- Katılım
- 4 yıl 2 ay 25 gün
- Mesajlar
- 23
- Tepkime puanı
- 114
[IMG alt="Esra Gezginci İstanbul’un sırlarına kapı aralıyor:
Tophane-i Amire ve Kılıç Ali Paşa Camii’nin bilinmeyenleri"]https://cdn1.ntv.com.tr/gorsel/hte9QBoh4ECmo4b3JWKDhQ.jpg?width=1200&mode=crop&scale=both[/IMG]
Esra Gezginci ile Esrarengiz İstanbul, pazar günü NTV ekranında seyirciyle buluşan 7. bölümünde; Tophane semtiyle özdeşleşen Osmanlı zamanında topların döküldüğü Tophane-i Amire binasını ve Mimar Sinan’ın ustalık eserlerinden Kılıç Ali Paşa Camii’nin gizemli tarihini konuklarıyla keşfetti.
Dr. Mimar Sinan Genim, İstanbul’un fethinden sonra sanayileşme hamlesinin ilk adımlarından biri olan Tophane-i Amire’nin yapılış hikayesini anlattı. Sanat Tarihçisi Hayri Fehmi Yılmaz ise 16 yüzyılda yapılan ve bir şaheser olarak kabul edilen Kılıç Ali Paşa Külliyesi’nin gizemli tarihini aktardı.
Tophane-i Amire binası nasıl yapılıyor, kıyı hattına yapılmasının amacı nedir? “Amaç nüfusu dağıtmak. Şöyle, burada sadece Cenevizliler değil, sur içinde Fransızlar, Venedikliler var, halk ticaretle uğraşıyor... Fatih Sultan Mehmet de, bu koloninin fazla büyümemesi için Boğaz tarafına hemen surların Galata surlarının çıkışına bir askeri tesis kara kuvvetlerinin tophanesini yapıyor. Topun ne kadar önemli olduğunun tabii farkındalar çünkü. Hemen burada bir tesis yapıyor. Böylelikle iskanı kısıtlıyor. Şimdi İstiklal Caddesi eski Grand Pera oluşuyor. Oraya da tesisler yapıyor sonra Galata Mevlevihanesi var. Böylelikle Cenevizlilerin yerleştiği bu surun çevresini tamamen bloke ediyor ve nüfusun artmasının önüne geçiyor. Bu şehircilik açısından çok önemli bir tespit, çok önemli bir değerlendirmedir.”
Tophane-i Amire binasında silahlar, toplar nasıl yapılıyordu, kaynaklar ne söylüyor? “En büyük kaynak Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde geçiyor... Çelebi 1650’de nasıl döküldüğünü çok detaylı şekilde anlatıyor. O zamanlar bu binada çok büyük ateşler yakılıyor, 24 saat ısıtılıyor fırınlar ondan sonra tunç eritiliyor, bakır erilitiyor, içine bir miktar kalay konularak bunu tunça dönüştürmeye çalışıyor. Müthiş bir teknolojisi var o dönemde ve bu 18. yüzyıla kadar da etkili bir şekilde top dökümüne devam ediliyor.”
Gümüş Şehir olarak anılmasının nedeni ne? “Dionysos Byzantios’un Boğaziçi’nde Bir Gezinti diye bir kitabı var. Bu ifade orada geçiyor. Hatta Haliç’i de anlatır. O söylüyor “Gümüş Şehir” diye. Muhtemelen Boğazkesen Vadisi’nin eteklerinde bir gümüş madeni var ama çok da fazla üretimi olmayan bir maden çıkıyor ve bir süre burası Gümüş Şehir olarak anılıyor.
Tophane’de bazı yapılar deniz dolgusu üzerine inşa edilmiş. Örneğin, Kılıç Ali Paşa Camii, bu özellikle alınan bir karar mı? “Kılıç Ali Paşa Camii surun dışında onu ayıralım... 2. Bayezid döneminde şimdi Kemeraltı Caddesi’nin olduğu yerde bir mescid vardır. Bazı fotoğraflarda deniz onun hemen önünde başlıyor. Orada sandalları kıyıya çekilmiş görüyoruz. 25 metrelik derinlikte bugünkü zeminde altından zeytin çekirdekleri çıkıyor. Yani yamaçlar yüzyıllar boyunca denize doğru zaten akıyorlar, çıplak hale geliyorlar ve denizi dolduruyorlar. Nispetiye Camii için muhtemelen bölge bir dolgu bir genişletme yapılmıştır. Sancak Kulesi bugün çok içeride kalmış vaziyette, halbuki o da eskiden deniz kıyısındaydı.”
