Mumyalamayı kim buldu?

Katılım
1 yıl 2 ay 18 gün
Mesajlar
2,162
Tepkime puanı
571
Cinsiyet
bPg20e
Çeşitli maddelerle bozulmadan uzun yıllar saklanabilecek duruma getirilmiş cesed.

Sun’î tahnitle veya tabiî metodlarla cesetlerin çürümesini önlemek çok eski zamanlardan beri
uygulanmıştır. M.Ö. 2600 yıllarında Mısır’da zenginlerin ölüleri kumaş veya deriye sarılarak fazla derin
olmayan mezarlara gömülürdü. Ayrıca bunlar ölünün fizîkî hayâta devam ettiğine inanırlardı. Bu
sebeple ölünün en sevdiği nesneleri yiyecekleri hattâ sevdiği insanları öldürerek veya canlı olarak
yanında gömerlerdi. Mezarlara konan bu maddeler çoğaldıkça mezarı daha büyük yapmak ihtiyâcı
doğdu ve netîcede cesetlerin toprakla temâsı kesildi. Bu durum eski Mısırlıları ölülerini geniş
mezarlarda tabiatın yardımı olmadan muhâfaza etmenin çârelerini aramaya sevketti.

Böyle bir teşebbüsün ilk kesin delilini Mısır’da birinci sülâle tarafından kalma bir mumya ortaya
koymaktadır. Üçüncü ve dördüncü sülâle zamânından kalma aynı şekilde mumyalara da rastlanmıştır.
Beşinci sülâle zamânında ise mumyalama metodu değiştirilip geliştirilmiştir. Bu şekliyle
mumyalamada; önce ceset düz olarak yatırılıp gövde sol tarafından yarılarak iç organları
çıkartılıyordu. Sonra meydana gelen boşluğa keten ve reçine doldurulmaktaydı. Vücudun dış kısmı
vücudun biçimini aynen aksettirecek şekilde reçineli sargılarla sarılmakta yüz biçiminin teferruatı ise
boya ile gösterilmekteydi.

Orta krallık çağında mumyalamada bir gerileme görülür. Bu zamanda reçine daha az kullanılmış
kurutmaya daha fazla önem verilmiştir. Cesetleri tuzlu suda dinlendirme usûlü bu devirde ortaya
çıkmıştır.

Yeni krallık çağında birçok yenilikler ortaya çıktı. Bunlardan biri özel âletlerle burundan beynin
çıkartılması oldu. Ayrıca geliştirilen bir kurutma usûlü dokuların daha fazla korunmasına yardım etti.
Mumyalamadaki en önemli gelişme bugün dahi kesin olarak muhteviyatı bilinemeyen reçineli koruyucu
maddenin hazırlanışı ve tatbiki olmuştur.

Mezar hırsızlarının bütün tecâvüzlerine rağmen sağlam kalmış o devre âit kral ve kral âilesi fertlerinin
mumyaları mevcuttur.

Her ne kadar daha az mâliyetli mumyalama teknikleri geliştirilmiş ve bu da mumyalamanın halk
arasında yayılmasına sebep olmuşsa da esas îtibâriyle cesetleri mumyalatmak zenginlere ve kutsal
sayılan kedi köpek gibi hayvanlara münhasır kalmıştır.

Mumyalanacak ceset önce özel bir yere alınırdı. Burada özel âletlerle burundan beyni sol tarafı
kesilerek kalbi hariç bütün iç organları çıkarılırdı. Cesedin içindeki boşluk yıkandıktan ve ceset
minimum yer kaplayacak şekilde katlandıktan sonra tuz veya soda eriyiği bulunan bir kaba konurdu.
Burada su cesedin ancak ensesine kadar gelirdi. Haftalarca bu eriyiğin içinde bekleyen cesedin yağlı
maddeleri erirdi.

Eriyiğe batırılmayan baş kısmı durumunu muhâfaza ederdi. Tırnaklara özellikle dikkat edilir korumak
maksadıyla etrâfındaki etler önceden kesilir hattâ tellerle bağlanırdı. Tuzlu veya sodalı suda
dinlendirmeyi müteâkip çıkarılıp uzatılır ve kurumaya sevkedilirdi. Bundan sonra kafatası ve vücudun

içindeki boşluklar koruyucu maddelerle doldurulur geriye kalan vücudun dış kısımları ise reçine ve
yağdan yapılmış bir mâcunla sıvanırdı. Bunun da üzerine vücudun biçimini aynen aksettirecek
şekilde özel olarak hazırlanmış reçineli keten sargılar sarılırdı. Çıkarılan iç organlar ise hâlen sırrının
çözülemediği için kurutma olmaktan öteye gidilemeyen ayrı bir muameleye tabi tutulurdu. Mumyalama
işlemi yetmiş gün sürerdi. Mumyalama işleri Mısırda yirmi ve yirmi ikinci sülâleler zamânında teknik
bakımdan en üstün seviyeye ulaştı. Yâni bu dönemde cesetler canlı görünüşüne daha yakın idi. Bu
maksatla cesedin çeşitli yerlerinden açılan kesiklerden deri ile kaslar arasına kum çamur veya başka
maddeler sevkediliyordu. Bu maddeler tamâmıyla vücûdun şeklini alıyor böylece vücudu hayattaki
şekliyle muhâfaza etmeyi sağlıyordu. Ayrıca sun’î gözler takılıyor ve boyanıyordu.

Bu dönemden sonra mumyalama sanatı gerilemiş; cesedin mumyalanmasından çok dış sargısına
önem verilmiştir. Ptolemaioslar döneminde bu şekilde yapılan mumyalar vücudun dış yapısının bir
kalıbı olmaktan öteye gidemedi. Mumyalama işi Hıristiyanlıktan sonra da devâm etti. Yalnız bunlar
cesedi alelâde tuza gömüyor ve iyi muhâfaza ediyorlardı.

Mumyaların yapılıp tamamlanmasından sonra icrâ edilen büyü törenlerinde sihirli âletle ve büyülü
sözlerle ölüye tekrar hayâtî fonksiyonları kazandırılmaya çalışılırdı. Tören sonunda fizikî hayâta
döndüğü kabûl edilen mumyaya da maddî gıdâ sağlamak maksadıyla ziyâfet verilirdi.
Mısırlılar mumyalamada günümüzdeki kimyâ tahlillerinden de anlaşıldığı gibi kesinlikle bitüm (zift)
kullanmamışlardır.

Mumyalamanın coğrafî yayılış alanı çok geniş olmakla berâber Asya’da mumyalama pek bilinmez.
Yalnız Tibet ve Birmanya’da ölülerini mumyalayan topluluklar vardır.
 
Geri
Üst Alt