Anti̇semi̇ti̇zm

Katılım
2 yıl 2 ay 17 gün
Mesajlar
17,919
Çözümler
1
Tepkime puanı
6,190
Cinsiyet
bPg20e
Düşünsel ve pratik zeminlerde Yahudilere yönelik ayrımcılık, düşmanlık ve nefret içeren genel bir durumu ifade eder. Antisemitizm, bir ideolojiden ziyade bir zihniyettir. Terminolojik açıdan, Sami kökenli halklara, yani Yahudiler, Araplar ve Aramilere karşı olmak anlamını taşımasına rağmen tarihsel pratiği boyunca sadece Yahudi karşıtlığı olarak var olmuştur. Terim ilk defa Alman gazeteci Wilhelm Marr (ö. 1904) tarafından 1879 yılında yazdığı bir makalede kullanılmıştır. Antisemitizm, kendisini sözlü ve fiziksel olmak üzere iki farklı boyutta gösterir. Sözlü açıdan, Yahudilere yönelik genelleyici ve kimliklerini vurgulayıcı nitelikte suçlama, aşağılama, tehdit ve nefret içeren söylemler bu kapsama girerken, fiziksel açıdan cana ve mala yönelik saldırılar (şahıslara yönelik saldırı, yaralama, öldürme, katliam, ibadethane ve mezarlık gibi Yahudi sosyal kurumlarına saldırı vb.) antisemitist eylemler olarak karşımıza çıkmaktadır.

Antisemitizm, tarihsel süreçte değişen siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik koşullara bağlı olarak tarihin farklı evrelerinde ortaya çıkan farklı varyasyonlarıyla gelişmiştir. Amerikalı rahip ve tarihçi Edward Flannery'e (ö. 1998) göre tarih boyunca dini, ekonomik ve siyasi, milliyetçi ve son olarak ırkçı olmak üzere dört farklı tip antisemitizm ortaya çıkmıştır. Tarihsel süreçte antisemitizmin ilk ve en uzun süreli örnekleri, dini nitelikte olmuştur. Dini antisemitizmin görece daha kısa süren ilk evresinde, tek tanrılı bir inanca sahip olan Yahudilerin içlerinde yaşadıkları, Romalılar gibi çok tanrılı inanç mensubu ilk çağ toplumlarında maruz kaldıkları bazı kısıtlama, baskı ve saldırılar yer almıştır. Hristiyanlığın Roma İmparatorluğu'nun resmi dini olmasını ve Kilisenin kurumsallaşmasını takiben, Orta Çağ başlarında tamamen Hristiyanlaşmış bir Avrupa'da kilise öğretisinin Yahudilere yönelik olumsuz bakış açısı, dini antisemitizmin esas temellerini oluşturmuştur. Kilise doktrinine göre Hz. İsa'nın çağrısı, sadece paganları değil, Yahudileri de kapsamaktaydı. Buna göre Yahudiler, artık hükmü kalmadığı iddia edilen Eski Ahit'i bir kenara bırakarak Yeni Ahit'in öğretisini benimsemeli, yani Hristiyanlığa geçmeliydiler. Yahudilerin, umulanın aksine kendi dini kimliklerini terk etmemeleri karşısında kilisenin tepkisi daha da sertleşti. Hz. İsa'nın öldürülmesinden de Yahudilerin sorumlu olduğu, dolayısıyla Yahudilerin peygamber katili oldukları söylemi kilise propagandasının içinde yoğun bir şekilde yer almaya başladı. Hristiyan halk tarafından yoğun kabul gören bu söylemler, süreç içinde Yahudilere yönelik bir dizi iftiralarla daha da pekiştirilmiştir. Bunların en ünlüleri, Yahudilerin ayin yapmak için Hristiyan erkek çocuklarını öldürüp kanlarını kullandıklarını iddia eden kan iftiraları ve Yahudilerin kiliselerden kutsanmış ekmekleri çalarak bunları parçaladıklarına dair kutsanmış ekmek iftiralarıdır. Bu süreçte, dini antisemitizm, Yahudilerin Hristiyanların baş düşmanları olduğunu iddia edecek kadar radikal bir seviyeye ulaşmıştır.

