- Katılım
- 4 yıl 2 ay 25 gün
- Mesajlar
- 25,600
- Tepkime puanı
- 8,841
- Yaş
- 35
- Konum
- Memed' Home
- Web sitesi
- forummeskeni.com
- İsim
- CHRS
- Memleket
- Neresi?
- Meslek
- IzdırapÇI
- Cinsiyet
- Medeni Hal
AVUSTRALYA YERLİLERİ
Avustralya Yerlilerinin yaklaşık 25 bin yıl önce günümüzde sulara gömülmüş olan Sahul sahanlığı üzerinden ya da sal ve kanolarla Güney Asya’dan bu kıtaya geçtikleri sanılmaktadır. Göçün kaç seferde yapıldığı ve bu halkların ırksal kökenleri kesin olarak bilinmemektedir. AvrupalIların kıtaya gelişinden önce sayılan 300 bini bulan Yerliler kuzey ve doğu kıyılanyla Murray Irmağı vadisinde ve Tasmanya’da oturmaktaydılar. Farklı çevre koşullan nedeniyle Yerli topluluklar arasında değişik sosyo kültürel yapılanmalar vardı. 500 kadar olan Yerli kabilelerin çoğu özgün adlannın yanında, komşulannca takılmış pek övücü olmayan ikinci bir ad da taşıyorlardı. Her kabile, sınırları belli bir yerleşim alanına sahipti. Kabilelerin tümünü kapsayan bir siyasal sistem yoktu.
Geleneksel yapı
Avcılık ve toplayıcılıkla geçinen ve yarı göçebe topluluklar halinde yaşayan Yerlilerin ekonomileri doğal koşullara sıkı sıkıya bağlıydı. Bu yüzden özellikle toplayıcılar küçük ve dağınık topluluklar halinde yaşar, kabile üyeleri seyrek olarak bir araya gelirdi. İşbirliği kaçınılmazdı; yaşamı sürdürme konusunda dine önemli bir rol yüklenirdi.
Avustralya Yerlileri insanoğlunun dünyadaki konumunu “Düş Görümü” anlamına gelen Altjira kavramı çerçevesinde açıklardı. Altjira’nın bir anlamı da zamanın başlangıcında yer alan yaradılış dönemiydi. İnanca göre efsanevi yaratıklar bu dönemde yeryüzüne biçim vermiş, çeşitli canlıları yaratmış ve insan yaşamını başlatmışlardı. Bu efsanevi yaratıkların ruhları, ölmüş ya da dönüşüme uğramış olsalar bile, sonsuza değin yaşardı; çeşitli canlılar ve doğal varlıklar bu yaratıkların belirtileriydi, insanlar, doğaüstü yaratıklar ve öteki canlı ve cansız nesneler karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde birbirine destek vermekteydi. Bu yüzden insanoğlu hiçbir zaman yalnız değildi. Kendilerini bu topluluğun bir parçası olarak gören Yerliler, kan bağını da insan dışındaki gerçek ve bilinmeyen dünyayı kapsayacak bir biçimde geniş tutarlardı.
Yerli yaşamının iki belirleyici öğesi din ve ekonomiydi. Din ve ekonominin karşılıklı bağımlıklık ilişkisi toplum yapısına da yansımıştı. Her Yerli geleneksel olarak iki ayrı toplumsal birimin üyesiydi. Bu birimlerden babayanlılığa ve dışevliliğe dayanan yerel soy topluluğu “mülk” denen belirli bir toprak parçasıyla bağlantılıydı. Topluluk içindeki erkekler geleneklerin yaşatılmasın- dan ve kutsal yerlerin bakımından sorumluydu. Altjira'da topluluğa verildiğine inanılan toprağın mülkiyeti devredilemez ve toprak kolektif olarak işletilirdi. İkinci ve daha geniş toplumsal birim olan band birden çok soy topluluğundan ve “mülk”ten oluşurdu. Sayıca ve bileşimce sürekli değişim gösteren band’lar ortak bir ekonomik uğraş temelinde birleşirlerdi.
