Mekkeli Müşriklerin İslâm Mücahidlerine
Karşı Koymaya ve Çarpışmaya HazırlanmalarıKureyş müşriklerinin ileri gelenlerinden
Safvan b. Ümeyye,
İkrime b. Ebu Cehil ve
Süheyl b. Amr,
bütün Mekke halkını Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya davet ettiler.
Kureyşîlerle Benî Bekrler ve Huzeyllerden de birçok kimseler, bunların davetine icabet ederek silahlandılar.
Peygamberimiz Aleyhisselamı Mekke'ye harple sokmayacaklarına yemin ettiler ve: "Muhammed'i, Mekke'ye asla sokmayacağız!" dediler.
Yanlarına Ehâbîş ile Benî Haris b. Abdi Menatları ve Huzeylleri de aldılar.
Çarpışmak üzere, Handeme mevkiinde toplandılar.Mücahidlerin Savaş ve Mekke'yi Fetih Düzenine Konulması ve KumandanlaraHarekât Hakkında Talimat VerilişiPeygamberimiz Aleyhisselam, Mekkelilerin sataşmaya hazırlandıklarını haber alınca, İslâm mücahidlerini savaş düzenine koydu.
Mücahidleri: Sağ kol, sol kol, kalb ve öncü birliği olmak üzere, dörde ayırdı.
Zübeyr b. Avvam'ı sol kol birliklerinin başına geçirdi.
Bunlar, Muhacirlerle onların süvarilerinden oluşan birliklerdi.
Zübeyr b. Avvam'a; Mekke'ye Küdâ mevkiinden girmesini, bayrağını Mekke'nin yukarısındaki Hacun mevkiine dikmesini emretti.
Kendisine: "Bayrağı dikmeni emrettiğim yerden, ben gelinceye kadar ayrılma!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam Halid b. Velid'i sol kol birliklerinin kumandanlığına tayin etti.
Bu birlikler; Eşlemler, Süleymler, Gıfarlar, Müzeyneler ve Cüheynelerle diğer Arap kabileleri cemaatlerinden kurulmuştu. Peygamberimiz Aleyhisselam, Halid b. Velid'e, Mekke'ye aşağı taraftan, Ellît'tan girmesini, bayrağını evlerin yakınına dikmesini emretti.
Ebu Ubeyde b. Cerrah'ı da, zırhsızların başında, kumandan olarak gönderdi.
Bunlar Mekke vadisinin ortasını tuttular.
Peygamberimiz Aleyhisselam da, bir askerî birliğin içinde idi.
Ebu Hureyre'yi görünce: "Ebu Hureyre! Bana Ensarı çağır!" buyurdu.
Ensar, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına koşarak geldiler.
Kureyş müşrikleri, kendilerine muhtelif kabilelerden birtakım serseriler ve tâbiler toplamışlar ve: "Bunları ileri sürelim.
Şayet ellerine birşey geçerse, onlarla beraber oluruz.
İsabet alırlar, ölürlerse, bizden istenileni veririz!" demişlerdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Ensar topluluğu!
Kureyşîlerin evbaşını görüyor musunuz?" diye sordu
Ensar: "Evet!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bakınız!
Yarın onlarla karşılaştığınızda, onları ekin biçer gibi biçmelisiniz!" buyurdu ve eliyle işaret etti de, sağ elini sol elinin üzerine koydu.
Kumandanlara da: "Benimle buluşma yeriniz, Safa tepeciğidir!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam kumandanlarına Mekke'ye girme emrini verdiği sırada, kendileriyle çarpışmaya kalkışmadıkça, hiç kimse ile çarpışmamalarını; ancak, aşağıda isimleri yazılı bazı erkeklerle kadınların Kâbe'nin örtüsü altına sığınmış olarak bulunsalar bile öldürülmelerini emretmişti:
1. İkrime b. Ebu Cehil, (kaçtı)
2. Hebbar b. Esved b. Muttalib, (kaçtı)
3. Abdullah b. Sa'd b. Ebi Şerh, (af oldu)
4. Mikyas b. Subabetü'l-Leysî, (öldürüldü)
5. Huveyris b. Nükayz (öldürüldü)
6. Abdullah b. Hilâl b. Hatal, (öldürüldü)
7. Hind binti Utbe b. Rebia, (af oldu)
8. Sâre (Amr b. Hâşim oğullarının azadlısı),
9-10.Kurayba ve Fertana (öldürüldü & af oldu)
(Ebu Hatal'ın şarkıcı cariyeleri)
11. Safvan b. Ümeyye, (kaçtı)
12. Abdullah b.Zibârâ, (kaçtı)
13. Vahşî b. Harb. (af oldu)
14. Haris b. Tulaytıla, (öldürüldü)
15. Enes b.Züleym ed-Di'lî. (af oldu)Üsâme b. Zeyd'in Mekke'de Nereye İnileceğini Soruşu ve Peygamberimiz Aleyhisselamın Hayf'a İnileceğini BildirişiÜsâme b. Zeyd b. Harise: "Yâ Rasûlallah! Yarın Mekke'de nereye ineceğiz?
Mekke'de nereye, evine mi ineceksin?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Akîl bize orada evden barktan birşey mi bıraktı ki?
İnşaallah, Allah fethi nasib edince ineceğimiz yer Hayftır ki, orada Benî Kinanelerle Kureyşîler; Hâşim oğullarıyla Muttalib oğullarına karşı küfür üzerine antlaşmalardı" buyurdu.Ebu Kuhâfe'nin İslâm Mücahidlerini Ebu Kubeys Dağından Kızına GözetletişiPeygamberimiz Aleyhisselam; Zî Tuvâ'da bulunduğu ve Mekke'ye harekete hazırlandığı sırada, Hz. Ebu Bekir'in babası Ebu Kuhâfe, çocuklarının en küçüğü olan kızına ki, adı Kuraybe idi: "Ey kızcağızım!
Beni Ebu Kubeys dağının üzerine çıkar!" dedi.
Ebu Kuhâfe'nin gözleri görmezdi.
Kuraybe onu Ebu Kubeys dağının üzerine çıkardığı zaman, Ebu Kuhâfe: "Ey kızcağızım!
Bak, neler görüyorsun?" diye sordu.
Kız: "Kapkara bir topluluk görüyorum!" dedi.
Ebu Kuhâfe: "Onlar, süvarilerdir!" dedi.
Kız: "O karaltının önünde giden bir adam görüyorum!" dedi.
Ebu Kuhâfe: "O, orduyu saf düzenine koyan, düzelten alay çavuşudur!" dedi ve: "Ey kızcağızım! Sen bir daha bak!
Neler görüyorsun?" diye sordu.
Kız: "Vallahi, karaltı dağıldı!" dedi.
Ebu Kuhâfe: "Askerler bölüklere ayrıldı Biliyorum, vallahi,süvarilere emir verildi.
Hemen eve!
Eve dönelim.
Beni acele evime ulaştır!" dedi.
Kuraybe, gördüğü şeylerden korkmaya başlamıştı.
Ebu Kuhâfe: "Ey kızcağızım!
Korkma!
Vallahi, kardeşin Atîk [Hz. Ebu Bekir] Muhammed'in yanındaki ashabının seçkinlerindendir!" diyerek onu teselli ediyordu.
Ebu Kuhâfe daha evine ulaşamadan, süvariler gelip kavuştular Süvarilerden birisi, kızın boğazındaki gümüş gerdanlığı koparıp aldı.Ebu Süfyan'la Hakîm b. Hizam'ın Kureyşlileri Uyarmak ve İslâmiyete Davet Etmek Üzere Önden GönderilişiHz. Abbas, Ebu Süfyan'a: "Yazıklar olsun sana!
Resûlullah Aleyhisselam senin kavminin yanına varıp girmeden önce, sen kavmine yetiş! Onları uyar!" dedi.
Ebu Süfyan, acele Mekke'ye gitti.
Ebu Süfyan'ın yanında da, Hakîm b. Hizam bulunuyordu.
Kendilerinin önden gönderilmeleri, Kureyşlileri uyarıp İslâmiyete davet etmek içindi.
Gönderilirlerken, Peygamberimiz Aleyhisselam, onlara: "Kim Ebu Süfyan'ın evine girer, sığınırsa, ona eman verilmiştir!
Kim Hakîm b. Hizam'ın evine girer, sığınırsa, ona eman verilmiştir!
Kim kapısını üzerine kapatır ve elinden silahını bırakırsa, ona eman verilmiştir!" buyurdu.
Ebu Süfyan'ın evi Mekke'nin yukarı semtinde, Hakîm b. Hizam'ın evi Mekke'nin aşağı semtinde bulunuyordu.
Ebu Süfyan, Mekke'ye varıp evine girmek istediği zaman, karısı Hind: "Arkanda ne haber var?
Allah seni iyilikten ırak etsin!
Sen en kötü bir elçi oldun!?" diyerek ona hakaret etti.
Ebu Süfyan'la Hakîm b. Hizam, Mescid-i Haram'a vardılar.
Ebu Süfyan: "Ey Kureyş topluluğu!
Ey Galib hanedanı!
Müslüman olunuz da, selamete eriniz!Allah sizi onlardan Abbas sayesinde korudu!" diyerek avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı.
Kureyş müşrikleri, Ebu Süfyan'a: "Sus!
Kavmine senin gibi kötü elçilik yapanı, Allah iyilikten uzaklaştırsın!" dediler.
Ebu Süfyan'ın karısı Hind binti Utbe, kocası Ebu Süfyan'ın yanına varıp sakalından tuttu.
"Ey Galib hanedanı! Şu kocamış ahmağı, şu elçinizi öldürünüz!
Çünkü, o dininden dönmüştür!
Kavminin ne kötü bir gözeticisidir o!
Allah, Kureyşîlerin senin gibi elçisini hayırdan uzaklaştırsın!" dedi.
Ebu Süfyan, Hind'e: "Sakalımı bırak!
Varlığım Kudret Elinde bulunana andolsun ki; sen ya Müslüman olursun, ya da boynun vurulur!
Sen hemen evine gir!" dedi.
Bunun üzerine, Hind, Ebu Süfyan'ın sakalını bıraktı.
Ebu Süfyan, Kureyş müşriklerine de: "Yazıklar olsun size!
Siz bu tutum ve davranışlarınızla kendi kendinizi aldatmayınız!
O (Muhammed Aleyhisselam), karşısında duramayacağınız, dayanamayacağınız ordular birliğiyle başucunuza gelmiş bulunuyor!
Ben, sizin görmediklerinizi, hiç göremeyeceklerinizi gördüm:
Sayısız erler, atlar, silahlar... gördüm ki, onlara hiç kimsenin gücü yeter değildir!
Kim Ebu Süfyan'ın evine girer, sığınırsa, ona eman verilmiştir!" dedi.
Kureyş müşrikleri: "Allah seni kahretsin! Senin evin bizim için ne kadar yararlı olabilir, hangimizi alabilir?!" dediler.
Ebu Süfyan: "Kim evine girip kapısını üzerine kaparsa, ona da eman verilmiştir!
Kim Mescid-i Haram'a girer, sığınırsa, ona da eman verilmiştir!" dedi.
Bunun üzerine, Mekkeliler, evlerine ve Mescid-i Haram'a dağıldılar.Hz. Abbas'ın Peygamberimiz Aleyhisselamdan İzin Alarak Mekke'ye GidişiHz. Abbas: "Yâ Rasûlallah!
Kavmin Kureyşîlerin yanına varıp onları uyarmak, Allah'a ve Allah'ın Resûlüne davet etmek üzere bana da izin vermeni istiyorum" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam izin verince, Hz. Abbas: "Yâ Rasûlallah!
Onlara bu hususta neleri ve nasıl söyleyeceğimi, kendilerini tatmin edecek, gönüllerini yatıştıracak emanın da ne biçimde verileceğini bana açıkla!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sen, onlara: 'Kim Allah'tan başka ilah olmadığına ve O'nun Bir olup eşi, ortağı olmadığına, Muhammed'in de O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehadet ederse, kendisine eman verilmiştir.
Kim silahını elinden bırakıp Kabe'nin yanında oturursa, ona da eman verilmiştir.
Kim kapısını üzerine kapayıp evinde oturursa, ona da eman verilmiştir!' dersin!" buyurdu.
Hz. Abbas Peygamberimiz Aleyhisselamın boz katırına binip Mekke'ye gidince, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Babamı benim yanıma geri çeviriniz, babamı benim yanıma geri çeviriniz!
İnsanın amcası babası gibidir.
Ben ona Kureyşlilerin yapılmayacak şeyi yapmalarından korkarım!
Vallahi, ona birşey yapacak olurlarsa, üzerlerinde ateş yakarım!" buyurdu.
Hz. Abbas, Mekke'ye vardı ve: "Ey Mekkeliler!
Müslüman olunuz da, selamete eriniz!
Siz, karşı durmaya güç yetiremeyeceğiniz ordular birliği karşısındasınızdır.
İşte Zübeyr!
Mekke'nin yukarı tarafından geliyor!
İşte Halid!
Mekke'nin aşağı tarafından geliyor!
Kim silahını elinden bırakırsa, ona eman verilmiştir!" dedi.Halid b. Velid'in Ellît Mevkiinden Mekke'ye GirişiHalid b. Velid, Mekke'ye Ellît'tan, Mekke'nin aşağısındaki yoldan girdi.
Kureyş müşrikleri; Benî Bekrlerle Benî Haris b. Abdi Menatları, Huzeylleri ve Ehâbiş'i orada toplamışlar, onlara Mekke'nin aşağısında bulunmalarını ve kendilerine yardımcı olmalarını emretmişlerdi.
Halid b. Velid, Handeme dağının dibinde, Safvan b. Ümeyye, İkrime b. Ebu Cehil ve Süheyl b. Amr'ın Müslümanlarla çarpışmak üzere topladıkları bu cemaatle karşılaştı.
Bunlar, Halid b. Velid'in Mekke'ye girmesine engel olmak istediler, silah çektiler
Ok yağdırmaya başladılar ve: "Mekke'ye hiçbir zaman harple giremeyeceksin!" dediler.
Halid b. Velid'e karşı koyanlar, bilhassa, Benî Bekrlerle evbaşlardı.
Halid b. Velid, askerlerine bağırdı: "Onlarla çarpışınız!
Öldürülebilenler öldürülecek!
Bozguna uğrayıp kaçan, öldürülmeyecek!" dedi.
Kaçanların ardlarına düşülüp araştırılmalarını yasakladı.
Onlar, develerin iki sağım süresi arasında, bozgunun en kötüsüyle bozguna uğratıldılar.
Benî Bekrlerden yirmiye yakın, Huzeyllerden de üç veya dört kişi öldürüldü.
Bozguna uğrayanlar, Hazvere çarşısına kadar takip edilerek öldürüldüler.
Pek çokları, oraya buraya kaçıştılar.
Bir kısmı da, dağbaşlarına kaçtı.
Handeme dağına at üzerinde kaçanlar,evlerine sokulanlar da vardı.
Müslümanlar, kaçanları takip ettiler.
Safvan b. Ümeyye, İkrime b. Ebu Cehil ve Süheyl b. Amr gibi Kureyş müşriklerinin ileri gelenleri de, kaçanlar arasında idi.
Silahlarını Peygamberimiz Aleyhisselam ve ashabı için onarıp Handeme'de Müslümanları yenerek onlardan alacağı esiri karısına hizmetçi yapacağını söyleyen Hımas da, kaça kaça evine cansız düşmüştü!
Karısı: "Yazıklar olsun sana!
Ben seni Muhammed'le çarpışmaktan alıkoymak istememiş miydim?!
Ben sana kaç kere: 'Onunla ne zaman çarpışmışsanız, muhakkak, onun size galebe çaldığını gördüm!' dememiş miydim?
