Anlıyorum Ama Konuşamıyorum

Charismax

Copyright @ Charismax
Katılım
3 yıl 7 ay 8 gün
Mesajlar
25,232
Tepkime puanı
8,697
Yaş
35
Konum
Memed' Home
İsim
CHRS
Memleket
Neresi?
Meslek
IzdırapÇI
Cinsiyet
vtEvVy
Medeni Hal
anliyorum-ama-konusamiyorum-statue


Anlıyorum ama konuşamıyorum
Ülkemizde İngilizce öğrenmekte olanların ya da öğrenim sürecini tamamlayanların “anlıyorum ama konuşamıyorum” şeklinde ifade edilen durumu yaşamalarını anlamakta da konuşmakta da zorlanıyorum.

Bir insanın öğrendiği bir dili konuşamamasının, bir diğer ifadeyle pratiğe dökememesinin tüm dünyada geçerli olan temel nedenlerini çok iyi biliyorum. Bunların Türkiye’de de söz konusu olmasını elbette doğal karşılıyorum. Çünkü writing ve speaking aktif becerilerdir yani üretim becerileridir, bu nedenle gramer, reading ve listening becerilerinden daha zordur. Anlamakta zorlandığım husus da zaten bu değil.

Sorun daha derinlerde​

Asıl beyin yakan hususu dikkatinize getirmek istiyorum. Türkçe-dilliler iyi İngilizce eğitimi alsalar da, lisansüstü eğitim için 1 veya 2 yıl yurtdışında bulunsalar da İngilizce konuşmayı başaramıyorlar. Hatta yurtdışında sürekli yaşayanlar bile modern tıbbın hiçbir şekilde açıklama getiremediği bir şekilde İngilizceyi konuşamıyorlar ya da Türkiye’deki bir vatandaşın konuştuğu gibi konuşuyorlar. Dahası, mesleği gereği sürekli olarak İngilizce konuşmak zorunda olanların bile İngilizce konuşmaya çalışırken içine düştükleri acziyet insanı üzüyor. Örneğin telaffuz konusu, en sorunlu alanların başında geliyor. İngilizce’nin güzel telaffuz edilmesine karşı olan vurdumduymazlığı “İngilizce telaffuz önemli midir?” yazısında ele almaya çalıştım.

Kendini geliştirebilmiş olanları elbette ki istisna tutuyorum ama şu ana kadar söylediklerim ezici bir çoğunluğun ortak davranış biçimini yansıtıyor. Bu durumun tek istisnasının ise anadil olarak İngilizce’nin konuşulduğu bir ülkede doğmuş ve büyümüş çocuklar olduğunu görüyoruz.

Bilim adamları, nasıl olur da bir ulusun bir bütün halinde İngilizce’yi anlayıp da konuşamadıklarına bir izah getirebilirlerse hepimiz rahat edeceğiz.

Yanıtlanması gereken ilk soru: Gerçekten anlıyor musunuz?​

Anlayıp da konuşamamaktan yakınan öğrencilerimde ilk önce şunun teşhisini koymaya çalışırım. İngilizce’yi gerçekten anlıyor musunuz, yoksa anladığınızı mı sanıyorsunuz? Örneğin sizinle konuşan bir Amerikalıyı, bir Britanyalıyı, Kanadalıyı, Yeni Zelandalıyı gerçekten anlıyor musunuz? CNN International veya BBC World kanallarından haberleri sorunsuzca takip edebiliyor musunuz? İngilizce bir sinema filmini ya da diziyi altyazı olmadan izleyebiliyor musunuz? Eğer bunlara göğsünüzü gere gere evet yanıtı verebiliyorsanız ve buna rağmen İngilizce konuşamıyorsanız ortada ciddi sorunlar var demektir, bunların belirlenerek giderilmesi gerekir.

Yoksa “anlıyorum” derken kastettiğiniz husus, okuldaki İngilizce öğretmeninizi, kurstaki dil hocanızı, Hindistanlı komşunuzu, İranlı üniversite arkadaşınızı ya da sizinle beraber İngilizce öğrenmeye çalışan bir başka kişiyi anlamak mı? Yahut anadili İngilizce olup da size anlatabilmek amacıyla İngilizcenin ultra-hiper-mega-basitleştirilmiş bir versiyonunu konuşan bir yabancıyı anlamak mı? Eğer böyle ise, moralinizi bozmak gibi olmasın ama bu pek anlamak sayılmaz. İngilizceyi zaten sizin anlayabileceğiniz kadar konuşabilen birisini anlamak, gerçek manada İngilizce “dinlediğini anlama” olarak görülemez. O nedenle, İngilizce öğrenirken listening önemlidir.

Aslına bakılacak olursa, bir dili öğrenmekte olan yetişkinlerde anlama ve konuşma yeteneklerinin normalde birbiriyle orantılı olarak ilerlemesi gerekir. Karşıdakini “anlayan”, yani onun sarf ettiği sözcükleri ve ifadeleri kavrayan, anlamlandıran birisinin aynı sözcük ve ifadeleri kendisinin de az çok kullanabiliyor olması beklenir. En azından dünya standartlarında bu böyledir. Ancak ne yazık ki bu, Türkçe-dilli öğrenciler için geçerli değil. Gerçekten anlayıp konuşamayanlar da bir hayli fazla.

