- Katılım
- 4 yıl 2 ay 11 gün
- Mesajlar
- 25,599
- Tepkime puanı
- 8,841
- Yaş
- 35
- Konum
- Memed' Home
- Web sitesi
- forummeskeni.com
- İsim
- CHRS
- Memleket
- Neresi?
- Meslek
- IzdırapÇI
- Cinsiyet
- Medeni Hal
Her şey akla gelirdi de, içkiye düşkünlüğü yüzünden adının önüne 'Bekri' lákabı eklenen Bekri Mustafa'nın 'evliya' sıfatıyla anılacağı gelmezdi. İnanmayanlar, Eminönü'nde, içinde Tarih Vakfı Belge Bilgi Merkezi'nin de yer aldığı geniş otoparkın ortasındaki türbeye gidip bakabilir. Hatta gitmişken oturup iki tane mum da yakabilir...Hiç şüphe yok ki, en fazla şaşıran Şeyh Abdurraif Şamadani olmuştu. Durup dururken bir konuk gelmişti yanına çünkü. Üstelik, bırakın konuk kabul edecek durumda olup olmadığını, fikri bile sorulmamıştı. Sorulsa da cevap verebilir miydi gerçi ama nezaket diye bir şey vardı. Hiç değil işin önünü arkasına bilenlere danışsalardı ya, hayır, getirip bırakıvermişlerdi yanına. Arkasından, şaşırma sırası, hemen her gün yolu Haliç kıyısındaki Tarih Vakfı'na düşenlere gelmişti. Hocalarının hiçbiri tarihin bu kadar 'hızla' değişebileceğini söylememişti kendilerine ama gözlerinin önünde tarih 'yeniden' yapılıyordu. Hem de tarihle çok fazla ilgisi ve ilişkisi olmayan belediye görevlileri tarafından!Doğrusu bu ya, şimdi Şeyh Abdurraif Şamadani Hazretleri'yle birlikte ziyaretçileri kabul eden ve kitabeye bakılırsa, 'Bekri Mustafa Hazretleri' mertebesine yükseltilen kişinin de fikrini soran olmamıştı. Soran olsaydı şayet, itiraz edip, 'Tövbe tövbe, yaşarken yeterince günaha girdik zaten; şimdi de mübarek bir zatın mekánını ve makamını işgal ederek daha fazla günaha girmenin ne gereği var?' der miydi, o da ayrı mesele! Getirip bırakmışlardı buraya, ziyaretçi sayısındaki artışa bakılırsa, pek de fena bir şey yapmamışlardı belki de! Şaşırmayan, şaşırmak şöyle dursun, tam tersine sevinen halkımızdı yine. Adak adayıp dilek dileyebilecekleri 'evliya' sayısı birdenbire ikiye katlanmıştı. Şeyh Şamadani Hazretleri'nin yanına bir başka mübarek kişiyi daha defnetmişlerdi işte. Kim olduğunun, nereden geldiğinin, ne yaptığının ne önemi vardı ki? Duaysa dua, mumsa mum... AKŞAMCILARIN BABASIHatırlamak zor olmasa gerek. 12 Eylül sonrasının ilk İstanbul Anakent Belediye Başkanı Bedrettin Dalan'ın, sadece Haliç kıyılarına değil, bütün bir kente çeki-düzen vermek için kolları sıvadığı günler. 'Haliç gözlerimin rengi gibi olacak' diyen Başkan Dalan'ın, yıkım onarım faaliyetleri almış başını gidiyor. ‘‘Her köşesinden tarih fışkıran' kentimizde, tarihi ucundan bucağından zedelemeden bir şey yapabilmek pek mümkün değildir. Kepçenin ucu, Bizans gibi uzak atalarımızdan kalanlara dokundukça, meselenin bilincinde olan birkaç kişinin sesi yükselir en fazla. Bu da, ihmal edilmesi mümkün bir ses olur genellikle. Ama kepçe, yakın atalarımızdan, Osmanlı'dan kalan bir şeylere dokununca kıyamet kopar adamakıllı. Bütün Haliç kıyılarıyla birlikte, Eminönü Balık Pazarı'nın, resmi ifadeyle 'yeniden tanzimi,' esnafın ifadesiyle 