Daha çok söylem ve çeşitli sosyal kısıtlamalar boyutunda seyreden Hristiyan antisemitizmi, Haçlı Seferleri ile fiziksel saldırı ve katliam boyutuna ulaşmıştır. Esasen, kutsal toprakları Müslümanlardan kurtarmak gibi bir misyonu olan Haçlı seferlerinin 1096-1320 yılları arasındaki farklı dalgalarında, Kudüs'e doğru ilerleyen Haçlı orduları, karşılarına çıkan pek çok Yahudi yerleşimine saldırıp buralarda yaşayan Yahudileri katletmiştir. Haçlı Seferleri ile başlayan katliamlar serisi, ilerleyen yüzyıllar boyunca Avrupa'nın çeşitli bölgelerinde devam etmiştir. 14. yüzyıl ortalarında Avrupa'yı kasıp kavuran veba salgınını, aslında su kuyularını zehirleyen Yahudilerin çıkardığına dair söylentileri takiben pek çok Yahudi, Hristiyanlarca katledilmiştir. Katliamların yanı sıra Orta Çağ Avrupa'sında çok sık rastlanan bir başka antisemitist uygulama da sürgünlerdir. Dönem dönem farklı krallıklarca uygulamaya konulan sürgünlerle bu krallıklar bünyesinde yaşayan Yahudilerin bir kısmı sınır dışı edilmiştir. Bu uygulamaya, 1290'da İngiliz Yahudilerinin sınır dışı edilmesi ve 1336'da yüz bine yakın Yahudinin Fransa'dan kovulması gibi olaylar örnek teşkil etmektedir. 14. yüzyıldan itibaren Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu hakimiyeti altındaki pek çok Alman şehrinde de dönem dönem Yahudilerin sürgün edilmesi, Yahudilerin ticari ve sosyal faaliyetlerine kısıtlamalar getirilmesi, Yahudilerin koruma parası adı altında yönetici sınıfa haraç ödemeye zorlanması ve hatta Yahudilerin şehrin dışında ayrı bir yerleşimde yaşamaya zorlanması gibi antisemitist uygulamalar uzun yıllar boyunca vuku bulmuştur. Getto adı verilen Yahudi mahallelerinin kökeni bu zorunlu yerleşimler olup, bu uygulama 20. yüzyılda Nazilerin işgal ettiği bölgelerde yeniden hayata geçirilecektir.

Endülüs Emevilerinin İber Yarımadası'ndaki siyasi varlıklarının sona ermesini takiben 1492'de İspanya ve devamında 1497'de Portekiz'deki Yahudilerin ülkeden kovulması, sürgün uygulamalarının farklı bir örneğini oluşturmaktadır. Önceki örneklerin aksine, İber Yahudilerine, sürgünü reddederlerse din değiştirip Hristiyan olmaları veya ölüm cezasını kabullenmeleri seçenekleri sunulmuştur. Büyük kısmı sürgünü tercih eden Yahudilerin bir kısmı da Hristiyanlığa geçmiş ve literatürde dönmeler (conversos) olarak anılmışlardır. Din değiştirmeye zorlama da bir başka antisemitist uygulama olarak dönem dönem Avrupa'nın farklı bölgelerinde öne çıkmıştır. İleride Nazilerin kullanacağı bir başka antisemitist uygulama da, 1215 yılında toplanan Dördüncü Lateran Konseyi'nde kilise ileri gelenlerinin çıkarmış olduğu kıyafet kanunudur. Buna göre Yahudilerin, kıyafetlerine damga, yama veya şapka gibi dini kimliklerini vurgulayan bir aksesuar eklemeleri gerekiyordu. Yahudi damgası adı verilen bu ayrımcı uygulama Avrupa'nın çeşitli bölgelerinde uzun yıllar boyunca yürürlükte olmuştur.

