- Katılım
- 2 yıl 8 ay 18 gün
- Mesajlar
- 18,707
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 6,357
- Cinsiyet
Bir evdesiniz farz edin. Evin bir sürü penceresi var, bu pencerelerin hepsi aynı yöne ve aynı manzaraya bakıyor. Pencerelerin tek farkı hepsinin farklı renkte camlardan yapılmış olması. Sarı bir pencereden baktığınızda manzarayı sarı tonlarda görüyorsunuz, pembe bir pencereden baktığınızda manzarayı pembe tonlarda görüyorsunuz. Hangi renk pencereden bakıyorsanız manzarayı o şekilde algılıyorsunuz.
Hayatı kaçırma düşüncesi de tıpkı bunun gibi. Eğer siz hayatı kaçırıyormuş filtresi ile hayata bakıyorsanız hayatı kaçırdığınızı düşünürsünüz ama o pencereden bakmıyorsanız hayatı kaçırdığınızı düşünmezsiniz. Durum, sizin düşüncenize göre değişir. Cevap ise kişiliğimizde ve yaşama nasıl baktığımızda gizlidir.
Hep daha iyi bir alternatif olduğunu düşünerek bulunduğu konumda hayatı kaçırdığını hissedenler var. Neden böyle hissederiz?
Yaşam elimden akıp gidiyor ve ben istediğim şeyleri yapamıyorum diye kendimizi acımasızca eleştiriyor olabiliriz. Aslında böyle hissetmemizin nedeni bizim kendimizle ilgili net kararlar almamış olmamızdan, kendimizi tam olarak tanımadığımızdan kaynaklanır. Kendimi yeterince iyi tanıyor muyum? Eğer yeterince kendimizi keşfetmemişsek, nelerin bizi mutlu edip nelerin etmeyeceğini tam olarak kavrayamamışsak isteklerimizle ilgili karar vermekte zorluk çekeriz.
Karar vermek, seçim yapmak ve tercihlerle ilgilidir. Zaten yaşamımızda her şey bir tercih ve karar vermekten ibaret değil mi? Yaşamın kendisi tercih ve kararlardan oluşur. Biz hangi tercihlerimizin bizi mutlu edeceğini tam olarak bilemiyorsak işte sıkıntı bu noktada başlar. Düşünün ki bir kahve dükkanına girdiniz. Çok sayıda seçenek var. Ve hepsinin tadını bilmiyorsunuz. Kahve içeceksiniz evet. Kahve zevki, tarzımız ve ihtiyaçlarımız konusunda tam olarak düşünmemişsek, hangi kahvenin daha iyi hissettireceği konusunda bir fikrimiz oluşmamışsa her zaman seçtiğinizin dışındaki diğer seçeneklerin daha mı iyi olacağı sorusuna bizi sürükleyeceği kesin. Bu noktada kendimizi keşfetmenin tam zamanı.
Ben nelerden hoşlanırım? Duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarım nedir? Ne yapmak ve ne olmak beni mutlu eder? Bu soruları hiç acele etmeden düşüne düşüne cevaplayın. Hatta bu süreci bir haftaya yayın. Önem sırasına göre kağıda yazın. Vereceğiniz cevaplar size büyük ölçüde yol gösterici olacak.
Hayatı kaçıracağız diye her şeyi yapmaya çalıştığımızda da hiçbir şeye yetişemiyoruz; nedir bunun dengesi?
Her insanın fiziksel ve ruhsal olarak bir kapasitesi vardır. Kimimiz stres altında çok başarılı işler çıkarabilir, kimimiz ise stres karşısında kontrolünü kaybedip hiçbir şey yapamayabilir. Bu tamamen bizim yapımızla, kapasitemizle ilgili bir durum. Ama kendimizi tamamen keşfedememişsek neyi ne kadar yapabileceğimiz konusunda yeterince fikir sahibi değilsek bazen beklentilerimizi çok yüksek tutabiliriz.
İşte bu beklentileri yüksek tutmak sürekli hayatta bir şeyleri kaçırdığımız hissini yaratır. Bazen yerinde kullanılmadığı zaman sıkıntı yaratan cümleler vardır. “İstersen yaparsın!” “İstersen olursun!” gibi. Aslında bunlar insanın iç motivasyonunu arttırıcı olumlamalardır.
Yerinde ve dozunda kullanıldığında gerçekten harikalar yaratabilir ama her iyi şey olumsuzu her olumsuz da iyiyi içinde barındırır. Yani her şeyin hem iyi hem de olumsuz bir yönü vardır. İşte bunun gibi her şeyi yaparsın gibi sınırsız bir beklentiye bizi iten cümleler de bir yandan bizi motive ederken bir yandan da aşırı yüksek beklentiye girmemize neden olabilir.
Kendimizin koyduğu yüksek çıtaları aşamazsak bu döner dolaşır kendimizi yetersiz görmemize neden olur. Bu durumda gerçekten biz başarısız mı olmuş oluyoruz? Yoksa hedefimizi ve beklentimizi çok yüksek tuttuğumuz için mi başarısız oluyoruz? işte bu da, elimden gelen her şeyi yapıyorum ama yine de yetişemiyorum, hayat akıp gidiyor ben bir yerinden tutamıyorum gibi aşırı olumsuz genellemelere iter.