Kapamamı istediğin kapımız nedir?" dedi
Hımas: "O, hiç kimseye açılmayacak kapıdır!
Eğer sen Handeme'de bizim halimizi; Safvan'ın nasıl kaçtığını, İkrime'nin nasıl kaçtığını, Ebu Yezid Süheyl b. Amr'in nasıl kocası öldürülmüş ve yetimlerle ayakta kalmış bir kadına döndüğünü, kılıçlarla nasıl karşılanıp vurulduğumuzu, bacak ve kafataslarının nasıl biçildiklerini, onların arkamızdan nasıl homurdandıklannı, haykırdıklarını., görmüş olsaydın, beni kınayacak en küçük söz bile söylemezdin!" dedi.Ebu Süfyan'la Hakîm b. Hizam'ın Müşriklere Öğüt ve TavsiyeleriEbu Süfyan'la Hakîm b. Hizam, Kureyş müşriklerine şöyle seslendiler: "Ey Kureyş topluluğu!
Siz ne diye kendinizi boş yere öldürüyorsunuz?!
Kim Ebu Süfyan'ın evine girer, sığınırsa, ona eman verilmiştir!
Kim Hakîm b. Hizam'ın evine girer, sığınırsa, ona eman verilmiştir!
Kim silahını elinden bırakırsa, ona da eman verilmiştir!" diyerek bağırıyorlardı.
Bunun üzerine, halk, evlerine girmek için koşuşup; kapılarını üzerlerine kapamaya, silahlarını yollara atmaya, Müslümanlar da atılan silahları almaya başladılar.Zübeyr b. Avvam'ın Mekke'ye Yukarı Tarafından GirişiPeygamberimiz Aleyhisselam; Ebu Süfyan'la Hakîm b. Hizam'ı Mekke'ye gönderdikten sonra, hemen arkalarından, Zübeyr b. Avvam'ı hareket ettirmişti.
Zübeyr b. Avvam; Muhacir süvarileriyle birlikte, Mekke'nin üst tarafından Hacun'a kadar ilerleyip bayrağını oraya, Feth Mescidinin bulunduğu yere dikti.
Mekke'nin yukarı tarafındaki müşriklerden mücahidlere karşı koyan olmadığı için, Zübeyr b. Avvam, çarpışma yapmak zorunda kalmadı.Peygamberimiz Aleyhisselamın Mekke'ye GirişiPeygamberimiz Aleyhisselam; Hicretin 8. yılında Ramazan ayından 13 gece geçtikten sonra, Cuma günü, başına siyah bir sarık sardı.
Sarığının bir ucunu, iki omuzunun arasından, arkasına saldı.
Peygamberimiz Aleyhisselam; tepelerinden tırnaklarına kadar silahlanmış mücahidlerin ortasında,Hz. Ebu Bekir'le Useyd b. Hudayr arasında Zî Tuba'dan hareket edip Ezahir yolundan Mekke'nin üst tarafına doğru ilerledi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın taşınan sancağı beyazdı.
Peygamberimiz Aleyhisselam devesinin üzerinde bulunduğu halde Mekke'ye girerken Feth sûresini yüksek sesle okuyor, Allah'a şükür ve tevâzuundan, başını önüne eğmiş bulunuyordu.
Ezâhir yokuşuna çıkınca, kılıç parıltıları gördü ve: "Nedir bu parıltılar?
Halid b. Velid çarpışmaktan men edilmemiş mi idi?!
Ben çarpışmayı yasaklamamış mı idim?" diye sordu.
"Yâ Rasûlallah!
Sanırız ki; müşrikler Halid b. Velid'le çarpışmaya kalkmışlardır!
Onlar çarpışmayı başlatmamış olsalardı, Halid onlarla çarpışmazdı!" dediler.
O sırada, Kureyşilerden birisi gelip: "Yâ Rasûlallah!
İşte, Halid b. Velid, adam öldürmeye hızla girişti!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ensardan, yanında bulunan birisine: "Kalk, Halid b. Velid'e git! Kendisine, 'Resûlullah sana Mekke'de hiç kimseyi öldürmemeni sana emrediyor!
Ellerini adam öldürmekten çeksin diyor' de!" buyurdu.
Adam, gidince, Halid b. Velid'e: "Ey Halid! Resûlullah Aleyhisselam, Karşılaştığın, kavuştuğun kimseyi öldürmeni sana emrediyor!
Gücünün yettiğini öldür! buyuruyor!" dedi.
Bunun üzerine, Halid b. Velid, çarpışmaya ve müşrikleri öldürmeye girişti.
Yetmiş kişi öldürdü.
Ebu Süfyan gelip: "Yâ Rasûlallah!
Kureyş cemaati mahvoldu!
Bundan sonra, Kureyş yok olmuş demektir!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Niçin yok olmuş?!" diye sordu.
Ebu Süfyan: "İşte Halid! Halktan, bulduğunu öldürüyor!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Halid'i bana çağırınız!" buyurdu.
Halid b. Velid'i çağırdılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Seni çarpışmaktan men etmiş olduğum halde, sen niçin çarpıştın?!" diye sordu.
Halid b. Velid: "Yâ Rasûlallah!
Önce onlar bizi oka tuttular, bize silah çektiler.
Bizimle çarpışmaya başladılar.
Onlarla çarpışmaktan ellerimi çekmeye imkân bulamadım.
Kendilerini İslâmiyete, halkın gireceği şeye girmeye davet ettim.
Kabul etmediler.
Onlarla çarpışmaktan başka çare bulamadım.
Sonunda, Allah bizi onlara muzaffer kıldı.
Onlar her yere kaçışmaya başladılar" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Halid!
Hiç kimseyi öldürmeyesin diye sana haber salmadım mı?
Adam öldürmekten seni men etmedim mi?" diye sordu.
Halid b. Velid: "Hayır!
Öyle değil.
Gücümün yettiğini, ele geçirebildiğimi öldüreyim diye bana haber saldın!
Senin tarafından, filan adam gelip gücümün yettiğini öldürmemi bana emretti!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ensarîyi bana çağır!" buyurdu.
Çağırdılar.
Ona: "Hiç kimseyi öldürmeyeceksin diye Halid'e emretmeni sana emretmemiş mi idim?" diye sordu.
Ensarî: "Evet! Öyle emretmiştin.
Ben senin emrini yerine getirmek istedim, fakat Allah başka türlü olmasını diledi!
Allah'ın dilediği oldu!
Sen bir işin olmasını istedin, Allah da başka bir işin olmasını istedi.
Allah'ın olmasını istediği iş, senin olmasını istediğin işten üstün ve baskın geldi.
Olanı önlemeye güç yetiremedi m!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah'ın hüküm ve takdir ettiğinde hayır vardır" buyurdu.
Ensarîye birşey söylemedi.
Sustu.
Sonra da: "Ey Halid!
Artık, hiç kimseyi öldürmeyeceksin değil mi?" buyurdu.
Halid b. Velid: "Evet! Öldürmeyeceğim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Müşrikleri takipten, araştırmaktan da vazgeç!" buyurdu.
Halid b. Velid: "Öyle yapayım!" dedi.Peygamberimiz Aleyhisselamın Mekkelilere Eman Verdiğini İlân EttirişiPeygamberimiz Aleyhisselam: "Her kim Ebu Süfyan'ın evine girer, sığınırsa, ona eman verilmiştir!
Her kim silahını elinden bırakırsa, ona eman verilmiştir!
Her kim evine girip kapısını üzerine kapatırsa, ona da eman verilmiştir!
Ey Müslümanlar topluluğu!
Artık silah kullanmaktan vazgeçiniz!
Ancak, Huzâalara, Benî Bekrlerin yaptıkları şeydan dolayı, ikindi namazına kadar çarpışmaya müsaade edilmiş, izin verilmiştir!" buyurdu.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselamın münâdîsi: "Mekke'de her kim evinin kapısını üzerine kapatır, silah kullanmaktan el çekerse, ona eman verilmiştir!" diyerek seslendi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, aynı zamanda: "Yaralı öldürülmeyecektir!
Arkasına dönüp kaçan takip edilmeyecektir!
Esir alınan da öldürülmeyecektir!" buyurdu ve: Savaşanlar dışındaki bütün Mekke halkına, onların canlarına, mallarına, çoluk çocuklarına dokunulmamak üzere de eman verdi.Ensarın Duydukları Endişelerin GiderilişiPeygamberimiz Aleyhisselamın Safâ tepeciğinde Yüce Allah'a dua ile meşgul bulunduğu sırada, Ensardan bazıları: "Allah Resûlullah Aleyhisselama yurdunun fethini nasip etti.
Artık kendileri burada kalır, oturur mu dersiniz?" diyerek aralarında konuştular.
Mekke'de kalacağını sandılar.
Bazıları da, Peygamberimiz Aleyhisselamın Mekkelilerin canlarına ve mallarına dokunulmaması hakkında emir vermesine bakarak: " kavmine acıması ve yurduna rağbeti ve özlemi tuttu!" diye mırıldandılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, duasını bitirince, onlara:
"Ne konuşuyordunuz?" diye sordu.
"Yâ Rasûlallah! Birşey yok!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam sorusunu tekrarladı durdu.
O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselama vahiy geldi, onların ne konuştukları kendisine haber verildi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, vahiyden başını kaldırıp: "Ey Ensar cemaati!
Siz, benim için, 'Adamın kavmine acıması, yurduna rağbeti, özlemi tuttu!' diyerek konuştunuz, değil mi?" diye sordu.
"Evet yâ Rasûlallah!
Böyle söylemiştik!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Benim ismim nedir?!
(Bilmiyor musunuz?!)
Benim ismim nedir?!
(Bilmiyor musunuz?!)
Benim ismim nedir?!
(Bilmiyor musunuz?!)
Ben, Muhammed'im!
Allah'ın kulu ve resûlüyüm!
Ben, Allah'a ve sizlere hicret ettim!
(Benim için) hayat, sizin hayatınızdır!
(Benim için) memat da, sizin mematınızdır!" buyurdu.
Ben (sizinle birlikte olma sözümden dönmekten) Allah'a sığınırım!" buyurdu.
Bunun üzerine, Ensar ağlayıp, "Vallahi, biz, o söylediğimiz sözü sana kıyamadığımız, senden uzak kalmak istemediğimiz için söyledik!" dediler.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Allah ve Resûlü de sizi doğruluyor ve sizi mazur görüyor!"buyurduPeygamberimiz Aleyhisselamın Hacun'da Kurulan Çadıra İnişiPeygamberimiz Aleyhisselam, Ezâhir'e çıkınca, orada durup Mekke evlerine baktı.
Allah'a hamd ü sena etti.
Çadırının bulunduğu yene bakınca da: "Ey Cabir! İşte, bizim konaklayacağımız orasıdır ki, Kureyşîler orada bizim aleyhimizde, küfür üzerinde anlaşmışlardı!" buyurdu.
Gerçekten de, Benî Kinanelerin Mina'da, Hayf Muhassab diye anılan yurdunda, vaktiyle, Kureyşîlerle Kinane oğulları; Hâşim oğulları ile Muttalib oğulları aleyhinde ve onlarla kız alıp vermemek, alışveriş etmemek üzere aralarında antlaşma yapmışlardı.
Bu boykot, Peygamberimiz Aleyhisselamı kendilerine boyun eğdirinceye kadar sürecekti!
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hâşim ve Muttalib oğullarıyla birlikte, Şı'b-ı Ebu Talib'de üç yıl muhasara altında tutulmuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Mekke'nin yukarısına gelince, orada konakladı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Mekke'ye gelirken yukarı tarafından girer, Mekke'den çıkarken de aşağı tarafından çıkardı.
Mekke'nin yukarı tarafı, İbrahim Aleyhisselamın Mekke Hareminde zürriyeti için dua ettiği ve duasının kabul olunduğu, insanları hacca çağırdığı yerdi.
Bunun için, Peygamberimiz Aleyhisselam, Mekke'ye gireceği zaman, yukarı tarafından girmeyi severdi.
Peygamberimiz Aleyhisselama, Hacun'da, deriden bir çadır kurulmuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, yanında zevceleri Hz. Ümmü Seleme ve Hz. Meymûne olduğu halde Hacun'a geldi.
Çadırına girdi.
Peygamberimiz Aleyhisselama: "Şı'b-ı Ebu Talib'deki evine inmeyecek misin?" diye sorulmuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Akîl bize bir ev bark mı bıraktı ki!" buyurmuştu.
Akıl b. Ebu Talib; Peygamberimiz Aleyhisselamın Mekke'deki evi ile kendisinin erkek ve kızkardeşlerinin ve Hâşim oğullarından hicret edenlerin hepsinin evlerini, hicret ettikleri zaman satmıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın Mekke'de iki evi vardı.
Birisi, içinde doğduğu Şı'b-ı Benî Ali'de bulunan ve annesi Hz. Âmine'den kalan evdi.
Diğeri de, zevcesi Hz. Hatice'nin Safa ile Merve arasında, Attar çarşısının arkasındaki evi idi.
Akîl b. Ebu Talib, Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'ye hicretinden sonra, bu iki eve el koymuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselama: "Öyleyse, evinin dışında, Mekke evlerinden birine in!" denildi.
Peygamberimiz Aleyhisselam bundan da çekindi ve: "Ben evlere girmeyeceğim!" buyurdu.Abdullah b. Hatal'ın Suçu ve ÖldürülüşüPeygamberimiz Aleyhisselamın yanına bir adam gelip:
"Yâ Rasûlallah!
Şu İbn Hatal adındaki kişi, Kabe'nin örtüsüne yapışmış, sığınmış!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Öldürünüz onu!
Nerede bulursanız bulunuz, öldürünüz!" buyurdu.
İbn Hatal, Kabe'nin örtüsü altına sığınmış olarak bulunsalar bile öldürülmeleri emir ve kanları heder edilen kişiler arasında idi.
Devlet başkanınca kanı heder edilip öldürülen kimse için, ne kısas, ne de diyet gerekir.
İbn Hatal, Benî Teym b. Edrem b. Galiblerdendi.
Kendisi, Müslüman olmuş, Medine'ye hicret etmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam onu zekat ve sadaka tahsildarlığı vazifesine tayin etmişti.
İbn Hatal'ın hizmetini gören Müslüman bir kölesi vardı.
Huzâalardandı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bu köleyi de yanına katarak, İbn Hatal'ı tahsilata göndermişti.
Köle, İbn Hatal'ın hizmetini görüyor, yemeğini yapıyordu.
Bunlar, bir konak yerinde konakladılar.
İbn Hatal; kendisi için erkek bir davar kesip yemek yapmasını köleye emretti.
Öğle vakti, yatıp uyudu.
Uyandığı zaman, kölenin kendisi için yemek yapmadığını gördü
Köle de, uyuyakalmıştı.
İbn Hatal, köleye son derecede kızdı.
Üzerine atılıp, onu döve döve öldürdü.
Öldürdüğü zaman, kendi kendine: "Vallahi, Muhammed'in yanına varırsam, bu suçumdan dolayı beni öldürür!" dedi.
İrtidad etti.
İslâmiyetten, müşrikliğe döndü.
Topladığı zekat ve sadaka mallarını da sürerek Mekke'ye kaçtı.
Mekkeli müşrikler, İbn Hatal'a: "Seni bizim yanımıza geri çeviren nedir?" diye sordukları zaman, İbn Hatal: "Sizin dininizden daha iyisini bulamadım!" dedi, müşrik olarak kalmakta devam etti.
İbn Hatal tepeden tımağa kadar silahlanmış, uzun kuyruklu bir at üzerinde ve mızrağı elinde olduğu halde Mekke'nin yukarısından çıkıp gelirken, Saîd b. Âs'ın kızları, başörtülerini süvari atlarının yüzlerine sürdüklerini ve Peygamberimiz Aleyhisselamın Mekke'ye girdiğini İbn Hatal'a haber verdiler.