16 YÜZYILDAN BİR ŞAHESER: KILIÇ ALİ PAŞA CAMİİ Sanat Tarihçisi Hayri Fehmi Yılmaz, Kılıç Ali Paşa Külliyesi’nin yapılış hikayesini söyle anlattı. “Kılıç Ali Paşa’nın ismi başlangıçta Uluç Ali Paşa. Uluç aslında Kuzey Afrika’da farklı bir inançtan İslamiyet’e geçmiş olanlara verilen hafiften aşağılayıcı bir isim. Paşa, denizde büyük kahramanlıklar gösterince Sultan 2. Selim onu Kılıç diye anmaya başlıyor. Kaptan-ı Derya olarak donanmanın başında bulunan Kılıç Ali Paşa, İtalyan kökenli ve Türkçesi bozuk. Biz kırık Türkçe ile konuşan yabancıları millet olarak severiz zaten. Bir rivayete göre, Kılıç Ali Paşa külliyeyi yaptırmak için izin istediğinde 2. Selim izin vermiş ama bir şart koşmuş: Kimsenin malına ve arazisine dokunulmayacak. Çözüm olarak bugünkü Tophane-i Amire Kültür Merkezi’nin güneyindeki Meclis-i Mebusan Caddesi’ne kadar uzanan denizin doldurulmasına karar verilmiş. Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa deryanın üzerine cami inşa etmiş. Rivayet odur ki tersane zindanlarında esir olan birçok soylu bu işte köle olarak çalıştırılmış ve bu soylular arasında İspanyol yazar Cervantes de varmış.”
“HAMAMIN KUBBESİ CAMİ KUBBESİNDEN BÜYÜK” “Kılıç Ali Paşa Hamamı soyunmalığı tek kubbeli bir yapı. 14 metre genişliği ve 17 metre yüksekliği olan kubbesi cami kubbesinden daha büyük. Osmanlı’da hamam, cami kadar önemli bir yapı. Çünkü yıkanıp arınmadan ibadet mümkün değil. Kılıç Ali Paşa Hamamı eskiden “sabahçı hamamı” olarak kullanılırmış. Tophane İskelesi’nde akşam ezanından sonra kayıklar çalışmadığından son kayığı kaçıranlar burada sabahlarmış. Hamamlara, daha doğrusu hamamda çalışan tellaklara dair içinde bu hamamın da geçtiği bir elyazması var. İsmi Dellakname-i Dilkuşa. Yani “Gönüller Açan Dellaklar”. 17. yüzyılda Hamamcıbaşı İsmail Efendi tarafından Kılıç Ali Paşa Hamamı’nda tellaklık yapan Yemenici Kara Bâli’nin isteğiyle kaleme alınmış. Bâli’nin “Tarihe bizimle ilgili bir anı kalsın” diye istekte bulunması üzerine İsmail Efendi çeşitli hamamlarda vazife yapan 11 İstanbul tellağının öyküsünü bu elyazmasında anlatmış.”
“TASARIM SİNAN’DAN İLHAM AYASOFYA’DAN” “Aslında Kılıç Ali Paşa Camii’ni eskiden beri hep Ayasofya’ya benzetirler. Ya Sinan ya Paşa. Bir şekilde bu Ayasofya’dan ilham almayı istemişler ve ortaya bu çok ilginç eser çıkmış ama bu bir ilham onu anlamak lazım. Hani doğrudan bir kopyalama değil çünkü detaylar çok farklı, yapı malzemesi farklı. Yine de bazı yönleriyle ona sürekli göndermeler yapıyor. Bir mimar etkilenir böye başyapıtlardan Ayasofya gibi.”
