- Katılım
- 1 yıl 10 ay 5 gün
- Mesajlar
- 2,196
- Tepkime puanı
- 584
- Cinsiyet
Mısır’ın son kraliçesi Kleopatra’nın 2000 yıldan fazladır kayıp olan mezarı, arkeologlar ve halk için uzun zamandır ilgi kaynağı olmayı sürdürüyor.
Medyadaki haberler, büyük keşfin yakın olduğunu öne sürse de, uzmanlar Kleopatra’nın mezarının bulunma olasılığının oldukça düşük olduğunu söylüyorlar.
Julius Caesar ve Marcus Antonius’un sevgilisi olan Kleopatra, savaşın sonunda kaybedip Roma İmparatoru Octavianus tarafından ele geçirildikten sonra MÖ 30’da kendini öldürdü.
Antik yazarların iddiasına göre bu intihar, zehirli bir kobra yılanının ısırığıyla oldu ve Antonius ile birlikte bir anıt mezara gömüldü.
Medyadaki bazı açıklamalar, arkeologların İskenderiye’nin yaklaşık 50 km batısında yer alan “Taposiris Magna” adı verilen bölgedeki bu mezarı keşfetmenin eşiğinde olduğunu ileri sürüyor.
Ekip, son 15 yıldır Kathleen Martinez öncülüğünde bölgeyi kazıyor ve şimdiye kadar, bu kraliçenin iktidarında basılmış sikkelerden oluşan bir gömüt ve zamanına tarihlenen kalıntılar buldular.
Fakat Kleopatra konusunda uzman olan çok sayıda akademisyen, onun Taposiris Magna’da gömülü olmasının mümkün olmadığını söylüyor ve mezarın şu anda İskenderiye’de su altında kalmış bir bölgede olduğuna inanıyorlar.
Mısır’ın eski eserlerden sorumlu eski bakanı Zahi Hawass, Martinez ile birlikte bölgede 10 yıldan fazla çalıştıklarını ifade ederek, “Hem Kleopatra’nın mezarının Taposiris Magna’da olabileceğine dair hem de Antonius ile orada gömülü olduklarına dair hiçbir kanıt bulunmuyor” diyor.
Arkeologlar, Kleopatra’nın Mısır-İskenderiye’deki Taposiris Magna’da bulunan Ptolemaios kalıntılarında gömülü olduğuna dair hiçbir kanıt olmadığını söylüyorlar.
Ayrıca “Kleopatra’nın, sarayının yanında inşa ettirdiği mezarına gömüldüğüne ve bu yerin de şu anda su altında kaldığını düşünüyorum ve bu yüzden mezarı asla bulunamayacak.” diye ekliyor.
Geçtiğimiz 2.000 yılda kıyıda oluşan erozyon, Kleopatra’nın sarayının da yer aldığı İskenderiye’nin bazı bölümlerinin günümüzde su altında kalmasına neden oldu.
Akademisyenler ise, mezar su altında değilse bile büyük bir olasılıkla bunun Eskiçağ’daki bir dönemde yok edildiğini ya da İskenderiye’de modern şehir gelişiminin altında gömülü kaldığını söylüyorlar.
Ayrıca çok sayıda akademisyen, mezarın antik zamanlarda soyulmuş olabileceğini de ileri sürüyor. Geçmiş dönemlerdeki projeler, Kleopatra’nın sarayını gözden geçirse de, şu anda bu mezarı su altında arayan hiçbir proje bulunmuyor.
Kleopatra üzerine geniş ölçüde araştırma yapan Kaliforniya Üniversitesi’nde Klasik Eserler Profesörü Robert Gurval, “Bu mezar bin yıllık kültür değişimi ve doğal tahribine dayanabilseydi ilgi çekici bir yapı olurdu; ayrıca insan eli değmemiş olsa bile depremler ve deniz suyu onun toprak ya da su altında kalmasına neden olacaktı ” diyor ve sarayının kesinlikle, mozolesinin ise bir ihtimal su altında kaldığını belirtiyor.
PTOLEMAİOS HÜKÜMDARLARI
Kleopatra, Büyük İskender’in generallerinden biri olan I. Ptolemaios Soter’in soyundan gelen hükümdarların sonuncusuydu. Büyük İskender, Babil’de öldü; fakat İskenderiye’de tekrar toprağa verildi. Antik yazarlar İskender’in mezarından sık sık bahsediyorlar ama arkeologlar, İskender’in mezarını ya da Ptolemaios krallarından hiçbirinin mezarını bulamadılar.
