Bilimin açıklayamadığı 14 gizemli fosil

Katılım
3 yıl 7 ay 8 gün
Mesajlar
23
Tepkime puanı
113
Fosiller, milyonlarca yıl öncesine ışık tutan kalıntılar olarak biliniyor. Bulunan fosillerin birçoğu mantık çerçevesinde açıklanabiliyorken bazılarının sırrı bir türlü çözülemiyor. İşte bilim dünyasının sırrını bir türlü çözemediği o fosillerden bazıları...
Bilimin açıklayamadığı 14 gizemli fosil

1. ALH84001 (Mars bakteri fosili)
1. ALH84001 (Mars bakteri fosili)

Kızıl Gezegen Mars'taki olası bir yaşamı resmeden sayısız bilim kurgu hikayesi var. Bilim insanları Mars'ta bir zamanlar yaşam olduğundan neredeyse emin. Bunun en büyük kanıtlarından birisinin de, ALH84001 adlı Mars göktaşı olduğu söyleniyor.

1984 yılında Dünya'ya düşen ufak Mars göktaşı ALH84001, son derece ilginç bir örnek. ALH84001 üzerinde inceleme yapan bilim insanları, göktaşında sıra dışı bir durum buldu. 4.1 milyar yaşında olan göktaşı Mars'tan Dünya'ya gelmişti. ALH84001 göktaşının bir çarpışma sonucu uzaya fırladığı ve daha sonra uzayda seyahat ederek Dünya'ya düştüğü tahmin ediliyor. ALH84001 göktaşını daha da ilginç kılan şey, bir tür fosli andırması. Keşfin ardından ALH84001 dünyanın en ünlü göktaşı haline geldi.

ALH84001'i inceleyen bilim insanları, göktaşının üzerinde bakteri olduğunu düşünse de, yapılan çalışmaların ardından bu tahminin gerçek olmayabileceği ihtimali çıktı. ALH84001, yıllar önce Mars'ta bulunan minerallerin kalıntısı ya da bir tür jeolojik yapı olabilirdi. Yine de ALH84001 göktaşının gizemi bugün dahi çözülebilmiş değil.

ALH84001 göktaşının, başka gezegen ya da uydularda bir zamanlar yaşam olabileceğine dair ilk somut kanıt olma ihtimali olsa da, bilim dünyası bu konuya henüz netlik getiremiyor.
2. Homo Naledi
2. Homo Naledi

İnsana ait ilk fosilin bulunduğu günden bu yana bilim insanları genellikle atalarımızın fosillerini bulacaklarından emin oldukları ufak coğrafi bölgelere odaklanmıştı. Fakat bu durum 2015 yılında değişti. Araştırmacılar Güney Afrika'da, bilinen hiçbir insan fosiline benzemeyen yeni bir tür tür keşfetti ve buna Homo Naledi adını verdi. Yapılan bu keşfe göre Homo Naledi, yeni bir insan türüydü.



Homo Naledi'yi bu kadar farklı kılan şey, insan ve maymun arasında bir geçiş formu özelliği olmasıydı. Buna göre Homo Naledi hem insan hem de maymun özelliklerini taşıyordu. Bulunan fosil 1 milyon yaşındaydı. Böylece Homo Sapiens'ten önce yaşadığı kesinleşti. Fakat bedeni daha sonra ortaya çıkan insan türleriyle de benzerlik gösteriyordu. Bu durumda, tahmin edilen tarihten daha sonra neslinin tükendiği sonucuna ulaşılıyordu.

Homo Naledi ile ilgili en ilginç detay, davranış özellikleri analizinde tespit edildi. Fosillerin tümü mezarlara gömülü durumdaydı. Bu tespit karmaşık bir düşünce yapısına sahip olduğunu gösteriyordu. Daha sonra yapılan araştırmalar ise Homo Naledi'nin ölüleri mezara gömmesinin herhangi bir ritüelle ilgili olmayabileceğini ortaya koydu.

