Hz. İmam Zeynel Abidin seyyidler

Charismax

Copyright @ Charismax
Katılım
3 yıl 8 ay
Mesajlar
25,264
Tepkime puanı
8,715
Yaş
35
Konum
Memed' Home
İsim
CHRS
Memleket
Neresi?
Meslek
IzdırapÇI
Cinsiyet
vtEvVy
Medeni Hal
Ebü’l-Hasen Alî b. el-Hüseyn b. Alî b. Ebî Tâlib (ö. 94/712)

İmam Zeynelâbidin Hazretleri, Hazret-i İmam Hüseyin'in küçük oğludur. Ali Asgar adıyla da meşhurdur.

Dedesi Hazreti İmam Ali'nin, Medine'deki şahadetinden iki sene önce 38'de (M. 658) dünyaya gelmiştir. Hz. İmam Zeynel Abidin seyyidler zincirinin dördüncüsünü teşkil etmektedir.

İmam-ı Mâlik, Ona Zeynelâbidin (kulların ziyneti) isminin verilmesine, ibadetine çok düşkün oluşunun sebep olduğunu söylemiştir. Sülâfe, Selâme ve Gazâle adlarıyla bilinen annesi Hz. Ömer devrindeki fetihler sırasında Medine’ye getirilen, son Sâsânî hükümdarı III. Yezdicerd’in kızı Şehrbânû’dur.

Hz. İmam Zeynelâbidin'in hayatı derin hüzün içinde geçmiştir. Zira on üç yaşında iken Kerbelâ vak'ası ve onu takibeden fitneler zuhûr etmiş, Kerbelâ'da aziz Pederi şehid edilirken çadırda hasta yatağından kalkamamış, belki de hayatta kalışının sebebi de yerinden kalkamayacak kadar tâkatsiz oluşu olmuştur.

Resûlüllah'ın nesli bütün seyyidlerde olduğu gibi Hazreti İmam Zeynelâbidin'de de fetvanın üstünde bir takvâ hayatı görülmüş, eli altında yüz kadar fakiri beslediği halde bundan da kimsenin haberi bile olmamıştır. Kendi zamanında Zeynelâbidin'den daha âlimi görülmemişti. Şüphesiz ki bu ilim, sadece bilgiden ibaret değildi. Onların aldığı mânâda ilim, yaşanan şeydi. Hazret'in ilmi de yaşadığından başkası değildi. Yaşamadığını ilim saymıyordu.

Bundan dolayıdır ki, büyük âlim ve mutasavvıf İbn-i Müseyyeb: "Ben ömrümde ondan daha takvâ sahibi bir âlime rastlamadım" der.

Müsamaha ve affı, bizlere ibret dersi verecek derecede geniş ve şümullüydü. O günlerin fevkalâde rahatsız edici siyasi çekişmeleri yüzünden kendisinin aleyhinde bulunanlar, hattâ bu aleyhtarlığı normal sınırlan aşıracak kadar ileri götürenler de vardı. Bir gün böyle aleyhtarlardan bazı ağır sözler naklettiler kendisine. Söylenenleri dinledikten sonra, "Beni bu adamın yanına götürür müsünüz?" dedi. Alıp gıybetçinin yanına götürdüler. Hitabı şöyle oldu:

Eğer söylediğin hâller bende varsa Allah beni affetsin, günah işlemişim: Yoksa seni affetsin, çünkü iftirada bulunmuşsun! Bu hitaptan sonra kıpkırmızı kesilen adam, uzun zaman vicdan azabı duydu, elem ve keder içinde kaldı. İsnatlarının doğru olmadığına kendi de kanî oldu.

Bir gün mescide giderken yolunun üzerine çıkan biri, yine siyasi sebeplerden dolayı kendisine edeb dışı sözler sarf etmeye başladı, aslı astarı olmayan kusurlar sıraladı.

Hazret-i İmam, adama döndü ve şöyle dedi: "Dur, dur, zahmet çekme!.. Ben, senin bilmediğin kusurlarımı da biliyorum, senin sayamadıkların da var bende... Daha doğrusu, senin saydıkların benim bildiğimden azdır!.."

Hz. İmam başkaca hiçbir şey söylemeyip oradan uzaklaşırken adamın mırıldandığı duyuldu: "Vallahi sen gerçekten imamsın. Bu fazileti Resûlullah'ın torunlarından başkası gösteremez!"

Abdest aldığında başka bir âleme gitmiş gibi olur, değişik bir şahsiyete bürünürdü. Renginin sarardığını, dünyasının değiştiğini görenler sordular:

"Her abdestten sonra neden böyle değişiyorsun?" Şöyle cevap verdi:

"Huzuruna çıktığım Zâtı düşünmek, benim dünyamı değiştiriyor, tefekkür âlemimi kaplıyor. Bu âlemle alâkam, o yüzden kesiliyor, değişik ruh haline giriyorum."