İbn Hatal, onlara: "Fakat, vallahi, göreceksiniz ki, vücutlar kılıç darbelerinden su tutmayan tulumların ağızlarına benzemedikçe, onlar Mekke'ye giremeyeceklerdir!" demiş ve Handeme'ye kadar çıkıp gitmişti.
Orada İslâm süvarilerini ve çarpışmalarını görünce içine korku düşmüş, titremeye başlamış, Kabe'ye kadar gidip atından inerek silahlarını çıkarmış, Kabe'nin örtüleri arasına girmişti.
Benî Ka'blardan birisi, İbn Hatal'ın zırhını, zırh altına giydiği gömleğini, miğferini, tulgasını, kılıcını aldı, atına da binip Hacun'a, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi.
İbn Hatal'ı, Ebu Berzetü'l-Eslemî ile Saîd b. Hureysü'l-Mahzûmî'nin elbirliğiyle öldürdüklerinin bildirildiği gibi yalnız Ebu Berze'nin öldürdüğü de bildirilmiş; Ebu Berzetü'l-Eslemî ise, onu kendisinin öldürdüğünü açıklamış: "İbn Hatal'ı Kabe'nin örtüsüne asılmış olduğu halde çıkarıp, Rükünle Makam arasında boynunu vurdum!" demiştir.
Kanları heder edilip öldürülmeleri emredilenler arasında, İbn Hatal'ın şarkıcı iki kadın kölesi de bulunuyordu.
Bunlardan birinin adı Kureyna, diğerinin adı Kuraybe idi.
İbn Hatal içki içer, Peygamberimiz Aleyhisselamı hicv ve tahkir eden şiirler söyler, onları bunlara okutturdu.
Kureyş müşrikleri de, İbn Hatal'ın ve bu şarkıcı kadınların yanlarına gelirler, içki içerler; İbn Hatal'ın söylediği hiciv şiirleri okutulur, dinlenirdi.
Bu şarkıcı kadınların işleri güçleri, Peygamberimiz Aleyhisselam aleyhinde söylenilen hiciv şiirlerini okumaktı.
Fetih günü, bunlardan birisi, yakalanıp öldürüldü.
Diğeri ise kaçtı.
Sonradan eman dileyip Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından eman verilinceye kadar görünmedi.
Eman verilince, Fertana, kılık kıyafet değiştirerek gelip Müslüman oldu.Hâris b. Tulaytıla'nın ÖldürülüşüBenî Huzâalardan Haris b. Tulaytıla da, kanı heder edilip öldürülmesi emrolunanlar arasında idi. Peygamberimiz Aleyhisselam Mekke'de İslâmiyeti yayarken, Haris b. Tulaytıl'a, Peygamberimiz Aleyhisselama ezâ, istihza ve tekzipte en ileri giden ve haklarında:
"Şimdi, sen ne ile emrolunuyorsan, kafalarını çatlatırcasına, apaçık bildir! Müşriklere aldırış etme! Allah'ın yanında başka bir ilah daha tanıyan o alaycılara muhakkak ki Biz yeteriz! Onlar yakında uğrayacakları akıbetleri öğreneceklerdir! (Hicr: 94-96) mealli âyetler inen azılı müşriklerdendi.
Kendisi, Fetih günü Hz. Ali tarafından öldürülmüştür.Huveyris b. Nukayz'ın ÖldürülüşüKanı heder edilip öldürülen müşriklerden birisi de, Huveyris b. Nukayz b. Vehb b. Kusayy idi.
Kendisi, Mekke'de Peygamberimiz Aleyhisselama işkence yapan müşriklerdendi.
Huveyris'in sözleri, Peygamberimiz Aleyhisselamın çok ağırına giderdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam aleyhinde söylenmiş olan hiciv şiirlerini okur dururdu.
Hz. Abbas Peygamberimiz Aleyhisselamın kızları Hz. Fâtıma ile Ümmü Külsûm'u Mekke'den Medine'ye yollarken, Huveyris onları vurup yere düşürmüştü.
Huveyris Mekke'nin fethi gününde evine kapanmış kapısını kilitlemişti
Hz. Ali varıp sorduğu zaman: "O çöldedir!" denildi.
Kendisinin aranmakta olduğu da, haber verildi.
Hz. Ali Huveyris'in kapısından uzaklaşınca Huveyris evinden çıkıp başka bir eve kaçmak isterken, Hz. Ali arkasından yetişti ve onu vurup öldürdü.Mıkyes b. Subâbe'nin Öldürülüşü (4)Kanı heder edilip öldürülmesi emrolunan müşriklerden birisi de, Mıkyes b. Subâbe idi.
Mıkyes'in kardeşi Hâşim b. Subâbe, Müslüman olup Müreysi gazasına katılmıştı.
Amr b. Avf oğullarından Ubâde b. Sâmit'in ailesinden Evs b. Sabit, onu müşrik sanarak yanlışlıkla vurup öldürmüştü.
Mıkyes b. Subâbe, Medine'ye, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelip Müslüman olmuş ve kardeşinin diyetini istemişti.
Diyet kendisine ödendikten sonra, kardeşini yanlışlıkla öldürmüş bulunan Müslümanı öldürerek müşrikliğe dönmüş ve Mekke'ye kaçmıştı.
Müşrikler, ona: "Sen Muhammed'e tâbi olmuştun.
Seni bize geri çeviren nedir?" diye sordukları zaman, Mıkyes, iki putun yanına gidip başını kazıtmış ve: "Ben sizin dininizden daha iyi, daha eski bir din bulamadım!" demiş, sonra da, neler yaptığını, kardeşini yanlışlıkla öldüren Müslümanı nasıl öldürdüğünü Kureyş müşriklerine övünerek haber vermişti.
Fetih günü Mekkeli müşrikler bozguna uğradıkları zaman, Mıkyes b. Subâbe bazı arkadaşlarıyla birlikte bir yerde gizlice oturup içki içmekte idi.
Nümeyle b. Abdullah el-Kinânî onun yerini öğrendi, gidip kendisini dışarı çağırdı.
Dışarı çıkınca, kılıçla vurup onu öldürdü.
Nümeyle, Mıkyes b. Subâbe'nin amcasının oğlu idi.Safvan b. Ümeyye'nin Cidde'ye KaçışıSafvan b. Ümeyye; kanlarının dökülmesi helâl sayılan müşriklerden ve Peygamberimiz Aleyhisselamın azılı düşmanlarındandı.
Hudeybiye muahedesinin hükmünü çiğneyerek yüzlerini örtüp Benî Bekrlerle birlikte Huzâaları uyurlarken kılıçtan geçiren Kureyşliler arasında idi.
Mekkelileri Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya ayaklandırıp Handeme'de Halid b. Velid'e karşı koyan üç Kureyşliden biri idi.
Savunma birlikleri Halid b. Velid tarafından bozguna uğratılınca, Safvan b. Ümeyye,Peygamberimiz Aleyhisselamdan korkarak Cidde'ye kaçmıştı.
Oradan gemiye binip Yemen'e gidecekti.İkrime b. Ebu Cehil'in Yemen'e Kaçışıİkrime b. Ebu Cehil de, kanlarının dökülmesi helâl sayılan müşriklerdendi.
İkrime ve babası Ebu Cehil, Peygamberimiz Aleyhisselamın en katı ve azılı düşmanı idi.
İkrime, Peygamberimiz Aleyhisselama işkencede, düşmanlıkta ve ona karşı açılan kavgaları malî gücü ile desteklemekte babasına benzerdi.
Kendisi, müşriklerin ünlü süvarilerindendi.
Mekkelileri Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya ayaklandırıp Handeme'de Halid b. Velid kuvvetlerine karşı koyan üç Kureyşîden birisiydi.
Hudeybiye muahedesi hükmünü çiğneyerek yüzlerini örtüp Benî Bekr'lerle birlikte Huzâaları uyurlarken kılıçtan geçiren Kureyş müşrikleri arasındaydı.
Müşriklerin savunma birlikleri Halid b. Velid tarafından bozguna uğratılınca, İkrime b. Ebu Cehil de, öldürüleceğinden korkarak Yemen'e kaçtı.Hebbar b. Esved'in Kaçıp İzini KaybedişiKanının dökülmesi helâl sayılan müşriklerden Hebbar b. Esved b. Muttalib, Mekke'de Müslümanlara en ağır işkenceleri yapardı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın kızı Hz. Zeyneb'i Medine'ye hicreti sırasında Zi Tuvâ'da yakalamış, hevdeç içinde mızrakla vurarak devesinden kayanın üzerine düşürmüş, karnındaki çocuğunun
düşmesine sebep olmuştu.
Hz. Zeyneb hastalanmış, vefatına kadar hastalıktan kurtulamamıştı.
Mekke fethedilince Hebbar kaçmış, ele geçirilememiştir.Abdullah b. Zibârâ İle Hübeyre b. Ebi Vehb'in Necran'a KaçmalarıAbdullah b. Zibârâ da öldürülmesi emredilen müşrikler arasında idi ve halkın Peygamberimiz Aleyhisselama ve ashabına dili ile ve eli ile en sert ve katı davrananı idi.
Müşrikleri Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya kışkırtır dururdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam aleyhinde söylediği hiciv şiirleri müşriklerce üstün tutulan güçlü bir şairdi.
Fetih günü, Ümmü Hani'nin kocası Hübeyre b. Ebi Vehb el-Mahzûmî ile birlikte Necran'a kaçmışlardır.Abdullah b. Sa'd b. Ebî Serh'in Öldürülmek İçin AranılışıKabe'nin örtüsü altında bile bulunsa öldürülmesi emredilen ve kanının dökülmesi helâl sayılan Abdullah b. Sa'd b. Ebi Şerh, Müslümandı.
Mekke'nin fethinden önce, Medine'ye hicret etmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselama inen vahiyleri yazanlar arasında idi.
Abdullah b. Sa'd; Peygamberimiz Aleyhisselama inen vahyi yazdığı sırada: 'El-Kâfirîn' yerine 'ez-zâlimîn, 'Azîzün Hakîmün' yerine 'Alîmün Hakîmün' diye yazmış ve: "Ben de Muhammed'in söylediği gibi söyleyebilirim!
Muhammed'e gelen şeyin benzeri bana da geliyor!
Muhammed peygamberse ve kendisine vahyolunuyorsa, ben de peygamberim!
Bana da vahyolunuyor!
Allah ona Kufân indiriyorsa, ben de, Allah'ın indirdiğinin benzerini indirebilirim!
Muhammed 'Semian Alîmen' dedi.
Ben de 'Alîmen Hakîmen' dedim!" demeye başladı.
Yaptığı bu ve benzeri sinsice yaygara ve hainliklerin yayılacağını, Medine'de daha fazla kalamayacağını anlayan Abdullah b. Sa'd,Müslümanlıktan müşrikliğe, küfre dönerek Mekke'ye kaçtı.
Kureyş müşriklerine: "Kendisi bana Kur'ân'ı yazdırırken 'Azîzün Hakîmün' derdi.
Ben: 'Yoksa 'Alîmün Hakîmün' mü?' diye sorardım.
'Evet! Hepsi de doğrudur derdi.
Sizin dininiz, onun dininden daha iyidir!" dedi.
Abdullah b. Sa'd, bu iddialarında samimî olsaydı; Peygamberimiz Aleyhisselamın Kurrâ ashabından Übeyy b. Ka'b'a Kurân-ı Kerîm'in yedi lehçeye kadar okunmasına melek tarafından müsaade edildiğini bildirdikten sonra, "'Gafûren Rahîmen' desen de olur, 'Semîan Alîmen' desen de olur!" buyurduğunu; Kurân-ı Kerîm'in Kendisine bütün kâinatın hamd ettiği yegâne hüküm ve hikmet sahibi olan Allah tarafından indirildiği gerçeğini; ve ona hiçbir bâtılın, ne önünden, ne ardından yaklaşamayacağı, hatta Peygamberimiz Aleyhisselamın bile ona kendiliğinden birşey karıştıramayacağı, böyle birşeye teşebbüs edecek olsa biranda kalb damarının koparılarak helak edileceği hakkındaki ilahî teminatı gözönünde tutsaydı, şeytana uyup bu vartaya düşmezdi!Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescid-i Haram'a Gelişi ve Kâbe'yi Tavaf EdişiPeygamberimiz Aleyhisselam, çadırında yıkandıktan ve halk da sükûnet bulup yatıştıktan sonra, devesi Kasvâyı çadırının kapısına getirterek onun üzerine bindi.
Üsâme b. Zeyd'i yine terkisine aldı.
Hz. Ebu Bekir, Peygamberimiz Aleyhisselamın sağ yanında bulunuyor ve Peygamberimiz Aleyhisselamla konuşuyordu.
Muhacirlerle Ensar, Peygamberimiz Aleyhisselamın önünü, arkasını ve çevresini sarmışlardı.
Bu şekilde ilerlemeye başladılar.
Ebtah'ta, Ebu Uhayha'nın evinin hizasında, Ebu Uhayha'nın kızlarına rastladılar.
Kızlar, başörtülerini çıkarıp, onlarla süvari atlarının yüzlerindeki tozları siliyorlardı!
Peygamberimiz Aleyhisselam, onları görünce, Hz. Ebu Bekir'e bakıp gülümsedi.
Hassan b. Sabit'in Kureyş şairlerinden Ebu Süfyan b. Hâris'e karşı söylediği ve bir gün İslâm süvarilerinin doludizgin Mekke'ye gireceklerini dile getiren şiirindeki; kadınların başlarındaki başörtülerini çıkarıp onlarla atların yüzlerindeki tozları sileceklerini anlatan beytini hatırladı ve Hz. Ebu Bekir'e: "Hassan b. Sabit nasıl söylemiş, ne demişti?" diye sordu.
Hz. Ebu Bekir de, Peygamberimiz Aleyhisselama o beyti okudu.
Nihayet, Müslümanlarla birlikte Kabe'ye gelip kavuştular.
Peygamberimiz Aleyhisselam, devesinin üzerinde, Hacerü'l-Esved rüknüne kadar vardı.
Elinde bulunan ucu eğri değnekle işaret ederek Hacerü'l-Esved'i istilam etti ve tekbir getirdi.
Müslümanlar da, hep birlikte tekbir getirmeye başladılar.
Mekke tekbir sesleriyle sarsıldı!
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Susunuz!" diye işaret etti.
O sırada, müşrikler, dağların başlarına çıkmış, bakıyorlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Kasvâ'nın üzerinde bulunduğu ve Muhammed b. Mesleme de Kasvâ'nın yularından tutmuş olduğu halde, Kabe'yi tavafa başladı.
Tavafın yedi devresini yaptı.
Her devrede, Hacerü'l-Esved rüknüne geldikçe, elindeki değnekle işaret ederek onu istilam etti.
Tavafın yedinci devresini yapıp tavafı tamamlayınca, Kasvâ'dan indi.
Ma'mer b. Abdullah b. Nadle, gelip Kasvâ'yı dışarı çıkardı.
Bundan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam, Makam-ı İbrahim'e vardı.
Orada iki rekat tavaf namazı kılıp Zemzem kuyusuna geldi ve: "Eğer bana uyulmayacak ve Abdulmuttalib oğullarının Zemzem suyunu çekme hizmetine üşüşülüp kendileri bu hizmetten alıkonulmuş olmayacak olsaydı, Zemzem kuyusundan bir kova da kendim çekerdim!" buyurdu.
Hz. Abbas, Zemzem kuyusundan bir kova çekti, Peygamberimiz Aleyhisselam ondan içti.
Bunu Ebu Süfyan'ın (b. Haris) çektiği de rivayet edilir.
