Müslümanların Göz Bebeği Mescid-I Aksa

Katılım
2 yıl 10 ay 2 gün
Mesajlar
170
Tepkime puanı
82

Müslümanların Göz Bebeği Mescid-i Aksa​

Yazar-
Ali KARA


Birçok peygamberin uğrak yeri. geçmiş ümmetlerin kutsal mekanı. Canımızdan çok sevdiğimiz ilk kıblemiz. Efendimizin yüzünü döndüğü ve kollarında ilahi huzura yükseldiği ilk istasyonumuz ve ilk misafirhanemiz. Allah Resulünün ayak izlerinin bulunduğu kutsal mekân. Müminlerin miraç şerefini taşıyan, İbadet maksadıyla yolculuk yapılabilecek üç mescitten biri. Yüce Rabbimiz tarafından, etrafı mübarek kılınmış yapıya sahip olan kutlu bir mekân, Mescid-i Aksa
O şimdi hem esir, hem de çaresizdir. Birçok evlat büyütmesine rağmen, yaşlılığında adeta terkedilmiş, biçare bir babaya benzemektedir. Ona böyle bir benzetmeyi yapmak ve böyle bir sıfata layık görmek, gerçekten kanıma dokunuyor ama maalesef kendimi, eli kolu bağlı, sadece gözyaşları serbest bırakılmış bir insan gibi hissediyor ve dünya Müslümanlarının hallerine ağlıyorum. Onun uğruna canını feda eden, Filistinli mücahideleri gördükçe, erkekliğimden utanıyorum. Hele onları, lanetlenmiş bir ırkın polisleri arasında, zindana doğru götürülmesini seyretmekten hayâ ediyor ve İslam’ın ilk şehidi, yiğit kadın, Sümeyye hatunu hatırlıyorum.
Mescid-i Aksa, her Müslümana ayrı ayrı seslenerek:
“Ey Muhammed ümmeti, Ben sizin izzetiniz ve namusunuz değil miyim? Beni işgal devletinin eline nasıl bırakırsınız. Nerede kaldınız. Niçin gelmiyorsunuz dercesine feryat ettiğini, kalbimle duyar gibi oluyorum. Onun bizi beklediğini, özlediğini ve gözlediğini, ruhumda hissediyorum.
Yeryüzünde yaşayan ve sayısı bir buçuk milyarı aşan Müslümanlar, cihad yerine yatakta ölmeyi tercih ettikleri için, kardeşlik ruhundan habersiz, her biri bir köşede işkence çekmekte, bir kısmı da maalesef, birbirlerini ezmeye çalışmaktadır. Bu tefrikayı nimet bilen Siyonistlerde mabetlerimize el uzatmaktadır.
Bir ayet-i kerimede:
“Ey iman edenler! Allah’a ve peygambere hainlik etmeyiniz. Yoksa üstlendiğiniz emanetlere bile bile hıyanet etmiş olursunuz.” Buyrulmaktadır. (Enfal Suresi 8/27)
Mescidi Aksa bugünün Müslümanlar için, mukaddes bir emanettir. Ona yapılan her müdahale, dünya Müslümanlarının kalbine saplanmış bir hançer gibidir.
Cihat maksadıyla turlar düzenlenen ulu mabedin başına gelenler, ona sahip olamayan Müslümanlar için bir utanç meselesidir. Hiç kimse kendisini bu mesuliyetten kurtaramaz. Çünkü her Müslüman, izlediği yol ve takındığı tavırdan dolayı Allah’ın huzurunda hesap verecektir. İlk mabedinin göğsüne namahrem elinin değmesine göz yuman Müslümanlardan, Yüce Allah(c.c.) hesap soracaktır.
Mescidi Aksa bizim topraklarımızda değil diyen Müslümanlar, küfrün bununla yetineceğini zannediyorsa, gerçekten yanılıyorlar. Onlar zulüm sırasının kendilerine gelmeyeceğini mi zannediyorlar. Eğer böyle düşünüyorlarsa, aldanıyorlar. Yangının başlangıcında dökülmeyen suyun, ateş etrafı sardıktan sonra dökülmesinin bir faydası olmayacağı gibi, tavizle kurtulacağını zannedenlerin, son tavizden sonra ölümü göze almaları da bir işe yaramayacaktır.
