- Katılım
- 2 yıl 9 ay 4 gün
- Mesajlar
- 18,707
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 6,357
- Cinsiyet
İslam devletlerinde hükümdar tarafından yabancı (harbi) gayrimüslim topluluklara verilen hakları ifade eder. İslam memleketleri dışından (Darü'l-Harb) gelen gayrimüslim tacir, seyyah, hacı, diplomat gibi kimselere sultanın taahhüdüyle can ve mal güvenliği sağlayan eman uygulamasından üretilmiştir. Ayrıca İslam devletlerinde halifenin hatta valilerin hususi anlamda bazı kişilere tanıdığı hak ve görevlere, veliaht tayinine dair belgelere de bu ad verilmiştir. Bu manada Hz. Ebubekir tarafından kendisinden sonraki halifeyi (Hz. Ömer) işaret ettiği belge ilk ahidname sayılır. Bazı gruplara, gayrimüslimlere tanınan hak ve imtiyazların ilk örnekleri yine İslamtarihinin ilk dönemlerine kadar iner. Zaman içerisinde ahidname "eman" uygulamasıyla bütünleşerek himaye altına alınan gayrimüslimlere bahşedilen hakları belgeleyen resmi emirleri ifade etmiştir. Ahidname uygulamalarına, yabancılarla yakın temas içinde olan Türk ve İslam devletlerinde sıklıkla rastlanır. Bunun en gelişmiş uygulamaları ise Osmanlı İmparatorluğu'nda görülür.
Osmanlılar döneminde temasta bulunulan devlet ve toplulukların çeşitlenip artması sebebiyle ahidnameler yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandı ve içerikleri zenginleştirildi. Özellikle Batılı devletlere verilen ticari imtiyaz ve onlarla akdedilen barışları kapsayan Osmanlı ahidnameleri, tarihi süreç içerisinde önemli değişiklikler geçirdi ve ülkelerle kurulan ilişkilerde farklı uygulamalar geliştirildi. 14. yüzyıl ortasında Cenova, Venedik ve Dubrovnik'e verilen ahidnameler, Anadolu beyliklerinin İtalyan tüccar topluluklarına tanıdığı hakların devamı niteliğindeydi. Osmanlılarla ticari ilişkilerini hukuksal bir zemine oturmak amacıyla sırasıyla Fransa (1536 veya 1569), İngiltere (1580), Hollanda (1612), Avusturya (1616), İsveç (1737), İki Sicilya Krallığı (1740), Danimarka (1746), Toskana (1747), Prusya (1761), Rusya (1774) ve İspanya (1782) Bab-ı Ali'den ahidnameler aldılar.
Osmanlı ahidnameleri içerik bakımından genel itibarıyla ikiye ayrılır: barış antlaşmaları ve ticari ahidnameler. İlkinde taraflar öncelikle müzakere ettikleri metnin iki ayrı nüshasını (temessük) imzalayarak maddeleri belirler; kabul edilen maddeler, padişahın tuğrasını ve yeminini taşıyan bir metin haline dönüştürüldüğünde ahidname adını alır. Barış antlaşmalarında ilgili hükümdarların tasdiki (imza ve mühürle) şarttır; uygulama çift taraflı diplomasiye uygundur (Instrumentum reciprocum).
Buna karşın ticari ahidnameler, 16-17. yüzyıllardaki Venedik, Fransa, İngiltere ve Hollanda ahidnamelerinde gözlemlenebildiği üzere, ilgili devlet temsilcisinin arzı/isteği üzerine tek taraflı ihsan edilen, sultanın iradesine bağlı olarak feshedilebilen, padişahın adeta kendi tebaasından birine nişan veya berat formunda sunduğu hakları sıralayan belgelerdir. "Dostluk ve sadakat" sözü verip Osmanlı sultanına başvuran Batılı milletler, müste'men denilen ahidnameli devlet tüccarına dönüştüklerinde Osmanlı toprakları ve karasularında ticaret, ikamet ve seyahat başta olmak üzere çeşitli haklar (can-mal güvenliği, haraçtan muafiyet, mirasının kanuni varislere iletilmesi, aralarındaki davaları kendi adet ve hukuklarınca görme izni vb.) elde ediyorlardı.
