- Katılım
- 1 yıl 10 ay 4 gün
- Mesajlar
- 2,186
- Tepkime puanı
- 584
- Cinsiyet
Antik kaynaklarda Hierapolis’teki koyunların güzel kokulu bir sudan içtikleri ve bu nedenle yünlerinin farklı renklerde olduğu yazıyor.
Hierapolis, MS 60 yılında Küçük Asya’da meydana gelen yıkıcı bir depremle ağır hasar görmesine rağmen, tekstil endüstrisine sahip bir şehir olarak antik dönemde öne çıkmayı başardı. Hierapolis’te bulunan yazıtlar, yün yıkayıcılar, boyacılar ve mor boyacılar loncasından bahsediyor. Bu işlemler için şehirdeki mineralli su kullanılıyordu.
Lycos Vadisi’ndeki Hierapolis, MS 2. ve 3. yüzyıllarda gelişme açısından altın çağını yaşadı. Kentte dokunan kumaşlar İtalya’ya ihraç ediliyor, aynı zamanda Batı Anadolu kentleriyle (Efes, Bergama, Smyrna, Sardes, Aphrodisias vb.) yakın ticari ilişki sürdürülerek birlik paraları basılıyordu.
Hierapolis, tekstil ürünleri üretimi, boyanması ve halı dokuması açısından antik dönemin bir fabrika kenti görünümündeydi. Bu üretim diğer Lykos Vadisi kentleri olan Laodikeia ve Colossai ile birlikte yapılıyordu.
Hierapolis’te sadece yün işçileri değil, halı dokumacıları ve mor boyacılar da bir esnaf birliği oluşturmuşlardı. Şehirdeki termal su, ağır kireçli yapısı nedeniyle mor yün boyamada yaygın olarak kullanılıyordu. Kırmızı köklerden elde edilen bu boyalarla renklendirilen yünler mor rengiyle her yerde tanınıyordu.
Eski kaynaklarda bu bölgede yünü yumuşak koyunların yetiştirildiğinden bahsediliyor. Bu yörede koyunların güzel kokulu bir sudan içtikleri ve bu nedenle yünlerinin farklı renklerde olduğu yazılı.
Romalı yazar Vitruvius buradaki koyunlar ve yünleri hakkında şöyle yazmıştı: “Koyunlar yılın uygun mevsiminde üremeye hazır olduklarında, o mevsimde her gün içmeleri için o nehirlere götürülürler ve sonuç olarak, ne kadar beyaz olurlarsa olsunlar, bazı yerlerde beyazımsı kahverengi, bazı yerlerde gri ve bazılarında kuzgun kadar siyah kuzular doğururlar. Böylece, vücutlarına giren sıvının kendine özgü karakteri, her durumda içinde bulunduğu niteliği üretir.” (Vitruvius. VIII. III.14).
Bahsedilen güzel kokulu su, muhtemelen Hierapolis’teki termal su olmalıydı. Ayrıca Strabon’dan günümüze ulaşan bilgilere göre, Hierapolis’te yün boyamaya uygun olan bu termal suda koyunların yünleri yıkanırdı.
Antik coğrafyacı Strabon, Hierapolis’in sularıyla ilgili şöyle diyor: “Hierapolis’teki su, yün boyamak için özel olarak uyarlanmıştır. “Kökler” ile boyanmış maddeler, kokkus veya deniz moru ile boyanmış olanlarla rekabet eder niteliktedir. Öyle bir su bolluğu var ki şehrin her yerinde doğal hamamlar var.” (Strabon. XIII.4.14).
Antik çağda seri hazır giyim üretimi ilk kez Lycos bölgesinde yaygınlaştı. Dönemin moda zevklerini yansıtan giyim üretimleri bölgede o kadar yaygınlaşmıştı ki, MS 2. ve 3. yüzyıllarda Roma sarayları bile bu yöreden giysiler kullanıyordu. Bu dönemde Lycos vadisi kumaşlarını alıp giymek bir ayrıcalık ve prestij simgesi oldu.
Ölen kişilerin mezarları bile Lycos vadisindeki şehirlerde dokunan halı, kilim ve kumaşlarla süsleniyordu. Bölgede oluşan dokuma birliği dönemin borsası niteliği taşıyordu. Bu borsa kararlarına göre ikinci kalite yünden kumaş yapmak, ikinci kalite kumaştan hazır giyim yapmak kesinlikle yasaktı. Bu tür hileli üretim yapanlar borsa üyeliğinden çıkarılıyordu. Bu kaliteli üretim sayesinde vadi şehirleri büyük bir zenginlik ve refah düzeyine ulaştı.
