- Katılım
- 2 yıl 9 ay 2 gün
- Mesajlar
- 18,707
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 6,357
- Cinsiyet
Ekli dosyayı görüntüle 11269
DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü), “gelişme aşaması ile sosyal ve ekonomik koşullarına bakılmaksızın, tüm insanların yeterli miktarda güvenli içme suyuna erişim hakkına sahip olduğunu” belirtmektedir. Genellikle “güvenlik” kelimesini okuduğumuzda, hemen patojenik bakteriler, virüsler, protozoa ve helmintlerin neden olduğu bulaşıcı hastalıkları düşünürüz; ve kolera, tifo gibi olası bir hastalık riskini önleyebilmek için bu patojenleri yok edebilmek amacıyla 1900’den beri içme suları dezenfekte edilmektedir. Dünya çapında en yaygın kullanılan dezenfektan klordur: öyle ki klorlama, içme suyu filtrasyonu ile 20. yüzyılın temel halk sağlığı başarısı olarak kabul edilmektedir(1).
Bununla birlikte, her gülün dikeni olduğu gibi, ham su arıtımının da bazı dezavantajları bulunur: dünyanın birçok ülkesinde değişen konsantrasyonlarda bulunan musluk suyunda trihalometan tehlikesi gibi.
Musluklarımıza gelen suyun farklı kökenleri olabilir: yeraltı suları, yüzey suları (akarsular, nehirler veya göller) veya hatta tuzdan arındırma işlemlerinden sonra deniz suyu bile olabilir. Pek çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi, neyse ki, henüz ülkemizde de kuraklık hala deniz suyu arıtmayı gerektirecek hale gelmedi; bu nedenle musluk suları ya yüzeyden ya da yeraltı kaynaklarından gelmekte. Bu suların insan kullanımına uygun hale getirilebilmesi için dezenfekte edilmesi gerekir; ülkemizde kullanılan dezenfektan klor olduğundan, klorizasyon türevi olarak da bilinen yüzlerce kimyasal molekülden oluşan karmaşık bir bileşik olan Dezenfeksiyon Yan Ürünlerinin (DYÜ) oluşumuna neden olur; bunların en önemlileri trihalometanlar (THM) ve haloasetik asitlerdir (HAA’lar), çünkü konsantrasyonlarının büyüklüğü klordan hemen sonra gelir.
Sudaki trihalometanlar ve insan sağlığı üzerindeki etkileri üzerinde yürütülen bilimsel araştırma sayısı kısıtlıdır, ancak bu moleküllerin mesane, böbrek ve karaciğer için kanserojen etkilere sahip oldukları düşünülmektedir. Nihai miktarları, arıtma için kullanılan klor miktarından bağımsız da olabilir: ham suda organik materyallerin mevcutluğu gibi, nihai miktarı etkileyen birkaç değişken bulunmaktadır.
Yüzey suları (nehirler ve göller), bitki örtüsü nedeniyle tortu oluşturan ve renk değişikliğine neden olan değişken miktarda doğal organik madde içerir. Bu organik maddeler, klor, ozon, klor dioksit veya kloraminler gibi bir dezenfektan varlığında çeşitli kimyasal reaksiyonlara girerek birkaç yüz adet DYÜ oluşturur: bunlardan bazıları THM’ler gibi potansiyel olarak genotoksik ve kanserojen olarak bilinen moleküllerdir (2).
Belli başlı trihalometanlar arasında kloroform, bromodiklorometan, dibromoklorometan, bromoform bulunur. Bromo-trihalometanlar laboratuvar reaktifleri olarak da kullanılan, organik bileşiklerin sentezinde solvent görevi gören moleküllerdir; bromoform öksürük yatıştırıcı olarak kullanılır; kloroform, eski zamanlarda anestezik olarak kullanılmasına ek olarak, soğutucuların ve solventlerin üretiminde kullanılan bir kimyasaldır (3).
Daha önce de belirtildiği gibi, şimdiye kadar bu maddelerin gerçek toksisitesi hakkında çok az çalışma vardır, ancak buna rağmen söz konusu moleküllerin şehir sularındaki konsantrasyonları güvenli olarak değerlendirilebilecek şekilde düzenlenmiştir: Avrupa Topluluğunun içme suyu direktifi, insan tüketimine yönelik sudaki THM miktarının litrede 100 µg’ı geçmemesi gerektiğini belirler; ABD’de maksimum seviye 80 µg/l’dir; ülkemizdeki sınır değer AB ile eş seviyede olup 100 µg/l’dir; bu nedenle sularımızın kontrol edildiğini ve periyodik analizlere tabi tutulduğunu söylemekte fayda var.