Orta Çağı takiben dini reform, aydınlanma ve milliyetçilik akımları da Avrupa'da Yahudilere yönelik ayrımcı tutumu ortadan kaldırıcı pek bir değişiklik ortaya koyamamıştır. Kiliseye meydan okuyan protest bir Hristiyanlık anlayışının öncüsü olan Martin Luther (ö. 1546) bile, Yahudileri, kötü doğaları değiştirilemez olan umutsuz ve zararlı varlıklar olarak nitelerken, Voltaire (ö. 1778) gibi bazı aydınlanma filozofları da Yahudilerden kuşku duyan bir tutum içerisinde olmuştur. Esasen, Eski Rejim'in yıkılışı ve ulus devletlerin yükselişine şahit olan 18. ve 19. yüzyıllarda antisemitizm, uzun yüzyıllar boyunca hakim olan dini niteliğini kaybedip yeni varyasyonlarını ortaya koymaya başlamıştır. Bu modernleşme döneminde Avrupa toplumlarında meydana gelen köklü toplumsal değişimler karşısında ekonomik, siyasi ve milliyetçi antisemitist söylem ve hareketler ön plana çıkmaya başlamıştır.

Ekonomik antisemitizm, esasen Orta Çağ Avrupası'nda dini antisemitizmin altına saklanmış bir şekilde, yönetici sınıfların inisiyatifiyle kendisini göstermekteydi. Orta Çağ boyunca Yahudilerin toprak sahibi olmasının yasaklanması Yahudileri tefecilik, tüccarlık ve zanaatkarlık gibi işlere yöneltmişti. Bu işler sayesinde zenginleşen Yahudilerin mal varlıklarına, dini söylemler bahane edilerek çoğu zaman yönetici sınıflarca el konulurdu. Modernleşme döneminde ise sanayi devrimi ile beraber gelişmeye başlayan burjuvazi sınıfı içerisinde Yahudilerin yoğun biçimde yer alması, Yahudi olmayan girişimcilerin bazılarını rahatsız ediyor ve ekonomik rekabet ortamında antisemitist söylemlerin yeşermesine olanak veriyordu. Bu dönemdeki ekonomik antisemitizmin en temel söylemi, Yahudilerin içlerinde yaşadıkları toplumların bireylerini sömürdüğü ve topluma gerçek bir katkıda bulunmadan kendi çıkarlarını gözeterek sürekli zenginleştikleri ve ulusal ekonomileri ele geçirdikleri şeklindedir. siyasi açıdan ise yine bu dönemde yayılmaya başlayan ve Avrupa'daki mevcut siyasi düzeni tehdit eden cumhuriyet, milliyetçilik ve ulus-devlet gibi kavramların ve de sosyalizm/komünizm gibi yeni ideolojilerin asıl mimarlarının, değişen bir Avrupa düzeninde Hristiyanlar karşısında daha avantajlı bir konuma ulaşmayı hedefleyen Yahudiler olduğu şeklinde bir antisemitist söylem oldukça etkili olmuştur. Antisemitizmin milliyetçi boyutu ise Yahudilerin yeni kurulan ulus devletlere vatandaşlık bağı ile entegre olmuş gözüken, oysaki aslında kendilerini her zaman geniş toplumdan ayrı bir yerde tutan ve kimliklerine ve kolektif çıkarlarına bağlı kalan bir topluluk oldukları şeklindeki bir eleştiri olarak öne çıkmıştır.

