Göçün Tanımı: Göçmen,Mülteci ve Sığınmacı Arasındaki Farklar

Katılım
2 yıl 2 ay 15 gün
Mesajlar
17,916
Çözümler
1
Tepkime puanı
6,190
Cinsiyet
bPg20e
mutlu_gocmen.jpg

‘Göç’ün ne anlama geldiği ya da zamanla neleri kapsar hale geldiğiyle başlamak gerekmektedir. Türk Dil Kurumu’nun güncel Türkçe sözlüğünde göç, “ekonomik, toplumsal, siyasi sebeplerle kişilerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi, taşınma, hicret, muhaceret”, “evden eve taşınma, nakil”, “taşınma sırasında götürülen ev eşyaları” ve “kuşların, geyiklerin, yarasaların, bazı balık ve böceklerin mevsim, iklim, besin miktarı vb.ne göre çevre değiştirmeleri” şeklinde tanımlanmaktadır. Tanımlardan da çıkarılabileceği gibi göç kelimesinin anlamı, coğrafi yer değiştirme temeline dayandırılmaktadır. Başka bir ifade ile nesne, insan ya da hayvanların genel olarak gerçekleştirdikleri yer değiştirme eylemidir göç. Her bilim alanı tarafından mutlaka ele alınan göç olgusuna, genelde spesifik perspektiflerle yaklaşıldığını söyleyebilmek mümkündür. Belki de sosyolojiyi bu noktada ayırmak gerekmektedir çünkü sosyoloji, göç olgusunu yer değiştirme eyleminden çok daha fazlası olarak ele alan ve derinlerine inerek anlamaya/yorumlamaya çalışan bir bilim alanıdır. Marshall’a (2005, s. 685) göre göç, kişilerin ya da grupların sembolik veya siyasal sınırların ötesine, yeni yerleşim alanlarına ve toplumlara doğru kalıcı hareketini içerir. Sosyolojik göç araştırmaları çeşit çeşittir ve genelde akrabalık, toplumsal ağlar ya da iktisadi gelişme gibi konulara yönelik incelemeler gibi daha büyük problemlerin parçasını oluşturur. Bu noktadan hareketle denilebilir ki sosyoloji, göçü her boyutuyla en ince ayrıntısına kadar ele almaktadır. Göç sosyolojisinde de bahsi geçen detaycılığa bağlı olarak her husus kategorilendirilmiş ve bu kategoriler, temel kavramlar arasında yerini almıştır.

GÖÇMEN: Genelde şemsiye kavram olarak kullanılan ‘göçmen’ kavramı, kişilerin/grupların göç sebebi ya da sahip olduğu hakları, statüsü fark etmeksizin göç eden herkesi kapsamaktadır. Bunun yanı sıra evrensel hale gelmiş bir ‘göçmen’ tanımlamasının da mevcut olmadığını söyleyebilmek mümkündür. Adıgüzel’e (2019, s. 4-5) göre göçmen terimi genellikle, “bireyin göç etme kararını, kendi özgür iradesiyle ve ‘kişisel rahatlık’ sebepleriyle aldığı tüm durumları kapsar” şekilde anlaşılmıştır. Dolayısıyla bu terim, maddi ve sosyal koşullarını iyileştirmek, kendilerine ve ailelerine ilişkin beklentilerini geliştirmek amacıyla başka bir ülkeye veya bölgeye hareket eden kişiler ve aile fertleri için geçerli kabul edilmiştir. Burada önemli olan husus, bireylerin/grupların kendi iradeleri dâhilinde göçü gerçekleştirmeleridir. ‘Göçmen’ statüsündeki bir bireyin mülteci, sığınmacı konumunda olan kişilere oranla yasal statüsünün varlığından bahsedebilmek mümkündür.