Ancak her belediyede ve her mevsimde örnekleme verilerine, yayınlanmadıkları için kolay ulaşamıyoruz! (bu değerler özel olarak talep edilmelidir).
Ayrıca atmosferik olaylar da musluk suyunda trihalometan değerlerini değiştirebilir: örneğin aşırı bir yağıştan sonra musluk suyunda trihalometan konsantrasyonlarının yükselmesine yol açacak şekilde daha fazla dezenfektan (klor) kullanılması doğaldır. Yağmurlar bile farklı sonuçlara sebebiyet verebilirler: THM seviyeleri için en tehlikeli olanı, uzun bir süre yağmursuz geçen dönemden sonra düşen ilk yağmurdur; çünkü bu, uzun süre toprakta ve bitki örtüsünde birikmiş aşırı miktardaki organik maddeyi, göllere ve nehirlere taşımaktadır.
Bu nedenle, belediyelerle doğrudan iletişime geçerek bu konuda size bilgi vermelerini talep etmeniz, onların da duyarlılığını artıracağından şiddetle tavsiye edilir.
Günümüzde, musluk suyu dezenfeksiyonu için “geleneksel” klorlamaya ek olarak çeşitli yöntemler mevcuttur: ozonlama, filtrasyon, UV uygulamaları, kloraminler vb. Ne yazık ki, hiçbir dezenfeksiyon yöntemi DYÜ risklerini tamamen önleyememektedir, ancak musluk suyu için yerine getirilen uygulamaları aşağıdaki kolay ve ucuz yöntemlerle iyileştirilebilir:
– Ön klorlamanın ortadan kaldırılması/klorlama noktasının ileriye taşınması
– Doğal organik madde miktarını azaltmak için daha iyi bir sedimantasyon uygulamanması
– Dezenfeksiyon kıyaslaması yoluyla klor dozunun optimize edilmesi
– İkincil dezenfeksiyon için kloraminlerin tercih edilmesi
Maruz kaldığımız THM miktarını nasıl azaltabiliriz
Şu anda dünyada 1 milyardan fazla insanın içme suyuna erişimi bulunmamaktadır(5); ülkemizin de dahil olduğu birçok ülkede içme suyu, plastik şişelerde/damacanalarda satılan su anlamına gelmektedir. Dünya aşırı plastik üretimiyle mücadele etmekte; mikroplastiklerin sayısındaki inanılmaz artış nedeniyle, onları sadece içtiğimiz suda değil, soluduğumuz havada dahi tespit edebiliyoruz; mikroplastiklerin yol açacağı çevresel zarar ve kanser gibi tehlikeli hastalıklar henüz tahmin bile edilemiyor.
Bu nedenle, musluğu açtığınızda güçlü bir klor kokusu duymadığınız sürece (ve tabii ki belediyeniz kurşun, arsenik vb gibi insan sağlığı için diğer tehlikeli maddelerin seviyeleri konusunda suyun güvenliğini garanti ediyorsa) musluk suyu içmenin bir vatandaşlık görevi olduğunun altını çizmek isterim.
Ek olarak, medeni bir vatandaş olmaya dikkat ederken, aynı zamanda trihalometanlara maruz kalmayla ilgili kanser riskinden daha az endişe duyabilmek için bazı kolay ve etkili önlemler alabileceğinizi belirtmek isterim:
1) Suyu bir dakika kaynatın ve içmeden önce soğumasını bekleyin: bu, THM’lerin kısmen buharlaşmasına izin verecektir; işlem sırasında alanın havalandırılmasına özen gösterin.
2) Musluk suyunu 24 saat süresince buzdolabında kapaksız bir sürahi içinde saklayın: THM’ler kısmen buharlaşarak havaya karışacaktır.