Homo Naledi'nin keşfi ile beraber bazı uzmanlar Homo Sapiensler'in daha küçük beyinli insan formlarıyla karşılaşmış olabilecekleri ihtimalini gündeme getirdi. Homo Naledi fosilinin sırrı bugün bile tam olarak açıklanamıyor.
3. Tully Canavarı
3. Tully Canavarı

Tully Canavarı ilk kez 1955 yılında koleksiyoncu Francis Tully tarafından keşfedildi. Paleontologlar Tully Canavarı'nı bilinen tür sınıflandırmaları arasında yerleştirmeye çalıştı.

Fakat sınıflandırmak pek de kolay olmadı. Bedeni mürekkep balığını andıran Tully Canavarı'nın kemiği yoktu. Bun rağmen yumuşakçalar ve solucanlar gibi bedenini sabit tutabiliyordu. Canavarın baş kısmında hortum benzeri bir organ ve bu organın sonunda bir baş vardı. Canavar bu özelliğiyle akıllara kelebekleri getiriyor olsa da, başının son kısmı dişlerle bitiyordu. Aslına bakılırsa Tully Canavarı küçük yaşta bir çocuğun çizebileceği resmin gerçeğe dönüşmüş haline benziyordu.

Araştırmacılar Tully Canavarı'nı hangi tür altında sınıflandıracağına karar veremedi. Bir tür mürekkep balığı, eklem bacaklı ya da konodont olabilirdi. Bu sınıflandırmalar da birbirinden alakasızdı. Canavarı biraz daha araştıran bilim insanları, en sonunda ilkel omurilik tespitinde bulundu. Bu durumda Tully Canavarı 'ilkel omurgalı hayvan' olarak sınıflandırıldı. Buna rağmen, evrim tarihinde hangi yerde durduğu bir türlü açıklanamıyor.

4. Kuzey Kutbu'nda bulunan dinozor fosili
4. Kuzey Kutbu'nda bulunan dinozor fosili

Dinozorların nedense her zaman torpikal iklimlerde yaşadığını düşünüyoruz. Çünkü keşfedilen dinozor fosillerinin tümü tropikal iklim bölgesinde. Fakat bilim insanları Alaska'da yeni bir tür dinozor fosili keşfetti.

Ugrunaaluk kuukpikensis olarak adlandırılan yeni dinozor türünün 70 milyon yıl önce donmuş Kuzey'de yaşadığı tespit edildi. Fakat ördek gagalı dinozorun keşfi ile ortaya sayısız soru ve iddia atıldı. Bazı bilim insanları bu keşfin dinozorlarla ilgili bilinen her şeyin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi. Kutuplarda yaşayan dev sürüngenlerin keşfi, bazı dinozorların sıcak kanlı hayvan olabileceği ihtimalini de güçlendirdi. Buna göre Kutup bölgesinde yaşayan dinozorlar kendi vücut ısılarını üretme yeteneğine sahipti.

Peki Ugrunaaluk Kuukpikensis nasıl oldu da diğer akrabalarından bu kadar uzak ve soğuk bir yerde hayatta kalmayı başardı? Eğer göç ettilerse buna ne sebep oldu?
5. Klerksdorp Küreleri
5. Klerksdorp Küreleri

Klerksdorp Küreleri ilk olarak Afrika'da Ottosdal bölgesinde keşfedildi. Madenciler ve jeologlar bu kürelerin oluşmasına neyin sebep olduğu konusunda çok düşündü. Küre biçimleri ve metal yapıları işi daha da gizemli kılıyordu.

Klerksdorp Küreleri genellikle ekvator bölgesi üzerinde bulunuyor. Kürelerin en eskisi 3 milyon yaşında. Bazıları bu kürelerin antik ve çok gelişmiş bir uygarlıktan kalanlar olarak değerlendiriyor. Son derece kusursuz görünen kürelerin doğal süreçlerle bu şekli alması son derece imkansız olarak düşünülüyordu. Daha sonra NASA'nın bu küreleri incelediği ve ancak sıfır yer çekimi ortamında bu kadar kusursuz bir şekle ulaşılabileceğini konu alan bir hikaye ortaya çıktı. Bu hikaye daha sonra bilim insanları tarafından yalanlandı.

Jeologlar bu kürelerin volkanik faaliyetler sonucu oluşmuş olabilecek formlar olduğunu öne sürdü. Buna göre bazı volkanik demir maddeler bu küreleri oluşturuyor ve hava şartları da kürelere kusursuz biçimini veriyordu.