“ÇİNİ VE HAT SANATININ EŞSİZ ÖRNEKLERİ BURADA” “16. yüzyılın İznik Çinisi kendi türünün en kaliteli örnekleri arasında. Burada Osmanlı sanatlarının birçoğunu görüyoruz, geleneksel sanatlarımızın. Hat sanatının çok güzel birçok örneği var burada ve bunlar İznik’e gönderilmiş. İznik’te üretilmişler ve buraya gelmişler. Camiye girerken pencerelere dikkat edin, neredeyse sıfıra sıfırdır. Hepsi tam yerine oturtulmuş. Gençlere hatırlatıyorum şimdiki mesajlaşmalar yok, telefonlar yok. Yani bunlar İstanbul’da karar veriliyor, hazırlanıyor. İznik’te üretiliyor ve geri gönderilip buraya takılıyor.”
16. YY KALAN VE ORİJİNALLİĞİNİ KORUYAN BİR NAKIŞ “Camiye girişte müezzin bölümü var. O bölümün tavan kısmı bezle kaplanmış ve onun üzerine de nakışlar hazırlanmış ama bu çok kıymetli. Diğer camilerde görünen nakışlar defalarca yenilenmişler ama bu 16. yüzyıldan özgün, hiç değişmemiş. İstanbullulara tavsiye ederim. Yani sadece bunu görmek için bu cami ziyaret edilir.
“KILIÇ ALİ PAŞA HAYIRSEVER BİR İNSANDI” “Cömertliği de çok biliniyordu Paşa’nın. Yani camisinin dışındaki sofalara gelirmiş oturmaya ve yanındaki bütün parayı sadaka olarak yoksullara dağıtırmış özellikle Cuma günü. Hatta o sırada etrafındakiler kaçışırmış çünkü yakınındaki dostlardan da borç alır onu da dağıtırmış. Olağanüstü bir serveti varmış ama onu da dağıtmaktan hiç rahatsız olmazmış. Hayırlı evlat yetiştirdiyseniz, hayır eseri bıraktıysanız ya da ilim eseri insanların faydalanacağı bir eser bıraktıysanız, yazdıysanız bu üçünü yaptıysanız defteriniz kapanmıyor. Bütün Osmanlılar bu motivasyonla o defteri kapatmamaya çalışıyordu. Bence çok güzel bir şey. İşte Paşa’nın 1580’lerden beri külliyesi devam ediyor.”
Tophane-i Amire ve Kılıç Ali Paşa Camii’nin bilinmeyenleri"]https://cdn1.ntv.com.tr/gorsel/hte9QBoh4ECmo4b3JWKDhQ.jpg?width=1200&mode=crop&scale=both[/IMG]
Esra Gezginci ile Esrarengiz İstanbul, pazar günü NTV ekranında seyirciyle buluşan 7. bölümünde; Tophane semtiyle özdeşleşen Osmanlı zamanında topların döküldüğü Tophane-i Amire binasını ve Mimar Sinan’ın ustalık eserlerinden Kılıç Ali Paşa Camii’nin gizemli tarihini konuklarıyla keşfetti.
Dr. Mimar Sinan Genim, İstanbul’un fethinden sonra sanayileşme hamlesinin ilk adımlarından biri olan Tophane-i Amire’nin yapılış hikayesini anlattı. Sanat Tarihçisi Hayri Fehmi Yılmaz ise 16 yüzyılda yapılan ve bir şaheser olarak kabul edilen Kılıç Ali Paşa Külliyesi’nin gizemli tarihini aktardı.
Tophane-i Amire binası nasıl yapılıyor, kıyı hattına yapılmasının amacı nedir? “Amaç nüfusu dağıtmak. Şöyle, burada sadece Cenevizliler değil, sur içinde Fransızlar, Venedikliler var, halk ticaretle uğraşıyor... Fatih Sultan Mehmet de, bu koloninin fazla büyümemesi için Boğaz tarafına hemen surların Galata surlarının çıkışına bir askeri tesis kara kuvvetlerinin tophanesini yapıyor. Topun ne kadar önemli olduğunun tabii farkındalar çünkü. Hemen burada bir tesis yapıyor. Böylelikle iskanı kısıtlıyor. Şimdi İstiklal Caddesi eski Grand Pera oluşuyor. Oraya da tesisler yapıyor sonra Galata Mevlevihanesi var. Böylelikle Cenevizlilerin yerleştiği bu surun çevresini tamamen bloke ediyor ve nüfusun artmasının önüne geçiyor. Bu şehircilik açısından çok önemli bir tespit, çok önemli bir değerlendirmedir.”