'yakılıp yıkılması' esnasında da benzer bir süreç yaşanır.Bir kez daha belediyeye ait kepçenin önünde bir mezar vardır. Şimdi yerinde yeller esen Eminönü Balıkpazarı'ndaki meyhanelerin ortasındaki mezartaşının üzerinde 'Bekri Mustafa Baba' yazısı mevcuttur. Rivayetlere göre, çevre meyhanelerde içkiyi biraz fazla kaçıranlar, mezar taşını kucaklayıp 'Baba bizi neden bıraktın be!' diye muhabbeti koyulaştırmakta, zaman zaman da elindeki rakı veya şarap kadehini, mezara boca etmektedir. Geceleri, akşamcı ve ayyaş kesimini ağırlayan Bekri Baba, gündüzleri de o akşamcı ve ayyaşlardan şikáyetçi olan kadınları dinlemektedir. Dolayısıyla, meyhaneci esnafı kepçenin Bekri Baba'nın mezarını yerle bir etmesinin doğru bir şey olmayacağını düşünmektedir. 'Bu mübarek zatın mezarını yıkıp geçemezsiniz' diye kazan kaldırır yöre ahalisi. Kimsenin aklına, 'Bu mübarek zat kimdir, neden mübarektir?' gibisinden bir soru gelmez doğal olarak. Bilenler de söylemez zaten. Ayrıca herkes sözlüklerde 'bekri'nin karşılığında 'çok içki içen adam, ayyaş' diye yazıldığını bilecek değildir ya!Evet, tarih bilginiz yanıltmıyor sizi, bildiğimiz, bilmekle kalmayıp Dördüncü Murat'a kafa tutuşunu vela birlikte kadeh tutuşunu sevdiğimiz Bekri Mustafa'dan başkası değildir esnafın artık 'mübarek zat' diye nitelendirdiği kişi. Hani neredeyse, Orhan Veli'den asırlarca önce 'rakı şişesinde balık olmayı' düşlemiş, düşlemekle de kalmayıp tarih itibariyle ondan önce 'olmuş' bir güzel kardeşimiz işte...KERAMETİ NEREDEN?Netice itibariyle, Bekri Mustafa'nın mezarının kepçelerle ortadan kaldırılmasına karşı çıkanların sayısında gözle görülür bir artış gözlenir. Şimdikine kıyasla, o devirde yaratıcı fikir sahipleri çok daha fazla bulunduğundan olsa gerek, Bekri Mustafa'nın mezarının Şamadani Hazretleri'ne kapı komşusu yapılması önerisi atılır ortaya. Bekri Mustafa'nın mezarı Tarih Vakfı'nın da içinde yer aldığı kompleksin girişine dahil edilir ve artık kimin aklına geldiyse bir de kitabe asılır üzerine: 'Bekri Mustafa Hazretleri!'Böylece, memleket ahalisi gidip mum yakacağı bir 'evliya' daha edinir kendisine. Osmanlı tarihinin alkolle en içli-dışlı kişileri arasında, adı Sultan Dördücü Murat'tan bile önce gelen Bekri Mustafa, 'evliya' mertebesine yükseltilmiştir artık. Türbede dua ederken yakaladığımız kendi halinde bir vatandaşın verdiği bilgiye bakılırsa, 'evliya'lıkla birlikte 'kerámetler' de edinmiştir Bekri Mustafa. Kendisinden dilek dileyenlerin bir dediğini iki etmemekte; kör, topal ve şaşı gelenler güle-oynaya terketmektedirler türbeyi... İnanmayanlar gidip bakabilir, hatta gitmişken...GÜNAHKÁR MÜMİN TİPİNİ TEMSİL EDİYORBekri Mustafa ile ilgilenmeye nasıl başladınız, nasıl birisi Bekri Mustafa, neyi temsil ediyor sizce?- İlgim halk kültürü ve halk edebiyatı çalışmalarımın ilk yıllarına kadar uzanır. 