- Katılım
- 1 yıl 10 ay 5 gün
- Mesajlar
- 2,196
- Tepkime puanı
- 584
- Cinsiyet
Mayalar uzun süre Orta Amerika’nın çoğuna hükmetti. Bugün onların soyundan gelenler, bir direnç göstergesi olarak gelenekleri canlı tutuyor.
Maya Yazıtlar Tapınağı ve Kızıl Kraliçe Tapınağı. (C: Danny van Dijk / Unsplash)
Uzun zamandır unutulmuş bir uygarlığın kanıtları her yerdeydi: Bir İspanyol manastırının altında, bir sokağın altında. Çoğu, sarmaşıklar ve bitki örtüsüyle kaplanmış ve ormanın bir parçası haline gelmişti. Ancak 1830’larda ve 1840’larda Yucatan Yarımadası’nı tarayan bir çift İngiliz-Amerikalı kaşif, çok geçmeden bu gizemli yerlerin önemli arkeolojik hazineler olduğuna ikna oldular.
Terk edilen bu sitelerin ve eserlerin -tapınakların, piramitlerin, sanat kalıntılarının ve hatta yazıların- işlevi çoğunlukla bilinmiyordu. Yine de, diye yazmıştı John Lloyd Stephens 1841’de, hepsi aynı insan grubunun işi gibi görünüyordu.
Bu insanların kim olduğunu, nereden geldiklerini veya atalarının kim olduğunu bilmiyordu.
Söz konusu kalıntılar, bir zamanlar Kuzey Belize’den Guatemala’ya ve güney Meksika’ya kadar Orta Amerika’nın çoğunu kaplamış olan, yükselen bir Mezoamerika uygarlığı olan Mayaların kalıntılarıydı. Kendi türünün en büyük başarılarından bazılarının sorumlusu olan grup hakkında artık çok daha fazla şey biliniyor: Maya halkı bölgenin ilk mahsullerini yetiştirdi ve yaban hayatını evcilleştirdi, ilk şehirlerini kurdu ve modern uygarlığın neredeyse her yönünü ya yarattı ya da geliştirdi.
Meksika, Palenque’deki Yazıtlar Tapınağı’nda bulunan bir Maya savaşçısına ait heykel başı. En büyük ve en iyi korunmuş Maya piramitlerinden biri olan tapınak, 7. yüzyıl hükümdarı K’inich Janab Pakal’ın mozolesiydi. (C: Getty Images)
Torunları, kültürlerinin bazı geleneklerini ve bilgisini korumuş olsalar da, Mayalar hakkında pek çok şey, yüzyıllar önce sırlarının hâlâ göz önünde saklandığı zamanlarda olduğu kadar bugün de gizemli olmaya devam ediyor.
Mayaların kökenleri
Maya kültürünün kökenleri belirsizliğini korumakla birlikte, ilk olarak MÖ 7.000 ile MÖ 2.000 yılları arasında, avcı-toplayıcıların göçebe alışkanlıklarını bırakıp daha kalıcı yerleşim yerleri kurmasıyla ortaya çıktığı düşünülüyor. Son analizler, bu ilk yerleşimcilerin Güney Amerika’dan geldiklerini ve muhtemelen temel gıdaları olan mısırı MÖ 4000’de geliştirdiklerini gösteriyor. Mısır ekimi, Mayaların gidişatını dramatik bir şekilde değiştirerek, kelimenin tam anlamıyla toplumlarının ve kültürlerinin patlamasını körükledi.
Meksika’nın Chiapas kentindeki bir Maya arkeolojik alanı olan Bonampak’taki Duvar Resimleri Tapınağı’nın duvarlarını kaplayan karmaşık ve renkli duvar resimlerinden birinin reprodüksiyonu. Yapının üç odasını kaplayan duvar resimleri, antik imparatorluktaki savaş ve kutlama hikayelerini anlatıyor. (C: Henri Stierlin/Bildarchiv Steffens/Bridgeman Images)
Bu yeni yerleşimciler sadece mısır ekmediler: Kurutulmuş mısırın ıslatıldığı ve ardından mısırı yumuşatan ve daha sindirilebilir hale getiren, genellikle kireç suyu olan bir alkalin solüsyonda pişirildiği bir süreç olan nikstamalizasyon ile mısırı insan tüketimine hazırlamayı da öğrendiler. Kabak, manyok ve fasulye gibi diğer önemli sebzeleri yetiştirmeye devam edeceklerdi.