Oxford Üniversitesi’nden Susan Walker, “Mesele şu ki, İskender’in ve Mısır’ın diğer 15 Ptolemaios kralının mezarının nerede olduğunu bilmiyoruz” diyor.
Ayrıca Walker, Kleopatra’nın mezarının Ptolemaios hanedanından diğer krallara yakın konumlandırılmış olduğunu tahmin ediyor ve “Eğer Kleopatra’nın ve diğer Ptolemaios krallarının mezarları İskenderiye’de inşa edildiyse, şu an muhtemelen su ya da modern şehir gelişiminin altında gömülü” diye ekliyor.
1894 yılına ait gravür Augustus Caesar’ı ve elindeki yılanla kendini öldüren Kleopatra’yı gösteriyor.
TAPOSİRİS MAGNA
Liverpool Üniversitesi Eski Mısır Bilimi’nde öğretim üyesi olan Glenn Godenho, “Martinez, Kleopatra’nın Taposiris Magna’da gömülü olabileceğini düşündü. Çünkü Kleopatra, ölülerin tanrısı Osiris’in hem kızkardeşi hem de eşi olan Tanrıça İsis ile özdeşleşmişti.” diyor.
Godenho, Kathleen’in bir araştırma heyetinin buradaki çalışmasına dayanarak, bölgeye nazır olan geniş Osiris Tapınağı’nın içinde yer alan bir İsis Tapınağı’nın ve ayrıca üzerinde Kleopatra portresinin bulunduğu sikke gömüsü ile diğer Greko-Roma dönem buluntularının varlığını tespit ettiğini söylüyor ve “Taposiris Magna’nın Kleopatra döneminde aktif olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz” diye ekliyor.
Taposiris Magna’da 10 yıldan fazla süren bir çalışmanın sonucunda Kleopatra’nın mezarı bulunamadı ve birçok akademisyen mezarın orada olduğundan kuşku duyuyor. Bu konuda da Godenho, “Kathleen’in çalışmaları, yıllarca, hem Osiris Tapınağı’na yönelik hem de Kleopatra’nın mezarının tanrıçasının yanında, duvarların içinde keşfedileceğine olan inançla yapıldı. Fakat olumsuz sonuçlanması, şimdiye kadar Kleopatra’nın mezarını bulmaya çalışmak açısından bir boşluk yarattı” diyor.
Diğer bir problem ise, Taposiris Magna’daki mezarın kraliyet ailesinden çok, dini figürlere ait gibi görünmesi. Walker, “Benim anladığım orada bulunan mumyaların yüksek statülü rahipler olma ihtimalinin, kraliyet ailesinden olma ihtimalinden daha yüksek olduğu” diyor.
Ayrıca birçok akademisyen tarihi metinlere göre, Kleopatra’nın mozolesinin İskenderiye’de bulunduğunu, Taposiris Magna’nın ise şehirden 50 km uzaklıkta olduğunu belirtiyorlar.
Bugünlerde, Martinez’in ekibi, burada bulunan bir nekropolü kazıyor. Godenho, “Mısırlılar için etkili olan liderlerinin yanında gömülmeyi istemek oldukça normal bir durum. Bu durumdan hareketle Kathleen, bir zamanlar altın varakla kaplanmış bir mumyanın yanı sıra, ön plana çıkmış bu çevrede dikkat çekici bazı keşifler yaptı. Sonuç itibariyle, bölgedeki insanların özellikle Kleopatra’nın mezarı etrafında toplandığını öne sürmek, ortaya atılması zor bir iddia” diyor.
Kleopatra’nın Taposiris Magna’da gömülü olduğuna dair kanıt zayıf olsa da bu durum bölgenin önemini ortadan kaldırmıyor.
Godenho, “Bu bölgede Kleopatra’nın yanı sıra daha başka unsurlar da olduğunu belirtmekte fayda var. Buradaki arkeolojik çalışma, Akdeniz ve Afrika dünyası arasında yapılan ticarette bu kraliçenin rolünü, bölgedeki dini faaliyetleri, öbür dünya inançlarını, sosyal yapıları ve nüfusunu daha fazla anlamamıza yardım etmek için hazırlandı. Ayrıca bu bölgenin kullanımının ne kadar eskiye dayandığı da sorulması gereken bir soru. Bu nedenle bütün bunların cevabını bulmak için duruma daha geniş bir açıdan bakmalıyız” diyor.