Hazret-i İmam'ın ihlâs ve takvâsından söz eden Muhammed bin İshak der ki:

"Medine'de nice fakirler vardı ki kendilerine bakanın kim olduğunu bilmezlerdi. Hâlbuki onların sıkıntılarına çare bulmayı Hz. İmam Zeynelâbidin yüklenmişti. Gece karanlığında muhtaçlara sırtında un çuvalı taşıdığı, cenazesi yıkanırken sırtındaki nasırlaşmalardan anlaşıldı." Elinde imkân bulunduğu takdirde asla esirgemez, mümin kardeşinin derdine mutlaka çare olurdu. Münavi, şahit olduğu bir vak'ayı şöyle anlatır:

"Muhammed bin Usâme hastalanmıştı. Ziyaretine gelen Hz. İmam Zeynelâbidin, on beş bin dirhem borcunu veremediğinden dolayı ağladığını görünce, onu şöyle teselli etti:

"Sakın üzülme! Seni âhirete kul borcuyla göndermem. O borçların hepsini de ben üzerime alıyorum. Bu andan itibaren hepsi de benim borcumdur. Ey cemaat, şahit olun! Muhammed bin Usâme'nin ne kadar borcu varsa ben vereceğim, benden isteyeceksiniz, Onun kimseye tek kuruş borcu kalmamıştır, bu andan itibaren!"

Demek ki ahirette kul borcuyla gitmek çok tehlikeli ve mahzurludur. İnsan böyle bir borçlanmaya girmemeli, girerse bu borçlardan onu kurtarmalı, huzur-u İlâhî'ye kul hakkı borcuyla göndermemeli.

Bir gün hizmetçisini çağırmış, o da neden sonra gelebilmişti. Hazret-i İmam niçin geciktiğini sorunca hizmetçi, "Efendim, sizin af ve müsamahanızı bildiğimden acele etmek zarureti duymadım" demiş, Hazret-i İmam da buna; "Allah'ıma hamd olsun ki hizmetçim de benden emindir. Ben de emin insan olmak isterim. Herkes benden emin olmalı. Korku ve endişe duymamalı" diyerek şükretmiştir.

Dördü kız, on dört evlâdı olan Hz. İmam Zeynelâbidin, hicri 94'te Medine'de vefat ettiği sırada geride, müminlere örnek olacak zühd ve takvâyla geçen bir hayat bırakmıştı. Bâkî mezarlığında amcası Hazret-i Abbas'ın yanına gömülen Hazret-i İmam Zeynelâbidin on iki imamın dördüncüsüdür. Beşinci imam ise oğlu Hz. İmam Muhammed Bâkır'dır.

Rivayet edilir ki bir defasında oğluna:

Helâya gireceğim zaman giyebileceğim bir elbise istiyorum. Sineklerin kirli ayakları ile konup kirlettiği elbise ile dışarıda olmayayım, demişti. Oğlu bu isteğe şu karşılığı verdi:

Babacığım, Resûlüllah'ın böyle yaptığı vâki mi? Helâya girerken ayrı çıkınca ayrı elbise giymiş mi? İmam Zeynelâbidin Hazretleri bu ikaz üzerine:

Resûlüllah'ta böyle bir hâl görülmedi, diyerek arzusundan vazgeçmiştir. Anlaşılıyor ki, İmam Zeynelâbidin gibi İslâm büyükleri arzuları sünnete aykırı düşerse hemen terk ediyorlardı...

Tasavvuf kaynaklarında onun ilim, ibadet, edep ve ahlâka dair sözleri nakledilerek bazı kerametleri anlatılır. Hz. İmam Zeynelâbidîn’in üstün vasıflarını terennüm eden şair Ferezdak’ın kasidesi de, ilmî şahsiyeti hakkında önemli bir kaynak olup birçok âlim tarafından şerhedilmiştir.

Eserleri: 1. Eş-Şahîfetü’l-kâmiletü’s-Seccâdiyye. Eş-Şahîfetü’s-Seccâdiyye olarak da anılan eser çeşitli ibadetler esnasında yapılacak duaları ve bazı itikadî konuları ihtiva eder. Şiî ulemâsı esere büyük önem vermiş, İmam Zeynelâbidîn’in bu eserinde yer almayan dualarını da derleyerek bunlara Eş-Şahîfetü’s-âniye/sâlise/râbia gibi adlar vermişlerdir.