Peygamberimiz Aleyhisselam, o kovadan, içtiği gibi, abdest de aldı.
Abdest alırken, Müslümanlar üşüşüp dökülen abdest suyunu yüzlerine sürüyorlar, yere bir damla bile düşürmüyorlardı.
Müşrikler, bunu görünce: "Biz hiçbir zaman böyle bir hükümdar ne gördük, ne de işittik!" dediler, şaşıp kaldılar.
Peygamberimiz Aleyhisselam, bundan sonra, Safa tepeceğine gidip Kabe'yi görünceye kadar onun üzerine çıktı.
Ellerini kaldırdı.
Allah'a hamd ü sena ve istediği dualarla dua etmeye başladı.Fadâle'nin Kötü Niyetini Değiştiren ve İmanını Berkiştiren Bir HadisePeygamberimiz Aleyhisselam Kabe'yi tavaf ederken Fadâle b. Umeyr b. Mülevvah el-Leysî öldürmek maksadıyla Peygamberimiz Aleyhisselama yaklaşınca, Peygamberimiz Aleyhisselam ona doğru vardı ve: "Sen Fadâle misin?" diye sordu.
Fadâle: "Evet! Fadâle'yim yâ Rasûlallah!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sen içinden ne geçiriyordun?" diye sordu.
Fadâle: "Hiçbir şey düşünmüyordum!
Allah'ı zikirle meşgul oluyordum!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, güldü ve: "Allah'tan af ve yarlıganmak dile!" buyurdu.
Sonra, elini onun göğsüne koyunca, kalbi yatıştı, imanı berkişti.
Fadâle: "Vallahi, göğsümden elini kaldırdığı zaman, Allah'ın yarattıklarından, bana ondan daha sevgili olan birşey yoktu!" demiştir.Ebu Süfyan b. Harb'in İçinden Geçirdiği Bir Kuruntudan Dolayı UyarılışıEbu Süfyan b. Harb Mescid-i Haram'da oturuyorken, Peygamberimiz Aleyhisselamın önde, Müslümanların da arkasından Peygamberimiz Aleyhisselamın izince yürüdüklerini görünce: "Muhammed için askerler toplasam mı, şu adamla yine çarpışmaya dönsem mi, ne yapsam ki?!" diye içinden kurmaya başlamıştı.
O sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam gelip onun başucuna dikildi ve iki küreği arasına eliyle vurarak: "Allah o zaman da yine seni hor, hakir kılar!" buyurdu.
Ebu Süfyan, başını kaldırıp, başucuna Peygamberimiz Aleyhisselamın dikildiğini görünce: "Şu ana kadar, senin gerçekten peygamber olduğuna kanaat getirememiştim.
İçimden geçirdiğim kuruntulardan dolayı Allah'a tevbe ediyor, O'ndan yarlıganmak diliyorum!" dedi.Peygamberimiz Aleyhisselamın Kâbe'nin Anahtarını GetirtmesiPeygamberimiz Aleyhisselaım, Mescid-i Haram'ın bir köşesinde oturdu.
Mücahidler de, Peygamberimiz Aleyhisselamın çevresinde oturdular.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Kabe'nin anahtarını getirmesi için, Bilal-i Habeşî'yi Osman b. Talha'ya gönderdi.
Bilal-i Habeşî, Osman'a gidip: "Resûlullah Aleyhisselam Kabe'nin anahtarını getirmeni sana emrediyor" dedi.
Osman b. Talha, "Olur!" diyerek, anası Sülâfe binti Sa'd'ın yanına gitti.
Bilal-i Habeşî, dönüp onun "Olur!" dediğini Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi ve oradaki mücahidlerin yanına oturdu.
Osman b. Talha, anasına-ki, o zaman anahtar onun yanında bulunuyordu- "Ey anacığım! Anahtarı bana ver!
Resûlullah Aleyhisselam bana adam gönderdi ve onu kendisine getirmemi emretti" dedi.
Sülâfe: "Kavminin şereflendiği, övündüğü birşeyi götürüp elinle teslim etmenden Allah'a sığınırım!
O, bu anahtarı, sizden alınca, hiçbir zaman size vermeyecektir!" dedi.
Osman b. Talha: "Vallahi, ya onu bana verirsin, ya da başka biri gelip onu senden zorla alır!" dedi.
Bunun üzerine Sülâfe, anahtarı belindeki uçkurunun içine sokup:
"Hangi adam buraya elini sokacak, onu alabilecek?!
Hayır!
Lât ve Uzzâya andolsun ki; anahtarı ona hiçbir zaman vermeyeceğim!" dedi.
Osman b. Talha: "Eğer sen bana emrolunan şeyi yapmaz, anahtarı vermezsen, ben de, kardeşim de öldürülürüm!" dedi.
Onların böylece konuştukları sırada, dışarıdan Hz. Ebu Bekir'le Hz. Ömer'in sesi duyuldu
Osman b. Talha'nın geciktiğini görünce, Hz. Ömer "Ey Osman! Yanıma çık!" diyerek seslendi.
Bunun üzerine, Osman'ın anası: "Ey oğulcuğum!
Al anahtarı!
Çünkü, onu benden senin alman, Teym oğullarından Ebu Bekir'in ve Adiyy oğullarından Ömer'in almasından daha iyi gelir!" dedi.
Osman b. Talha'nın gelmesi gecikince, Peygamberimiz Aleyhisselam ayağa kalkıp beklemeye ve sıkıntısından terlemeye başladı ve: "Osman'ın anasının, 'O sizden bu anahtarı alınca, artık hiçbir zaman onu size vermeyecektir!' dediğini sanıyorum" buyurdu.
Osman b. Talha anahtarı anasından alıp Peygamberimiz Aleyhisselama getirdi.
Onu uzatırken, Hz. Abbas ayağa kalktı ve: "Yâ Rasûlallah!
Babam, anam sana feda olsun!
Bunu, benim üzerimde, sikâye hizmetiyle birleştir!" deyince, Osman b. Talha elini geri çekti.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey Osman!
Anahtan bana getir, ver!" buyurdu.
Osman b. Talha: "Bunu sana Allah emaneti olarak veriyorum!" dedi.Kâbe Çevresindeki Putların YıktırılışıKabe'nin çevresinde, tapılmak üzere dikilmiş, kurşunla berkitilmiş 360 put bulunuyordu.
Bunlar, Arap kabilelerine ait olup, zaman zaman gelinir, ziyaret edilir, kendileri için kurbanlar kesilirdi.
Cebrail Aleyhisselam, Peygamberimiz Aleyhisselama: "Asanı eline alıp dokun onlara!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, elindeki asa ile putlara birer birer dokunuyor ve: "Hak geldi, bâtıl yok olup gitti!
Hak geldi.
Yok olan bâtıl, ne yoktan birşey var edebilir, ne de yok olanı diriltebilir!" buyuruyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam asâ ile dokundukça, putlar yüzlerinin ve arkalarının üzerlerine düşüyorlardı!
Onlardan; Peygamberimiz Aleyhisselamın yüzüne işaret ettiği put kafasının üzerine, kafasına dokunduğu da yüzünün üzerine yıkılıyordu !
Dokunulup da yere yıkılmadık put kalmadı.Bilal-i Habeşî'nin Kâbe Üzerinde Ezan Okumasından Müşriklerin Tedirgin OlmalarıPeygamberimiz Aleyhisselam; öğle vakti girince, Kabe'nin üzerine çıkıp ezan okumasını, Bilal-i Habeşî'ye emretti.
Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerinden birçokları, öldürülmelerinden korkarak dağların başlarına kaçmışlar ve gizlenmişlerdi.
Onlardan, eman dileyen bazılarına da eman verilmiş bulunuyordu.
Ezan okunduğu sırada, Ebu Süfyan b. Harb, Attâb b. Esîd, Haris b. Hişam ve daha başkaları, Kabe'nin yanında oturuyorlardı.
Bilal-i Habeşî sesini olanca gücüyle yükselterek ezan okumaya başladı.
Kureyşlilerden bazıları: "Ey Allah'ın kulları!
Kabe'nin üzerinde ezan okumak, bu kara köleye mi düştü?!" dediler.
Bazısı da, Allah'ın ona gazab edeceğini ve bu işi değiştireceğini söylediler.
"Eşhedü enne Muhammederresûlullah = Şehâdet ederim ki, Muhammed Allah'ın resûlüdür!" şehadeti üzerine, Ebu Cehil'in kızı Cüveyriyye: "Hayatıma yemin ederim ki; senin adın, sanın yükseldi!
Namazı kılarız, amma, vallahi, sevdiklerimizi öldürenleri hiçbir zaman sevmeyeceğiz!
Muhammed'e gelen peygamberlik, babama da gelmişti!
Fakat, o bunu reddetmiş, kavmine aykırı davranmak istememişti!" dedi.
Halid b. Esîd: "Kim bu seslenen?" diye sordu.
"Bilal b.Rebah!" dediler.
Halid b. Esîd: "Ebu Bekir'in Habeşli kölesi mi?" diye sordu.
"Evet!" dediler.
Halid b. Esîd: "Nerede sesleniyor?" diye sordu.
"Kabe'nin üzerinde!" dediler.
Halid b. Esîd: "Onu Kabe'nin üzerine Ebu Talha oğulları mı çıkardı?" diye sordu.
"Evet!" dediler.
Halid b. Esîd: "O neler söylüyor?" diye sordu.
"'Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden resûlullah=Şehadet ederim ki; Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur!
Yine şehadet ederim ki; Muhammed Allah'ın kulu ve resûlüdür!' diyor" dediler.
Halid b. Esîd: "Allah'a şükürler olsun ki; babam Üseyd'i [Esîd'i] öldürdü de, ona bu günü göstermemek, şu hoşlanmayacağı sesi
işittirmemek lutfunda bulundu!" dedi.
Esîd, Mekke'nin fethinden bir gün önce ölmüştü.
Haris b. Hişam: "Vallahi, onun gerçekten peygamber olduğunu bilseydim, muhakkak, kendisine tâbi olurdum!" dedi.
Haris b. Hişam'a: "Muhammed'in putları adamlara nasıl kırdırdığını ve şu kara köleyi Kabe'nin üzerinde nasıl bağırttığını görmüyor musun?" denildiği zaman da: "Eğer Allah böyle olmasını istemeseydi, elbette onu değiştirirdi!" dedi.
Hakem b. Ebi'l-Âs: "Vallahi, bu, büyük bir hadisedir: Benî Cumahların kölesi çıksın da, Ebu Talhalara ait Beytullah üzerinde anırsın!?
Olur şey değil!" dedi.
Süheyl b. Amr: "Eğer Allah buna gazaplanırsa, muhakkak, onu değiştirir!
Eğer buna razı olursa, onu yerleştirir!" dedi.
Ebu Süfyan b. Harb ise: "Ben birşey söylemeyeceğim!
Eğer birşey söyleyecek olursam, şu kumlar, söylediğimi Muhammed'e haber verirler!" dedi.
Cebrail Aleyhisselam, gelip, bunların söylediklerini Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onların yanına varıp üzerlerine dikildi ve: "Ben sizin söylediklerinizi biliyorum.
Ey filan!
Sen şöyle söyledin!
Ey filan!
Sen şöyle söyledin!
Ey filan!
Sen de şöyle söyledin!" buyurarak, onların söylediklerini kendilerine birer birer haber verdi.
Ebu Süfyan: "Yâ Rasûlallah!
İyi ki, ben birşey söylemedim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam gülümsedi.
Haris b. Hişam ile Attâb b. Esîd: "Biz şehadet ederiz ki; sen Allah'ın Resûlüsün!
Çünkü, vallahi, bu söylediklerimize, yanımızdakilerden başka hiç kimse vâkıf değildi!
Söylediklerimiz, sana herhalde Allah tarafından haber verilmiştir!" dediler.Yıkılan Putların Kırılacaklarının Kırılışı ve Yakılacaklarının YakılışıPeygamberimiz Aleyhisselam; öğle namazını kıldıktan sonra, Kabe çevresindeki bütün putların biraraya toplanarak yakılacak olanlarının yakılmasını, kırılacak olanların kırılmasını emretti, emri yerine getirildi.
Bu hususta söylenen bir şiirde: "Sen Mekke'nin fethinde putları kırdıkları gün, Muhammed (Aleyhisselam)ı ve ordusunu bir görseydin, Allah'ın nurunun nasıl parıldadığını, şirkin, küfrün yüzünü karanlıkların nasıl bürüdüğünü görürdün!" denilmiştir.Peygamberimiz Aleyhisselamın Ümmü Hani'nin Evinde Fetih Namazı KılışıPutların yıkılışı, kırılışı sırasında, Peygamberimiz Aleyhisselamın saçı, sakalı çok tozlanmıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, amcası Ebu Talib'in kızı Ümmü Hani'nin evine gitti.
Orada, Hz. Fâtıma'nın getirdiği örtü ile siperlenerek yıkandı.
Ümmü Hani de; Peygamberimiz Aleyhisselamın, Fetih günü olan Cuma günü evine gelip guslettikten sonra sekiz rekat namaz kıldığını bildirmiştir.
Bu namaz, fetih namazı idi.
Kumandanlar bir memleketi, bir kaleyi fethettikleri zaman,
bu namazı kılarlardı.
Sa'd b. Ebi Vakkas da, Medâin'i fethettiği ve Kisrâ'nın eyvanına girdiği zaman, orada bu namazı kılmıştı.
Fetih namazı sekiz rekat olup, bunda ne selamla aralarını ayırma, ne imamla birlikte (cemaatla) kılma, ne de açıktan kıraat vardır.
Taberî'ye göre, bu namaz sünnettir.
Peygamberimiz Aleyhisselamın kıldığı sekiz rekattan ikisi, Mekke'nin fethine şükür içindi.
İkisi, kuşluk namazına başlangıçtı.
Dördü de, öteden beri kılageldiği kuşluk namazı idi.
Peygamberimiz Aleyhisselam Ümmü Hani'nin evine vardığı zaman, Ümmü Hani: "Yâ Rasûlallah!
Kocamdan, akrabam olan bazı kimseler, bana sığınmış bulunuyorlar.
Ali b. Ebu Talib ise, Allah yolunda hiçbir kınayıcının kınamasına kulak asmayacağını söylemiştir.
Ali'nin bunların yerini öğrenip kendilerini öldüreceğinden korkuyorum.
Ümmü Hani'nin evine girenlere, sığınanlara, Allah'ın Kelamını dinleyip Resûlüne iman edinceye kadar eman verildiğini açıklasan?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ümmü Hani'nin eman verdiğine, biz de eman verdik!" buyurdu.
Sonra da, Ümmü Hani'ye: "Senin yanında, yiyebileceğimiz birşey var mı?" diye sordu.
Ümmü Hani: "Yanımda kuru ekmek kırıntılarından başka birşey yok!
Onu da sana sunmaya utanırım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onu getir, suyun içine ufala!
Tuz da getir!" buyurdu ve: "Biraz da katık var mı?" diye sordu.
Ümmü Hani: "Yâ Rasûlallah!
Yanımda sirkeden başka birşey yok!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Getir onu!" buyurdu, yemeğinin üzerine döküp yedikten sonra, Yüce Allah'a şükretti.
Ümmü Haniye de: "Ne güzel katıktır sirke!
Ey Ümmü Hani!
Sirke bulunan ev yoksul olmaz!" buyurdu.Mücahidlerin Fetih Gecesini Zikir ve İbadetle GeçirmeleriMücahidler, Mekke'yi fethettikleri günün gecesinde, sabaha kadar tekbir, tehlil getirmekten, Kabe'yi tavaftan geri durmadılar.
Bunu gören Ebu Süfyan, karısı Hind'e: "Sen bunun Allah'tan olduğu kanaatinde misin?" diye sordu.
Hind: "Evet!
Bu, Allah tarafından olan bir iştir!" dedi.
