Hz. İmam Muhammed Cevad Taki

Charismax

Copyright @ Charismax
Katılım
3 yıl 8 ay 17 gün
Mesajlar
25,270
Tepkime puanı
8,715
Yaş
35
Konum
Memed' Home
İsim
CHRS
Memleket
Neresi?
Meslek
IzdırapÇI
Cinsiyet
vtEvVy
Medeni Hal
Ebû Ca‘fer Muhammed b. Alî er-Rızâ b. Mûsâ el-Kâzım b. Ca‘fer es-Sâdık (ö.220/835)

Genel kabule göre 19 Ramazan 195 (15 Haziran 811) tarihinde Medine’de doğmuştur. Annesi, Hz. Peygamber’in zevcesi Mâriye’nin kavminden olduğu rivayet edilen Sudan asıllı bir hanımdır. Ebû Ca‘fer Muhammed, “cömert” anlamındaki ‘‘Cevâd’’ lakabının yanı sıra Takī, Münteceb, Necîb, Murtazâ, Kāni lakaplarıyla da anılır. Muhammed el-Bâkır’dan ayırt edilmesi sebebi ile Ebû Ca‘fer es-Sânî künyesiyle kaydedilir.

Babası Ali er-Rızâ vefat ettiğinde (203/818) tek oğul olan Muhammed el-Cevâd’ın henüz yedi yaşında olması o gününün Şîa toplumunda büyük tartışmalara yol açmıştır. Bazıları, dinen mükellef bile olmayan bir çocuğa imam olarak itaat edilemeyeceğini söyleyip Sünnî veya Zeydî çevrelere katılmış, bazıları Ali er-Rızâ’nın kardeşi Ahmed b. Mûsâ’yı imam kabul etmiş, bazıları ise Mûsâ el-Kâzım’ı son imam telakki eden ve onun bir gün dünyaya yeniden döneceğine inanan vâkıfeye iştirak etmiştir.

Bu gruplar, imâmete geçecek kimsenin önceki imamdan zâhirî ve bâtınî ilimleri alması gerektiğini, Muhammed el-Cevâd’ın ise dört yaşında iken babası Horasan’a gittiği için ondan gerekli ilimleri almasının mümkün olmadığını belirtmişlerdir.

Buna karşılık onu imam olarak tanıyanlar kendisinin sâdık rüya, ilham yahut da melek vasıtasıyla bilgilendirilebileceğini ileri sürmüşlerdir (geniş bilgi için bk. Nevbahtî, s. 73-77). Bu görüşü benimseyen İsnâaşeriyye müellifleri, Muhammed el-Cevâd’ın imâmetini temellendirmeye yönelik yaklaşımlara yer vermişlerdir.

Kendisiyle ilgili münakaşalardan haberdar olan Muhammed el-Cevâd, “De ki, işte benim yolum, ben basiret üzere Allah’a çağırıyorum ...” meâlindeki âyeti okuyarak Hz. Ali’nin Müslümanlığı kabul ettiği sırada kendisi gibi dokuz yaşında olduğunu söylemiştir. (Yûsuf, 12/108) Rivayete göre toplanan cemaat denemek amacıyla kendisine bazı sorular sormuş, O da babasına benzer şekilde cevaplar vermiştir. Bu durum, bilgilerini babasından aldığı yolundaki görüşü güçlendirmiştir. (Mes‘ûdî, İŝbâtü’l-vaśıyye, s. 179-181) Bu arada imâmet, peygamberliğe benzetilerek Hz. Yahyâ ile Îsâ’ya küçük yaşta nübüvvet görevinin verilmiş olduğu hatırlatılmış, böylece Muhammed el-Cevâd’ın imâmetinin benimsenmesi sağlanmıştır.

Şîa âlimleri, Muhammed el-Cevâd’ın mâsumiyeti ve O’nun döneminin en bilgili kişisi olduğu hususunda çok sayıda haber rivayet etmiş, hakkında babası Ali er-Rızâ’dan nakledilen söz ve işaretleri imâmetinin delilleri saymışlardır.

Muhammed el-Cevâd, babasından doğrudan rivayette bulunmuştur. Osman b. Saîd es-Semmân, Ca‘fer b. Muhammed b. Yûnus el-Ahvel, Eyyûb b. Nûh b. Derrâc, Hüseyin b. Müslim b. Hasan, Muhtâr b. Ziyâd el-Abdî ve Muhammed b. Hüseyin b. Ebü’l-Hattâb el-Kûfî de kendisinden haber rivayet eden güvenilir râviler olarak nitelendirilmiştir. Ali er-Rızâ’nın vefatından sonra Muhammed el-Cevâd’ın ilim ve kemalini takdir eden Abbâsî Halifesi Me’mûn onu Medine’den Bağdat’a getirtmiştir.

Muhammed’e saygı gösteren halife yakınlarının muhalefetine rağmen, kendisini kızı Ümmü’l-Fazl ile evlendirmiştir. Bu evlilikten Ali el-Hâdî, Mûsâ, Fâtıma ve Ümâme adlı çocukları dünyaya gelmiştir.

Bağdat’ta kaldığı sekiz yıl boyunca başta kadı Yahyâ b. Eksem olmak üzere çok sayıda kişinin kendisine yönelttiği sorulara verdiği ikna edici cevaplar, Şiî kaynaklarında nakledilmektedir.