Tophane-i Amire binasında silahlar, toplar nasıl yapılıyordu, kaynaklar ne söylüyor? “En büyük kaynak Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde geçiyor... Çelebi 1650’de nasıl döküldüğünü çok detaylı şekilde anlatıyor. O zamanlar bu binada çok büyük ateşler yakılıyor, 24 saat ısıtılıyor fırınlar ondan sonra tunç eritiliyor, bakır erilitiyor, içine bir miktar kalay konularak bunu tunça dönüştürmeye çalışıyor. Müthiş bir teknolojisi var o dönemde ve bu 18. yüzyıla kadar da etkili bir şekilde top dökümüne devam ediliyor.”
Gümüş Şehir olarak anılmasının nedeni ne? “Dionysos Byzantios’un Boğaziçi’nde Bir Gezinti diye bir kitabı var. Bu ifade orada geçiyor. Hatta Haliç’i de anlatır. O söylüyor “Gümüş Şehir” diye. Muhtemelen Boğazkesen Vadisi’nin eteklerinde bir gümüş madeni var ama çok da fazla üretimi olmayan bir maden çıkıyor ve bir süre burası Gümüş Şehir olarak anılıyor.
Tophane’de bazı yapılar deniz dolgusu üzerine inşa edilmiş. Örneğin, Kılıç Ali Paşa Camii, bu özellikle alınan bir karar mı? “Kılıç Ali Paşa Camii surun dışında onu ayıralım... 2. Bayezid döneminde şimdi Kemeraltı Caddesi’nin olduğu yerde bir mescid vardır. Bazı fotoğraflarda deniz onun hemen önünde başlıyor. Orada sandalları kıyıya çekilmiş görüyoruz. 25 metrelik derinlikte bugünkü zeminde altından zeytin çekirdekleri çıkıyor. Yani yamaçlar yüzyıllar boyunca denize doğru zaten akıyorlar, çıplak hale geliyorlar ve denizi dolduruyorlar. Nispetiye Camii için muhtemelen bölge bir dolgu bir genişletme yapılmıştır. Sancak Kulesi bugün çok içeride kalmış vaziyette, halbuki o da eskiden deniz kıyısındaydı.”
16 YÜZYILDAN BİR ŞAHESER: KILIÇ ALİ PAŞA CAMİİ Sanat Tarihçisi Hayri Fehmi Yılmaz, Kılıç Ali Paşa Külliyesi’nin yapılış hikayesini söyle anlattı. “Kılıç Ali Paşa’nın ismi başlangıçta Uluç Ali Paşa. Uluç aslında Kuzey Afrika’da farklı bir inançtan İslamiyet’e geçmiş olanlara verilen hafiften aşağılayıcı bir isim. Paşa, denizde büyük kahramanlıklar gösterince Sultan 2. Selim onu Kılıç diye anmaya başlıyor. Kaptan-ı Derya olarak donanmanın başında bulunan Kılıç Ali Paşa, İtalyan kökenli ve Türkçesi bozuk. Biz kırık Türkçe ile konuşan yabancıları millet olarak severiz zaten. Bir rivayete göre, Kılıç Ali Paşa külliyeyi yaptırmak için izin istediğinde 2. Selim izin vermiş ama bir şart koşmuş: Kimsenin malına ve arazisine dokunulmayacak. Çözüm olarak bugünkü Tophane-i Amire Kültür Merkezi’nin güneyindeki Meclis-i Mebusan Caddesi’ne kadar uzanan denizin doldurulmasına karar verilmiş. Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa deryanın üzerine cami inşa etmiş. Rivayet odur ki tersane zindanlarında esir olan birçok soylu bu işte köle olarak çalıştırılmış ve bu soylular arasında İspanyol yazar Cervantes de varmış.”