Ertesi günü, sabaha çıkınca, Ebu Süfyan erkenden Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Sen Hind'e, 'Bunun Allah'tan olduğu kanaatinde misin?'diye sordun.
O da, 'Evet!
Bu, Allah tarafından olan bir iştir!' dedi" buyurdu.
Ebu Süfyan: "Şehadet ederim ki; Sen Allah'ın Resûlüsün!
Varlığım Kudret Elinde bulunan Allah'a andolsun ki; bu sözümü Allah ile, Hind'den başka, insanlardan hiçbir kimse işitmemiştir!" dedi.Kâbe'nin İçindekiler ve Peygamberimiz Aleyhisselamın Kâbe'ye GirişiMüşriklerin nazarında, putların en büyüğü olan Hübel putu, Kabe'ye hediye edilen şeylerin konulduğu kuyunun başında dikili bulunuyordu.
Bu put, kırmızı akikten yapılmıştı ve insan şeklinde idi.
Kureyşîler ona altından bir el yaptırmışlardı.
Hübel; Benî Bekrlerin, Maliklerin, Milkânların, Kinanelerle Kureyşîlerin putu idi .
Seferden dönen bir kimse, Kabe'yi tavaf edip Hübel'in yanında tıraş olduktan sonra ev halkının yanına varırdı.
Amr b. Luhayy, Hübel'i Mekke'ye getirip dikmiş ve ona tapmalarını, tazimde bulunmalarını halka emretmiştir.
Kader ve nasip oklarının çekim işi de, Hübel'in yanında, görevlisi tarafından yapılırdı.
Kureyş eşrafından Safvan b. Ümeyye, bu işe bakardı.
Kabe'nin içinde, Hübel putundan başka, İbrahim Aleyhisselamın kestiği koçun iki boynuzu da bulunuyordu.
O zaman, Kabe'nin altı direği vardı.
Bunlar iki sıra halinde idi.
Direkler yaldızla süslenmişti.
Kapıya doğru olan direkte Hz. Meryem'le kucağında İsa Aleyhisselamın sureti; Öteki direklerde de, peygamberlerin, meleklerin ve oklarla fal çeken ihtiyar bir adam şeklinde İbrahim Aleyhisselamın sureti, bir koç veya bir koç başı ile ağaçlar çizilmiş bulunuyordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Kabe anahtarcısı Osman b. Talha'dan anahtarı eline alıp Kabe'yi açtı.
Kabe'nin içinde putları; meleklerin ve meleklerden başkalarının. İbrahim Aleyhisselamın, İsmail Aleyhisselamın eliyle fal çeker bir şekilde tasvir edilmiş olduğunu görünce:
"Allah bunları yapanları kahretsin!
Büyüğümüzü fal oku çeker bir halde tasvir etmişler!
İbrahim'in hal ve şanında fal okları çekmek yoktur!
Vallahi, o puta tapanlar da bilirlerdi ki, bu iki peygamber hiçbir zaman fal okları çekmemişlerdir!" buyurdu ve:
"İbrahim, ne bir Yahudi, ne de bir Hıristiyandı.
Fakat, o, Allah'ı bir tanıyan, dosdoğru bir Müslümandı.
Müşriklerden değildi o!"
(Âl-i İmran: 67) mealli âyeti okudu.
Kabe'nin içindeki putları çıkarmasını ve suretleri gidermesini Hz. Ömer'e emretti.
Hz. Ömer, Kabe'ye girip, silmedik suret, kırmadık heykel bırakmadı.
Ancak, İbrahim Aleyhisselamın suretine dokunmadı.
İbrahim Aleyhisselam, çok yaşlı ve fal oku çeker bir biçimde çizilmişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Kabe'nin içine girip İbrahim Aleyhisselamın çizilmiş resminin çizilmediğini görünce:
"Ey Ömer! Ben sana, 'Hiçbir suret bırakmayacaksın!
Hepsini silip yok edeceksin!' diye emir vermedim mi?!" buyurdu.
Hz. Ömer: "O, İbrahim'in sureti idi!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Sil onu da!" buyurdu.
Hz. Ömer, Kabe'de, bezle silip yok etmedik suret bırakmadı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Kabe'nin kapısının üzerlerine kapatılmasını emretti; kapatıldı.
Kabe'nin içinde, uzunca bir müddet kaldılar.
Kabe'nin, Abdullah b. Zübeyr zamanında yıkılıp yaptırılmasından önceki durumuna göre; Peygamberimiz Aleyhisselam Kabe'nin altı direğinden ikisi sağında, biri solunda, üçü de arkasında kalacak ve Kabe'nin kapısı arkasına gelecek şekilde, ön sıradaki iki direk arasında, yeşil mermerin bulunduğu yamacındaki duvarla aralarında üç zira kadar aralık kalan yerde durup iki rekat namaz kıldı.
Abdullah b. Ömer de, Kabe'ye girince, Kabe'nin kapısı arkasına gelmek üzere, yamacındaki duvara üç zira kalıncaya kadar ilerleyip, Bilal-i Habeşî'nin: "Resûlullah Aleyhisselam burada kıldı" diye gösterdiği yerde kılardı.
Kabe'nin içine girmek ve iki rekat namaz kılmak, müstehabdır.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Kabe'nin içinde namaz kıldıktan,
Kabe'nin her köşesini dolaşarak tekbir getirdikten, teşbih ve dua ettikten içeride uzunca bir müddet kaldıktan sonra, kapı açıldı.
Bilal-i Habeşî, kapının arkasında, ayakta durmakta idi.
İçeriye ilk dalan, Abdullah b. Ömer oldu.
Bilal-i Habeşî'yi kapının arkasında bulup, ona Peygamberimiz Aleyhisselamın nerede namaz kıldığını sordu, fakat kaç rekat kıldığını sormayı unuttu.
Bilal-i Habeşî, Peygamberimiz Aleyhisselamın namaz kıldığı yeri ona haber verdi.
O sırada, Kureyşîler Mescid-i Haram'a dolmuşlar,Kabe'nin çevresinde oturmuşlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın ne yapacağını merakla bekliyorlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam Kabe'nin kapısının eşiğinde ayakta duruyor kapının sövelerine iki eliyle tutunuyordu.
Gün, fethin ikinci günü idi.Peygamberimiz Aleyhisselamın Birinci Fetih HutbesiPeygamberimiz Aleyhisselam, üç kere tekbir getirdikten sonra:
"Hamd, Allah'a mahsustur.
Allah'tan başka ilah yoktur.
Yalnız O vardır.
O'nun hiçbir eşi, ortağı yoktur!
O, va'dini yerine getirdi.
Kuluna yardım etti.
Toplanan düşmanları, tek başına, bozguna uğrattı!
İyi biliniz ki; Cahiliye çağına ait olup, övünme vesilesi edinilegelen herşey, kan, mal dâvaları... bunların hepsi, şu ayaklarımın altında kalmış, kaldırılmıştır!
Ancak, Beytullah perdedarlığı (hicâbe) hizmeti ile hacılara su dağıtma (sikâye) hizmeti, bunun dışındadır.
Eski kan dâvaları kaldırılmış olmakla birlikte, bundan sonra bir cinayet vuku bulacak olursa, bilesiniz ki: Kamçı ve sopa ile yapılan ve yarı kasıtlı sayılan hata cinayetine ağır diyet ödenmesi gerekir ki, bu da, içlerinden kırkının karınlarında yavruları bulunmak şartıyla, yüz devedir.
Ey Kureyş cemaati!
Muhakkak ki, Allah, Cahiliye gururunu,Cahiliye atalarıyla (soy soplarıyla) övünüp büyüklenmeyi sizden kaldırmıştır!
Bütün insanlar Âdem'den, Âdem de topraktan yaratılmıştır.
İnsanlar iki kısım, iki sınıftır.
Bir kısmı mü'min ve müttakîdir; Allah katında değerli ve şereflidir.
Diğer kısmı ise azgındır, yaramazdır.
Bunlar, Allah katında da değersiz ve şerefsizdir!
Nitekim, Yüce Allah: 'Ey insanlar! Gerçekten, Biz, sizi bir erkekle bir kadından yarattık.
Birbirinizle tanışasınız diye, sizi büyük büyük topluluklara, küçük küçük kabilelere ayırdık.
Şüphe yok ki, sizin Allah katında en değerliniz, en şerefliniz, Allahtan en çok sakınanınızdır.
Allah herşeyi hakkıyla Bilen, herşeyden haberdar olandır!' buyuruyor.
Ey Kureyş cemaati!
Ey Mekkeliler!
Ne dersiniz?
Şimdi, hakkınızda benim ne yapacağımı sanırsınız?" diye sordu.
Kureyşîler "Biz, senin hayır ve iyilik yapacağını sanır ve 'Sen hayır yapacaksın!' deriz.
Sen, kerem ve iyilik sahibi bir kardeş; kerem ve iyilik sahibi bir kardeş oğlusun!
Gücün yetti, iyi davran!" dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Benim halimle sizin haliniz, Yusuf (Aleyhisselam)ın kardeşlerine dediği gibi olacaktır.
Yusuf (Aleyhisselam)ın kardeşlerine dediği gibi, ben de:
'Size bugün hiçbir başa kakma ve ayıplama yoktur!
Allah sizi yarlıgasın!
O, Esirgeyicilerin En Esirgeyicisidir!'
[Yusuf: 92] diyorum.
Gidiniz!
Sizler, azad ve serbestsiniz!" buyurdu.
Yüce Allah o Kureyş müşriklerini eline düşürmüş, kendisine boyun eğdirmiş iken Peygamberimiz Aleyhisselam böylece onları bağışlamış, azadlamış, serbest bırakmıştır.
Bunun içindir ki, Mekkelilere"Tulekâ=Azadlanmışlar" adı vehimiştir.
Mekke fethedilip Peygamberimiz Aleyhisselam Kureyşîlerden Safvan b. Ümeyye'ye, Ebu Sütyan b. Harb'e, Haris b. Hişam'a haber saldığı gün, Hz. Ömer, kendi kendine: "Allah onlara hakim olma fırsatını bize vermiş bulunuyor.
Onların yapmış oldukları kötülükleri anlatayım, başlarına kakayım!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam onlara söylediklerini söyleyince, Hz. Ömer "Benden istemeyerek sâdır olan sözden pişmanlık duydum ve Resûlullah Aleyhisselamdan utandım!" demiştir.Peygamberimiz Aleyhisselamınİkinci Fetih HutbesiPeygamberimiz Aleyhisselam, yine Fethin ikinci günü, öğle namazından sonra, Kabe'nin merdiveninde, arkası Kabe'ye dayalı olarak Allah'a hamdü senada bulunduktan sonra, halka şöyle hitab etti: "Ey insanlar! Şüphe yok ki, Allah, göklerle yeri, güneş ile ayı yarattığı gün, Mekke'yi de haram ve dokunulmaz kılmıştır!
Burası, Allah'ın haram ve dokunulmaz kıldığı bir bölgedir.
Kıyamet gününe kadar da, haram ve dokunulmaz olarak kalacaktır!
Mekke'yi haram ve dokunulmaz kılan, Allah'tır.
Onu insanlar Harem kılmamışlardır.
Mekke'nin ganimetlerinden hiçbir şey bize helâl olmamıştır.
Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kimse için, Mekke Hareminde kan dökmek, ağaç kesmek helâl olmaz!
Mekke'de kan dökmek benden önce hiçbir kimse için helâl olmadığı gibi, benden sonra da, hiçbir kimse için helâl olmayacaktır.
Bana da, ancak, gündüzün belli bir saatinde helâl kılınmıştır.
Ki, bu da, Mekkelilerin ilahî gazabı haketmiş olmalarından ileri gelmiştir.
Şüphe yok ki, Fil'i Mekke'ye girmekten alıkoyan, tutan, Allahtır.
Mekkeliler üzerine, Resûlullah ile mü'minler de, ancak bir kez salınmışlardır.
İyi bilin ki; şu saatte Mekke benim için bile haramdır!
Mekke'nin bugünkü haramlığı, dünkü haramlığı haline dönmüştür!
Bu söylediklerimi, burada bulunanlar, burada bulunmayanlara ulaştırsın!
Şayet size biri çıkıp: 'Resûlullah burada çarpışma yapmıştı!' diyerek ruhsat yoluna kaçacak olursa, ona: 'Yüce Allah yalnız Resûlüne helâl kılmış, izin vermişti.
Size helâl kılmamış, izin vermemiştir!' deyiniz!
Mekke'nin av hayvanları ürkütülmez, kaçınılmaz!
Mekke'nin dikeni bile kesilmez!
Mekke'nin ağacına balta vurulmaz!
Yerdeki yitiği, uzanılıp alınmaz!
Meğerki, sahibini aramak için ola.
Mekke'nin yeşil otları biçilmez!" buyurdu.
Hz. Abbas: "Yâ Rasûlallah!
İzhırdan başka!' buyur!
Onu yasak dışında tut!
Çünkü, o, evlerimiz ve kabirlerimiz için gereklidir" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, kısa bir müddet sustuktan sonra: "İzhırdan başka! Çünkü, onu biçmek helâldir.
Ey Huzâa cemaati!
Siz de artık adam öldürmekten ellerinizi çekiniz!
Ne yararı varsa, pek çok adam öldürülmüştür!
Üstelik, Hüzeyllerin adamını da siz öldürdünüz!
Vallahi, onun diyetini (siz ödemezseniz), ben ödeyeceğim!
Şu bulunduğum yerdeki andan sonra, kim öldürülürse, öldürülenin ailesi için, iki şeyden birini seçmek vardır Ya öldürenin kısas olarak öldürülmesini, Ya da öldürülenin diyetini (kan bedelini) ister!
Hiç şüphesiz, insanların Allah'a karşı en saygısızı, en taşkını, Allah'ın Hareminde adam öldüren, yahut kendi katilinden başkasını öldüren, ya da Cahiliye çağındaki öcünü almak için adam öldürendir!" buyurdu.
O sırada, adamın birisi ayağa kalktı ve: "Filan, benim oğlumdur.
Onun anası ile yatıp kalkmıştım!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, hitabesine şöyle devam etti:
"İslâmiyette insanın babasından veya baba tarafından akrabasından başkasına intisap etmesi diye birşey yoktur!
Cahiliye çağının kötü işleri silinip gitmiştir!
Doğan çocuk, döşeğin sahibine aittir!
Zânîye, esleb vardır!" buyurdu.
"Esleb nedir?" diye sorulunca, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Mahrumluk demektir" buyurdu ve hitabesine şöyle devam etti:
"İddiasını isbatlamak için delil getirmek davacıya, yemin de inkâr edene düşer.
Ey insanlar!
Cahiliye çağında birtakım antlaşmalar yapılırdı.
Cahiliye çağında yapılmış olan antlaşmalara riayet ediniz!
İslâmiyet ona kuvvetten başka birşey eklemez.
İslâmiyette ne Cahiliye antlaşması vardır, ne de fetihten sonra hicret!
Fakat, cihad ve cihada niyet vardır.
Seferber edilmek istendiğiniz vakit, hemen seferber olunuz!
İslâmiyette Cahiliye çağı antlaşması ihdas etmeyiniz!
Müslüman Müslümanın kardeşidir.
Bütün Müslümanlar kardeştirler.
Müslümanlar, kendilerinden olmayanlara (düşmanlara) karşı bir eldirler; elbirliğiyle, topluca hareket ederler
Müslümanların kanları birbirine eşittir.
Zimmetlerini, onların en hafifleri, en uzaktakileri bile yerine getirmeye gayret ederler.
İyi biliniz ki; ne bir kâfir için bir mü'min ve Müslüman öldürülür, ne de onlardan taahhüt sahibi olanların taahhütlerinden dolayı, harbî olan kâfirler için öldürülürler.