3) Makarna veya çay için su kaynatırken, bir pencereyi açık bırakın veya aspiratör fanını kullanın. Ev temizliği ve/veya hijyen için sıcak suya ihtiyacınız varsa, suyun ılık olmasını tercih edin ve kullanım sırasında banyo ve mutfakların iyice havalandırıldığından emin olun. Duşlar ve banyolar için de aynı öneriyi tekrar edeceğim: maruz kalma süresini ve sıcaklığı azaltın, banyoda pencereyi açık tutun.
Musluk suyunun çamaşır suyu gibi koktuğu bir bölgede yaşıyorsanız, tek etkili çözüm özel filtreler kullanmaktır; ters ozmoz ve nanofiltrasyon teknikleri (6) THM’leri ortadan kaldırmanın en iyi yolu olarak kabul edilse de, bazı aktif karbon filtreleri de olumlu sonuçlar vermektedir. Elbette bakteri üremesini önlemek için bu filtrelerin 6 ayda bir yenilenmesine dikkat edilmelidir.
Son yıllarda, manyetik iyon değişimi (MIEX) üzerine yapılan çalışmalar, THM’nin azaltılması için geçerli bir alternatif sunduğuna işaret etmektedir (7).
Sonuç olarak, belediyelerin bize sunduğu içme suyuna sahip çıkalım; çünkü bu hakkımıza sahip çıkmak hem etik hem de sağlıklı bir vatandaşlık görevidir; sorumlu kurumlara meşru bilgi talepleriyle, suyumuzu gerçekten güvenli hale getirmeleri için çözüm aramaya teşvik edelim. Ancak bu şekilde, sorumlu kurum ve kuruluşları duyarlı hale getirebilir; belediyelerden daha iyi bir verimlilik talep edebilir ve insan için en değerli yaşam gereksinimlerinden bir olan suyu, gönül rahatlığıyla içilebilir hale getirebiliriz.
Kaynakça
1) Calderon RL. The epidemiology of chemical contaminants of drinking water. Food Chemical Toxicology. 2000;38:S13-S20.
DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü), “gelişme aşaması ile sosyal ve ekonomik koşullarına bakılmaksızın, tüm insanların yeterli miktarda güvenli içme suyuna erişim hakkına sahip olduğunu” belirtmektedir. Genellikle “güvenlik” kelimesini okuduğumuzda, hemen patojenik bakteriler, virüsler, protozoa ve helmintlerin neden olduğu bulaşıcı hastalıkları düşünürüz; ve kolera, tifo gibi olası bir hastalık riskini önleyebilmek için bu patojenleri yok edebilmek amacıyla 1900’den beri içme suları dezenfekte edilmektedir. Dünya çapında en yaygın kullanılan dezenfektan klordur: öyle ki klorlama, içme suyu filtrasyonu ile 20. yüzyılın temel halk sağlığı başarısı olarak kabul edilmektedir(1).
Bununla birlikte, her gülün dikeni olduğu gibi, ham su arıtımının da bazı dezavantajları bulunur: dünyanın birçok ülkesinde değişen konsantrasyonlarda bulunan musluk suyunda trihalometan tehlikesi gibi.
Trihalometanlar (THM) nedir, neden tehlikelidirler?
Musluklarımıza gelen suyun farklı kökenleri olabilir: yeraltı suları, yüzey suları (akarsular, nehirler veya göller) veya hatta tuzdan arındırma işlemlerinden sonra deniz suyu bile olabilir. Pek çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi, neyse ki, henüz ülkemizde de kuraklık hala deniz suyu arıtmayı gerektirecek hale gelmedi; bu nedenle musluk suları ya yüzeyden ya da yeraltı kaynaklarından gelmekte. Bu suların insan kullanımına uygun hale getirilebilmesi için dezenfekte edilmesi gerekir; ülkemizde kullanılan dezenfektan klor olduğundan, klorizasyon türevi olarak da bilinen yüzlerce kimyasal molekülden oluşan karmaşık bir bileşik olan Dezenfeksiyon Yan Ürünlerinin (DYÜ) oluşumuna neden olur; bunların en önemlileri trihalometanlar (THM) ve haloasetik asitlerdir (HAA’lar), çünkü konsantrasyonlarının büyüklüğü klordan hemen sonra gelir.Sudaki trihalometanlar ve insan sağlığı üzerindeki etkileri üzerinde yürütülen bilimsel araştırma sayısı kısıtlıdır, ancak bu moleküllerin mesane, böbrek ve karaciğer için kanserojen etkilere sahip oldukları düşünülmektedir. Nihai miktarları, arıtma için kullanılan klor miktarından bağımsız da olabilir: ham suda organik materyallerin mevcutluğu gibi, nihai miktarı etkileyen birkaç değişken bulunmaktadır.
