- Katılım
- 1 yıl 10 ay 5 gün
- Mesajlar
- 2,196
- Tepkime puanı
- 584
- Cinsiyet
Yeni bir araştırma, insan türünün hızlı bir şekilde dünyaya yayılmasının arkasındaki etkenlerden birinin ihanet olduğunu keşfetti.
York Üniversitesi’nden arkeolog Dr Penny Spikins, insan yayılmalarının hız ve yapısının 100,000 yıl önce önemli derecede değiştiğini söylüyor. Bu tarihten önce, arkaik insanların hareketleri yavaştı, ve ekolojik değişimler ile nüfus artışları yüzünden çevresel olaylara bağlıydı. Bu tarihten sonra ise insan toplulukları hem şaşırtıcı bir hızla hem de büyük çevresel engelleri aşarak dünyaya yayıldı.
La Madeleine, Fransadan 12,500 yıllık mızrak fırlatıcı (atlatl) kancası. Credit: Wikimedia commons.
Dr Spikins, bu değişikliği, insanların duygusal ilişkilerindeki değişimlere bağlıyor. Open Quaternary’de yayınlanan araştırmada Spikins, ne nüfus artışlarının ne de ekolojik değişimlerin 100,000 yıl önce başlayan yeni bölgelere göçü yeterli bir şekilde açıkladığını iddia ediyor.
Diğer insanlara bağlılık hayatta kalmak için önemli hale geldikçe, ve insan grupları hile yapanları tespit etmeye ve cezalandırmaya meyilli hale geldikçe, insan doğasının karanlık yüzü ortaya çıktı, diyor Spikins. İhanet ve güven sarsılması nedenleriyle başlayan ahlaki tartışmalar sıklaştı, ve erken insanları kendileri ve rakipleriyle arasına mesafe koymasına sevk etti.
Spikins’e göre, kriz zamanında toplulukları bir arada tutan duygusal bağlar, ihanet zamanında verilen içten tepkilerin de olumsuz olmasına neden oldu. Geniş sosyal ağlar, birlikte yeni koloniler kuracak uzak müttefikler bulmayı kolaylaştırdı. Daha etkili avlanma teknolojileri, garezi olan herkesin birer tehlike olduğu anlamına geliyordu. Fakat diğer hayvanlarda görülmeyen, yerleşilen alanlardan uzaklaşma kuvvetini sağlayan şey insan duygularıydı.
Pinnacle Noktası, Güney Afrikada bulunan 71,000 yıllık mikrobıçaklar. Görsel: Simen Oestmo
Erken hominin türlerinin dağılımı, açık ormanlık alan ve çayır gibi spesifik ortamlarla kısıtlıydı. 1.6 milyon yıl önce Homo erectus’un Afrika’dan Asya’ya yayılmasına, daha geniş çayırlık alan bulma ihtiyacının neden olduğu düşünülüyor. Bunun aksine Neandertaller Avrupa’nın soğuk ve kurak bölümlerine yerleşmişti. Tüm arkaik türler, sık sık çevresel ve iklimsel engellerle karşılaşsa da, yavaş yavaş yeni ortamlara uyum sağladı
Fakat 100,000 yıl önce uzak, riskli ve yaşanması zor yerlere yayılım, zaten yerleşilmiş bölgelere olan yayılıma göre çok daha yaygın olmaya başladı. Bilhassa, artık insan toplulukların yayılımı coğrafi engeller tarafından kısıtlanmıyordu. Popülasyonlar Kuzey Avrupa’nın soğuk bölgelerine yerleşti, Indus ve Ganj gibi önemli deltaları, tundra ve yağmur ormanlarını aştı, hatta Avustralya ve Pasifik Adaları’na ulaşmak için büyük deniz parçalarını geçti.
Spikins, ahlaki tartışmalardan ortaya çıkan ihanetlerin, yaşamanın zor olduğu ortamlara yapılan riskli göçlerin önemli bir nedeni olduğunu savunuyor. Bu göçlerin arkasındaki önemli bir motivasyon, hoşnutsuz eski müttefiklerden gelecek zarardan kaçınma isteğiydi. Suçlular ve sosyal ağlarındaki müttefikleri tehlikeden uzak yerlere gitmek isteyecekti.
“Tehlikeli arazilerin kolonizasyonunu ve tehlikeli arazilerden geçerek yapılan kolonizasyonları sadece pragmatik kararlarla açıklamak zor. Fakat başkalarına zarar vermek için güçlü motivasyonların ortaya çıkışıyla, bu göçleri açıklamak kolaylaşıyor.”
“Ahlaki anlaşmazlıklar taşınmak için iyi bir neden oluşturuyor – zehirli bir mızrakla kovalayarak intikam ya da adalet isteyen kızgın eski bir müttefik, eş, ya da topluluk, herhangi bir risk alarak oradan uzaklaşmak için güçlü bir motivasyon oluşturuyor.”