Mayalar, bazılarının eski zamanların en etkili toplumlarından biri olarak kabul ettiği komşu Olmek uygarlığıyla birlikte gelişmiş ve onlarla fikir alışverişi yapmış gibi görünüyor. Araştırmacılar bunun, Mayaların ünlü olacakları ritüel kompleksleri benimsediği zaman olduğuna inanıyor. Olmekler gibi Mayalar da çok geçmeden ritüel alanlarının etrafında şehirler inşa etmeye odaklandı. Tarım ve kentsel gelişimdeki bu ilerlemeler artık, Mayaların MÖ 1500 ile 200 arasındaki Klasik Öncesi dönemi olarak biliniyor.
Mayalar toplumlarını daha da geliştirdikçe, karmaşık ticaret ağlarının, gelişmiş sulamanın, su arıtma ve çiftçilik tekniklerinin, savaşların, sporun, yazının ve karmaşık bir takvimin temellerini attılar. Karmaşık takvim, biri tanrılar için, biri sivil yaşam için ve Uzun Sayım olarak bilinen üçüncü bir astronomik takvim olmak üzere üç tarihleme sistemi içeriyordu. Bu üçüncü takvimin başlangıç noktası, insanın efsanevi yaratılış tarihi olan MÖ 11 Ağustos 3114’e denk geliyordu. Uzun Sayım takvimi 21 Aralık 2012’de yeni bir döngüye başlıyordu, bu da o tarihte dünyanın sonunun geleceği efsanesine yol açtı.
Maya Uygarlığının zirvesi
Klasik dönemde (MS 200-900), Maya uygarlığı zirveye ulaştı. Mimarisi de öyle: Mayalar, piramit benzeri tapınaklarını ve saray gibi görünen büyük binalarını geliştirdi, ancak bunların gerçekten seçkin konutlar olarak mı yoksa başka bir işleve mi hizmet ettikleri belli değil.
Meksika’daki Ulusal Antropoloji Müzesi’nde bulunan ve seramikten yapılmış bir soylu Maya kadını heykeli. (C: Henri Stierlin / Bildarchiv Steffens / Bridgeman Images)
En önemli Maya şehirleri arasında Palenque, Chichén Itzá, Tikal, Copán ve Calakmul vardı. Ancak Mayalar ortak bir toplumu paylaşmış olsa da, bu bir imparatorluk değildi. Bunun yerine, şehir devletleri ve yerel yöneticiler barış içinde bir arada yaşama ile kontrol için mücadele arasında bocaladılar. Joya de Cerén köyü gibi bazı yerler, seçkin bir yönetici yerine kolektif yönetim tarafından yönetiliyor gibi görünüyor.
Maya mimarisi ve sanatı köklü dini inançları yansıtıyordu. Mayalar, K’uh ve k’uhul’un -tanrısallığın her şeyde, hatta cansız nesnelerde bile bulunabileceği- inancını benimsiyordu. Bir kez daha mısır, bu inançlar için hayati önem taşıyordu: En önemli Maya tanrıları arasında mısır tanrısı Hun Hunahpu vardı ve Maya geleneği, tanrıların insanları önce çamurdan, sonra tahtadan ve sonra mısırdan yarattığına inanıyordu.
Uygarlığın geç Klasik döneminde, yaklaşık MS 600-900 aralığında yapılmış, oturan sakallı bir Maya erkeğinin seramik heykeli. (C: J.B.H. Henderson Memorial Fund / Bridgeman Images)
Mayalar tanrılarına çeşitli ritüellerle tapıyorlardı. Bunların arasında hem insan kurban etme hem de kan dökme vardı – modern hayal gücünü etkisi altına alan gelenekler. Futbolun öncüsü olan Maya sporu pitz’in kendi ritüel uygulamaları vardı: Araştırmacılar, oyunu kaybedenlerin bazen Maya yaratılış efsanesi Popol Vuh’ta aynı oyunu oynadıkları söylenen Maya güneş ve ay tanrılarının tanınması için kurban edildiğini düşünüyorlar.
Maya Uygarlığı nasıl çöktü?