Kolossai, Hierapolis ve Laodikeia’nın üçünde de koyunculuk ve tekstil dalları görülmesine rağmen, Laodikeia yün endüstrisinin merkeziydi. Laodikeia’da üretilse de üretilmese de bu bölgede üretilen tüm yün endüstrisi dış dünyada “Laodikeia” olarak biliniyordu.
Laodikeia’da üretilen giysiler de Diocletian’ın vergi listesine dahil edilmişti. MS 62 yılında Küçük Asya’da geçerli olduğu bilinen Efes gümrük kanununa göre bir yerde üretilen malların yüzde 10’u gümrük sınırlarının dışına çıkarılarak parasal ekonomiye katılır ve gümrük vergisine tabi tutulurdu. Ancak Asya’da Laodikeia ve Hierapolis’te üretilen ve lüks tüketim malı olan tekstil ürünleri bunun dışında tutulmuştu.
Tüccarların mezar yazıtları
Hierapolis’teki bazı tüccarlara ait mezar yazıtlarında, dokumaların denizaşırı ülkelere nasıl satıldığı hakkında bilgi veriliyor. Denizaşırı ülkelere yapılan bu ticaret, Lykos Vadisi şehirlerine zenginlik getiriyordu.
Tüccar Flavia Zeuxis’in (MS 1. yüzyıl) Mozolesi’ndeki Yunanca bir yazıtta, Hierapolis’te üretilen dokuma ürünlerini (Halı, kilim, kumaş vb.) Efes limanına götürdüğü ve buradan gemilerle Akdeniz havzası ülkelerine sevk ettiği, bu seyahatler sırasında İtalya’ da Malia burnunu 72 kez dolaştığını yazıyor.
Roma ve Bizans dönemlerinde Hierapolis önemini bu yün endüstrisine borçluydu. Bazı yazıtlarda bu üretim alanıyla bağlantılı olarak kentteki esnaf birliklerinin varlığı ve faaliyetleri hakkında bilgiler yer alıyor. Çevre kentlerin tamamında üretilen yün, farklı zanaatkar grupları tarafından işleniyordu. Bir yazıtta, şehirde yüksek bir mevkiide bulunan esnaf teşkilatı başkanını “yıkamacıların en üstünü”nü selamladığı yazıyor.
Hierapolis, MS 60 yılında Küçük Asya’da meydana gelen yıkıcı bir depremle ağır hasar görmesine rağmen, tekstil endüstrisine sahip bir şehir olarak antik dönemde öne çıkmayı başardı. Hierapolis’te bulunan yazıtlar, yün yıkayıcılar, boyacılar ve mor boyacılar loncasından bahsediyor. Bu işlemler için şehirdeki mineralli su kullanılıyordu.
Lycos Vadisi’ndeki Hierapolis, MS 2. ve 3. yüzyıllarda gelişme açısından altın çağını yaşadı. Kentte dokunan kumaşlar İtalya’ya ihraç ediliyor, aynı zamanda Batı Anadolu kentleriyle (Efes, Bergama, Smyrna, Sardes, Aphrodisias vb.) yakın ticari ilişki sürdürülerek birlik paraları basılıyordu.
Hierapolis, tekstil ürünleri üretimi, boyanması ve halı dokuması açısından antik dönemin bir fabrika kenti görünümündeydi. Bu üretim diğer Lykos Vadisi kentleri olan Laodikeia ve Colossai ile birlikte yapılıyordu.
Hierapolis’te sadece yün işçileri değil, halı dokumacıları ve mor boyacılar da bir esnaf birliği oluşturmuşlardı. Şehirdeki termal su, ağır kireçli yapısı nedeniyle mor yün boyamada yaygın olarak kullanılıyordu. Kırmızı köklerden elde edilen bu boyalarla renklendirilen yünler mor rengiyle her yerde tanınıyordu.
Eski kaynaklarda bu bölgede yünü yumuşak koyunların yetiştirildiğinden bahsediliyor. Bu yörede koyunların güzel kokulu bir sudan içtikleri ve bu nedenle yünlerinin farklı renklerde olduğu yazılı.