Daha sonra Me’mûn’dan hac için izin isteyerek hanım ve küçük yaştaki oğlu Ali ile birlikte Medine’ye giden Muhammed, Me’mûn’un 218’de (833) Bizanslılar’la yaptığı savaşta öldüğünü öğrenmiştir. Yeni halife Mu‘tasım-Billâh’ın daveti üzerine 220 (835) yılında Bağdat’a dönmüş ve aynı yılın Zilkade ayının sonunda (25 Kasım) vefat etmiştir. Kureyş mezarlığında, dedesi Mûsâ el-Kâzım’ın kabrinin yanına defnedilmiştir. Her iki mezar da Kâzımeyn’de ziyaret mahalli olarak günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.

Şiî kaynakları Muhammed el-Cevâd’ın akıl, fazilet, âdâb ve kemal itibariyle çağındaki bütün insanlardan üstün sayıldığını, seyyidlerden ve diğer şahıslardan hiçbirinin onun seviyesine ulaşamadığını belirterek kendisine atfedilen birçok olağanüstü durumdan bahsetmektedir. Muhammed el-Cevâd’ın günümüze ulaşmış dağınık haldeki rivayetleri, Azîzullah Utâridî tarafından bir araya getirilerek Müsnedü’l-İmâm el-Cevâd adıyla yayımlanmıştır. (Meşhed 1410)

Muhammed el-Cevâd hakkında yazılan eserlerin bir kısmı şunlardır: Halîl Reşîd, Muĥammed el-Cevâd (Necef 1963); Ali Muhammed Ali Dahîl, el-İmâm Muĥammed b. Alî el-Cevâd (Bağdat 1979); Bâkır Şerîf el-Kureşî, Ĥayâtü’l-İmâm Muĥammed el-Cevâd (Necef 1980); Muhammed Kâzım Kazvînî, el-İmâm el-Cevâd mine’l-mehd ile’l-laĥd (Beyrut 1987); Süleyman Kâmil, Muĥammed el-Cevâd (Beyrut 1988); Muhammed Rızâ el-Hakîmî, Hayâtü üli’n-nühâ el-İmâmü’t-tâsi Muĥammed el-Cevâd (Beyrut 1412/1992). Ayrıca Abdürrezzâk el-Mûsevî’nin Vefâtü’l-İmâm el-Cevâd adlı bir eseri de mevcuttur. (Haydariyye 1979)


İmâm-ı Takî Hazretleri’nin özlü sözlerinden birkaçı:


• Zulüm yapan, zalime yardım eden ve bu zulme razı olan, bu zulme ortaktır. Zalimin adaletle geçen günü, kendisine, mazlumun zulüm gördüğü günden daha ağır gelir.
• Câhiller çoğaldığı için, âlimler garip oldu.
• İhtiyaç sahiplerine iyilik ve yardım yapanlar, bu iyiliğe ihtiyaç sahiplerinden daha çok muhtaçtırlar. Çünkü iyilikleri sebebiyle sevaba ve övgüye kavuşurlar. Her kim iyilik yaparsa başta kendine iyilik yapmış olur.
• Kim Allah ü Teâlâ’ya güvenir ve sığınırsa, insanlar kendisine muhtaç olur. Allah ü Teâlâ’dan korkup haramlardan sakınan kimseyi Allah ü Teâlâ insanlara sevdirir.
• Dilde güzellik ve tatlılık, akılda olgunluk olmalıdır.
• İffetli olmak fakirliğin, şükür belânın, tevazuu üstünlüğün, fesâhat sözün, hıfz rivâyetin, tevazuu ilmin, edep ve mâlâyânîyi terk etmek verânın, güler yüzlülük de kanâatin zîneti süsüdür.
• İnsanın şerefi ve mertliği kimseyi hoşlanmadığı bir şeyle karşılamaması; ahlâkının güzelliği başkasına eziyet veren şeyi terk etmesi; cömertliği, üzerinde hakkı olan kimselere iyilik etmesi, insaflı olması; hak ortaya çıktığı zaman hakkı kabul etmesidir.
• Üç şey vardır ki kimde bulunursa Allah ü Teâlâ ondan râzı olur: İstiğfârın, yumuşaklığın ve sadâkatin çokluğu.
• Üç şey kimde bulunursa pişman olmaz: Acele etmemek, meşveret ve tevekkül etmek.
• Eğer cahiller susup konuşmasalardı, insanlar arasında ihtilâf olmazdı.
• Kim arkadaşına kimsenin olmadığı yerde yalnız başına nasihat ederse, onu süslemiş olur. Kim de arkadaşına alenî, halk arasında nasihat ederse onu lekelemiş olur.
• İnsanın günahlarla mânen ölmesi, gerçekten ölmesinden daha büyük bir ölümdür. Hayatının bereketli ve kısa bir hayat olması bereketsiz ve uzun bir hayat olmasından daha hayırlıdır.
• Kim Allahü Teâlâ’ya bağlanıp tevekkül ederse, Allah ü Teâlâ da onu her türlü kötülükten ve düşmandan korur.
• Dindarlık şeref, ilim hazine, çok konuşmamak nur, aynı zamanda da zühdün ve verânın en yükseğidir.
• Dini bid'attan daha çok yıkan ve insanı tamahkârlıktan daha çok bozan bir şey yoktur.


İmam-ı Takî hazretlerinin rivâyet ettiği bir hadis-i şerif; Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurdular ki: "İstihare eden kaybetmedi, istişare eden pişman olmadı."



Derleyen
Ali BEKTAŞ
İstanbul, 15 Şubat 2012
 
Geri
Üst Alt