elon Musk, yapay zekanın kontrolü ele alması durumunda insanlığın sonunun geleceğini düşünüyor ve bunu de her fırsatta dile getiriyor.
Neuralink projesine iyi tarafından baktığımda bu teknolojiyle alzheimer, otizm ve felç gibi birçok hastalığa çare bulunabileceğini görüyorum. Bilinçaltı çözülebilirse psikolojik hiçbir rahatsızlık kalmaz. Artık hastalıktan kimse ölmez. Üstün bir insan, karşılaştığı birçok sorunun üstesinden rahatça gelebilir ya da bir suçlunun, beynine yerleştirilecek bir çiple suç işlemesi engellenebilir. Kötü tarafına bakacak olursak pek çok senaryo mümkün. Örneğin, süper insanlar kullanılarak yenilmez bir ordu kurulabilir ya da beyni banka soygunları ya da farklı kötü amaçlar için kullanacak insanlar ortaya çıkabilir. Kısacası teknoloji melek de olabilir şeytan da.
Her ne kadar Elon Musk Neuralink’i tanıtmış olsa da şu an bu teknolojilerin bir ürün olarak piyasaya çıkması çok zor. Çünkü saç kılı kalınlığında bağlantıları beynin tamamına döşemek çok kolay bir teknoloji değil. Filmlerde ve dizilerde olduğu gibi belki 2050 ve ötesinde çıkabilir.
Bir diğer merak konusu insan beyninin hack’lenip hacklenemeyeceği… Beyne bir çip takıldığında kötü niyetli kişilerin hedefi haline gelmemek mümkün değil. Hatta sunumda gelen hangi programlama dilini ve bağlantı teknolojilerini kullandıklarının sorulması bile daha şimdiden hedef haline geldiğini gösteriyor. Şu an bluetooth teknolojisi kullanılıyor ama elbette insanlar üzerinde kullanmak için daha güvenli bir teknoloji geliştirilecektir. Ancak hiçbir şey %100 güvenli olamaz. Bu nedenle çip takılan beyne siber saldırılar gelecektir ve belki bazıları da başarıyla sonuçlanacaktır. Tek soru aslında “hacklenmeye değer misin değmez misin”. Eskiden parolamızın siber korsanların eline geçmesinden korkardık, artık anılarımızın siber korsanların eline geçmesinden korkacak bir duruma doğru gidiyoruz. İnsanlar da bu duruma hazır hale gelmiş durumda. Neuralink projesinde denemelere katılmak için sıraya girmiş pek çok insan var.
Öte yandan şu an birçok teknoloji bize yavaş yavaş servis ediliyor. Geçmişte çalıştığım bir şirkette şu an birçok kişinin kolundaki akıllı saatlerin bir prototipini içeren videoyu bana 20 yıl önce izletmişlerdi. Yani bugün Elon Musk, bozuk para büyüklüğünde bir çipin beyine takılacağını söylüyorsa bunun nano teknolojiyle yutulan halinin bittiğinden emin olabilirsiniz…
Ergi Şener: Gençlere bu süreçte tavsiyeleriniz neler olur?
Ozan İnan: Sadece ülkemiz değil, tüm dünyamız daha önce eşi benzeri görülmemiş çok zorlu bir süreçten geçiyor. Öncelikle gençlerimizin tarihi bir sürece tanıklık ettiklerini bilmeleri gerekiyor. Bu zorlu dönemin sonsuza kadar sürmeyeceği ve bir süre sonra sona ereceğini göz önünde bulundurmaları ve sabırlı olmaları gerekiyor. Bu dönem aslında kişisel gelişim açısından çok değerli bir dönem. İnternet üzerinde birçok kaynak var ve bu kaynakların sayısı her geçen gün artıyor. Süreci atlattıktan sonra gençlerin enerjisine ve yenilikçi zihniyetlerine çok daha fazla ihtiyaç duyacağız.
Not:Pazar günü 18:00’da 360 Tv’de “Birol Güvenle Gelecek Geliyor” programındayım.