  1. Risâletü’l-hukuk Bir âdâb kitabı olup insanların hak ve görevlerinden bahseden eser, Şeyh Sadûk İbn Bâbeveyh’in Kitâbü’l-Hisâl ve İbn Şu‘be’nin Tuhfetü’l-ukul adlı kitaplarında yer almış, William C. Chittick tarafından İngilizce’ye tercüme edilerek eş-Şahîfe içinde yayımlanmıştır
  2. Ez-Zühd ve’l-vasıyye (Kahire 1344).
  3. Duâü’l-cevâhiri’l-kebîr (Leknev 1288).
  4. Belâgatü’l-İmâm Alî b. Hüseyn. Şeyh Ca‘fer Abbas el-Hâirî’nin Zeynelâbidîn’in hutbe ve mektuplarından derlediği eser birçok defa basılmış (Kum 1423, 1425), Ahmed Sâdık Erdiştânî tarafından Farsça’ya tercüme edilmiştir
  5. Dîvân-ı Eşâr. Saphar Kâşânî’nin çeşitli kaynaklardan toplayarak Nâsihu’t-tevârîh ahvâlü İmâm Zeynelâbidîn adını verdiği divanı Seccâd Hüseyin Manzûme Seccâdiyye adıyla Urduca’ya çevirmiştir
  6. Müsnedü’l-İmâm es-Seccâd. Azîzullah Utâridî Kûşânî’nin Şîa’nın muteber eserlerinden derlediği, Zeynelâbidîn’den nakledilen 1661 hadisi içerir. Zeynelâbidîn’in bunların yanında el-Münâcât, el-Meviža, et-Tezkire ve Şahîfetü’z-zühd gibi eserleri de kaydedilmektedir. Onun kendi hattıyla yazılmış bir Kur’an nüshasından da söz edilmektedir.


Gerek Sünnî gerek Şiî müelliflerin kaleme aldıkları tarih ve tabakat kitaplarında Zeynelâbidîn’e dair geniş bilgi verilmiş olmakla birlikte sadece onun hayatını konu alan müstakil eserlerin sayısı nisbeten azdır.



Hz.İmam Zeynel Abidin’in özlü sözlerinden birkaçı;

Mü’min dua ettiğinde üç sonuçtan biri gerçekleşir: Ya kendisine ahirette azık olur veya bu dünyada kabul olur ya da ona ulaşacak bir belayı geri çevirir.

Şüphesiz Allah-u Teala, ısrarla dilencilik yapan cimri kimseyi sevmez.

Nice aldanmış mağrur kimseler vardır ki, boş şeylerle meşgul olup sevinçle sabahlarlar ve Allah’ın onlara gazap ettiğini ve bununla cehennem ateşine düşeceklerini bilmedikleri halde yiyip içerler.

Geliri miktarınca infak etmek, zenginliği miktarınca ailesinin refahını sağlamak, kendisi hakkında insanlara hak vermek ve selam vermekte öne geçmek müminin sıfatlarındandır.

Üç şey mü’minin kurtarıcısıdır: Dilini insanlardan ve onların gıybetini yapmaktan korumak, dünya ve ahireti için yararlı olan şeylerle meşgul olmak, günahlarından dolayı çok ağlamak.

Acı kaza ve kadere razı olmak, yakinin en yüksek mertebesidir.

Nefsinin kıymetini bilene, dünya hakir görünür.

“Halkın en değerlisi kimdir?” diye sorduklarında: “Dünyayı kendisi için bir değer bilmeyen kimsedir.” buyurdu.

Birisi, İmam’ın huzurunda: “Allah’ım, beni kullarına muhtaç kılma.” dediğinde şöyle buyurdu: “Öyle değildir. Çünkü insanlar birbirlerine muhtaçtır”; fakat sen şöyle de: “Allah’ım beni kötü kullarına muhtaç kılma.”

Allah’ın verdiğine kanaat eden, halkın en zenginlerindendir.

Takvayla yapılan hiçbir amel az olmaz; Allah katında kabul olan bir şey nasıl az olabilir ki?

İster ciddi olsun, ister şaka, büyük ve küçük her yalandan sakının. Çünkü insan küçük yalan söylediği zaman yavaş yavaş büyük yalan söylemeye de cüret eder.

Düşmanının senin hakkında Allah’a karşı günah işlemekte olduğunu görmen, Allah’ın bir yardımı olarak sana yeter.

Hayrın tümü, insanın kendisini (çirkin işlerden) korumasıdır.

Şüphesiz, müslümanın Allah’ı tanımasının nişanesi ve dininin kemali, yararsız sözleri terketmesi, az cedel yapması, hilimli, sabırlı ve güzel huylu olmasıdır.

Allah katında, Onu tanımaktan sonra, karın ve tenasül organın iffetini korumaktan daha sevimli bir şey yoktur. Yine Allah nezdinde, Ondan bir şey dilenilmesi kadar sevimli hiçbir şey yoktur.

Münezzehtir O Allah ki, nimeti itiraf etmeyi hamd ve şükretmekten aciz kalmayı itiraf etmeyi de şükür saymıştır.



Derleyen
Ali BEKTAŞ
İstanbul, 17 Aralık 2016
 
Geri
Üst Alt