- Katılım
- 2 yıl 9 ay 4 gün
- Mesajlar
- 18,707
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 6,357
- Cinsiyet
Toplumun geniş kesimlerinden farklılaşan grup kültürüdür. Toplum ve kültür kavramları birbirlerinden farklı düşünülemez. Her toplumda genel olarak kabul görmüş ve benimsenmiş değerler, inançlar, tabular, düşünceler, tavırlar, alışkanlıklar, adet ve gelenekler vardır. Bütün bu "kabul edilmiş" değerler, normlar veya tavırlar sayesinde bireyler toplumun beklentilerine uygun davranışlar sergileyebilir. Kısaca kültür olarak adlandırılan bütün bu tutumlar sonradan öğrenilir ve nesiller boyu aktarılarak varlıklarını sürdürürler.
Kültürler ait oldukları toplumlardaki tüm bireyleri kuşatmış olsa da bazı küçük (etnik veya dini) gruplar kendileri için farklı tarzlar belirleyebilir. Toplumdaki hakim kültürden tamamen kopmadan ama bazı yönlerden ondan ayrılan altkültür, grubun dünya görüşünü yansıtan bir tavır olarak anlaşılabilir. Aslında kültürlerin tüm toplumu kapsadığı düşünülse de grup içerisindeki her bir bireyin diğer tüm üyelerle aynı şekilde hissedip benzer davranışlarda bulunması beklenemez. Son dönemlerde muhtelif ögelerden oluşan kültürlerin yerel veya bölgesel farklılardan oluştuğu görüşü yaygınlaşmaya başlamışsa da altkültür kavramının rastgele kullanılması da aynı derecede sakıncalı olabilir. Zira hakim konumdaki grupların "kültür"ünün dışında kalanlara bir etiket ile küçümseyici bir yaklaşımda bulundukları düşünülebilir. Her ne kadar "kültür" ile altkültür birbirleriyle bağlantılı, hatta birbirlerinin uzantıları da olsalar da aralarında açık farklar da vardır. Her toplumda bir kültür mevcuttur ama bu tek toplumun içerisinde farklı farklı altkültürler de bulunabilir. Herkesin genel kültüre ait olduğu düşünülür ama toplumdaki her bireyin aynı zamanda bir altkültüre de ait olması beklenemez. Dolayısıyla birbirleri arasındaki ilişkide kültürün altkültürü etkilemesi daha olası iken zaman zaman tam tersi olabilir; altkültürler yaygın kültüre etki edebilirler.
Şehrin etnik yapısı, farklı ırkların birbirleriyle ilişkileri veya suç oranları gibi farklı alanlarda yapılan kentsel ekolojik sistem çalışmaları ve şehirlerdeki farklı yerleşim bölgeleri (getto, varoş veya ekonomik olarak gelişmemiş mahalleler) üzerinde yoğunlaşan Chicago Ekolü, buralarda yaşayan nüfusun bir şekilde hakim kültürden ayrışarak kendisine özgü bir değerler sistemi geliştirdiğini iddia etmiştir. 1930'lardaki Büyük Bunalım'dan sonra kırsal kesimlerden kentlere doğru gerçekleşen yoğun göç neticesinde şehir hayatından farklı kültürlerin ortaya çıkması ve yeni hayata uyum sağlamada yaşanan güçlüklerden dolayı işsizlik ve şiddet oranlarındaki artış dikkat çekmiştir. Belki de kent ve kentsel değişim kavramlarını sosyoloji "bilimi"ne ilk defa dahil eden Chicago Ekolü, masa başında yapılan yayınların aksine bizzat sahadan veri toplayarak analiz etme metodunu uygulamıştır. Aralarında William I. Thomas, Robert E. Park, Ernest W. Burgess, Howard Becker ve Erving Goffman gibi sosyologların bulunduğu bu akım, hem sosyolojiye yeni bir metot getirmiş hem de yeni çalışma alanları açmıştır. Alanda Albert Cohen'in (ö. 2014) gençlik üzerine çalışmaları, onların yaşlarından ve daha önemlisi geldikleri ortamdan dolayı sosyal statü edinmedeki başarısızlıklarının, ilgili grubu kendi içlerine kapanmaya yönelttiğini ve sadece grup içerisinde makbul olan bir suça itilmiş bir "delikanlı" kültürü meydana getirdiğini iddia eder. Bu yaklaşım benzer şartlarda yaşayan insanların benzer kültürler oluşturdukları tezine dayanmaktadır.