İngilizce konuşamamak ne demektir?​

Şimdi “anlıyorum ama konuşamıyorum” biçimindeki genel şikayetin ikinci kısmına, yani “konuşamama” kısmına gelelim. Şahsen Türkiye’de İngilizce öğrenmeye çalışan ya da okullarda kendilerine İngilizce öğretilen yurttaşlara ilişkin genel gözlemim “anlamadıkları ve konuşamadıkları” şeklinde olmakla birlikte, gerçekten anlamalarına karşın konuşamayanların varlığı da bir gerçek. Öyle ya da böyle, sonuç değişmiyor, netice itibariyle, hemen hiç kimse kendisini İngilizce ifade edebilmeyi başaramıyor, yani konuşamıyor. Acaba neden kuzum, böyle bir şey olabilir mi? Bu gerçek olabilir mi?

İngilizce konuşamamak ne demektir? Bu konuyu biraz açmamız gerekiyor. Meseleyi anlaşılır kılmak için Türkçe’den örnek vereceğim. Türkçe öğrenen bir yabancının Türkçe konuşmaya çalıştığını düşünelim ve aşağıdaki cümle örneklerine bakalım:

(1) Bir randevum olduğu için yarın evden erken çıkacağım.

(2) Ben yarın randevum var. Ben erken evden çıkacağım.

(3) Yarın randevu olmak, evden önce çıkmak.

(4) Randevu olmalı, ev önce yarın çıkmak.

Bunlardan (1) numaralı cümle Türkçe gramerine ve konuşulan Türkçe’ye en uygun olanıdır. Telaffuzu da güzel olduğu takdirde, bu cümleyi kurabilen bir yabancının Türkçeyi rahatlıkla konuşabildiğini düşünebiliriz.

(2) numaralı ifade, orta düzeyde bir Türkçe bilgisini gösterir. Konuşan, meramını daha iyi anlatabilmek için kısa kısa iki cümle kurmak zorunda kalmıştır. Ne demek istenildiği gayet rahat anlaşılabilmekle birlikte, ilk kısımda eklerde, ikinci kısımda ise sözcük diziminde bir hata yapılmıştır. Bu ifadeyi kullanan bir yabancı bizi gülümsetir, konuşması sempatik gelebilir. Gramer bilgisi eksiktir ama yok da değildir.

(3) numaralı cümleyi kuran bir yabancının ancak temel düzeyde Türkçe konuşabildiğini söyleyebiliriz. Ne dediği, zor da olsa yine de anlaşılabilmektedir. İkinci bölümde yanlış zarf kullanmış, yüklemlerin çekimini de yanlış yapmıştır. Bu, gramer bilgisinin oldukça eksik olduğunu göstermektedir.

(4) numaralı cümle ise artık neredeyse hiç anlaşılamamaktadır. Üstelik kulağa sempatik de gelmiyor. Kelimenin tam anlamıyla bir Türkçe’nin katledilmesi örneğiyle karşı karşıyayız. Konuşan yabancı, ya Türkçe grameri çok az bilmekten ya da grameri bilse bile kendisinden kaynaklanan birtakım nedenlerle Türkçe’yi konuşamamaktadır. Belki de “anlıyordur ama konuşamıyordur”.

İşte İngilizce konuşurken, muhatabınız üzerinde tıpkı bu dört örnekteki cümlelerin bizde uyandırdığı etkinin benzerlerini uyandırırsınız. Üstelik telaffuzunuz da kötüyse, anlaşılmanız neredeyse imkansız hale gelebilir.

Yalnız değilsiniz​

Eğer kendinizi daha iyi hissedecekseniz, şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bugün mavi gezegenimizde “anlıyorum ama konuşamıyorum” diyerek gözyaşı döken, uzmanlara danışan, acısını içine gömen, kurslara yazılan, kafasını klavyelere vuran, cinci hocalara müracaat eden binlerce, onbinlerce insan var. Başka bir deyişle yalnız değilsiniz. Bugün, anlıyorum ama konuşamıyorumcular örgütlenme yoluna gitseler çok büyük bir lobi gücüne erişebilirler.

Aşağıda, anlıyorum ama konuşamıyorumcu bir yurttaşın feryadını görebilirsiniz.

anliyorum-ama-konusamiyorum-post


İngilizce konuşamamanın unsurları​

Demek ki, “konuşamama” olgusunun dereceleri ve unsurları vardır. Duraksamak, kitlenip kalmak, basmakalıp ifadeleri kullanmak, kötü telaffuz etmek, benzer sözcük seçmek, yanlış sözcük kullanmak, kelime dizimini yanlış yapmak, deyimlerde hata yapmak, edatları yanlış kullanmak, zaman kipini yanlış belirlemek, Türkçe ifade unsurlarını İngilizce’ye taşımak, vurguları yanlış yapmak, hepsi “konuşamama” olgusunun birer unsurudur.

Peki bu kadar eziyet çekmeye gerek var mı? Türkçe konuşanlar da tıpkı dünyanın başka ülkelerinde yaşayan diğer homo sapiens’ler gibi İngilizce’yi basit düzeyde de olsa sorunsuzca konuşabilseler dünya daha yaşanılır bir yer olmaz mıydı?
 
Geri
Üst Alt