Komplo teorisyenleri ise kürelerin uzaylılar tarafından yapıldığını öne sürüyordu.

En nihayetinde hiçbir grup iddialarını tam açıklayamadı. Klerksdorp Küreleri'nin ne olduğu bugün hala büyük bir sır.
6. Godzillus



ABD'nin Kentuck eyaletinde bulunan Godzillus fosili de gizemini koruyan bir başka keşif. Yumurta biçimindeki şekliyle son derece ilginç görünen Godzillus fosilinin 450 milyon yıllık olduğu düşünülüyor. Bu durumda Godzillus'un bir tür su canlısı olma ihtimali yüksek; çünkü o dönemde Kentuck eyaleti sular altındaydı.

Su ihtimalini cebe koyan ekip Godzillus'un su canlısı olduğu fikri üzerinde tahminler yapmaya başladı. Fakat şekli dikensiz bir kaktüsü de andırıyordu. Godzillus'un bazı yerlerinden dallar da çıkıyordu.

Godzillus'un bitki mi hayvan mı olduğu tartışmaları sonuca ulaşmadı.


7. Homo Floresiensis
7. Homo Floresiensis

Avustralyalı ve Endonezyalı araştırma ekipleri 2003 yılında Homo Floresiensis adlı yeni bir insan türü keşfetti. Keşfin ardından hangi insan ailesine daha yakın oldukları ve modern insanlarla benzerliği araştırıldı.

Homo Floresiensis son derece küçüktü. Boyları ortalama 90 cm civarındaydı. Bu sebeple araştırmacılar Homo Floresiensis için Hobbit ifadesini kullanmaya başladı.

Homo Floresiensis yalnızca Endonezya'nın bir adasında vardı. Araştırmaya göre 18 bin yıl önce yaşamışlardı. O tarihte atalarımız Homo Sapiensler medeniyetin ilk yapı taşlarını inşa ediyordu. Homo Floresiensis'in Homo Sapiens ile aynı dönemde yaşıyor olması bilim insanları arasında görüş ayrılıkları yarattı.

Bazıları Homo Floresiensis'in insan olmadığını sürdü. Bazıları ise Endonezya'ya yerleşen Homo Sapiens'ten bir başkası olmadığı görüşündeydi. Buna göre Endonezya'ya göç eden Homo Sapiens burada cüceleşti ve Homo Floresiensis halini aldı.

Bunca iddiaya rağmen bugün bile Homo Floresiensis üzerindeki sır perdesi ortadan kaldırılamadı.

Neandertal nedir?
8. Chandra Wickramasinghe'nin göktaşı fosilleri
8. Chandra Wickramasinghe'nin göktaşı fosilleri

Fosiller yanlızca yer altından çıkmıyor. Bazıları uzaydan da gelebiliyor! 29 Aralık 2012'de Güneydoğu Asya ülkesi Sri Lanka'ya bir göktaşı düştüğü öne sürüldü. Öne sürüldü diyoruz çünkü Uluslararası Astronomi Birliği, göktaşının düştüğüne dair bir kaydın olmadığını söylüyordu. Yine de göktaşı incelemeye alındı. Ünlü matematikçi Chandra Wickramasinghe, göktaşının fosil içerdiğini öne sürdü.

Chandra Wickramasinghe ve ekibi göktaşında tek hücreli yosun diyatom keşfettiğini kayıtlara geçirdi. Diyatomların son derece zorlu koşullara bile dayanabildiği biliniyor. Diyatom uzmanı Patrick Kociolek de göktaşında diyatomların varlığını onayladı. Fakat Kociolek bu diyatomların tıpkı Dünya'daki örneklere benzediğini açıkladı. Bu açıklamanın ardından sözkonusu taşın, aslında göktaşı olmadığı fikri ağırlık kazandı.

Bazı bilim insanları göktaşının uzak geçmişte Dünya'ya düştüğü öne sürdü. Fakat hiçbir açıklama bugün bile netlik kazanmadı.
9. Conrad Kafatası
9. Conrad Kafatası

Yaklaşık 360 milyon yıl önce Dünya Paleozoik Çağ'a girdi. Paleozoik Çağ'da Dünya'nın büyük kısmı karbon ve bataklıkla kaplıydı. Bu dönemde yaşam daha modern bir hal aldı, bitki türleri arttı. Fakat döneme ait hiçbir insan fosili örneği tespit edilememişti. Ta ki Ed Conrad'ın gizemli keşfine kadar.