Kâfirin diyeti, Müslüman diyetinin yarısıdır.
İyi biliniz ki; İslâmiyette değiş-tokuş yolu ile evlenme yoktur!
Kadın ne halasının, ne de teyzesinin üzerine nikahlanıp biraraya getirilebilir.
Kocasının izni olmadıkça onun malından birşey vermesi, kadın için helâl, caiz değildir.
Kadın, yanında bir mahremi bulunmadıkça, üç günlük yola gidemez.
İyi bilesiniz ki; vâris için, vasiyyete gerek yoktur!
Ayrı din sahipleri, birbirlerine vâris olamazlar.
Parmakların her birisinde diyet, onar onar devedir.
Kemiği görünen derin yaralardan her birisinde diyet, beşer beşer devedir.
Sabah namazından sonra, güneş doğuncaya kadar, namaz yoktur.
Zekat ve sadakaları teslim almak için, hayvanları bir yerden başka bir yere sürdürüp götürtmek yoktur.
Zekat ve sadakalar, ancak, mal sahiplerinin yurtlarında teslim alınacaktır.
Sizi iki günün orucundan nehyederim: Biri Kurban Bayramı günü, diğeri de Ramazan Bayramı günü orucudur.
Sizi iki biçim giyimden de men ederim: Hiçbiriniz, ne ud, edeb yerleri açıkta kalacak biçimde sırt ve baldırlarını sarık ve benzeri bir bez parçasıyla sarsın, sarınsın!
Ne de, iki yanı kaldırılıp omuzlara atılınca ud, edeb yerleri açılacak biçimde bir atkıya bürünsün!
Ben size ancak anlayacağınız, tutacağınız yolu gösterdim!" buyurdu.
Yemen halkından Ebu Şah adında bir zât kalkıp: "Yâ Rasûlallah! Bunları, benim için, yazınız!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ashabına: "Onun için, yazınız!" buyurdu
"Ebu Şah için yazdıkları nelerdi?" diye sorulunca, Evzâî: "Onun için, dinlemiş olduğu hutbe yazıldı" demiştir.Peygamberimiz Aleyhisselamın Hicâbe ve Sikâye Hızmetlerini Eski Görevlilerine VermesiPeygamberimiz Aleyhisselam, hutbesini bitirdikten sonra, Mescid-i Haram'ın bir köşesine varıp oturdu.
Kabe'nin anahtarını elinde tutuyordu.
Hicâbe (Kabe'nin kayyımlığı) hizmetini Osman b. Talha'dan, sikâye (hacılara su dağıtıcılığı) hizmetini de Hz. Abbas'tan geri almış bulunuyordu.
Hz. Abbas, Peygamberimiz Aleyhisselama elini uzatarak: "Yâ Rasûlallah! Babam, anam sana feda olsun! Hicâbe ile sikâye vazifelerini bizim üzerimizde birleştir!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ben size halkın Beytullah'a göndereceği örtü gibi şeylerden geçiminizi sağlayacağınız şeyi değil, hacıların su ihtiyaçlarını karşılamak üzere servetinizden harcayarak bu yüzden hayra ereceğiniz zahmetli şeyi veriyorum!" buyurdu ve sikâye vazifesini Hz. Abbas'a yeniden verdi.
Hz. Abbas'ın Taifte üzüm bağı vardı.
Gerek İslâmiyetten önce, gerek sonra, oradan kuru üzüm taşır, sunulacak Zemzemlerin içine ondan atılarak, hacılara ikram edilirdi.
Hz. Abbas'tan sonra, İbn Abbas da, onun oğlu da, ondan sonrakilerde, hep böyle yaparlardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Osman nerede?" diye sordu.
"Bana Osman'ı çağırınız!" buyurdu.
Hz. Osman (b. Affan), ayağa kalktı.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bana Osman'ı çağırınız!" buyurarak emrini tekrarladı.
Bunun üzerine, Osman b. Talha ayağa kalktı
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Şüphe yok ki, Allah, emanetleri ehil olanlara vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emreder"
(Nisa: 58) mealli âyeti okuyarak: "Ey Ebu Talha oğulları!
Yüce Allah'ın emanetini, sizde temelli kalmak ve dürüst hareket etmek üzere alınız!
Onu, zalim olmadıkça, hiç kimse elinizden alamaz!
Ey Osman!
Yüce Allah size Beytini (Kabe'sini) emanet ediyor!
Yüce Allah'ın emânetini alınız!
Ey Osman!
İşte, anahtarını al!
Bu gün, iyilik ve ahde vefa günüdür!" buyurdu.
Osman b. Talha anahtarı alıp gittiği sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam arkasından ona seslendi.
Osman b. Talha dönüp gelince: "Sana vaktiyle söylemiş olduğum şey vuku bulmadı mı?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hicretten önce, Mekke'de bulunduğu sırada Osman b. Talha'yı İslâmiyete davet etmişti.
O zaman, Osman b. Talha: "Yâ Muhammedi Sen kavminin dinine aykırı davranmış ve ortaya yeni bir din çıkarmış bulunuyorsun!
Doğrusu, benim sana tâbi olacağımı umman, şaşılacak şeydir!" demiş; Peygamberimiz Aleyhisselam bir gün de halk ile birlikte Kabe'nin içine girmek isteyince, Kabe'nin kayyımı olan Osman b. Talha Peygamberimiz Aleyhisselama karşı çok kaba ve katı davranmış, Kabe'ye girmesine engel olmuştu.
Peygamberimiz Aleyhisselam onun bu uygunsuz davranışını sükûnetle karşılamış ve: "Ey Osman!
Umarım ki; bir gün sen beni bu anahtarı nereye istersem koyacağım, kime istersem vereceğim bir mevkide de göreceksin!" buyurmuştu.
Osman b. Talha: "O zaman Kureyş mahvolmuş, kıymetten düşmüş olur!" demişti.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bilakis, asıl o zaman Kureyş yaşayacak ve kıymetlenecektir!" buyurmuştu.
Osman b. Talha, vaktiyle kendisinin Peygamberimiz Aleyhisselama söylemiş olduğu sözünü ve Peygamberimiz Aleyhisselamın da kendisine söylemiş olduğu sözü hatırladı ve: "Şehadet ederim ki; sen, hiç şüphesiz, Allah'ın Resûlüsün!" dedi.Ebu Ahmed'in Müşrikler Tarafından Gaspedilen Evleri Karşılığında
Cennette Verilecek Köşke Razı Oluşu
Ebu Ahmed b. Cahş, Ebu Süfyan b. Harb'in damadı idi.Peygamberimiz Aleyhisselamın Karşısında Titremeye Başlayan Adamı Teskin EdişiFetih günü, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına bir adam gelip konuşurken, kendisini birden bir titreme tutmuş, titremeye başlamıştı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, ona: "Sakin ve ebsem ol!
Ben bir hükümdar, bir kral değilim!
Ben, ancak, güneşte kurutulmuş et parçaları yiyerek geçinmiş olan Kureyşîlerden bir kadının oğluyumdur" buyurduMekkelilerin Peygamberimiz Aleyhisselama İslâmiyet Üzerine Bey'atlarıPeygamberimiz Aleyhisselam Mekkelileri İslâmiyet üzerine bey'at yapmaya davet etti.
Mekkeliler Peygamberimiz Aleyhisselama bey'at için toplanınca, Peygamberimiz Aleyhisselam Safa tepeciğinin üzerinde oturdu.
Hz. Ömer, Peygamberimiz Aleyhisselamın berisinde durdu ve halkın ellerini tutup, güçleri yettiği kadar Allah'ın ve Allah'ın Resûlünün buyruklarını dinleyecekleri ve itaat edecekleri hakkında, Peygamberimiz Aleyhisselama birer birer bey'atlarını aldı.
Peygamberimiz Aleyhisselamın bey'at almak üzere Mekke'nin yukarısındaki Sûku'l-Ganm'de, Kam-ı Müskala yanında oturduğu da rivayet edilir.
Erkek kadın, büyük küçük bütün Mekkeliler, bey'at için geldiler.
Allah'a iman, Allahtan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammed Aleyhisselamın Allah'ın kulu ve resûlü olduğuna şehadet etmek suretiyle, Peygamberimiz Aleyhisselama İslâmiyet üzerine bey'at ettiler.
Yüce Allah, hepsinden razı olsun!
Bey'at alınırken, Hz. Ömer, Peygamberimiz Aleyhisselamın buyruklarını bey'at edeceklere ulaştırmakta ve duyurmakta idi.
Bu bey'at, erkeklerin bey'atı idi.
Mücaşi' b. Mes'ud derki: "Mekke fethedildikten sonra, kardeşimle birlikle, Peygamber Aleyhisselamın yanına gittim ve: 'Yâ Rasûlallah! Medine'ye hicret etmek üzere bey'at için kardeşimi sana getirdim!' dedim.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Artık, hicretin hükmü daha önce hicret edenlere ait olarak geçti.
Mekke'nin fethinden sonra, hicret yoktur!' buyurdu.
Kendisine: 'Öyleyse, hangi şey üzerine bey'atmı alacaksın?' diye sordum.
'İslâmiyet, iman ve cihad üzerine!' buyurdu."Ebu Kuhâfe'nin Peygamberimiz Aleyhisselama Getirilip Bey'at EttirilişiHz. Ebu Bekir, babası Ebu Kuhâfe'nin elinden tutup yedenek Mescid-i Haram'a getirdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onu görünce: "Şeyhi evinde bıraksaydın, buraya kadar emendirmeseydin de, kendisinin yanına ben varsaydım olmaz mıydı?" buyurdu.
Hz. Ebu Bekir: "Yâ Rasûlallah!
Senin ona kadar yürümenden, onun sana kadar yürüyüp gelmesi, daha lâyık, daha uygundur!" dedi.
Ebu Kuhâfe gelince, Peygamberimiz Aleyhisselam, önüne oturtup onun göğsünü sığadı.
Sonra da, ona: "Ey Ebu Kuhâfe!
Müslüman ol, selamete er!" buyurdu.
Ebu Kuhâfe hemen Müslüman oldu, şehadet getirdi.
Allah ondan razı olsun!Ebu Leheb'in Oğulları Utbe ve Muattib'in Getirtilip Bey'at EttirilişiPeygamberimiz Aleyhisselam, amcası Hz. Abbas'a: "Kardeşin Ebu Leheb'in iki oğlu Utbe ve Muattib nerede kaldılar?
Onları göremedim!?" diye sordu.
Hz. Abbas: "Herhalde, Kureyş müşriklerinden uzaklara çekip gidenlerle birlikte onlarda gidip uzaklaşmışlardır!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onları bulup bana getir!" buyurdu.
Hz. Abbas, hayvanına binip onları getirmeye gitti ve getirdi.
Peygamberimiz Aleyhisselam onları Müslümanlığa davet edince, onlar Müslüman oldular.
Peygamberimiz Aleyhisselam, onların Müslüman olmalarına çok sevindi.
Ellerinden tutup onları Mültezem'e götürdü.
Onlar için Allah'a dua ettikten sonra döndü.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yüzünde sevinç görünüyordu.
Hz. Abbas: "Yâ Rasûlallah!
Allah seni sevindirsin!
Yüzünde sevinç görüyorum?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet! Amcamın şu oğullarını benim için bağışlamasını Rabbimden diledim.
O da bağışladı!" buyurdu.Mekkeli Kadınların Peygamberimiz Aleyhisselama Bey'at EttirilişiKureyş erkeklerinin bey'atları bitince, Kureyş kadınları takım takım gelip Peygamberimiz Aleyhisselama bey'at ettiler.
Ümmü Hani binti Ebu Talib, Ümmü Habib binti Âs b. Ümeyye, Ervâ binti Ebi'l-lys (Âs), Âtike binti Ebi'l-lys ile, Affan b. Ebi'l-lys'ın kızı, gelip ilk bey'at eden kadınlar arasındaydı.
Ebu Süfyan b. Harb'in karısı Hind binti Utbe, İkrime b. Ebu Cehil'in karısı Ümmü Hakîm binti Haris b. Hişam, Safvan b. Ümeyye'nin karısı Begüm binti Muazzel, Fâhite binti Velid b. Mugîre, Hind Reyta binti Münebbih b. Haccac ve daha bazı Kureyş kadınları da, toplanarak, on kişilik birtakım halinde bey'at için Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında, zevcesi ile, kızı Hz. Fâtıma ve Abdulmuttalib oğulları kadınlarından bazıları da bulunuyordu.
Hz. Ömer; erkeklerin bey'atlarında olduğu gibi, Peygamberimiz Aleyhisselamın buyruklarını kadınlara tebliğ edip ulaştırarak, onların da bey'atlarını aldı.
Ebu Süfyan b. Harb'in karısı Hind binti Utbe'nin de dediği gibi, bey'at sırasında Peygamberimiz Aleyhisselam Safa tepeciği üzerinde, Hz. Ömer de Peygamberimiz Aleyhisselamın berisinde bulunuyor, bey'at için buyurduklarını kadınlara ulaştırıyor, duyuruyordu.Hind ve Kızkardeşinin Peygamberimiz Aleyhisselamla KonuşmalarıHind binti Utbe, kocası Ebu Süfyan'a: "Ben gidip Muhammed'e bey'at etmek istiyorum!" deyince, Ebu Süfyan: "Ben senin dün bu sözünü yalanlar davranışta bulunduğunu görmüştüm!?" dedi.
Hind: "Vallahi, şu Mescidde, bu geceden öncesine kadar, (Müslümanların yaptıkları gibi) Allah'a hakkıyla ibadet yapıldığını görmedim!
Vallahi, onlar geceyi namaz kılarak geçiriyorlar!" dedi.
Ebu Süfyan: "Sen yapacağın şeyi muhakkak yaparsın!
Kavminden bir adamı yanına al da, bey'at etmeye onunla birlikte git!" dedi.
Hind, tanınmamak için peçelenmiş, kılık kıyafet değiştirmişti. Tanınacağından, tanınırsa öldürüleceğinden korkuyor, Peygamberimiz Aleyhisselamdan uzakça duruyor, kendisini tanıtmamaya çalışıyordu.
Hind, kanının dökülmesi mubah sayılanlar arasında idi
Hind: "Yâ Rasûlallah!
El tutuşup sana bey'at edelim mi?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ben kadınlarla el tutuşmam!
Benim yüz kadına birden hitab etmem, her kadına ayrı ayrı hitab etmem gibidir" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam kadınlarla ancak sözle bey'at yapardı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ömer'e: "Söyle onlara: 'Allah'a hiçbir şeyi eş, ortak tutmamak üzere Resûlullaha bey'at edecekler!'" buyurdu.
Hind'in yanındaki Kureyş kadınları sustular, konuşmaktan kaçındılar.
Hind: "Vallahi, biz, kadın erkek bizler, putlara tapıp duruyorduk.
Senin erkeklerden almadığını gördüğümüz bir taahhüdü sen bizden alıyorsun!
Erkeklerden istemediğin bir taahhüdü kadınlardan ne diye istiyorsun?
Her ne ise, biz, söylememizi istediğin şeyi de söyleyeceğiz!
Ben iyice anlamışımdır ki; Allah ile birlikte başka mabudlar da olsaydı, başımıza gelenlerden bizi korurlardı!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam Hind'e baktı ve Hz. Ömer'e: "Söyle onlara: Hırsızlık da etmeyecekler!" buyurdu
Hind: 'Yâ Rasûlallah! (Kocam) Ebu Süfyan, pinti ve cimri bir adamdır!
Vallahi, ben, onun haberi olmadan, malından birşeyler çalıyordum!
Bu, benim için, helâl midir, değil midir; bilmiyorum.
Ebu Süfyan ne bana, ne de oğluma yeteri kadar birşey vermiyor!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onun malından, kendine ve oğluna yetecek kadar birşey alabilirsin!" buyurdu.