Romalı yazar Vitruvius buradaki koyunlar ve yünleri hakkında şöyle yazmıştı: “Koyunlar yılın uygun mevsiminde üremeye hazır olduklarında, o mevsimde her gün içmeleri için o nehirlere götürülürler ve sonuç olarak, ne kadar beyaz olurlarsa olsunlar, bazı yerlerde beyazımsı kahverengi, bazı yerlerde gri ve bazılarında kuzgun kadar siyah kuzular doğururlar. Böylece, vücutlarına giren sıvının kendine özgü karakteri, her durumda içinde bulunduğu niteliği üretir.” (Vitruvius. VIII. III.14).
Bahsedilen güzel kokulu su, muhtemelen Hierapolis’teki termal su olmalıydı. Ayrıca Strabon’dan günümüze ulaşan bilgilere göre, Hierapolis’te yün boyamaya uygun olan bu termal suda koyunların yünleri yıkanırdı.
Antik coğrafyacı Strabon, Hierapolis’in sularıyla ilgili şöyle diyor: “Hierapolis’teki su, yün boyamak için özel olarak uyarlanmıştır. “Kökler” ile boyanmış maddeler, kokkus veya deniz moru ile boyanmış olanlarla rekabet eder niteliktedir. Öyle bir su bolluğu var ki şehrin her yerinde doğal hamamlar var.” (Strabon. XIII.4.14).
Antik çağda seri hazır giyim üretimi ilk kez Lycos bölgesinde yaygınlaştı. Dönemin moda zevklerini yansıtan giyim üretimleri bölgede o kadar yaygınlaşmıştı ki, MS 2. ve 3. yüzyıllarda Roma sarayları bile bu yöreden giysiler kullanıyordu. Bu dönemde Lycos vadisi kumaşlarını alıp giymek bir ayrıcalık ve prestij simgesi oldu.
Ölen kişilerin mezarları bile Lycos vadisindeki şehirlerde dokunan halı, kilim ve kumaşlarla süsleniyordu. Bölgede oluşan dokuma birliği dönemin borsası niteliği taşıyordu. Bu borsa kararlarına göre ikinci kalite yünden kumaş yapmak, ikinci kalite kumaştan hazır giyim yapmak kesinlikle yasaktı. Bu tür hileli üretim yapanlar borsa üyeliğinden çıkarılıyordu. Bu kaliteli üretim sayesinde vadi şehirleri büyük bir zenginlik ve refah düzeyine ulaştı.
Kolossai, Hierapolis ve Laodikeia’nın üçünde de koyunculuk ve tekstil dalları görülmesine rağmen, Laodikeia yün endüstrisinin merkeziydi. Laodikeia’da üretilse de üretilmese de bu bölgede üretilen tüm yün endüstrisi dış dünyada “Laodikeia” olarak biliniyordu.
Laodikeia’da üretilen giysiler de Diocletian’ın vergi listesine dahil edilmişti. MS 62 yılında Küçük Asya’da geçerli olduğu bilinen Efes gümrük kanununa göre bir yerde üretilen malların yüzde 10’u gümrük sınırlarının dışına çıkarılarak parasal ekonomiye katılır ve gümrük vergisine tabi tutulurdu. Ancak Asya’da Laodikeia ve Hierapolis’te üretilen ve lüks tüketim malı olan tekstil ürünleri bunun dışında tutulmuştu.
Tüccarların mezar yazıtları
Hierapolis’teki bazı tüccarlara ait mezar yazıtlarında, dokumaların denizaşırı ülkelere nasıl satıldığı hakkında bilgi veriliyor. Denizaşırı ülkelere yapılan bu ticaret, Lykos Vadisi şehirlerine zenginlik getiriyordu.
Tüccar Flavia Zeuxis’in (MS 1. yüzyıl) Mozolesi’ndeki Yunanca bir yazıtta, Hierapolis’te üretilen dokuma ürünlerini (Halı, kilim, kumaş vb.) Efes limanına götürdüğü ve buradan gemilerle Akdeniz havzası ülkelerine sevk ettiği, bu seyahatler sırasında İtalya’ da Malia burnunu 72 kez dolaştığını yazıyor.
Roma ve Bizans dönemlerinde Hierapolis önemini bu yün endüstrisine borçluydu. Bazı yazıtlarda bu üretim alanıyla bağlantılı olarak kentteki esnaf birliklerinin varlığı ve faaliyetleri hakkında bilgiler yer alıyor. Çevre kentlerin tamamında üretilen yün, farklı zanaatkar grupları tarafından işleniyordu. Bir yazıtta, şehirde yüksek bir mevkiide bulunan esnaf teşkilatı başkanını “yıkamacıların en üstünü”nü selamladığı yazıyor.