Kendimizi acımasızca eleştiririz ve yetersiz hissederiz. Mutsuz ve öfkeli hissederiz. Onun için hedeflerimiz her zaman ulaşılabilir olmalı ve çıtayı ufak ufak yükseltmeliyiz, aşamadığımız noktada durmayı bilmeliyiz. Böylece kendi iç dengemizi sağlamış oluruz.
Hayatı kaçırma düşüncesi de tıpkı bunun gibi. Eğer siz hayatı kaçırıyormuş filtresi ile hayata bakıyorsanız hayatı kaçırdığınızı düşünürsünüz ama o pencereden bakmıyorsanız hayatı kaçırdığınızı düşünmezsiniz. Durum, sizin düşüncenize göre değişir. Cevap ise kişiliğimizde ve yaşama nasıl baktığımızda gizlidir.
Hep daha iyi bir alternatif olduğunu düşünerek bulunduğu konumda hayatı kaçırdığını hissedenler var. Neden böyle hissederiz?
Yaşam elimden akıp gidiyor ve ben istediğim şeyleri yapamıyorum diye kendimizi acımasızca eleştiriyor olabiliriz. Aslında böyle hissetmemizin nedeni bizim kendimizle ilgili net kararlar almamış olmamızdan, kendimizi tam olarak tanımadığımızdan kaynaklanır. Kendimi yeterince iyi tanıyor muyum? Eğer yeterince kendimizi keşfetmemişsek, nelerin bizi mutlu edip nelerin etmeyeceğini tam olarak kavrayamamışsak isteklerimizle ilgili karar vermekte zorluk çekeriz.
Karar vermek, seçim yapmak ve tercihlerle ilgilidir. Zaten yaşamımızda her şey bir tercih ve karar vermekten ibaret değil mi? Yaşamın kendisi tercih ve kararlardan oluşur. Biz hangi tercihlerimizin bizi mutlu edeceğini tam olarak bilemiyorsak işte sıkıntı bu noktada başlar. Düşünün ki bir kahve dükkanına girdiniz. Çok sayıda seçenek var. Ve hepsinin tadını bilmiyorsunuz. Kahve içeceksiniz evet. Kahve zevki, tarzımız ve ihtiyaçlarımız konusunda tam olarak düşünmemişsek, hangi kahvenin daha iyi hissettireceği konusunda bir fikrimiz oluşmamışsa her zaman seçtiğinizin dışındaki diğer seçeneklerin daha mı iyi olacağı sorusuna bizi sürükleyeceği kesin. Bu noktada kendimizi keşfetmenin tam zamanı.
Ben nelerden hoşlanırım? Duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarım nedir? Ne yapmak ve ne olmak beni mutlu eder? Bu soruları hiç acele etmeden düşüne düşüne cevaplayın. Hatta bu süreci bir haftaya yayın. Önem sırasına göre kağıda yazın. Vereceğiniz cevaplar size büyük ölçüde yol gösterici olacak.
Hayatı kaçıracağız diye her şeyi yapmaya çalıştığımızda da hiçbir şeye yetişemiyoruz; nedir bunun dengesi?
Her insanın fiziksel ve ruhsal olarak bir kapasitesi vardır. Kimimiz stres altında çok başarılı işler çıkarabilir, kimimiz ise stres karşısında kontrolünü kaybedip hiçbir şey yapamayabilir. Bu tamamen bizim yapımızla, kapasitemizle ilgili bir durum. Ama kendimizi tamamen keşfedememişsek neyi ne kadar yapabileceğimiz konusunda yeterince fikir sahibi değilsek bazen beklentilerimizi çok yüksek tutabiliriz.
İşte bu beklentileri yüksek tutmak sürekli hayatta bir şeyleri kaçırdığımız hissini yaratır. Bazen yerinde kullanılmadığı zaman sıkıntı yaratan cümleler vardır. “İstersen yaparsın!” “İstersen olursun!” gibi. Aslında bunlar insanın iç motivasyonunu arttırıcı olumlamalardır.
Yerinde ve dozunda kullanıldığında gerçekten harikalar yaratabilir ama her iyi şey olumsuzu her olumsuz da iyiyi içinde barındırır. Yani her şeyin hem iyi hem de olumsuz bir yönü vardır. İşte bunun gibi her şeyi yaparsın gibi sınırsız bir beklentiye bizi iten cümleler de bir yandan bizi motive ederken bir yandan da aşırı yüksek beklentiye girmemize neden olabilir.
Kendimizin koyduğu yüksek çıtaları aşamazsak bu döner dolaşır kendimizi yetersiz görmemize neden olur. Bu durumda gerçekten biz başarısız mı olmuş oluyoruz? Yoksa hedefimizi ve beklentimizi çok yüksek tuttuğumuz için mi başarısız oluyoruz? işte bu da, elimden gelen her şeyi yapıyorum ama yine de yetişemiyorum, hayat akıp gidiyor ben bir yerinden tutamıyorum gibi aşırı olumsuz genellemelere iter.
Kendimizi acımasızca eleştiririz ve yetersiz hissederiz. Mutsuz ve öfkeli hissederiz. Onun için hedeflerimiz her zaman ulaşılabilir olmalı ve çıtayı ufak ufak yükseltmeliyiz, aşamadığımız noktada durmayı bilmeliyiz. Böylece kendi iç dengemizi sağlamış oluruz.