Yüzey suları (nehirler ve göller), bitki örtüsü nedeniyle tortu oluşturan ve renk değişikliğine neden olan değişken miktarda doğal organik madde içerir. Bu organik maddeler, klor, ozon, klor dioksit veya kloraminler gibi bir dezenfektan varlığında çeşitli kimyasal reaksiyonlara girerek birkaç yüz adet DYÜ oluşturur: bunlardan bazıları THM’ler gibi potansiyel olarak genotoksik ve kanserojen olarak bilinen moleküllerdir (2).
Belli başlı trihalometanlar arasında kloroform, bromodiklorometan, dibromoklorometan, bromoform bulunur. Bromo-trihalometanlar laboratuvar reaktifleri olarak da kullanılan, organik bileşiklerin sentezinde solvent görevi gören moleküllerdir; bromoform öksürük yatıştırıcı olarak kullanılır; kloroform, eski zamanlarda anestezik olarak kullanılmasına ek olarak, soğutucuların ve solventlerin üretiminde kullanılan bir kimyasaldır (3).
Daha önce de belirtildiği gibi, şimdiye kadar bu maddelerin gerçek toksisitesi hakkında çok az çalışma vardır, ancak buna rağmen söz konusu moleküllerin şehir sularındaki konsantrasyonları güvenli olarak değerlendirilebilecek şekilde düzenlenmiştir: Avrupa Topluluğunun içme suyu direktifi, insan tüketimine yönelik sudaki THM miktarının litrede 100 µg’ı geçmemesi gerektiğini belirler; ABD’de maksimum seviye 80 µg/l’dir; ülkemizdeki sınır değer AB ile eş seviyede olup 100 µg/l’dir; bu nedenle sularımızın kontrol edildiğini ve periyodik analizlere tabi tutulduğunu söylemekte fayda var.
Ancak her belediyede ve her mevsimde örnekleme verilerine, yayınlanmadıkları için kolay ulaşamıyoruz! (bu değerler özel olarak talep edilmelidir).
Ayrıca atmosferik olaylar da musluk suyunda trihalometan değerlerini değiştirebilir: örneğin aşırı bir yağıştan sonra musluk suyunda trihalometan konsantrasyonlarının yükselmesine yol açacak şekilde daha fazla dezenfektan (klor) kullanılması doğaldır. Yağmurlar bile farklı sonuçlara sebebiyet verebilirler: THM seviyeleri için en tehlikeli olanı, uzun bir süre yağmursuz geçen dönemden sonra düşen ilk yağmurdur; çünkü bu, uzun süre toprakta ve bitki örtüsünde birikmiş aşırı miktardaki organik maddeyi, göllere ve nehirlere taşımaktadır.
Bu nedenle, belediyelerle doğrudan iletişime geçerek bu konuda size bilgi vermelerini talep etmeniz, onların da duyarlılığını artıracağından şiddetle tavsiye edilir.
THM’lere nasıl maruz kalmaktayız
Ben musluk suyu içmiyorum, beni ilgilendirmez demek, maalesef yanlış bir değerlendirme: musluk suyunda trihalometan bulunuyorsa bununla yapılacak cilt teması ve soluma aracılığıyla da emilim gerçekleşmektedir. Ayrıca bilmenizi isterim ki sıcak duş veya banyo yapma alışkanlığı olan ülkelerde soluma yoluyla ve deriden emilim, THM’lere sindirim yoluyla gerçekleşen maruz kalmanın daha üzerinde bir seviyede gerçekleşmektedir (4)… Evet, tahmin edeceğiniz üzere yüzme havuzları da önemli bir THM kaynağı olabilmektedir.
Klorlamadan vazgeçemez miyiz?
