Aşk Felsefe İçin Nasıl Tanımlanıyor

Charismax

Copyright @ Charismax
Katılım
3 yıl 7 ay 30 gün
Mesajlar
25,264
Tepkime puanı
8,714
Yaş
35
Konum
Memed' Home
İsim
CHRS
Memleket
Neresi?
Meslek
IzdırapÇI
Cinsiyet
vtEvVy
Medeni Hal
AŞK (fr. amour\ alm. Liebe’, ing. love). Bir kişiye ya da bir nesneye tutkuyla yönelme. Aşk sevginin tutkulu biçimidir. Filozoflar aşka çeşitli yorumlar getirirken aşk çeşitleri de belirlemişlerdir: evlat aşkı, aile aşkı, yurt aşkı, görev aşkı, meslek aşkı, cinsel aşk vb. Bunlar arasında sevgi duygusundan belirgin biçimde ayrılarak özgülleşen
yalnızca cinsel aşktır. Tüm biçimleriyle ve tüm ölçüleriyle cinsel aşkı yalnızca aşk diye belirlemek alışkanlık olmuştur. Cinsel aşk ya da yalnızca aşk düşünenlerin olumlu olumsuz yargılarına uğrarken öbür aşklardan daha güçlü olduğunu benimsetir.

Filozoflar aşkta biri yırtıcı ya da yıkıcı (Eros), öbürü sevecen ya da yapıcı (Agape) olmak üzere iki karşıt ilke belirlerler. Her aşk bu iki ucun dengesinde olumlu anlamını kazanır, sağlıksız aşk uçlardan birinin ağır basmasıyla kendini gösterecektir. Çılgınlıkta az da olsa bir ussallık, aşkta az da olsa bir çılgınlık olacaktır. Agape’nin Eros’a sığınması, Eros’un Agape’ye baskın olması doğal görünür.
Aşk insansallaştırılmış cinselliktir, bir doğal ortam olduğu kadar bir kültür ortamıdır. Aşkın kökenindeki duygu eksiksiz adanmışlık duygusudur.
Bu adanmışlık ne iyiliktir ne özveridir, yalnızca kendini karşılıksız bırakıştır. Aşkın dışında mutlak adanmışlık yoktur. İnsan yalnızca aşkta kendini sürüklenmeye bırakır. Buna göre aşk sonuçlarına göre tasarlanamayan, sonuçları göz önünde tutularak gerçekleştirilemeyen şeydir. Aşkı göze alanlar bilinmez sonuçları da göz önüne almışlardır. Öte yandan aşkta aşağılanmaya kadar varan bir katlanma eğilimi kendini gösterir. Aşkta her zaman bir kendini ortadan silme ve sevgiliyi yüceltme eğilimi vardır.
Aşık kendini küçültür ya da en azından küçültmeyi göze alır. Buna göre aşktaki kölelik gönüllü köleliktir.
Bir kültür ortamı olan aşk ancak değerlerle ayakta durabilir, çünkü o bir değerler diyalektiği üzerine kurulmuştur. Buna göre aşk bir yaratıcılık ortamıdır, yaratma ve yaratılma ortamıdır. Başkasının varlığı, her şeyden önce de başkasının bedeni benim için bir kültür nesnesidir.
“Kültür nesnelerinin ilki, öbürlerinin ondan ötürü varolduğu ilk kültür nesnesi bir davranış taşıyıcısı olarak başkasının bedenidir” der Merleau-Ponty. Başkasının bedeni bir davranışlar yumağı olarak benim için bir anlamlar bütünüdür.
Aşk bir buluşma alanı olduğu kadar bir başarısızlık alanıdır. Öznelerarası arı iletişim yoktur, aşkta da yoktur. Beden saydam değildir, bedenin dili de yüzde yüz saydam değildir.
Bu yüzden aşkta Sisyphos’u düşündüren bir şeyler vardır. Her ne olursa olsun aşk bir aşma alanıdır, çok zaman ölçüleri olmayan özgün bir yaratma alanıdır. Aşkta insan insanı yaratır diyebiliriz. Bazı düşünürler aşkın önemini abartırlar.