“İnsan türünün dünyaya yayılımı türümüzün bir başarısı olarak görülürken, bu başarılı yayılımın bazı nedenleri insan doğasının daha karanlık bir yanını yansıtıyor” diyor Spikins.
York Üniversitesi’nden arkeolog Dr Penny Spikins, insan yayılmalarının hız ve yapısının 100,000 yıl önce önemli derecede değiştiğini söylüyor. Bu tarihten önce, arkaik insanların hareketleri yavaştı, ve ekolojik değişimler ile nüfus artışları yüzünden çevresel olaylara bağlıydı. Bu tarihten sonra ise insan toplulukları hem şaşırtıcı bir hızla hem de büyük çevresel engelleri aşarak dünyaya yayıldı.
La Madeleine, Fransadan 12,500 yıllık mızrak fırlatıcı (atlatl) kancası. Credit: Wikimedia commons.
Dr Spikins, bu değişikliği, insanların duygusal ilişkilerindeki değişimlere bağlıyor. Open Quaternary’de yayınlanan araştırmada Spikins, ne nüfus artışlarının ne de ekolojik değişimlerin 100,000 yıl önce başlayan yeni bölgelere göçü yeterli bir şekilde açıkladığını iddia ediyor.
Diğer insanlara bağlılık hayatta kalmak için önemli hale geldikçe, ve insan grupları hile yapanları tespit etmeye ve cezalandırmaya meyilli hale geldikçe, insan doğasının karanlık yüzü ortaya çıktı, diyor Spikins. İhanet ve güven sarsılması nedenleriyle başlayan ahlaki tartışmalar sıklaştı, ve erken insanları kendileri ve rakipleriyle arasına mesafe koymasına sevk etti.
Spikins’e göre, kriz zamanında toplulukları bir arada tutan duygusal bağlar, ihanet zamanında verilen içten tepkilerin de olumsuz olmasına neden oldu. Geniş sosyal ağlar, birlikte yeni koloniler kuracak uzak müttefikler bulmayı kolaylaştırdı. Daha etkili avlanma teknolojileri, garezi olan herkesin birer tehlike olduğu anlamına geliyordu. Fakat diğer hayvanlarda görülmeyen, yerleşilen alanlardan uzaklaşma kuvvetini sağlayan şey insan duygularıydı.
Pinnacle Noktası, Güney Afrikada bulunan 71,000 yıllık mikrobıçaklar. Görsel: Simen Oestmo
Erken hominin türlerinin dağılımı, açık ormanlık alan ve çayır gibi spesifik ortamlarla kısıtlıydı. 1.6 milyon yıl önce Homo erectus’un Afrika’dan Asya’ya yayılmasına, daha geniş çayırlık alan bulma ihtiyacının neden olduğu düşünülüyor. Bunun aksine Neandertaller Avrupa’nın soğuk ve kurak bölümlerine yerleşmişti. Tüm arkaik türler, sık sık çevresel ve iklimsel engellerle karşılaşsa da, yavaş yavaş yeni ortamlara uyum sağladı
Fakat 100,000 yıl önce uzak, riskli ve yaşanması zor yerlere yayılım, zaten yerleşilmiş bölgelere olan yayılıma göre çok daha yaygın olmaya başladı. Bilhassa, artık insan toplulukların yayılımı coğrafi engeller tarafından kısıtlanmıyordu. Popülasyonlar Kuzey Avrupa’nın soğuk bölgelerine yerleşti, Indus ve Ganj gibi önemli deltaları, tundra ve yağmur ormanlarını aştı, hatta Avustralya ve Pasifik Adaları’na ulaşmak için büyük deniz parçalarını geçti.
Spikins, ahlaki tartışmalardan ortaya çıkan ihanetlerin, yaşamanın zor olduğu ortamlara yapılan riskli göçlerin önemli bir nedeni olduğunu savunuyor. Bu göçlerin arkasındaki önemli bir motivasyon, hoşnutsuz eski müttefiklerden gelecek zarardan kaçınma isteğiydi. Suçlular ve sosyal ağlarındaki müttefikleri tehlikeden uzak yerlere gitmek isteyecekti.
“Tehlikeli arazilerin kolonizasyonunu ve tehlikeli arazilerden geçerek yapılan kolonizasyonları sadece pragmatik kararlarla açıklamak zor. Fakat başkalarına zarar vermek için güçlü motivasyonların ortaya çıkışıyla, bu göçleri açıklamak kolaylaşıyor.”
“Ahlaki anlaşmazlıklar taşınmak için iyi bir neden oluşturuyor – zehirli bir mızrakla kovalayarak intikam ya da adalet isteyen kızgın eski bir müttefik, eş, ya da topluluk, herhangi bir risk alarak oradan uzaklaşmak için güçlü bir motivasyon oluşturuyor.”
“İnsan türünün dünyaya yayılımı türümüzün bir başarısı olarak görülürken, bu başarılı yayılımın bazı nedenleri insan doğasının daha karanlık bir yanını yansıtıyor” diyor Spikins.