80'li yıllarda küçük bir kitap da hazırlamıştım onunla ilgili olarak. O, Türk halk kültürü ile uğraşanların hemen her dalda karşısına çıkan bir 'folklorik şahsiyet'tir. O aslında bizden biri, içkinin dince yasak olduğunu kabul eden ve 'günahkár'lığın çizgisi ile 'isyankár'lığı, 'inkár'ı çok iyi düzenlemiş biri. O, çıplak varlığı toplumsal hoşgörüyü, giydirilmiş varlık ve kişiliği ile baskıya karşı direnmeyi, inançlara saygılı davranışlarıyla da 'günahkár mümin' tipini temsil ediyor.Bekri Mustafa'nın, Şeyh Şamadáni'nin ayak ucuna defnedilerek 'evliya' mertebesine yükseltilmesi hakkında neler biliyorsunuz?- Balıkpazarı'ndan Unkapanı'da doğru giderken Baba Cafer Zindanı'nın yakınlarında eskiden demir kapılı ve müstakil bir türbe bulunduğunu Necdet İşli'nin ‘‘İstanbul'da Sahabe Kabir ve Makamları’’ adlı kitabından ve buna benzer eserlerden öğrenebiliriz. Şamadánî türbesi, 80'li yıllarda yol açılırken çevredeki binalardan birçoğu ile birlikte yıkılmış ve sandukası Tarih Vakfı Bilgi Belge Merkezi'nin bulunduğu binanın sağ tarafına bir hayır sahibi tarafından yakın zamanda yapılan küçük bir odacık içine taşınmıştır. Yanına da, 1902 tarihli taşa ve eski Balıkpazarı'ndaki mezara istinaden olmalı, bir başka sanduka konulup Bekri Mustafa'nın adı ve hatırası da korunmuştur. Ayrıca ikiye kırılmış olan eski taşın korunduğu yerden alınıp bu yeni türbedeki sandukanın başına konması, Abdurrauf Samedáni'yi ziyarete gelenlerin onu da görmesine ve bilmeyenlerin hiç olmazsa adını öğrenmesine sebep olmaktadır. Bundan kimseye zarar gelmez; evliyası bol ve on küsur ciltlik Evliyalar Ansiklopedisi yazılmış bir ülke burası.Ayyaş kocaların yemeğine Bekri’nin toprağı katılırdıBekri Mustafa'nın kimliği konusunda rivayetler muhtelif. Hatta Bekri Mustafa'ların sayısı konusunda da rivayetler muhtelif. Ancak, bizim ilgilendiğimiz Bekri Mustafa'nın Dördüncü Murat döneminde yaşadığı sanılıyor. Hatta kimi kaynaklarda, Dördüncü Murat'ı içkiye başlatanın da Bekri Mustafa'nın tá kendisi olduğu iddia ediliyor.İşin ilginç tarafı, hayatı hakkında fazla bilgi olmayan Bekri Mustafa'nın ölümüyle ya da ölümünden sonra iki mezara birden sahip olması. Sabri Koz'u dinliyoruz:‘‘İstanbul'da biri 1235 (1819-1820), öbürü 1318 (1902) tarihli iki mezar var. Daha doğrusu iki mezar vardı. Bunlardan biri, 1235 tarihli olanı İstanbul'un eski ve büyük mezarlıklarından biri olan Edirnekapı Mezarlığı'nda bulunmaktadır. İkinci taş ise, bulunduğu yer ve etrafında oluşan gelenekler bakımından Bekri Mustafa'nın bildiğimiz kişiliğine uygun düşmekte, ancak hayat hikáyesini aydınlatmaya herhangi bir katkıda bulunmamaktadır. Bu taş, bugün yıkılmış olan Eminönü Balıkpazarı'ndaki meyhanelerin ve bakkal dükkánlarının arasında yer alan bir mezarda bulunuyordu. İstanbul akşamcıları ve meyhane gediklileri, Bekri Mustafa'nın kabrine büyük saygı gösterirlermiş. Eski gazetecilerin ve popüler tarih yazarlarının 1930'lu yıllarda yazdıkları yazılarda bu küçük dükkán topluluğunun ortasında kalmış taşın yüzyıl başlarında nasıl dikildiği, kocaları çok içen Türk, Ermeni, Rum kadınlarının buradan toprak alıp yemeklerine kattıkları tanıklar ağzından hikáye edilir.