Müslümanların bu gerçeği anlaması ve emanetlerine hakkıyla sahip çıkması, dini bir vazifedir. Bütün müminler sahip çıktığı takdirde Yahudiler tehdide dayalı fikirlerinden vazgeçeceklerdir. Çünkü onların korkak bir millet oldukları ayetle tescil edilmiştir. Korkaklıklarından dolayı, kendi güçlerini ortaya koyma yerine, fitne desise ve lobicilik faaliyetleri yürüterek, süper güçleri arkalarına alma yoluna gitmektedirler. Tarihi hadiseler de bunu göstermektedir. Mesela:
1947 yılında, Filistin topraklarına yerleşip, işgal devletini kurmak için, İngilizleri kullanmışlardı. Bu günkü işgal devletini ayakta tutmak için de, sırtlarını ABD ye dayamaktadırlar. Onların en büyük güvencesi, mukaddes varlıklarına sahip çıkma konusunda, Müslümanların parçalanmış olmasıdır. Onlar birlik içerisinde olsalardı, mukaddes mabetler bu durumu düşmezdi.
Müslümanlar birleştiği takdirde onların cesareti kırılacak ve Kudüs fikrinden vazgeçeceklerdir. Çünkü Allah’a sığınarak birleşen Müslümanları, yeryüzünde mağlup edecek bir güç yoktur.
Bu günkü Müslümanlar, Bedir savaşında kâfirlerin karşısına dikilen müminlerden daha mı zayıftırlar. O günkü Müslümanların ellerinde ve ceplerinde hiçbir şeyleri olmadığı halde, düşmana karşı dimdik duruyor, zulme karşı da tek yumruk oluyorlardı. Zira onlar, kuvvetlinin haklı olduğuna değil, haklının kuvvetli olduğuna inanıyorlardı.
Ümitlerini kaybedenler, güçlerini de kaybedeceği için, ümitlerini asla kaybetmiyorlardı. En güçlünün Allah olduğuna inanıyor, başka güçte tanımıyorlardı. Bizde onların nesliyiz. Onlar gibi inanıyor, özlemini duydukları cennete, bizde girmek istiyoruz.
Öyle ise ne oldu bizim din kardeşlerimize ki, Filistin’deki mazlum kardeşlerimizin sesine kulak vermiyorlar. Haykırması gerekenler susuyor, söz sahibi olanlar, maalesef, geriden seyretmeyi tercih ediyorlar.
Mukaddes Mabedimiz olan Mescid-i Aksaya yapılan istila hadisesini görmezden gelenlerin, İslam tarihine, ayet ve hadislere göz atmaları gerekir. Çünkü Peygamber(s.a.v.) Efendimiz, Mescid-i Aksan’ın önemini Müslümanların bir kısmı için değil, hepsi için dile getirmektedir. Bu durumu anlatan hadislerden bir tanesi şöyledir:
“Mescid-i Haram’da kılınan bir namaz, yüzbin namaza bedeldir. Mescidimde (Medine mescidinde)kılınan bir namaz bin namaza bedeldir. Beytü’l-Makdis’te(Mescidi Aksa’da) kılınan bir namaz da beşyüz namaza bedeldir.” Buyurmuştur. (Tirmizî, Salât, Nesâî, Mesâcid )
Bir başka hadis-i şerifte ise:
Resûlullah (s.a.v.) azadlısı Meymune (r.a.) anlatıyor:
“Ey Allah’ın Resûlü! Bize Beytü’l-Makdis hakkında fetva ver!” demiştim. Şöyle buyurdular:
“Orası mahşer ve menşer yeridir. (herkesin toplanacağı ve amellerinin neşredileceği yerdir) Oraya gidin ve içinde namaz kılın. Çünkü orada kılınacak bir namaz (Mekke ve Medine hariç)kendi dışındaki yerlerde kılacağınız bin namaz gibidir.”
Ben tekrar sordum: “Ben oraya gitmeye muktedir olamazsam ne yapmalıyım?” Şu cevabı verdi: “Ona kandil yağı bağışlarsın, aydınlatılmasında kullanılır. Böyle yapan da oraya varan gibidir. (Ebu Davud)