Avustralya Yerlileri, bu temel birimlerin dışında kabilenin ikiye, dörde ve sekize bölünmesinden oluşan çeşitli alt bölümlere ayrılırlardı. Bu toplumsal bölümler, evlilik ve öteki karşılıklı bağları belirlerdi. Örneğin, bir yarım (moiety) üyesi ancak öteki yarımdan biriyle evlenebilirdi. Her Yerli daha doğmadan belirli bir bölümün üyesi
sayılırdı. Bu sistemden doğan özgün davranış biçimleri, bireyin uzak akrabaları ve yabancıları ayırt etmesini kolaylaştırırdı. Kan akrabalığı soy akrabalığından önde gelirdi.
Yerli toplumunda soydan ya da statüden gelen hiyerarşik bir tabakalaşma yoktu. Statü ancak dinsel bağlamda belirgindi: Örneğin kadınlar gizli ayinleri yönetemezlerdi; gençler belirli eğitici törenlerden geçtikten sonra yetişkinler katma kabul edilirlerdi. Bununla birlikte Yerliler temelde “açık” bir toplumdu: Bireyin dinsel alanda önder olmasını engelleyen herhangi bir kısıtlama getirilmemişti. Dinsel alanda yükselmeyi kişinin kendi çabası, akrabalarının desteği ve göreneklere saygısı belirlerdi. Günlük yaşamda ise, yalmzcaibirkaçjkabile-' de evlilik ve ittifaklar yoluyla geniş bir çevre oluşturanlar önder olarak sivrilirdi.
Aile yapısı
Yerli akrabalık sisteminde yakınların tümü birkaç terim altında toplanırdı. Örneğin “baba” sözcüğü amca için de kullanılırdı. Bu, öz babanın bilinmemesinden kaynaklanmazdı. Akrabalık terimleri, cinsel ilişki, sorumluluklar ve yasaklar gibi konularda izlenecek davranış kurallarını göstermeye yarardı.
Evlilik yoluyla oluşturulan akrabalıklar kan akrabalığı gibi sayılırdı. Karı ve kocanın önceden akraba olması, istenir bir durumdu. Kız ve erkek kardeşler arasında cinsel ilişki hiç hoş görülmezdi. Sakınılması gereken cinsel ilişkilerin başında bir erkekle gerçek ya da olası kaynanası arasındaki ilişki gelirdi. Erkeğin, akrabalık ilişkileri ya da evlilik yoluyla kaynanası olabilecek tüm kadın ve kızlardan uzak durması beklenirdi.
Evlilik, iki aileye ya da akraba grubuna karşılıklı sorumluluklar yükleyen bir kurumdu. Evlenen erkek, eşine karşılık bir ödeme yapardı. Erkeklerin kız kardeşlerini, kadınların erkek kardeşlerini eş olarak değiş tokuş etmeleri yaygın bir yöntemdi. Akrabalık ve evlilik sistemi, kadınların ve erkeklerin çok sayıda eş adayı arasında seçim yapmasına elveriyordu. Bu bakımdan evlilik öncesi ve evlilik dışı ilişkilerin de bu “eşler” doğrultusunda aranması uygun görülürdü.
Söz kesme sık başvurulan bir yöntemdi. Bu anlaşma armağanlar ve hizmetlerle desteklenir ve arada büyük yaş farkı da olsa çoğu kez evlilikle sonuçlanırdı.
Birlikte oturmaya başlayan çiftler evli sayılır, ilk çocuklarının doğmasıyla da evlilik kesinleşirdi. Kızların ergenlik öncesinde evlenmesi gerekirdi; erkeğin kadından yaşça büyük olması daha uygun görülürdü.
Söz kesme dışındaki evlenme yolları kız kaçırma, kocaya kaçma, savaşta tutsak alma ve dul kadınları kocalarının kardeşleri ya da üvey oğullarıyla evlendirmekti. Kocaya kaçma çoğu kez aşk büyüsüyle açıklanır- dı; romantik aşk ve örtülü bir biçimde de olsa evlilik dışı ilişkiler onay görürdü.