Bazı kuzey şehirleri gelişmeye devam etse de, Maya merkezlerinin çoğu MS 9. ve 10. yüzyıllarda çökmeye başladı. Şehirler arası ilişkiler bozuldu, savaşlar arttı, ticaret azaldı ve ölüm oranı yükseldi.
Medeniyetin sona erişiyle ilgili teoriler değişiklik gösteriyor. İklim simülasyonları tarafından desteklenen bir hipotez, uzun süren bir kuraklığın -Mayaların güvendiği ormanları yok eden büyük ölçüde tahrip edici tarım teknikleriyle birleştiğinde- felaketi kapılarının önüne getirdiği. Bir zamanların zengin şehir merkezleri, Mayaların bir kısmı ölüp de diğerleri güneydeki daha verimli, dağlık topraklara dağıldıkça, ıssız çorak arazilere dönüştü. Chichén Itza gibi büyük şehirler düştükçe, Mayapán gibi şehirler öne çıktı. Diğer Maya halkı şehirleri tamamen terk etti ve bunun yerine küçük köylere yerleşti.
Maya halkı devam etse de, Maya uygarlığının çöküşü, kalanları 1500’lerden başlayarak Avrupa kolonizasyonunun baskılarına karşı savunmasız bıraktı. İspanya, 1524 civarında Maya topraklarını tamamen işgal ettiğinde, Mayaların en önemli şehirlerinin çoğu çoktan terk edilmişti. Bu arada, yeni gelen İspanyol kaşifler, Maya topraklarını ele geçirip Yerli halkını Hıristiyanlığa geçmeye zorlasalar bile, kolonilerine dağılmış haldeki kalıntılara pek aldırış etmediler.
Mayaları yeniden keşfetmek
Mayalar, geride bıraktıkları uygarlığın ipuçlarıyla ilgilenen kaşifler ve araştırmacılar tarafından “yeniden keşfedildiğinde” artık 1840’lara gelinmişti. Amerikalı avukat ve diplomat John Lloyd Stephens ve İngiliz sanatçı ve mimar Frederick Catherwood, Maya sitelerinin haritasını çıkardıkları ve belgeledikleri Orta Amerika’ya bir dizi arkeolojik keşif gezisine öncülük ettiler.
Tikal Tapınağı I, Maya uygarlığının en büyük şehirlerinden ve arkeolojik alanlarından biri olan Tikal’deki önemli yapılardan biri. Aynı zamanda Jaguar Tapınağı olarak da biliniyor. (C: Jimmy Baum / Unsplash)
Bölgede kalıntıların varlığı bilinmesine rağmen, birçok Avrupalı, Orta Amerika Yerlilerinin ilkel ve akılsız olduğunu ve ayaklarının altındaki tarihi eserleri yaratmadıklarını varsaydı. Stephens ve Catherwood, yanıldıklarını kanıtlamak ve hem bu sitelerin değerini hem de yaratıcılarının kimliklerini belirlemek istediler.
Mayaların eski ihtişamına ikna olmalarına rağmen, iki araştırmacı bulduklarından kâr sağlamaya çalıştı; hatta tüm Maya şehirlerini satın alıp onları bir New York müzesine taşımaya çalıştılar. Yine de çalışmaları, dünyayı Maya uygarlığının farkına varmaya ve gelecekteki arkeolojik keşifler için bir temel oluşturmaya mecbur bıraktı.
Bugün, Maya arkeolojisi alanı gelişiyor ve modern kazılar, bir zamanlar onları yutan ormandaki kalıntılardan dini kalıntılara kadar her şeyi ortaya çıkardı. Akademisyenler hala Mayalar, hırslı yükselişleri ve gizemli düşüşleri hakkında daha fazla şey keşfetmeye çalışıyorlar.
Arkeolojik kalıntılar geçmişlerinden geriye kalan tek şey olsa da, Mayalar günümüzde hala var. Altı milyondan fazla Maya torunu, antik Maya’dan gelen 30’dan fazla dilin hala konuşulduğu modern Orta Amerika’da yaşıyor. Günümüzde Mayaların soyundan gelen altı milyondan fazla insan, antik Maya kökenli 30’dan fazla dilin hala konuşulduğu Orta Amerika’da yaşıyor. Bu torunlar ayrıca tarım, din ve toprak yönetimi konusunda birçok Maya geleneğini canlı tutuyor; bu da, yüzyıllarca süren meydan okuma ve değişim karşısında kültürlerinin direncinin bir işareti.