Ed Conrad 1981 yılında gerçekleştirdiği Java seyahatinde kurukafa keşfetti. Tarih öncesi kömür çağına ait olduğu düşünülen kurukafanın Paleozoik Çağ'a ait olduğu tahmin ediliyordu. Conrad ve diğerleri kurukafanın modern insanın kafatasıyla aynı özellikleri gösterdiğini düşünüyordu. Fakat Paleozoik Çağ'da insanların yaşadığına dair bir kanıt da yoktu. Bilinen ilk insan türü 4.5 milyon yıl önce ortaya çıkmıştı.

Kurukafa üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda bunun Paleozoik Çağ'a ait olduğu ve 280 milyon yıl önce yaşadığı tespit edildi. Fakat sonuçlar bilim dünyası tarafından kabul görmedi. Çünkü 4.5 milyon yıl ve 280 milyon yıl öncesi arasında ciddi bir zaman farkı var. Fakat 2011 yılında Tayvan'da yapılan bir araştırma, kurukafanın insan ırkına ait olduğunu kanıtladı. Bazıları kurukafanın Darwin'in evrim teorisini çürütebileceğini öne sürdü. Kurukafa, günümüzde hala sırrı çözülemeyen bir fosil.


10. Nampa Taş Bebeği




ABD'nin Idaho eyaletinde 1889 yılında maden işçileri Nampa'da kazı yaparken insan şeklinde bir bebek buldu. Taş bebek yerin 97 metre altına gömülüydü. 97 metre derinlikte taş bir bebek bulmak zaten son derece ilginç bir keşifti.

2 milyon yaşında olduğu tespit edilen taş bebeğin insanlar tarafından yapılmış olma ihtimali zayıftı çünkü o dönemde bölgede yaşamış insan topluluğu olduğuna dair bir kanıt yoktu. Homo Sapiens türü de henüz Dünya tarihindeki yerini almamıştı. Araç gereç yapabilen insan türü Homo Sapiens, 200 bin yıl önce ortaya çıkmıştı. Fakat elle yontulan bu bebeği kimin yaptığı kafaları iyice karıştırdı. Taş bebek son derece usta bir işçilikle yapılmıştı.

Peki taş bebek yerin bu kadar altına girmeyi nasıl başardı? Bu konu hakkında bazı teoriler üretiliyor ama bebeği kimin yaptığı büyük bir sır. Belki de bu bebek insanlık tarihinin yeniden yazılmasına sebep olabilir. Fakat mantıklı bir açıklama gelene kadar Nampa Taş Bebeği açıklanamayanlar arasındaki yerini alıyor.
11. UC Riverside'ın gizemli halkaları
11. UC Riverside'ın gizemli halkaları

1986'da Kaliforniya Üniversitesi'nde görev yapan bilim insanları Wisconsin bölgesinde gizemli bir kaya keşfetti. Kayanın tarihi, bölgenin sular altında olduğu döneme kadar uzanıyordu. Kayanın üzerinde ayrıca son derece ilginç halka çizimleri yer alıyordu. Yapılan araştırmalar sonuç vermedi ve kayanın gizemi bir türlü çözülemedi.
12. Nevada devleri




ABD'nin Nevada eyaletindeki Paiute yerlileri, Si-Te-Cah adında kızıl tüylü dev bir canavarın binlerce yıl önce bölgede yaşadığı hikayelerini anlatıyorlar. Amerika'daki diğer yerli gruplar da benzer hikayelerden söz ediyor. Hikayeye göre tüm yerli kavimler devleri alt etmek için bir araya geldi ve savaşın ardından devlere karşı zafer elde etti.