A. de Musset “Aşk her şeydir” der. Dante aşkın güneşi ve öbür yıldızları devindirdiğini söyler. Bazıları aşkta ölçüsüzlüğü bir kaçınılmazlık olarak görürler. Aziz Augustinus’a göre “Aşkın ölçüsü ölçüsüz sevmektir”. Bazılarının gözünde aşk bir acı kaynağıdır, aşkta her şey açılıdır ve mutlu aşk olası değildir.
Aşkı önemsemeyenler de vardır, kimilerine göre aşk işsizlerin işidir. Bazıları ona kuşkuyla yönelir.
La Rochefoucauld “Aşk bir çok sonucuyla ele alındığında dostluktan çok kini andırır” der. Bazıları da onu bir bilinmezlikler alanı olarak değerlendirir. Petrarca bu bilinmezliği şöyle dile getirir: “Bu aşk değilse benim duyduğum nedir?
Aşksa, Tanrı adına, aşk ne olabilir?
İyiyse, etkisi neden böyle katı ve öldürücü? Kötüyse, neden bu sarsıntılar pek tatlı geliyor?” Bazıları kadın ruhsallığıyla erkek ruhsallığının aşkta değişik, hatta karşıt tutumlar ortaya koyacak biçimde ayrı yapılarda olduğunu benimser.
XII. yüzyılın ikinci yarısında yazılmış olan bir destan ya da romanda Aucassin ile Nicolette’de şu satırları okuyoruz: “Erkeğin kadını sevdiği gibi sevemez kadın erkeği.
Çünkü kadının aşkı gözündedir, memesinin ucundadır,ayak parmağının ucundadır; erkeğin aşkı gönlünün en derinlerine dikilmiştir, oradan çıkamaz da.” Bunun yanında aşkı sağlıklı insana yakıştıramayanlar vardır: XIII. yüzyıl şairlerinden biri aşkı “düşüncelerin hastalanması” olarak niteler. Bazılarına göre aşk tek yönlüdür, iki kişiden biri hep daha az sever. XVI. yüzyıl fransız şairlerinden A. Heroöt şöyle der: “Bayanlar, size kesin söylüyorum – Gerçek aşkın karşılıklı olduğu – Ne görülmüş ne de görülecektir.” Kimileri aşkı tutkuyla gelen bilinç bulanıklığı gibi düşünürler.
Platon “Aşkın gözü kördür” der. Bir çin atasözü şöyle der: “Aşk tümüyle gözdür ama hiçbir şey görmez.”
Genellikle aşk gizlenemeyecek kadar güçlü bir tutku olarak belirlenir, eski bir yunan atasözü de sarhoşluğun ve aşkın gizlenemeyeceğini bildirir. Lope de Vega “Aşıkların nabzı gözlerinde atar” der.
Ovidius aynı görüşte değildir. “En örtülü ateş en sıcak ateştir” diye düşünür. Bir yunan atasözü de aşkın çıplak ama maskeli olduğunu bildirir. Gizlilik gereklidir, çünkü “Aşk çıplaklaştıkça soğur” (J.Owen). Kimileri aşkı bir çekişme alanı olarak görürler, latin şairi Horatius aşkta savaşın ve barışın kötü olduğunu bildirir. / Stendhal:
“Aşk kendi ürettiği parayı ödeyen tek tutkudur.” /C . C. Colton: “Aşk efendisince dövülmeyi başkasınca sevilmeye yeğ tutan uzanmış bir köpektir.” / Florian: “Dünya kurulalı beri hiçbir kadın hiçbir erkeği seni seviyorum dedi diye boğazlamış değildir.” / A. de SaintExupéry: “Beni sevmenin nedenlerini söyleyemeyeceğim. Çünkü böyle nedenlerin yok. Sevmenin nedeni aşktır.” / P. B. Shelley: “Aşk için, güzellik için, mutluluk için – Ne ölüm vardır ne değişim .” / Spinoza: “Aşk bir dış nedenin fikriyle bir arada bulunan sevinçtir.” / Lord Byron: “İlk tutkusunda kadın sevgilisini sever, öbür tutkularında tek sevdiği aşktır.” / Veıgilius: “Aşk her şeyin üstesinden gelir.” / Baudelaire: “Ben diyorum ki aşkın tek ve yüce şehveti kötülük yapma kesinliğinde yatar. Kadın da erkek de kötülükte tüm şehvetin bulunduğunu doğuştan bilirler.” / M. Duras: “Dünyada hiçbir aşk aşkın yerini tutamaz.
 
Geri
Üst Alt