Müminler, dünya sevgisine âşık olduğu için, lanetlenmiş bir ırkın esiri haline geldiler. Allah için cihad etmek istemeyenler, Mescid-i Aksayı başka ırklara mal etmeye çalışmaktadırlar. Hâlbuki Kelime-i Tevhid-i okuyan her mümin, Mescid-i Aksanın esaretinden sorumludur. Oynanan oyunları görmek istemeyenler, içi boşaltılmış, göstermelik bir Müslüman kimliği ile yaşamaya çalışmaktadırlar.
Çünkü Mescid-i aksanın esaretine razı olmak, Mekke’deki Kâbe’nin, Medine’deki Ravza’nın, en sonunda da mahallemizdeki mescidin esaretine razı olmak demektir. Zira fıkhî yönden bu mescitlerin hepsi birbirinin vekilidir. Mesela:
Bir kişi Kâbe’de iki rekat namaz kılmayı adamış olsa:
İmkân bulduğu takdirde Kâbe’de kılar. Bu mümkün olmadığı takdirde, Medine’deki mescid-i nebevide kılar. Bu da mümkün olmadığı takdirde, Mescid-i aksada kılar. Buna da imkânı yok ise, o zaman, mahalle veya köyünde bulunan mescidde kılar, böylece adağını yerine getirmiş olur.
Bir müddet önce Kudüs’te ezanın hoparlörle okunmasını yasaklayan işgal devleti, şimdi ilk mabedimizi esir etme cesaretini buldu. Her hareketinde Müslümanların bir parçasını koparmaktadır.
Hıristiyan ülkelerin yaptığı gibi, İslam ülkelerinden de kınama dışında herhangi bir tepki gelmezse, şımarıklık artacak ve zulüm güç kazanarak devam edecektir. Çünkü Yahudi’den merhamet bekleyip, bundan sonra bir şey yapmayacağını düşünmek, onların merhamet anlayışını tanımamak demektir.
Şu anda Kudüs’ün işgali denenmektedir. İşgale uğrayan sadece Mescid-i Aksa değildir. Onunla birlikte Kubbetu’s-Sahra’nın da içinde bulunduğu Harem-i Şerif, işgal altında, esir edilmiş vaziyettedir. Oraları harap etmek için, insanlık dışı bütün hileli yollara başvurulmaktadır.
Kudüs dünya Müslümanlarının harim-i ismeti ve göz bebeğidir. Onun manevi hakikatine zarar verecek her hareketin dikkatle izlenmesi gerekir. Yani dünya Müslümanlarının, Kudüs’ün korunması hususunda beraber hareket etmesi son derece önemlidir.
Kişisel heves uğruna, ben yaptım oldu dercesine, bir buçuk milyar Müslüman’ın inancıyla oynanması mümkün değildir. Onun için, verilecek mücadelenin sadece Filistinlilere bırakılmaması, onlarla beraber diğer devletlerinde mücadeleye katılması gerekir.
Mescid-i Aksa davası, sadece Filistin’li Müslümanlara emanet edilmiş değildir. Bu Mescit, Peygamber(s.a.v.)Efendimizden, Raşid Halife’lerin ikincisi olan Hz. Ömer (r.a.) den ve Selahaddin-i Eyyubi’den bütün Müslümanlara mukaddes bir emanet olarak bırakılmıştır. Onun için, bu mücadele, bir Arap-İsrail meselesi değildir. Orada dünya Müslümanlarının ortak olduğu mukaddes değerleri çiğnenmektedir. Yani bu dava, bir inanç ve bir akide davasıdır.
Bununla beraber, Kudüs bütün insanlığın ortak mirası konumundadır. Yani Müslüman Hıristiyan ve Musevilerin kutsal yerleri, bu mübarek beldede bulunmaktadır. Üç semavi dinin mabedi bulunan böyle bir şehrin, İsrail’e başkent yapılması, diğer dinlere mensup olan bütün insanların, inanç hürriyetine müdahale olduğu gibi, Kudüs’te yaşayan Filistinlilerin, mülkiyet haklarının da gasp edilmesi demektir.
Yüce Rabbimizden duamız, bu mukaddes beldenin savaşsız bir şekilde huzura kavuşturulmuş olmasıdır. Bu mümkün olmadığı takdirde, sulhu salah isteyen müminlerin, harbe hazır olmaları gerekir. Çünkü Mescid-i Aksa’dan vazgeçmek, daha birçok mabedden vazgeçmenin yolunu açacaktır. Mescid-i Aksa’nın kurtuluşu ise, İslam dünyasının kurtuluşu ve Muhammed ümmetinin uyanışı olacaktır. Bunun gerçekleşmesi için, topa tüfeğe lüzum yoktur. Bütün İslam ülkeleri Kudüs’ü Filistin’in başşehri olarak tanımalı, İsrail ve ABD ile bütün irtibatlarını kesmeli, hava sahalarını da kapatmalıdır. O zaman, Müslümanlar için cehenneme çevrilen Kudüs, siyonistler için asla cennet olmayacaktır.
Dünya Müslümanları kendilerini yok saysalar bile, Osmanlı’nın torunları, Allah’ın izniyle, mübarek beldeleri sahipsiz bırakmayacaktır.
 
Geri
Üst Alt