Günümüzde, musluk suyu dezenfeksiyonu için “geleneksel” klorlamaya ek olarak çeşitli yöntemler mevcuttur: ozonlama, filtrasyon, UV uygulamaları, kloraminler vb. Ne yazık ki, hiçbir dezenfeksiyon yöntemi DYÜ risklerini tamamen önleyememektedir, ancak musluk suyu için yerine getirilen uygulamaları aşağıdaki kolay ve ucuz yöntemlerle iyileştirilebilir:– Ön klorlamanın ortadan kaldırılması/klorlama noktasının ileriye taşınması
– Doğal organik madde miktarını azaltmak için daha iyi bir sedimantasyon uygulamanması
– Dezenfeksiyon kıyaslaması yoluyla klor dozunun optimize edilmesi
– İkincil dezenfeksiyon için kloraminlerin tercih edilmesi
Maruz kaldığımız THM miktarını nasıl azaltabiliriz
Şu anda dünyada 1 milyardan fazla insanın içme suyuna erişimi bulunmamaktadır(5); ülkemizin de dahil olduğu birçok ülkede içme suyu, plastik şişelerde/damacanalarda satılan su anlamına gelmektedir. Dünya aşırı plastik üretimiyle mücadele etmekte; mikroplastiklerin sayısındaki inanılmaz artış nedeniyle, onları sadece içtiğimiz suda değil, soluduğumuz havada dahi tespit edebiliyoruz; mikroplastiklerin yol açacağı çevresel zarar ve kanser gibi tehlikeli hastalıklar henüz tahmin bile edilemiyor.
Bu nedenle, musluğu açtığınızda güçlü bir klor kokusu duymadığınız sürece (ve tabii ki belediyeniz kurşun, arsenik vb gibi insan sağlığı için diğer tehlikeli maddelerin seviyeleri konusunda suyun güvenliğini garanti ediyorsa) musluk suyu içmenin bir vatandaşlık görevi olduğunun altını çizmek isterim.
Ek olarak, medeni bir vatandaş olmaya dikkat ederken, aynı zamanda trihalometanlara maruz kalmayla ilgili kanser riskinden daha az endişe duyabilmek için bazı kolay ve etkili önlemler alabileceğinizi belirtmek isterim:
1) Suyu bir dakika kaynatın ve içmeden önce soğumasını bekleyin: bu, THM’lerin kısmen buharlaşmasına izin verecektir; işlem sırasında alanın havalandırılmasına özen gösterin.
2) Musluk suyunu 24 saat süresince buzdolabında kapaksız bir sürahi içinde saklayın: THM’ler kısmen buharlaşarak havaya karışacaktır.
3) Makarna veya çay için su kaynatırken, bir pencereyi açık bırakın veya aspiratör fanını kullanın. Ev temizliği ve/veya hijyen için sıcak suya ihtiyacınız varsa, suyun ılık olmasını tercih edin ve kullanım sırasında banyo ve mutfakların iyice havalandırıldığından emin olun. Duşlar ve banyolar için de aynı öneriyi tekrar edeceğim: maruz kalma süresini ve sıcaklığı azaltın, banyoda pencereyi açık tutun.
Musluk suyunun çamaşır suyu gibi koktuğu bir bölgede yaşıyorsanız, tek etkili çözüm özel filtreler kullanmaktır; ters ozmoz ve nanofiltrasyon teknikleri (6) THM’leri ortadan kaldırmanın en iyi yolu olarak kabul edilse de, bazı aktif karbon filtreleri de olumlu sonuçlar vermektedir. Elbette bakteri üremesini önlemek için bu filtrelerin 6 ayda bir yenilenmesine dikkat edilmelidir.
Son yıllarda, manyetik iyon değişimi (MIEX) üzerine yapılan çalışmalar, THM’nin azaltılması için geçerli bir alternatif sunduğuna işaret etmektedir (7).
Sonuç olarak, belediyelerin bize sunduğu içme suyuna sahip çıkalım; çünkü bu hakkımıza sahip çıkmak hem etik hem de sağlıklı bir vatandaşlık görevidir; sorumlu kurumlara meşru bilgi talepleriyle, suyumuzu gerçekten güvenli hale getirmeleri için çözüm aramaya teşvik edelim. Ancak bu şekilde, sorumlu kurum ve kuruluşları duyarlı hale getirebilir; belediyelerden daha iyi bir verimlilik talep edebilir ve insan için en değerli yaşam gereksinimlerinden bir olan suyu, gönül rahatlığıyla içilebilir hale getirebiliriz.
Kaynakça
1) Calderon RL. The epidemiology of chemical contaminants of drinking water. Food Chemical Toxicology. 2000;38:S13-S20.