Bir bireyin göçmen sayılabilmesi için göç ettiği ülkede belirli bir süre geçirmesi/kalması gerekmektedir. Buna dair farklı görüşler mevcuttur.[1] Birleşmiş Milletler göçmeni, “sebepleri, gönüllü olup olmaması, göç yolları, düzenli veya düzensiz olması fark etmeksizin yabancı bir ülkede bir yıldan fazla ikamet eden bir birey” olarak tanımlar. Bu tanım kapsamında, turist veya iş adamı statüsüyle daha kısa sürelerde seyahat eden kişiler göçmen olarak değerlendirilmemektedir (Uluslararası Göç Örgütü (IOM), 2013, s. 37). Bunların yanı sıra göçmenler; düzenli, düzensiz ve ekonomik göçmen olarak üç şekilde ele alınmaktadır:

Düzenli Göçmen: Mensubu olduğu ülkeden çıkışı, transit ülkeden geçişi ve hedef ülkeye girişi kayıt altında tutulan kişiler düzenli göçmenlerdir. Ayrıca düzenli göçmenler, yasa ve yönetmeliklere uygun hareket ettikleri için belirli hukuki statülere de sahiptir.

Düzensiz Göçmen: Yasa dışı yollarla, yasa ihlalleriyle hedef ülkeye girmesi ya da vizesinin sona ermesiyle bulunduğu transit ya da hedef ülkede hukuki statülerden yoksun kişiler düzensiz göçmenlerdir. Birleşmiş Milletler (IOM, 2013, s. 27) düzensiz göçmen terimini, “diğerlerinin yanı sıra, bir transit veya ev sahibi ülkeye meşru yollarla giriş yapan, ancak izin verilen kalış süresini aşan veya akabinde yetki verilmeden çalışmaya başlayan kişileri içermektedir (aynı zamanda gizli/kayıt dışı göçmen ya da düzensiz bir durumda olan göçmen olarak anılmaktadır)” şeklinde tanımlamaktadır. Cezai bir anlam taşıması ve göçmenlerin insanlığını göz ardı etmesi bakımından ‘yasadışı’ ifadesinden ziyade ‘düzensiz’ ifadesi tercih edilmektedir.

Ekonomik Göçmen: Yaşam standartlarını yükseltmek isteyen, mensubu bulunduğu ülke dışına yerleşen kişidir. Adıgüzel’e (2019, s. 5) göre bu terim, genel hatlarıyla göçmenlerle zulümden kaçan mültecileri birbirinden ayırt etmek için kullanılır.

MÜLTECİ: ‘Göçmen’ kavramından birtakım farklılıkları olan mülteci kavramı; kişinin sahip olduğu siyasi düşünce, tabi olduğu din, dil ya da ırk sebebiyle korkması ya da canının tehlikede olması durumunda ilgili ülkenin korumasından yararlanmak isteğini kapsamaktadır. Dolayısıyla göçmen ile mülteci arasında irade ve hukuki statü farklılıklarının mevcut olduğunu söyleyebilmek mümkündür. Mülteci, korkusu ya da can tehlikesi nedeniyle zorunlu göçe tabi kalan kişilerdir. “Irkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti ve siyasi görüşleri yüzünden haklı bir zulüm korkusu nedeniyle vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve söz konusu korku yüzünden, ilgili ülkenin korumasından yararlanmak istemeyen kişi” olarak tanımlanmaktadır (1967 Protokolü ile değişik Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi, 1A(2) Maddesi).1951 Mülteci Sözleşmesi, Madde 1(2)’deki mülteci tanımına ilaveten, 1969 Afrika Birliği Örgütü (OAU) Sözleşmesi bir mülteciyi ‘kendi menşe ülkesi ya da vatandaşı olduğu ülkenin bir bölümünde ya da tümünde dış saldırı, işgal, yabancı egemenliği ya da kamu düzenini ciddi biçimde bozan olaylar nedeniyle ülkesini terk etmeye zorlanan kişiler’ olarak tanımlar. 1984 Cartagena Bildirisi de benzer şekilde, mülteci kavramının “yaygın şiddet, dış saldırı, iç çatışmalar, yaygın insan hakkı ihlalleri ya da kamu düzenini ciddi olarak bozan diğer durumlardan dolayı hayatları, güvenlikleri veya özgürlükleri tehdit altında olduğu için” ülkesinden kaçan kişileri de kapsadığını belirtir (Uluslararası Göç Örgütü (IOM), 2013, s. 65).
Zulüm görmekten korkan ya da canı tehlikede olan bireylerin, sığınma talep etme hakları İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 14/1. maddesinde şu şekilde tanımlanmaktadır: “Herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır.”[2] Bunlarla beraber şartlı mülteci ve ikincil koruma kavramlarından da bahsedilmektedir. Göç İdaresi’nin tanımlamalarında şartlı mülteci şu şekilde ele alınmaktadır: Türkiye, 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesini, 1. maddesindeki mekân bakımından öngörülen seçme hakkını kullanarak “Coğrafi Kısıtlama” ile kabul etmiştir. Buna göre şartlı mülteci, Avrupa dışında meydana gelen olaylar nedeniyle mülteci tanımındaki şartlara haiz olduğunu iddia ederek üçüncü ülkelere iltica etmek üzere Türkiye’den uluslararası koruma talebinde bulunan kişidir.[3] Şartlı mülteci başvurusunda bulunmuş ve kabul edilmiş kişiler, başvuru tarihlerinden altı ay sonra çalışma izni için başvuruda bulunabilirler. Bunun kabulüyle de çalışmaya başlayabilirler. İkincil koruma ise mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde;

  • Ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek,
  • İşkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak,
  • Uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında verilen statüyü ifade eder. İkincil koruma statüsü sahibi yabancıya Göç İdaresince verilecek kimlik belgesi çalışma izni yerine geçeceğinden; bu statüleri kazanmış kişiler söz konusu kimlik belgesiyle ülkemizde çalışabilirler.[4]
SIĞINMACI: Mensubu olduğu ülkede ciddi zarar ya da zulüm görmekten korkan ve bu durumdan korunmak isteyen, bu çerçevede ‘mülteci’ haklarından yararlanmak isteyen ve belgeleriyle yaptığı başvurunun sonuçlanmasını bekleyen kişidir. Zulüm veya ciddi zarardan korunmak amacıyla kendi ülkesi dışında bir ülkede güvenlik arayışında olan ve ilgili ulusal ya da uluslararası belgeler çerçevesinde mültecilik statüsüne ilişkin yaptığı başvurunun sonucunu bekleyen kişi olarak tanımlanmaktadır. “Olumsuz bir karar çıkması sonucunda bu kişiler ülkeyi terk etmek zorundadırlar ve eğer kendilerine insani ya da diğer gerekçeler temelinde ülkede kalma izni verilmemişse, bu kişiler ülkede düzensiz veya kanuna aykırı bir durumda bulunan herhangi bir yabancı gibi sınır dışı edilebilmektedirler” (Uluslararası Göç Örgütü (IOM), 2013, s. 74). Yukarıda bahsi geçen sığınma hakkından kişilerin yararlanabilmesi için korkularında haklı olmaları gerekmektedir. Aksi takdirde sığınma talepleri kabul edilmemektedir.

Üç kavram, üç farklı statü demek pek de yanlış olmayacaktır. Kişilerin iradelerinin önemi ve bununla beraber sahip olabilecekleri hukuki statü farklılıkları, bu üç kavramla aktarılmaktadır. Hatta statüyü ifade edecek bir piramit yapılmak istendiğinde en üstte göçmen, ortada mülteci ve en altta da sığınmacı kavramı bulunacaktır. En alt basamakta bulunan kişiler, yasal statü kazanmak için çok daha fazla çaba sarf etmeli ki sistemin altında yok olup gitmesin. Dolayısıyla bu üç kavram iyi tanınmalı, iyi tanımlanmalı ve doğru kullanılmalıdır.
 

Benzer konular

Geri
Üst Alt