Birden fazla kadınla evlilik meşru ve “yararlı” sayılırdı. Çok karılı evliliklerde ortalama kadın sayısı iki ya da üçtü; bu sayı Tivilerde olduğu gibi 29’a kadar çıkabilirdi. Çok karılılık erkeklere ekonomik yararların yanı sıra siyasal üstünlük de sağlardı. Bazı kadınlar aileye daha fazla yiyecek girmesini sağlamak ve çocuklara baktırmak için kocalarını evlenmeye zorlardı. Evliliğe son vermek isteyen kadın, başka kocaya kaçma yoluna başvururdu. Erkekler ise hoşnut olmadıkları karıları başkalarına devreder ya da boşarlardı. Kocanın hakları daha fazla olmakla birlikte, kadınlar genelde baskı altında yaşamazdı.
Yetişme
Avustralya Yerlileri, Altjira’dan gelen çocuk ruhunun cenine can verdiğine inanırlardı. Çocuğun tinsel geçmişi ana ve babasıyla olan fiziksel bağından çok daha önemliydi.
Çocuk, yaşamının ilk yıllarında, başta öz annesi olmak üzere yakınlarının gözetimi altında büyür, üç-dört yaşlarında memeden kesilir ve çoğunlukla annesi ve öteki kadınlarla birlikte yiyecek toplamaya giderdi. Ana ve babalar çocuklarına karşı çok sevecen davranırlardı; çocuk öldürme en kurak yörelerde bile seyrek olarak görülürdü.
Kabile yaşamına çok erken yaşlarda katılan çocuklar birçok kuralı bu dönemde öğrenirler, örneğin kız kardeşlerle erkek kardeşlerin ya da “kaynanalarda “damatların birlikte oyun oynamamaları gerektiğini bilirlerdi. Sözlü kızlar oldukça sıkı kısıtlamalar altında yaşar ve genellikle ergenliğe varınca kocalarıyla birlikte oturmaya başlardı.
Erkek çocuğun yaşamı, dinsel törenlere katılmak üzere eğitilme çağma geldiğinde çarpıcı biçimde değişirdi. Çoğu akraba olan yetişkin erkeklerin ve dinsel otoriteyi temsil edenlerin yönetiminde yapılan yetişkinliğe geçiş törenine, çocuğun yüzünde tüyler belirdiğinde başlanırdı.
Bu geçiş töreni, bireyi yetişkin olarak başlayacağı yeni yaşama hazırlamak amacıyla düzenlenmiş bir tür sembolik ölüm temsili biçiminde yapılırdı. Kadınlar yetişkin adayını ağlayıp ağıtlar yakarak yolcu eder ve adayı yutup sonradan kusarak yeni yaşama attığına inanılan efsanevi yaratıkların sesini taklit ederlerdi. Aynı zamanda çeşitli eğitici öğeler de içeren bu tören, her erkek çocuk için uygulanırdı. Sünnet, törenin en önemli öğelerinden biriydi; gizli dinsel törenlere katılmak için sidik borusunun deşilmesi gerekirdi. Çeşitli yerlerde burun delmek, diş çekmek, hacamat etmek, saç kazımak, dövme yapmak, ateşten atlamak gibi uygulamalara da rastlanırdı. Bunların hepsinin mitolojik açıklamaları vardı. Bu törenlerin ardından erkek çocuğa gerek günlük yaşama, gerek dinsel konulara ilişkin bütün bilgiler aktarılırdı.
Ergenlik çağına varan kızlar eve kapatılır ve bazı yiyecekleri yemeleri yasaklanırdı. Kızlar daha sonra süslenir ve dinsel törenlerle anndınlırdı. Kızlığı bozma ya da kızlık zarını kesme yaygın bir uygulamaydı.
Yerliler için doğum ve ölüm, başı ve sonu olmayan bir süreçti. Altjira'dan gelen tinsel güç yetişkinliğe geçiş töreniyle insan bedenine girer ve ölümle birlikte Altjira’ya geri dönerdi. Yaşam ve ölüm birbirinin karşıtı kavramlar değildi; fiziksel ölümden sonra da Altjira aracılığıyla yaşamla olan bağın sürdürüldüğüne inanılırdı.