Ebu Süfyan: "Senin geçmişteki çaldığın, geçti gitti.
Gelecekte çalacağın da, sana helâl olsun!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam gülümsedi, Hind'i yanına çağırdı ve: "Demek, sen Hind binti Utbe'sin hâ?!" buyurdu.
Hind: "Evet! Allah'a şükürler olsun ki; kendisi için seçip beğendiği dinini üstün kılmıştır.
Ey Muhammed!
Muhakkak ki, bana rahmetin dokunacaktır!
Ben şimdi Allah'a inanmış bir kadınım!" dedi ve yüzünden peçesini açtı.
"Ben Hind binti Utbe'yim!
Allah geçmişleri bağışlar.
Sen de benim geçmişlerimi bağışla ki, Allah da seni bağışlasın!" dedi
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hind'e: "Hoşgeldin!" buyurdu.
Hind: "Vallahi yâ Rasûlallah!
Dün, yeryüzünde senin çadırındakiler kadar zillete ve hakarete uğramasını özlediğim bir çadır halkı yoktu!
Bugün, sabaha çıkınca, senin çadırındakiler kadar izzet ve şerefe ermesini özlediğim bir çadır halkı yoktur!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Bu hal sende daha da çoğalsa gerektir!" buyurdu.
Fâtıma binti Utbe de: "Senin çadırın ve içindekiler kadar kin duyduğum ve Allah'ın yağmalatmasını arzuladığım bir çadır yoktu!
Fakat, şimdi bana senin çadırın ve içindekiler kadar sevdiğim ve Allah'ın mamur ve mübarek kılmasını özlediğim bir çadır yoktur!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Öyledir!
Vallahi, ben kendisine çocuklarından, ana ve babalarından daha sevgili olmadıkça, hiçbiriniz, gerçekten iman etmiş olmazsınız!" buyurdu.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ömer'e döndü ve: "Söyle onlara: Zina etmeyecekler!" buyurdu.
Hind: "Yâ Rasûlallah!
Hür kadın zina eder mi hiç?!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Hayır!
Vallahi, hür bir kadın zina edemez!" buyurduktan sonra, Hz. Ömer'e: "Söyle onlara: Çocuklarını da öldürmeyecekler!" buyurdu.
Hind: "Vallahi, küçük iken, onları biz büyüttük, yetiştirdik.
Büyük iken, onları siz öldürdünüz
Sen bize Bedir günü öldürmedik çocuk bıraktın mı ki onları öldürelim?!
Her ne ise, bu, sizin ve onların bileceği bir iş!" dedi.
Hz. Ömer, Hind'in: "Sen bize Bedir günü öldürmedik çocuk bıraktın mı ki?" sözüne o kadar güldü ki, az kalsın arkasına devrilecekti!
Peygamberimiz Aleyhisselam ise, sadece gülümsedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ömer'e: "Söyle onlara: Elleriyle ayakları arasından bir iftira düzüp getirmeyecekler!" buyurdu.
Hind: "Vallahi, iftira çok kötü birşeydir.
Bize ancak doğru yol ve ahlâkî faziletler emrolunuyor! dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ömer'e: "Söyle onlara: Allah'a tâat ve kulluk sayılan işlerde Resûlullaha muhalefet ve itaatsizlik etmeyeceklerdir!" buyurdu.
Hind: "Vallahi, şu meclisimizde, hakkımızdaki herhangi birşeyde sana itaatsizlik ve muhalefet edelim diye oturmadık!
Babam, anam sana feda olsun!
Sen bizi ne kadar şerefli, ne kadar güzel şeylere davet ettin!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam onlara Kur'ân-ı Kerîm okudu.Hind'in Peygamberimiz Aleyhisselama Oğlak Kebabı Hediye Edişi ve Koyunlarının ve Kuzulayıcılarının BereketlenişiMekke Evlerindeki Putların Kırılışı ve Bazı Şeylerin YasaklanışıMekke'de, umumî putlardan başka, her ailenin kendi evinde taptığı özel bir putu da vardı.
Bir kimse, yola çıkmak istediği ve hayvanına bineceği zaman, puta el yüz sürer; bu, onun yola çıkmadan önce yapacağı iş olurdu.
Yoldan döndüğü zaman da, yine, puta el yüz sürer; bu, onun döndükten sonra, daha ailesini görmeden yaptığı ilk iş olurdu.
Yüce Allah, Muhammed Aleyhisselamı tevhid akidesiyle peygamber olarak gönderdiği zaman, Kureyşliler "Bütün ilahları bir tek ilah mı yapıyor?!
Doğrusu, bu, şaşılacak şey!" demişlerdi.
Cübeyr b. Mut'im der ki: "Mekke'nin fethedildiği günlerde, Resûlullah Aleyhisselamın münâdîsi (seslenicisi): 'Allah'a iman eden kişi, evinde kırmadık, yakmadık put bırakmasın!
Putların parası da haramdır!' diyerek seslendi.
Bundan önce, Mekke'de, onlara tapıldığını, çöl Araplarının onları satın alıp çadırlarına götürdüklerini görürdüm.
Kureyşîlerden, evlerinde bir putu bulunmayan, evlerine girerken, evlerinden çıkarken ona teberrüken el sürmeyen kimse yoktu.
Mekke'de nida edildikten sonra, yeni Müslümanlar evlerindeki putları kırdılar."
Peygamberimiz Aleyhisselam, Mekke'de içkileri de döktürdü.
İçki küplerini kırdırdı.
İçki ve put alım satımını, içki ve put, domuz, ölmüş hayvan eti bedelini yemeyi, kâhinlere ücret vermeyi... de yasakladı.Mekkeli Çocuklar İçin Peygamberimiz Aleyhisselama Dua EttirilişiVelid b. Ukbe der ki: "Resûlullah Aleyhisselam Mekke'yi fethettiği zaman, Mekkeliler çocuklarını Resûlullaha götürüyor, Resûlullah Aleyhisselam da onların başlarını sıvazlıyor, okşuyor, kendilerine dua ediyordu.Peygamberimiz Aleyhisselamın Süheyl b. Amr'a Eman VerişiMekkelileri Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya ayaklandırıp Handeme'de Halid b. Velid'e karşı koyan üç Kureyşliden birisi Süheyl b. Amr idi.
Kendisi; yaptıkları muahede hükmünü çiğneyerek yüzlerini örtüp Benî Bekr'lerle birlikte Huzâaları uyurken kılıçtan geçiren Kureyşliler arasında idi.
Süheyl b. Amr der ki: "Resûlullah Aleyhisselam Mekke'ye girip hakim olduğu zaman, kendimi evime attım, kapımı üzerime kapattım!
Benim için Muhammed'den eman istesin diye, oğluma haber saldım.
Öldürülmeyeceğimden emin değildim: Muhammed'le ashabına karşı olan tutum ve davranışlarımı hatırladım.
Onlar katındaki durumumu düşündüm.
Benden daha kötü davranışlı bir kimse yoktu:
Resûlullah Aleyhisselamla hiç kimse karşılaşmazken, Hudeybiye günü ben karşılaşmış, muahedenameyi de zorlayıp istediğim biçimde yazdırmıştım.
Bedir ve Uhud savaşlarına ve Kureyşlilerin ona karşı olan her hareketine katılmıştım!..."
Abdullah b. Süheyl, babası için, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi ve: "Yâ Rasûlallah! Ona eman verecek misin?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Evet! Ona Allah'ın emanı ile eman verilmiştir!
Evinden dışarı çıksın!" buyurduktan sonra, çevresinde bulunanlara: "Kim Süheyl b. Amr'a rastlarsa, ona dokunmasın!
Ona sert bakışla da bakmasın ki, o dışarı çıkabilsin!
Andolsun ki; Süheyl, aklı ve şerefi olan bir adamdır.
Süheyl gibi kişiler, İslâmiyeti tanımaz ve takdir etmez olamazlar.
O, şimdiye kadar üzerinde durduğu şeylerin kendisi için hiç de yararlı olmadığını görmüş ve anlamış bulunuyordur!" buyurdu.
Abdullah b. Süheyl, babasının yanına gidip, Peygamberimiz Aleyhisselamın söylediklerini ona haber verdi.
Süheyl b. Amr: "Vallahi, o küçükken de, büyükken de, iyi, dürüst ve yararlı idi" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gidip gelmeye başladı.
Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte, Huneyn gazasına gitti ve Ci'râne'ye gelince Müslüman oldu.
Allah ondan razı olsun!Huvaytıb b. Abduluzzâ'nın Müslüman OluşuHuvaytıb b. Abduluzzâ, Hudeybiye muahede ve musalahası yazısına şahit olduğu ve imzasını koyduğu halde, bu muahede hükmünü çiğneyerek yüzünü kapatıp Benî Sekilerle birlikte Huzâaları uyurken kılıçtan geçiren Kureyşliler arasında idi.
Huvaytıb b. Abduluzzâ der ki: "...
Fetih yılı, Resûlullah Aleyhisselam Mekke'ye girince, son derecede korktum.
Hemen evimden dışarı çıktım.
Ev halkımı, içinde emniyette olabilecekleri yerlere dağıttım.
Kendim de, Avf'ın bahçesine kadar gittim.
Bahçeye girdiğim zaman, orada Ebu Zerri'l-Gıfârî ile karşılaştım.
Kendisiyle aramızda dostluk vardı.
Dostluk ise, tabiî ki, temelli olarak birbirlerini korumayı gerektirir. Onu görür görmez, kaçtım.
Bana: 'Ebu Muhammedi diyerek seslendi.
'Buyur!' dedim.
Bana: 'Senin neyin var?
Sen ne için kaçıyorsun?' diye sordu.
Ona: 'Korkum var!' dedim.
Bana: 'Senin için korku yok!
Yüce Allah'ın emanıyla, sana eman verilmiştir!
Gel!' dedi.
Hemen, dönüp yanına vardım, selam verdim.
'Sana eman verilmiştir.
İstersen seni Resûlullah Aleyhisselamın huzuruna çıkarayım, istersen evine kadar git! dedi.
Kendisine: 'Benim için, evime kadar gitmeye imkân var mı ki?
Vallahi, evime sağ olarak kavuşacağımı sanmıyorum!
Ya yolda yakalanır, öldürülürüm, ya da evimde iken yanıma girilir, öldürülürüm ev halkım da, dağınık yerlerdedir' dedim.
Bana: 'Haydi, sen ev halkını bir yerde topla!
Seni evine ulaştırıncaya kadar, seninle birlikte geleceğim!' dedi ve benimle birlikte geldi.
Gelirken de: 'Huvaytıb'a eman verilmiştir!
Ona saldırılmayacak, dokunulmayacaktır!' diyerek sesleniyordu.
Ebu Zer, beni evime ulaştırdıktan sonra, dönüp Resûlullah Aleyhisselama gitti.
Durumu kendisine arzetti.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Mekkelilerden, öldürülmelerini emrettiğim kimseler dışındaki herkese eman vermiş değil miydik?!' buyurdu.
Bunun üzerine, öldürülmeyeceğime iyice kanaat getirdim.
Ev halkımı da evlerine geri çevirdim.
Ebu Zer yanıma tekrar geldi ve bana: 'Ebu Muhammedi Sen her yerde geçip gittin!
Daha ne zamana kadar ve nereye kadar geçip gideceksin?!
Sen hayırlardan birçoğunu kaçırdın!
Geride kalan daha birçok hayır var!
Hemen Resûlullah Aleyhisselama git, Müslüman ol, selamete er!
Resûlullah Aleyhisselam insanların en iyisi, insanların akrabalık haklarını en çok gözeteni, insanların en hayırlısı, en ağırbaşlısı, en uslusu, en yumuşak huylusudur.
Onun şerefi, senin de şerefindir.
Onun güçlülüğü, üstünlüğü, senin de güçlülüğün, üstünlüğündür!' dedi.
Ebu Zer'e: 'Öyleyse, ben seninle birlikte çıkar, ona giderim' dedim.
Hemen, onunla birlikte yola çıkıp Ebtah'ta bulunan Resûlullahın yanına vardım.
Ebu Bekir ve Ömer de, onun yanında bulunuyordu.
Resûlullah Aleyhisselamın başucunda durdum.
Ebu Zer'e: 'Ona selam verileceği zaman ne söylenir?' diye sordum.
Ebu Zer: 'Esselâmu aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullâhi ve berekâtüh = Allah'ın selamı, rahmet ve bereketleri üzerine olsun ey peygamber, de!' dedi.
Resûlullaha böyle söyleyerek selam verdim.
Resûlullah da: 'Ve aleykesselâm Huvaytıb! = Senin üzerine de olsun Huvaytıb!' buyurdu.
Hemen: 'Eşhedü en lâ ilahe illallah ve enneke Resûlullah=Şehadet ederim ki; Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur!
Hiç şüphesiz, sen de Allah'ın Resûlüsün!' dedim.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam:
'Hamd olsun o Allah'a ki, seni hidayete, doğru yola erdirdi! buyurdu ve Müslüman olmama sevindi. "
Allah ondan razı olsun!İkrime b. Ebu Cehil'e Eman Verilişi ve Kendisinin Müslüman Oluşuİkrime b. Ebu Cehil'in zevcesi Ümmü Hakîım binti Haris, akıllı bir kadındı.
Mekke fethedildiği zaman, içlerinde Hind binti Utbe'nin de bulunduğu, Kureyş kadınlarından on kişilik bir topluluk halinde gelip Peygamberimiz Aleyhisselama bey'at ederek Müslüman olduktan sonra: "Yâ Rasûlallah! İkrime senden korkarak kaçtı.
Kendisini senin öldüreceğinden korkuyor.
Ona eman versen?" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ona eman verilmiştir!" buyurdu.
Ümmü Hakîm Hatun, kocası için Peygamberimiz Aleyhisselamdan eman alınca, onu aramaya gidip getirmek için de izin istedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam izin verdi.
Ümmü Hakim, Rumî uşağını yanına alarak yola çıktı.
Yolda uşağı ona sarkıntılığa yeltendi.
Ümmü Hakîm, Âkke halkından bir cemaatin yanına varıncaya kadar onu oyaladı.
Orada, uşağına karşı onlardan yardım istedi.
Onlar da uşağı iple sımsıkı bağladılar.
Ümmü Hakîm, İkrimeye, Tihâme sahillerinden bir sahilde, gemiye bindiği bir sırada yetişti.
İkrime der ki: "Gemiye binip Habeşe'ye kavuşmak istiyordum.
Binmek için, geminin yanına vardım.
Gemici, bana: 'Ey Allah'ın kulu!
Allah'a şerik koşulan şeyleri bırakıp Allah'ı bir tanımadıkça gemime binme!
Bunu yapmazsan, geminin içinde helak olacağımızdan korkarım!' dedi.
Kendisine: 'Allah'a şerik koşulan şeyleri bırakıp Allah'ı bir tanımayan hiç kimse gemiye binemez mi?' diye sordum.
Gemici: 'Evet! Allah'a karşı ihlaslı olmadıkça, hiç kimse gemiye binemez!' dedi."
İkrime gemide oturduğu yerden seslice Lâtve Uzzâ adını anınca, gemici: "Şurada hiç kimsenin Allahtan başka hiçbir şeye dua etmesi caiz ve doğru olamaz!
Allah'a karşı ihlaslı ol!
Başkasını araya karıştırma!" dedi.
İkrime: "Peki! Ne diyeyim?" diye sordu.
Gemici: "'Allah'tan başka ilah yoktur!' de!
Çünkü, burada Allah'tan başkası yarar vermez!" dedi.
İkrime: "Galiba, bu, Muhammed'in bizi imana davet ettiği İlah olsa gerekli Halbuki, ben bu yüzden kaçmıştım!