19. yüzyıl sonlarına doğru, antisemitizmin, diğer varyasyonlarına kıyasla daha radikal bir tipi olan ırkçı antisemitizm Almanya'da gelişmeye başlamıştır. Bizzat antisemitizm kavramının isim babası olan Wilhelm Marr ve Adolf Stoecker (ö. 1909), Moritz Busch (ö. 1899) ve Otto Böckel (ö. 1923) gibi önde gelen antisemitist yazar ve politikacıların damgasını vurduğu bu dönemde, Almanya'da çeşitli antisemitist kuruluşlar ırkçı nitelikte bir Yahudi karşıtı propagandayı kullanarak Yahudi sorununu Alman siyasi arenasının gündemine sokmuşlardır. Ort Çağ Avrupa'sındaki Yahudi/Hristiyan ikiliği, bu yeni tip antisemitizmde yerini Yahudi/Cermen ikiliğine bırakmıştır. Yahudilerin yüzyıllardır Cermenleri sömürdüğü ve Cermenlerin yükselmesini engellediği, aslında Cermenlere kıyasla daha düşük bir ırk olan Yahudilerin bu hakim konumunun sona ermesi gerektiğini savunan bu yeni tip antisemitizmin Almanya'da ortaya çıkması aslında tesadüf değildir. Almanya'nın ulusal birliğini 1871 gibi görece geç bir yılda tamamlamış olması, Almanya'da yeni yeşeren siyasi arenada birbiriyle rekabet eden pek çok siyasi hareketin bulunması ve Yahudi karşıtlığının bu ortamda uygun bir popülist söylem malzemesi olması, o dönemde tüm Avrupa'da yükselen siyasi milliyetçiliğin ve akademik düzeydeki ırk çalışmalarının ve kuramlarının oldukça popüler olması, Napolyon ordularının işgal ettiği Alman şehirlerindeki Yahudilere vatandaşlık hakkı tanınmış olması ve en nihayet, antisemitizmin halihazırda pek çok Alman şehrinde uzun yıllara dayanan bir pratik geçmişinin olması gibi etkenler, Almanya'nın yeni ırkçı antisemitizmin beşiği olmasını kolaylaştırmıştır. Kuramsal bazda geliştirilen bu ırkçı antisemitizm, takip eden yüzyılda Naziler tarafından uygulamaya konulmuş ve milyonlarca Yahudinin soykırıma uğrayıp katledilmesiyle sonuçlanmıştır.

19. yüzyıl Avrupası'nda Almanya dışında Rusya ve Fransa'da da antisemitizm çeşitli olaylarla kendisini göstermiştir. Rusya'da birbiri ardına meydana gelen ve pogrom denilen katliamlar ve Fransa'da Yahudi asıllı Yüzbaşı Alfred Dreyfus'un (ö. 1935) haksız yere vatana ihanetle suçlandığı dava, antisemitizm tarihine damgasını vuran diğer önemli gelişmeler arasında yer almıştır. Yine, bu yüzyılda ortaya atılan mason/Yahudi ittifakı, İlluminati örgütü, Siyon Bilgelerinin Protokolleri kitabı ile yayılan küresel Yahudi hakimiyeti gibi düşünceler de, Avrupa'daki antisemitizmin gelişmesine ve yayılmasına katkıda bulunmuştur.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında İsrail Devleti'nin kurulmasını takiben "yeni antisemitizm" diye adlandırılan bir varyasyon ortaya çıkmıştır. Daha çok İslam toplumlarında, İsrail'in Filistinlilere uyguladığı zulümden kaynaklanan ve ulusal güvenlik bahanesi ile bölgedeki başka milletlerin egemenlik ve insanlık haklarına tecavüzü yol edinen tutumu dolayısı ile siyonizm karşıtı söylemlerin çoğu zaman İsrail devleti ile Yahudilerin özdeşleştirildiği bir söylem gelişmiştir. İsrail'in, aynı zamanda çoğu zaman Batı emperyalizminin Orta Doğu'daki uzantısı gibi görülmesi de bu söylemi destekleyen bir faktör olmuştur.
 
Geri
Üst Alt