Chicago Ekolü aynı şehirde yaşayan farklı grupların farklı kültürler oluşturduklarını iddia ederken neden bu kültürlerin ortaya çıktığı konusunda yetersiz kalmıştır. Yani, lise eğitimi alan gençler ile sokaklarda gezen aynı yaş grubunun gençlerinin neden farklılaştığı pek anlaşılmamaktadır. Suç sosyolojisi denilen alan da konuya yaklaşımı açısından benzer sebeplerden eleştirilebilir. "Suç" veya daha genel olarak altkültür kavramındaki "alt -sub" ön eki bile bu kültürün hakim olandan daha aşağıda veya ondan bir çeşit başarısızlık neticesinde ayrışmış olduğu varsayımını akla getirmektedir ve bu varsayım ile bu kültürleri anlamaya çalışmaya başlamak ön yargılı bir yaklaşıma sebep olur. Ayrıca altkültürü sadece "asıl" olana bir karşı duruş gibi göstermek de belirli bir değer yargısı dizininin sonucudur.
Burada üzerinde durulması gereken noktalardan birisi de şudur. Bir yandan, bireylerin pasif ve edilgen olmaktan ziyade oldukça farklılaştıkları ve yaratıcılıkları sayesinde bağımsız bir şekilde toplumda var olduklarını varsayan Chicago Sosyoloji Ekolü'dür. Diğer yandan konumundaki sınıfların tahakkümü altında kaldıklarını savunan "Frankfurt Ekolü" ki, (2. Dünya Savaşı'ndan sonra Columbia Üniversitesinde) kitlelerin medya, üretim, ticaret ve tüketim alışkanlıkları ile kontrol altına alınmaya çalışıldığını iddia etmesidir. 1970'lerde Jock Young (ö. 2013) ile "Birmingham Ekolü", liberal ve çoğulcu yaklaşımı olan Chicago Ekolü ile Marksist kitle toplumu anlayışını birleştirmiş ve altkültürün siyasi bir kimlik edinerek genel kültüre karşı bir direnç merkezi haline geldiğini öne sürmüştür. Altkültürün toplum içerisinde farkındalık meydana getirmesi daha çok kitle iletişim araçları vasıtasıyla gerçekleşmiş ve bir nevi "ahlaki ürkeklik" sebebi olmuştur. Toplumdaki panik hali de ancak bu küçük grupların kontrol altına alınmasıyla mümkün olabilecektir. Halbuki toplum, daha doğrusu kapitalizmin yeniden üretilmesini dikte eden kesimler tarafından kabul görmeyen gruplar gündelik hayatın sıradanlığı ile baş edebilmek için gotik, grafiti, anarşizm, dazlaklar, motosikletliler, rock, metal veya caz gibi müzik tarzları ya da punk gibi tarzlar, inançlar, davranışlar veya boş zaman aktiviteleri benimseyerek varlıklarını sürdürmek istemektedir.
Kültürler ait oldukları toplumlardaki tüm bireyleri kuşatmış olsa da bazı küçük (etnik veya dini) gruplar kendileri için farklı tarzlar belirleyebilir. Toplumdaki hakim kültürden tamamen kopmadan ama bazı yönlerden ondan ayrılan altkültür, grubun dünya görüşünü yansıtan bir tavır olarak anlaşılabilir. Aslında kültürlerin tüm toplumu kapsadığı düşünülse de grup içerisindeki her bir bireyin diğer tüm üyelerle aynı şekilde hissedip benzer davranışlarda bulunması beklenemez. Son dönemlerde muhtelif ögelerden oluşan kültürlerin yerel veya bölgesel farklılardan oluştuğu görüşü yaygınlaşmaya başlamışsa da altkültür kavramının rastgele kullanılması da aynı derecede sakıncalı olabilir. Zira hakim konumdaki grupların "kültür"ünün dışında kalanlara bir etiket ile küçümseyici bir yaklaşımda bulundukları düşünülebilir. Her ne kadar "kültür" ile altkültür birbirleriyle bağlantılı, hatta birbirlerinin uzantıları da olsalar da aralarında açık farklar da vardır. Her toplumda bir kültür mevcuttur ama bu tek toplumun içerisinde farklı farklı altkültürler de bulunabilir. Herkesin genel kültüre ait olduğu düşünülür ama toplumdaki her bireyin aynı zamanda bir altkültüre de ait olması beklenemez. Dolayısıyla birbirleri arasındaki ilişkide kültürün altkültürü etkilemesi daha olası iken zaman zaman tam tersi olabilir; altkültürler yaygın kültüre etki edebilirler.