Muhammed'in getirip kabul etmeye bizi davet ettiği ve üzerinde anlasam ayarak kendisinden ayrıldığım şey de budur!
Vallahi, o denizde İlahımız ise, muhakkak, karada da İlahımızdır!
Vallahi, o denizde bir olursa, her halde, karada da birdir!" dedi.
O sırada, çıkan fırtına gemiyi altüst ediyordu!
Gemici, gemi halkına: "İlahınıza ihlaslı olunuz: O'ndan başka hiçbir şey, felâketi başımızdan savamaz!" dedi.
İkrime, gemi halkının Allah'a dua ve birliğini ikrar ettiklerini görünce, onlara: "Bunu ne için yapıyorsunuz?" diye sordu.
"Burada Allah'tan başkası yarar vermez!" dediler.
İkrime: "Denizde Allah'a ihlaslı olmadıkça beni hiçbir şey kurtaramazsa, karada da ondan başkası kurtaramaz!
Ey Allah'ım! Boynumun borcu olsun: Eğer sen beni içinde bulunduğum tehlikeden kurtarırsan, Muhammed'e gidip elimi onun eline koyarak bey'at edeyim
Beni geri çeviriniz Allah'a yemin ederim ki; ben artık Muhammed'in yanına döneceğim!" dedi.
İkrime der ki: "İşte bunun üzerinedir ki, İslâmiyeti anlamaya başladım ve İslâmiyet sevgisi kalbime düştü!"
Ümmü Hakîm de, o sırada, yanlarına varmış bulunuyordu.
İkrime'ye: "Ey amcamın oğlu!
Ben sana insanların akraba haklarını en çok gözeteni, insanların en iyisi ve en hayırlısı olan zâtın yanından geldim!
Kendini boş yere helak etme!
Sen bunun üzerinde dur!
Sonunda gerçeği kavrayacak ve anlayacaksın!
Hem, ben senin için Muhammed Resûlullah Aleyhisselamdan eman da almış bulunuyorum!
Sen emniyettesin!" dedi.
İkrime: "Sen bu işi yapabildin mi?" diye sordu.
Ümmü Hakîm: "Evet! Ben kendisiyle konuştum.
Sana eman verdi" dedi.
İkrime: "Rumî uşağının bir kötülüğü ile karşılaştın mı?" diye sordu.
Ümmü Hakîm onun kendisine yapmak istediği kötülüğü haber verince, İkrime vurup onu öldürdü.
Ümmü Hakîm, İkrime'nin temas isteğini: "Sen kâfirsin!
Ben Müslüman bir kadınım!" diyerek reddetti.
İkrime: "Seni benden geri durduran şey, herhalde, büyük birşey olsa gerek!" dedi.
İkrime, Ümmü Hakîm ile birlikte Mekke'ye döndü.
Mekke'ye yaklaştıkları sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam, ashabına: "İkrime, sizin yanınıza, mü'min ve muhacir olarak geliyor!
Sakın, onun babasına kötü söz söylemeyiniz!
Çünkü, ölüye kötü söz söylemek diriyi üzer, ölüye birşey erişmez!" buyurdu.
İkrime Peygamberimiz Aleyhisselamın çadırının kapısına gelip eriştiği, Peygamberimiz Aleyhisselam onu gördüğü zaman, onun gelişine sevincinden dolayı hemen sıçrayıp ayağa kalktı ve yanına doğru vardı
Onu kucakladı.
Ona üç kere: "Hoşgeldin süvari muhacir!" buyurdu.
Sonra, oturdu.
İkrime ile Ümmü Hakîm de, Peygamberimiz Aleyhisselamın önüne oturdular.
Ümmü Hakîm'in yüzü peçeli idi.
İkrime: "Yâ Muhammed!
Bu zevcem senin bana eman verdiğini söyledi!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Doğru söylemişin Sana eman verilmiştir!" buyurdu
İkrime: "Yâ Muhammed!
Sen beni nelere davet ediyorsun?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ben seni Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına ve benim de Resûlullah olduğuma şehadet etmeye, Namaz kılmaya, Zekat vermeye, Oruç tutmaya, Haccetmeye, Ve şöyle şöyle yapmaya davet ediyorum!" buyurup, İslâmiyet esaslarını ve İslâm ahlâkını saydı.
İkrime: "Vallahi, sen ancak hak ve gerçek olana, güzel ve iyi birşeye davet ediyorsun!
Vallahi, davet ettiğin şeylere davete başlamadan önce de, sen içimizde sözü en doğru olanımız, iyilik yönünden de en iyimizdin!
Ben şehadet ederim ki; Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur.
O'nun eşi, ortağı da yoktur!
Yine şehadet ederim ki; Muhammed Allah'ın kulu ve resûlüdür!
Sen ki, Allah'ın kulu ve resûlüsün!
İnsanların en iyisi, en doğrusu ve en vefalısısın!" dedi.
İkrime, bunları söylerken, Peygamberimiz Aleyhisselamdan utandığından dolayı, başını önüne eğmiş bulunuyordu.
İkrime'nin Müslüman oluşu Peygamberimiz Aleyhisselamı sevindindi.
İkrime: "Yâ Rasûlallah!
Bildiğinin hayırlısını bana öğret, işlememi de emret! sen bana hayırlı olan şeyi öğret de, ben onu söyleyeyim" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "'Şehadet ederim ki; Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur!
Ve yine şehadet ederim ki; Muhammed Allah'ın kulu ve resûlüdür! dersin!
Allah yolunda cihad edersin!" buyurdu.
İkrime: "Bundan sonra, ne diyeyim?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "'Allah'ı şahit tutarım ve burada bulunanları da şahit tutarım ki; ben Müslümanım, muhacirim ve mücahidim dersin!" buyurdu.
İkrime de, öyle söyledi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ben, bugün benden dilediğin şeyi, senden başka kimseye vermediğim şeyi sana vereceğim!"buyurdu.
İkrime: "Yâ Rasûlallah Sana karşı yaptığım bütün düşmanlıklar, müşrikliğin yayılması ve üstün gelmesi arzusuyla sana karşı attığım bütün adımlar, sana karşı geldiğim bütün yerler, senin yüzüne karşı veya arkandan sarf ettiğim bütün sözler için bana Allahtan mağfiret dilemeni istiyorum!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Allah'ım!
Onun bana karşı yaptığı büyük düşmanlıklardandı.
Senin yolundan çevirmek maksadıyla gittiği, içinde erişeceği yere kadar adım attığı ve bununla da Senin nurunu söndürmeyi arzuladığı her yerdeki tutum ve davranışlarından doğan günahlarını bağışla!
Onun, aleyhimde, yüzüme karşı veya arkamdan işlediği bütün kötülükleri de bağışla!" diyerek dua etti.
İkrime: "Razı oldum yâ Rasûlallah!
Amma, vallahi, yâ Rasûlallah!
Allah'ın kullarını Allah'ın yolundan çevirmek için harcadığımın iki katını Allah yolunda harcamadıkça, Allah yolundan çevirmek için yaptığım savaşların iki katını da Allah yolunda yapmadıkça, geri durmayacağım!" dedi
Hz. Âişe derki: "Resûlullah Aleyhisselam: 'Uyurken rüyamda Ebu Cehil'in yanıma gelip bana bey'at ettiğini görür gibi oldum!' buyurmuştu. (Ebu Cehil'in yeğeni)
Halid b. Velid, Müslüman olunca: 'Yâ Rasûlallah!
Halid'in Müslüman olmasıyla, Allah senin rüyanı doğruladı' denildi.
Resûlullah Aleyhisselam: 'Muhakkak ki, ondan başkası Müslüman olacaktır!' buyurdu.
Nihayet, İkrime b. Ebu Cehil Müslüman oldu ve bu, Resûlullah Aleyhisselamın rüyasını doğruladı ."
Başka bir rivayette de; Peygamberimiz Aleyhisselam rüyasında Cennete girince, orada hoşuna giden bir hurma ağacı görmüştü.
"Bu kimindir?" diye sorup da; "Ebu Cehil'indir!" denilince, bu çok ağırına gitmiş, kendi kendine: "Cennette Ebu Cehil'in hurma ağacı nasıl olabilir?
Vallahi, o hiçbir zaman Cennete giremez!" demişti.
Hz. Ümmü Seleme de: "Resûlullah Aleyhisselam: 'Cennette Ebu Cehil'e ait (olduğu söylenen) bir hurma ağacı gördüm!' buyurmuştu.
İkrime b. Ebu Cehil Müslüman olunca da, bana: 'Ey Ümmü Seleme! Ebu Cehil'e ait (olduğu söylenen) Cennette gördüğüm o hurma ağacı, işte budur!' buyurdu" demişti.
İkrime, Müslüman olduktan sonra, Mekke'de Kureyşîlerin evlerinden hangi evde put bulunduğunu işitirse, hemen gider, onu kırardı.
Halbuki, daha önce Cahiliye çağında put yapıp satanların başı idi.
İkrime iyi bir Müslümandı.
Müslümanların iyilerindendi.
Mushafı eline alır, yüzüne gözüne sürer ve: "Rabbimin Kelamı, Rabbimin Kitabı!" diyerek ağlardı.
Yüce Allah ondan razı olsun!Hâris b. Hişam'ın Müslüman OluşuHâris b. Hişam, Ebu Cehil'in kardeşi ve Halid b. Velid'in de amcasının oğlu idi.
Kureyşilerin eşrafındandı.
Peygamberimiz Aleyhisselam onun Cahiliye çağında konukları ağırladığını, halka yemekler yedirdiğini anar ve: "Allah'ın onu İslâmiyete hidayet etmesini ne kadar arzu ederdim!" buyururdu.
Peygamberimiz Aleyhisselamin amcası Ebu Talib'in kızı ve Hz. Ali'nin kızkardeşi (ablası) Ümmü Hani, Hübeyre b. Ebi Vehb el-Mahzumî'nin nikâhlısı idi.
Akrabasından dolayı kendisine akraba olan Haris b. Hişam ile Züheyrb. Ebi Ümeyye, Mekke'nin fethi günü, Ümmü Hani'nin evine geldiler ve: "Biz senin himayene giriyoruz!" dediler.
Ümmü Hani, onlara: "Olur!" dedi.
O sırada, Hz. Ali atlı ve tepeden tımağa kadar silahlanmış olarak Ümmü Hani'nin evine geldi.
Ümmü Hani, Hz. Ali'yi tanıyamadı.
Ona: "Ben Resûlullah Aleyhisselamın amcasının kızıyım!" dedi.
Hz. Ali miğferini yukarı kaldırıp yüzünü açınca, Ümmü Hani "Kardeşim!" diyerek onu kucakladı, selamladı.
Hz. Ali, Ümmü Hani'nin yanındaki müşrikleri görünce, öldürmek için kılıcını sıyırıp onların üzerlerine yürüdü ve: "Öldüreceğim onları!" dedi.
Ümmü Hani: "Ey kardeşim!
Sen bana bu işi yapar mısın?!" dedi ve hemen onların üzerlerine bir örtü örttü.
Hz. Ali: "Sen iki müşriği mi koruyorsun?!
Çekil onların yanından!" dedi.
Ümmü Hani: "Vallahi, sen onları öldüremezsin!
Öldürmeye benden başlamadıkça!" dedi.
Bunun üzerine, Hz. Ali birşey yapmadan çıkıp gitti.
Ümmü Hani de, onların üzerlerine kapısını kilitledi ve: "Hiç korkmayınız!" dedi.
Durumu arzetmek üzere, Mekke'nin yukarısındaki Bathâya, Hacun'a kadar gitti.
Peygamberimiz Aleyhisselamı orada bulamadı.
Hz. Fâtıma'yı buldu.
Ona: "Anamın oğlu Ali'nin elinden ne çektiğimi bir bilsen!
Bana kocamdan akraba olan müşriklerden iki kişiyi himayeme almıştım.
Ali öldürmek için kılıcını sıyırıp onların üzerlerine yürüdü!" dedi.
Hz. Fâtıma: "Demek, sen iki müşriği himayene aldın hâ?" dedi.
Hz. Fâtıma'nın bu sözü, Ümmü Hani'ye, Hz. Ali'nin davranışından daha ağır geldi.
O sırada Peygamberimiz Aleyhisselam oraya çıkageldi.
Peygamberimiz Aleyhisselamın üstü başı tozlarım işti.
Peygamberimiz Aleyhisselam, çadırında, bir leğenin içinde yıkandı.
Yıkanıncaya kadar, Hz. Fâtıma da elbisesini Peygamberimiz Aleyhisselamın çevresinde tutarak Peygamberimiz Aleyhisselamı siperledi.
Peygamberimiz Aleyhisselam elbisesini giydi ve sekiz rekat kuşluk namazı kıldı.
Peygamberimiz Aleyhisselam, Ümmü Hani'yi görünce: "Kim bu?" diye sordu.
Ümmü Hani: "Yâ Rasûlallah!
Ben Ümmü Haniyim!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Ey Ümmü Hani Fâhite!
Hoşgeldin!" dedi ve: "Sen ne için geldin?" diye sordu. Ümmü Hani: "Yâ Rasûlallah!
Anamın oğlu Ali'nin elinden ne çektiğimi bir bilsen!
Az kalsın elinden kurtulamayacaktım!
Kocamdan akrabam ve müşrik olan iki kişiye eman vermiş, kendilerini himayeme almıştım.
Anamın oğlu Ali, üzerlerine yürüyüp onlan öldürmek istedi!" dedi.
Peygamberimiz Aleyhisselam: "Onun böyle davranması, uygun olmamış!
Senin himayene aldığın, bizim de himayemizdedir!
Senin eman verdiğine, biz de eman vermişizdir!
Onlar öldürülmeyeceklerdir!" buyurdu.
Bunun üzerine, Ümmü Hani hemen evine dönüp durumu onlara bildirdi ve: "İsterseniz burada oturun, isterseniz evlerinize dönün!" dedi.
Onlar, Ümmü Hani'nin evinde iki gün oturduktan sonra, kendi evlerine döndüler.
Haris b. Hişam derki: "Müşriklerin kendisine karşı koydukları her yerde Resûlullah Aleyhisselamın beni de görmüş bulunmasına rağmen bana gösterdiği iyiliği ve merhameti hatırladıkça, beni görmesinden utanır olmuştum.
Mescid-i Haram'a girdiği sırada, kendisine rastladım.
Beni güleryüzle karşıladı.
Yanına varıncaya kadar, ayakta durdu.
Selam verdim ve hemen Cenab-ı Hakk'ın birliğine şehadet getirip Müslüman oldum.
Bunun üzerine, Resûlullah Aleyhisselam; 'Hamd olsun O Allah'a ki, sana doğru yolu gösterdi.
İslâmiyeti nasip etti.
Senin gibi bir adam İslâmiyeti tanımaz ve takdir etmez olamaz!
Vallahi, zannetmem ki, İslâmiyet gibi bir din, tanınmaz ve takdir edilmez olsun!' buyurdu."
Haris b. Hişam; kalbleri İslâmiyete ısındırılmak için kollanılan kişiler arasında iken, Müslümanlığını güzelleştirmiş, ashabın üstünlerinden ve hayırlılarından olmuştur.
Yüce Allah ondan razı olsun!
Haris b. Hişam'ın oğlu Abdurrahman der ki: "Haris b. Hişam: 'Yâ Rasûlallah!
Bana birşey haber ver ki, ona sımsıkı sarılayım?' demişti.
Resûlullah Aleyhisselam, diline eliyle işaret ederek: 'Buna sahip ol!' buyurdu.
Aradan çok geçmeden, onun en az konuşan bir adam olduğunu gördüm.
Halbuki, ondan daha zeki ve anlayışlısı, atıp tutmaya başladığı zaman da ondan şiddetlisi, hiddetlisi yoktur. |