Batılı göçmenler bu hikayelere inanmadı ve bunları efsane olarak kabul etti. Fakat 1911 yılında Lovelock Mağarası'nda gerçekleştirilen keşif, tüm anlayışı değiştirdi. Mağarayı inceleyen insanlar, burada insan yapımı bazı malzemelerin ve insan benzeri bir canlının kemiklerinin bulunduğunu tespit etti. Son derece büyük bu kemiklerin yerlilerin anlattığı devlere ait olabileceği ihtimali gündeme geldi. Kazı çalışmaları ile beraber el izi fosilleri bulundu. Bu fosiller insanlardan daha büyük bir canlıya işaret ediyordu.

Araştırmanın en ilginç yanı ise bulunan kemik örnekleri. İnsan bedeninden daha büyük olan bu kemikler Lovelock Mağaraları'nda başka bir tür canlının yaşadığı fikrini ortaya çıkardı. Bulunan kemikler bugün eyaletteki bir müzede sergileniyor.

13. Permiyen Dönemi sonu kitlesel yok oluş fosilleri
13. Permiyen Dönemi sonu kitlesel yok oluş fosilleri

Dinozorların Meksika Körfezi'ne çarpan bir asteroid sonucu yok olduğunu biliyoruz. Fakat yok olan tek tür dinozorlar değildi. Gezegenimiz 5 defa kitlesel yok oluşa tanık oldu. Bunlardan en büyük olanı 252 milyon yıl önce Permiyen Dönemi sonunda gerçekleşti.

Permiyan Dönemi'ne ait su canlılarının yüzde 95'i, kara canlılarının ise yüzde 75'i bir anda yok oldu. Bu durum dehşet verici olarak nitelendirilebilir.

Fakat işin ilginç kısmı Permiyen Dönemi'nde neden bu denli büyük kitlesel yok oluşun yaşandığına dair hiçbir bilginin olmaması... Canlıların büyük bir kısmı bilinmeyen sebeple bir anda tarihe karıştı. Kitlesel yok oluşu açıklamaya çalışan çok sayıda teori olsa da, en çok kabul gören teori, küresel ısınmanın buna yol açmış olabileceği.

Jeolog Gregory Retallack'in fosiller üzerinde yaptığı araştırmaya göre, canlılar ani bir etki sonucu yaşamını yitirdi. Bu da dev bir asteroidin Dünya'ya çarpmış olabileceği ihtimalini güçlendiriyor. Ayrıca Kanada ve Sibirya'da bulunan kömür ve bazaltın bir anda Dünya atmosferine salınmış olabilme ihtimali de toplu ölümleri yaratmış olabilir.

Yine de Permiyen Dönemi sonunda yaşanan kitlesel yok oluşların mantıklı bir açıklaması yok.
14. Atacama Çölü'nde bulunan uzaylı iskeleti
14. Atacama Çölü'nde bulunan uzaylı iskeleti

Listemizdeki en gizemli madde sanırım bu. New York Times gazetesine göre 1990'lı yıllarında sonunda Şili'nin hayalet kasabası olarak nitelendirilen bir bölgesinde 15 cm'lik bir iskelet bulundu. Atacama Çölü'nde bulunan bu iskelete Ata adı verildi. İskeletin yapısı insana benzemesine rağmen bazı tuhaflıkları da vardı. Son derece büyük göz bebekleri, iki kayıp kaburga ve sivri uçlu kafatası gibi özelliklerle insan ayrılan Ata iskeletinin uzaylı olabileceği iddia edildi.

Fakat 2018'de bilim insanları iskeleti DNA testine tabi tuttu ve insana ait olduğunu ortaya çıkardı. Stanford Üniversitesi araştırmacıları tarafından yapılan keşifle beraber daha da ilginç sonuçlar ortaya çıktı. Buna göre Ata 16'ncı yüzyıldan sonra doğan ve ataları Avrupalı olan bir prematüre bebek.

Fakat iskelette bazı genetik mutasyonlar da var. Cücelik ve skolyoz gibi özelliklere sahip iskelet bilim insanları arasında da karmaşaya yok açtı. Ata iskeletindeki nadir görülen 54 mutasyonun tümü vardı. Bu mutasyonlar Ata'nın durumunu açıklıyor gibi görünse de bilim dünyası Ata'nın hala ne olduğu konusunda bir fikir bilrilğine varabilmiş değil.

ATA belki bir uzaylı değil fakat uzaylı olsa bu kadar tartışma konusu olmazdı.

 

Benzer konular

Geri
Üst Alt