Maya Yazıtlar Tapınağı ve Kızıl Kraliçe Tapınağı. (C: Danny van Dijk / Unsplash)
Uzun zamandır unutulmuş bir uygarlığın kanıtları her yerdeydi: Bir İspanyol manastırının altında, bir sokağın altında. Çoğu, sarmaşıklar ve bitki örtüsüyle kaplanmış ve ormanın bir parçası haline gelmişti. Ancak 1830’larda ve 1840’larda Yucatan Yarımadası’nı tarayan bir çift İngiliz-Amerikalı kaşif, çok geçmeden bu gizemli yerlerin önemli arkeolojik hazineler olduğuna ikna oldular.
Terk edilen bu sitelerin ve eserlerin -tapınakların, piramitlerin, sanat kalıntılarının ve hatta yazıların- işlevi çoğunlukla bilinmiyordu. Yine de, diye yazmıştı John Lloyd Stephens 1841’de, hepsi aynı insan grubunun işi gibi görünüyordu.
Bu insanların kim olduğunu, nereden geldiklerini veya atalarının kim olduğunu bilmiyordu.
Söz konusu kalıntılar, bir zamanlar Kuzey Belize’den Guatemala’ya ve güney Meksika’ya kadar Orta Amerika’nın çoğunu kaplamış olan, yükselen bir Mezoamerika uygarlığı olan Mayaların kalıntılarıydı. Kendi türünün en büyük başarılarından bazılarının sorumlusu olan grup hakkında artık çok daha fazla şey biliniyor: Maya halkı bölgenin ilk mahsullerini yetiştirdi ve yaban hayatını evcilleştirdi, ilk şehirlerini kurdu ve modern uygarlığın neredeyse her yönünü ya yarattı ya da geliştirdi.
Meksika, Palenque’deki Yazıtlar Tapınağı’nda bulunan bir Maya savaşçısına ait heykel başı. En büyük ve en iyi korunmuş Maya piramitlerinden biri olan tapınak, 7. yüzyıl hükümdarı K’inich Janab Pakal’ın mozolesiydi. (C: Getty Images)
Torunları, kültürlerinin bazı geleneklerini ve bilgisini korumuş olsalar da, Mayalar hakkında pek çok şey, yüzyıllar önce sırlarının hâlâ göz önünde saklandığı zamanlarda olduğu kadar bugün de gizemli olmaya devam ediyor.
Mayaların kökenleri
Maya kültürünün kökenleri belirsizliğini korumakla birlikte, ilk olarak MÖ 7.000 ile MÖ 2.000 yılları arasında, avcı-toplayıcıların göçebe alışkanlıklarını bırakıp daha kalıcı yerleşim yerleri kurmasıyla ortaya çıktığı düşünülüyor. Son analizler, bu ilk yerleşimcilerin Güney Amerika’dan geldiklerini ve muhtemelen temel gıdaları olan mısırı MÖ 4000’de geliştirdiklerini gösteriyor. Mısır ekimi, Mayaların gidişatını dramatik bir şekilde değiştirerek, kelimenin tam anlamıyla toplumlarının ve kültürlerinin patlamasını körükledi.
Meksika’nın Chiapas kentindeki bir Maya arkeolojik alanı olan Bonampak’taki Duvar Resimleri Tapınağı’nın duvarlarını kaplayan karmaşık ve renkli duvar resimlerinden birinin reprodüksiyonu. Yapının üç odasını kaplayan duvar resimleri, antik imparatorluktaki savaş ve kutlama hikayelerini anlatıyor. (C: Henri Stierlin/Bildarchiv Steffens/Bridgeman Images)
Bu yeni yerleşimciler sadece mısır ekmediler: Kurutulmuş mısırın ıslatıldığı ve ardından mısırı yumuşatan ve daha sindirilebilir hale getiren, genellikle kireç suyu olan bir alkalin solüsyonda pişirildiği bir süreç olan nikstamalizasyon ile mısırı insan tüketimine hazırlamayı da öğrendiler. Kabak, manyok ve fasulye gibi diğer önemli sebzeleri yetiştirmeye devam edeceklerdi.