Ahidnameler doğrudan ilgili hakları veren hükümdarın şahsına bağlıydı. Sultanın ölümü veya tahttan indirilmesi durumunda bu hakların yeni hükümdar tarafından onaylanması gerekiyordu. 18. yüzyılın ilk yarısından itibaren Osmanlı ahidnameleri sonraki padişahları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Ahidnameler, 19. yüzyıldan itibaren siyasi ve askeri güç dengesinin değişmesiyle Batılı devletlerin Osmanlı İmparatorluğu üzerinde etki kurmalarına yol açan kapitülasyon metinlerine dönüşmeye başladılar.
Osmanlılar döneminde temasta bulunulan devlet ve toplulukların çeşitlenip artması sebebiyle ahidnameler yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandı ve içerikleri zenginleştirildi. Özellikle Batılı devletlere verilen ticari imtiyaz ve onlarla akdedilen barışları kapsayan Osmanlı ahidnameleri, tarihi süreç içerisinde önemli değişiklikler geçirdi ve ülkelerle kurulan ilişkilerde farklı uygulamalar geliştirildi. 14. yüzyıl ortasında Cenova, Venedik ve Dubrovnik'e verilen ahidnameler, Anadolu beyliklerinin İtalyan tüccar topluluklarına tanıdığı hakların devamı niteliğindeydi. Osmanlılarla ticari ilişkilerini hukuksal bir zemine oturmak amacıyla sırasıyla Fransa (1536 veya 1569), İngiltere (1580), Hollanda (1612), Avusturya (1616), İsveç (1737), İki Sicilya Krallığı (1740), Danimarka (1746), Toskana (1747), Prusya (1761), Rusya (1774) ve İspanya (1782) Bab-ı Ali'den ahidnameler aldılar.
Osmanlı ahidnameleri içerik bakımından genel itibarıyla ikiye ayrılır: barış antlaşmaları ve ticari ahidnameler. İlkinde taraflar öncelikle müzakere ettikleri metnin iki ayrı nüshasını (temessük) imzalayarak maddeleri belirler; kabul edilen maddeler, padişahın tuğrasını ve yeminini taşıyan bir metin haline dönüştürüldüğünde ahidname adını alır. Barış antlaşmalarında ilgili hükümdarların tasdiki (imza ve mühürle) şarttır; uygulama çift taraflı diplomasiye uygundur (Instrumentum reciprocum).
Buna karşın ticari ahidnameler, 16-17. yüzyıllardaki Venedik, Fransa, İngiltere ve Hollanda ahidnamelerinde gözlemlenebildiği üzere, ilgili devlet temsilcisinin arzı/isteği üzerine tek taraflı ihsan edilen, sultanın iradesine bağlı olarak feshedilebilen, padişahın adeta kendi tebaasından birine nişan veya berat formunda sunduğu hakları sıralayan belgelerdir. "Dostluk ve sadakat" sözü verip Osmanlı sultanına başvuran Batılı milletler, müste'men denilen ahidnameli devlet tüccarına dönüştüklerinde Osmanlı toprakları ve karasularında ticaret, ikamet ve seyahat başta olmak üzere çeşitli haklar (can-mal güvenliği, haraçtan muafiyet, mirasının kanuni varislere iletilmesi, aralarındaki davaları kendi adet ve hukuklarınca görme izni vb.) elde ediyorlardı.
Ahidnameler doğrudan ilgili hakları veren hükümdarın şahsına bağlıydı. Sultanın ölümü veya tahttan indirilmesi durumunda bu hakların yeni hükümdar tarafından onaylanması gerekiyordu. 18. yüzyılın ilk yarısından itibaren Osmanlı ahidnameleri sonraki padişahları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. Ahidnameler, 19. yüzyıldan itibaren siyasi ve askeri güç dengesinin değişmesiyle Batılı devletlerin Osmanlı İmparatorluğu üzerinde etki kurmalarına yol açan kapitülasyon metinlerine dönüşmeye başladılar.