Şehrin etnik yapısı, farklı ırkların birbirleriyle ilişkileri veya suç oranları gibi farklı alanlarda yapılan kentsel ekolojik sistem çalışmaları ve şehirlerdeki farklı yerleşim bölgeleri (getto, varoş veya ekonomik olarak gelişmemiş mahalleler) üzerinde yoğunlaşan Chicago Ekolü, buralarda yaşayan nüfusun bir şekilde hakim kültürden ayrışarak kendisine özgü bir değerler sistemi geliştirdiğini iddia etmiştir. 1930'lardaki Büyük Bunalım'dan sonra kırsal kesimlerden kentlere doğru gerçekleşen yoğun göç neticesinde şehir hayatından farklı kültürlerin ortaya çıkması ve yeni hayata uyum sağlamada yaşanan güçlüklerden dolayı işsizlik ve şiddet oranlarındaki artış dikkat çekmiştir. Belki de kent ve kentsel değişim kavramlarını sosyoloji "bilimi"ne ilk defa dahil eden Chicago Ekolü, masa başında yapılan yayınların aksine bizzat sahadan veri toplayarak analiz etme metodunu uygulamıştır. Aralarında William I. Thomas, Robert E. Park, Ernest W. Burgess, Howard Becker ve Erving Goffman gibi sosyologların bulunduğu bu akım, hem sosyolojiye yeni bir metot getirmiş hem de yeni çalışma alanları açmıştır. Alanda Albert Cohen'in (ö. 2014) gençlik üzerine çalışmaları, onların yaşlarından ve daha önemlisi geldikleri ortamdan dolayı sosyal statü edinmedeki başarısızlıklarının, ilgili grubu kendi içlerine kapanmaya yönelttiğini ve sadece grup içerisinde makbul olan bir suça itilmiş bir "delikanlı" kültürü meydana getirdiğini iddia eder. Bu yaklaşım benzer şartlarda yaşayan insanların benzer kültürler oluşturdukları tezine dayanmaktadır.
Chicago Ekolü aynı şehirde yaşayan farklı grupların farklı kültürler oluşturduklarını iddia ederken neden bu kültürlerin ortaya çıktığı konusunda yetersiz kalmıştır. Yani, lise eğitimi alan gençler ile sokaklarda gezen aynı yaş grubunun gençlerinin neden farklılaştığı pek anlaşılmamaktadır. Suç sosyolojisi denilen alan da konuya yaklaşımı açısından benzer sebeplerden eleştirilebilir. "Suç" veya daha genel olarak altkültür kavramındaki "alt -sub" ön eki bile bu kültürün hakim olandan daha aşağıda veya ondan bir çeşit başarısızlık neticesinde ayrışmış olduğu varsayımını akla getirmektedir ve bu varsayım ile bu kültürleri anlamaya çalışmaya başlamak ön yargılı bir yaklaşıma sebep olur. Ayrıca altkültürü sadece "asıl" olana bir karşı duruş gibi göstermek de belirli bir değer yargısı dizininin sonucudur.
Burada üzerinde durulması gereken noktalardan birisi de şudur. Bir yandan, bireylerin pasif ve edilgen olmaktan ziyade oldukça farklılaştıkları ve yaratıcılıkları sayesinde bağımsız bir şekilde toplumda var olduklarını varsayan Chicago Sosyoloji Ekolü'dür. Diğer yandan konumundaki sınıfların tahakkümü altında kaldıklarını savunan "Frankfurt Ekolü" ki, (2. Dünya Savaşı'ndan sonra Columbia Üniversitesinde) kitlelerin medya, üretim, ticaret ve tüketim alışkanlıkları ile kontrol altına alınmaya çalışıldığını iddia etmesidir. 1970'lerde Jock Young (ö. 2013) ile "Birmingham Ekolü", liberal ve çoğulcu yaklaşımı olan Chicago Ekolü ile Marksist kitle toplumu anlayışını birleştirmiş ve altkültürün siyasi bir kimlik edinerek genel kültüre karşı bir direnç merkezi haline geldiğini öne sürmüştür. Altkültürün toplum içerisinde farkındalık meydana getirmesi daha çok kitle iletişim araçları vasıtasıyla gerçekleşmiş ve bir nevi "ahlaki ürkeklik" sebebi olmuştur. Toplumdaki panik hali de ancak bu küçük grupların kontrol altına alınmasıyla mümkün olabilecektir. Halbuki toplum, daha doğrusu kapitalizmin yeniden üretilmesini dikte eden kesimler tarafından kabul görmeyen gruplar gündelik hayatın sıradanlığı ile baş edebilmek için gotik, grafiti, anarşizm, dazlaklar, motosikletliler, rock, metal veya caz gibi müzik tarzları ya da punk gibi tarzlar, inançlar, davranışlar veya boş zaman aktiviteleri benimseyerek varlıklarını sürdürmek istemektedir.