Mayalar, bazılarının eski zamanların en etkili toplumlarından biri olarak kabul ettiği komşu Olmek uygarlığıyla birlikte gelişmiş ve onlarla fikir alışverişi yapmış gibi görünüyor. Araştırmacılar bunun, Mayaların ünlü olacakları ritüel kompleksleri benimsediği zaman olduğuna inanıyor. Olmekler gibi Mayalar da çok geçmeden ritüel alanlarının etrafında şehirler inşa etmeye odaklandı. Tarım ve kentsel gelişimdeki bu ilerlemeler artık, Mayaların MÖ 1500 ile 200 arasındaki Klasik Öncesi dönemi olarak biliniyor.
Mayalar toplumlarını daha da geliştirdikçe, karmaşık ticaret ağlarının, gelişmiş sulamanın, su arıtma ve çiftçilik tekniklerinin, savaşların, sporun, yazının ve karmaşık bir takvimin temellerini attılar. Karmaşık takvim, biri tanrılar için, biri sivil yaşam için ve Uzun Sayım olarak bilinen üçüncü bir astronomik takvim olmak üzere üç tarihleme sistemi içeriyordu. Bu üçüncü takvimin başlangıç noktası, insanın efsanevi yaratılış tarihi olan MÖ 11 Ağustos 3114’e denk geliyordu. Uzun Sayım takvimi 21 Aralık 2012’de yeni bir döngüye başlıyordu, bu da o tarihte dünyanın sonunun geleceği efsanesine yol açtı.
Maya Uygarlığının zirvesi
Klasik dönemde (MS 200-900), Maya uygarlığı zirveye ulaştı. Mimarisi de öyle: Mayalar, piramit benzeri tapınaklarını ve saray gibi görünen büyük binalarını geliştirdi, ancak bunların gerçekten seçkin konutlar olarak mı yoksa başka bir işleve mi hizmet ettikleri belli değil.
Meksika’daki Ulusal Antropoloji Müzesi’nde bulunan ve seramikten yapılmış bir soylu Maya kadını heykeli. (C: Henri Stierlin / Bildarchiv Steffens / Bridgeman Images)
En önemli Maya şehirleri arasında Palenque, Chichén Itzá, Tikal, Copán ve Calakmul vardı. Ancak Mayalar ortak bir toplumu paylaşmış olsa da, bu bir imparatorluk değildi. Bunun yerine, şehir devletleri ve yerel yöneticiler barış içinde bir arada yaşama ile kontrol için mücadele arasında bocaladılar. Joya de Cerén köyü gibi bazı yerler, seçkin bir yönetici yerine kolektif yönetim tarafından yönetiliyor gibi görünüyor.
Maya mimarisi ve sanatı köklü dini inançları yansıtıyordu. Mayalar, K’uh ve k’uhul’un -tanrısallığın her şeyde, hatta cansız nesnelerde bile bulunabileceği- inancını benimsiyordu. Bir kez daha mısır, bu inançlar için hayati önem taşıyordu: En önemli Maya tanrıları arasında mısır tanrısı Hun Hunahpu vardı ve Maya geleneği, tanrıların insanları önce çamurdan, sonra tahtadan ve sonra mısırdan yarattığına inanıyordu.
Uygarlığın geç Klasik döneminde, yaklaşık MS 600-900 aralığında yapılmış, oturan sakallı bir Maya erkeğinin seramik heykeli. (C: J.B.H. Henderson Memorial Fund / Bridgeman Images)
Mayalar tanrılarına çeşitli ritüellerle tapıyorlardı. Bunların arasında hem insan kurban etme hem de kan dökme vardı – modern hayal gücünü etkisi altına alan gelenekler. Futbolun öncüsü olan Maya sporu pitz’in kendi ritüel uygulamaları vardı: Araştırmacılar, oyunu kaybedenlerin bazen Maya yaratılış efsanesi Popol Vuh’ta aynı oyunu oynadıkları söylenen Maya güneş ve ay tanrılarının tanınması için kurban edildiğini düşünüyorlar.
Maya Uygarlığı nasıl çöktü?
Bazı kuzey şehirleri gelişmeye devam etse de, Maya merkezlerinin çoğu MS 9. ve 10. yüzyıllarda çökmeye başladı. Şehirler arası ilişkiler bozuldu, savaşlar arttı, ticaret azaldı ve ölüm oranı yükseldi.