“HAMAMIN KUBBESİ CAMİ KUBBESİNDEN BÜYÜK” “Kılıç Ali Paşa Hamamı soyunmalığı tek kubbeli bir yapı. 14 metre genişliği ve 17 metre yüksekliği olan kubbesi cami kubbesinden daha büyük. Osmanlı’da hamam, cami kadar önemli bir yapı. Çünkü yıkanıp arınmadan ibadet mümkün değil. Kılıç Ali Paşa Hamamı eskiden “sabahçı hamamı” olarak kullanılırmış. Tophane İskelesi’nde akşam ezanından sonra kayıklar çalışmadığından son kayığı kaçıranlar burada sabahlarmış. Hamamlara, daha doğrusu hamamda çalışan tellaklara dair içinde bu hamamın da geçtiği bir elyazması var. İsmi Dellakname-i Dilkuşa. Yani “Gönüller Açan Dellaklar”. 17. yüzyılda Hamamcıbaşı İsmail Efendi tarafından Kılıç Ali Paşa Hamamı’nda tellaklık yapan Yemenici Kara Bâli’nin isteğiyle kaleme alınmış. Bâli’nin “Tarihe bizimle ilgili bir anı kalsın” diye istekte bulunması üzerine İsmail Efendi çeşitli hamamlarda vazife yapan 11 İstanbul tellağının öyküsünü bu elyazmasında anlatmış.”
“TASARIM SİNAN’DAN İLHAM AYASOFYA’DAN” “Aslında Kılıç Ali Paşa Camii’ni eskiden beri hep Ayasofya’ya benzetirler. Ya Sinan ya Paşa. Bir şekilde bu Ayasofya’dan ilham almayı istemişler ve ortaya bu çok ilginç eser çıkmış ama bu bir ilham onu anlamak lazım. Hani doğrudan bir kopyalama değil çünkü detaylar çok farklı, yapı malzemesi farklı. Yine de bazı yönleriyle ona sürekli göndermeler yapıyor. Bir mimar etkilenir böye başyapıtlardan Ayasofya gibi.”
“ÇİNİ VE HAT SANATININ EŞSİZ ÖRNEKLERİ BURADA” “16. yüzyılın İznik Çinisi kendi türünün en kaliteli örnekleri arasında. Burada Osmanlı sanatlarının birçoğunu görüyoruz, geleneksel sanatlarımızın. Hat sanatının çok güzel birçok örneği var burada ve bunlar İznik’e gönderilmiş. İznik’te üretilmişler ve buraya gelmişler. Camiye girerken pencerelere dikkat edin, neredeyse sıfıra sıfırdır. Hepsi tam yerine oturtulmuş. Gençlere hatırlatıyorum şimdiki mesajlaşmalar yok, telefonlar yok. Yani bunlar İstanbul’da karar veriliyor, hazırlanıyor. İznik’te üretiliyor ve geri gönderilip buraya takılıyor.”
16. YY KALAN VE ORİJİNALLİĞİNİ KORUYAN BİR NAKIŞ “Camiye girişte müezzin bölümü var. O bölümün tavan kısmı bezle kaplanmış ve onun üzerine de nakışlar hazırlanmış ama bu çok kıymetli. Diğer camilerde görünen nakışlar defalarca yenilenmişler ama bu 16. yüzyıldan özgün, hiç değişmemiş. İstanbullulara tavsiye ederim. Yani sadece bunu görmek için bu cami ziyaret edilir.
“KILIÇ ALİ PAŞA HAYIRSEVER BİR İNSANDI” “Cömertliği de çok biliniyordu Paşa’nın. Yani camisinin dışındaki sofalara gelirmiş oturmaya ve yanındaki bütün parayı sadaka olarak yoksullara dağıtırmış özellikle Cuma günü. Hatta o sırada etrafındakiler kaçışırmış çünkü yakınındaki dostlardan da borç alır onu da dağıtırmış. Olağanüstü bir serveti varmış ama onu da dağıtmaktan hiç rahatsız olmazmış. Hayırlı evlat yetiştirdiyseniz, hayır eseri bıraktıysanız ya da ilim eseri insanların faydalanacağı bir eser bıraktıysanız, yazdıysanız bu üçünü yaptıysanız defteriniz kapanmıyor. Bütün Osmanlılar bu motivasyonla o defteri kapatmamaya çalışıyordu. Bence çok güzel bir şey. İşte Paşa’nın 1580’lerden beri külliyesi devam ediyor.”