Medeniyetin sona erişiyle ilgili teoriler değişiklik gösteriyor. İklim simülasyonları tarafından desteklenen bir hipotez, uzun süren bir kuraklığın -Mayaların güvendiği ormanları yok eden büyük ölçüde tahrip edici tarım teknikleriyle birleştiğinde- felaketi kapılarının önüne getirdiği. Bir zamanların zengin şehir merkezleri, Mayaların bir kısmı ölüp de diğerleri güneydeki daha verimli, dağlık topraklara dağıldıkça, ıssız çorak arazilere dönüştü. Chichén Itza gibi büyük şehirler düştükçe, Mayapán gibi şehirler öne çıktı. Diğer Maya halkı şehirleri tamamen terk etti ve bunun yerine küçük köylere yerleşti.
Maya halkı devam etse de, Maya uygarlığının çöküşü, kalanları 1500’lerden başlayarak Avrupa kolonizasyonunun baskılarına karşı savunmasız bıraktı. İspanya, 1524 civarında Maya topraklarını tamamen işgal ettiğinde, Mayaların en önemli şehirlerinin çoğu çoktan terk edilmişti. Bu arada, yeni gelen İspanyol kaşifler, Maya topraklarını ele geçirip Yerli halkını Hıristiyanlığa geçmeye zorlasalar bile, kolonilerine dağılmış haldeki kalıntılara pek aldırış etmediler.
Mayaları yeniden keşfetmek
Mayalar, geride bıraktıkları uygarlığın ipuçlarıyla ilgilenen kaşifler ve araştırmacılar tarafından “yeniden keşfedildiğinde” artık 1840’lara gelinmişti. Amerikalı avukat ve diplomat John Lloyd Stephens ve İngiliz sanatçı ve mimar Frederick Catherwood, Maya sitelerinin haritasını çıkardıkları ve belgeledikleri Orta Amerika’ya bir dizi arkeolojik keşif gezisine öncülük ettiler.
Tikal Tapınağı I, Maya uygarlığının en büyük şehirlerinden ve arkeolojik alanlarından biri olan Tikal’deki önemli yapılardan biri. Aynı zamanda Jaguar Tapınağı olarak da biliniyor. (C: Jimmy Baum / Unsplash)
Bölgede kalıntıların varlığı bilinmesine rağmen, birçok Avrupalı, Orta Amerika Yerlilerinin ilkel ve akılsız olduğunu ve ayaklarının altındaki tarihi eserleri yaratmadıklarını varsaydı. Stephens ve Catherwood, yanıldıklarını kanıtlamak ve hem bu sitelerin değerini hem de yaratıcılarının kimliklerini belirlemek istediler.
Mayaların eski ihtişamına ikna olmalarına rağmen, iki araştırmacı bulduklarından kâr sağlamaya çalıştı; hatta tüm Maya şehirlerini satın alıp onları bir New York müzesine taşımaya çalıştılar. Yine de çalışmaları, dünyayı Maya uygarlığının farkına varmaya ve gelecekteki arkeolojik keşifler için bir temel oluşturmaya mecbur bıraktı.
Bugün, Maya arkeolojisi alanı gelişiyor ve modern kazılar, bir zamanlar onları yutan ormandaki kalıntılardan dini kalıntılara kadar her şeyi ortaya çıkardı. Akademisyenler hala Mayalar, hırslı yükselişleri ve gizemli düşüşleri hakkında daha fazla şey keşfetmeye çalışıyorlar.
Arkeolojik kalıntılar geçmişlerinden geriye kalan tek şey olsa da, Mayalar günümüzde hala var. Altı milyondan fazla Maya torunu, antik Maya’dan gelen 30’dan fazla dilin hala konuşulduğu modern Orta Amerika’da yaşıyor. Günümüzde Mayaların soyundan gelen altı milyondan fazla insan, antik Maya kökenli 30’dan fazla dilin hala konuşulduğu Orta Amerika’da yaşıyor. Bu torunlar ayrıca tarım, din ve toprak yönetimi konusunda birçok Maya geleneğini canlı tutuyor; bu da, yüzyıllarca süren meydan okuma ve değişim karşısında kültürlerinin direncinin bir işareti.